Oyunun Sonu’nu ‘okumak’...
20 KASIM 2011
Cuma akşamları saha çalışması var. Bizim “Sinema Muhabbetleri” ekibiyle, adam gibi, ‘okunması gereken’ bir film varsa 19.00 matinesine gidiliyor, sonra da oturup film üzerine ‘yönetmen nerede, neden böyle yapmış, şöyle montajlamış vs’ gibi sorularla filmi ‘okuyup’ çözümlemeye çalışıyoruz. Bu ‘saha çalışması’ dışarıdan katılıma da açık.
Cuma akşamı Margin Call (Oyunun Sonu) adlı filmi izledik.
Time dergisinin Başbakan Tayyip Erdoğan’ı neden kapak yapmış olabileceğini merak edenlerin, bir ev ödevi gibi bu filmi izlemeleri yerinde olur. Özellikle de Jeremy Irons’ın İcra Kurulu Toplantısı sırasındaki tiradına ve finale doğru yemek sahnesinde Kevin Spacey’e verdiği ‘derse’ dikkat etmek gerekir. (Demi Moore, Stanley Tucci –favori oyuncularımdan, bkz. Julie & Julia-, Simon Baker – Şeytan Prada Giyer-, filme renk ve özen katmışlar)
Kapitalizme ne oluyor? Batı, kapitalizmin yerine neden yeni bir şey koyamıyor? Liberalizme ne olmuş? Bir sistemin maneviyatını kaybetmesi ne demek, sonuçları ne olur? Bunlar ve benzeri sorular, olur da aklınıza takılırsa, bu film size sağlam ipuçları verecektir.
Filmin finalini sakın kaçırmayın. Hatta jenerik akmaya başladığında da fondaki sesi dinlemeye devam edin… Bizce işin bütün özü orada…
Geçmişle ‘insaflı’ diyalog
‘Ölümünün 150. Yıldönümünde Sultan Abdülmecid Etkinliği’nden rahatsız olanlarımız da var; Cuma günü yapılan bu etkinliğin Atatürk ve silah arkadaşları’na saygı duruşu ile başlamasını eleştirenlerimiz de...
Meclis Başkanı Cemil Çiçek, o günün en iyi lafını etmiş:
“Cumhuriyet Osmanlı’nın alternatifi de antitezi de değil. Amacımız geçmişimizle insaflı bir diyalog kurmak.”
Tarih bilincine sahip olan herkes, bu ifadenin altına imzasını atacaktır.
Geçmişimizle insaflı bir diyalog kurabilmek için zamanın ruhu ( zeit geist) en elverişli koşulları sunmaya başlamışken, 100. Yılına hazırlanan Türkiye Cumhuriyeti’nin bu fırsatı gayet iyi değerlendirmesi gerektiğine işaret etmemiz lazım. Türkiye, ekonomik alandaki stabilitesini, kültürel zenginlikle buluşturup dönüştüremezse ne mi olur? Birincisi: zamanın ruhuna sırtımızı dönmüş oluruz. İkincisi böylesi bir patinaj, ‘zırhlı bir resmi tarih’in savunucularını da, İskandinav ülkelerinden birinde doğup büyümüş gibi sınırsız sorumsuz özgür olduğu vehmiyle yaşayanları da bir adım ileri götürmez. Ve üçüncü nokta: ‘İnsafını kaybedenler hiçbir hakikati bütünüyle kavrayamazlar” diyen rahmetli Cemil Meriç’i hatırlatırcasına, istisnasız herkes, -kavrayamadığımız gerçekliklerimize uygun gelecek tasarımı kurgulanamayacağı için- çocuklarının yarınlarından da sorumlu olacaktır. İnsaf, bizden daha çok çocuklarımızın geleceği için lazım.
Morali bozulan bu müzeye gitsin
Ankara’da Konya yolundan İncek yönüne sapınca, Anayasa Mahkemesi’ni geçer geçmez, büyük bir alana yayılmış devasa bir askeri tesis var: Jandarma Eğitim Komutanlığı… Onun içinde de bir müze var…
Türkiye’nin bugünü ya da geleceği ile ilgili zaman zaman karamsarlığa düşen herkesin İstanbul’daysa Harbiye’deki Askeri Müzeye, Ankara’daysa Jandarma Müzesi’ne yolunu düşürmesinde yarar var. Sadece eski ve yeni silahları, askeri araç ve gereçleri görmek için değil; insan ve anlayışla, zihniyetle yüzyüze gelmek için… Şehitlerle helalleşmek için… Onların hikâyesini dinlemek için...
Özellikle araştırma yapmak isteyenler için yine insan odaklı ne kadar çok belge var. Onlara bakarken “Bedelli ve vicdani ret meselesinde iletişimin yanı sıra ‘ikna ve ittifak sürecinin’ daha da özenle yürütülmesi gerektiğini düşündüm.
İnsana inanılmaz bir güven duygusu veren, binlerce erkek ve kadın subay, astsubayın eğitim gördüğü olağanüstü karmaşık ancak son derece derin bir yalınlık ve tevazu içinde bir İsviçre saati gibi çalıştığı izlenimi yaratan bir sistemin heyecanını yaşamamanız mümkün değil.
Konferans salonundaki bir konuşma aynı anda 4 farklı salonda toplam 2.500 kişiye canlı yayınla yansıtılabiliyor. Sayıları 5 bin olarak tahmin edilen dağlardaki terörü 6 kez bitirmiş olan fakat membaı kurutulmadığı ve dağa çıkışlar engellenemeği için sürekli savaşmak zorunda kalan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu biriminde 1984’den bu yana verilmiş 3 binden fazla şehidin ruhunun o salonlarda sizinle birlikte olduğunu hissediyorsunuz.
Aynı gün İstanbul’a dönerken, Atatürk’ün Müze girişindeki sözü kulaklarımda yankılanıyordu: “Jandarma; her zaman, yurt, ulus ve Cumhuriyete aşk ve sadakatle bağlı; tevazu, fedakârlık ve feragat örneği bir kanun ordusudur." Bir de şu tespit: Kendi ordumuzu, jandarmamızı ne kadar az tanır olduk?.. (www.jandarma.gov.tr/jandmuze/)
Cuma akşamı Margin Call (Oyunun Sonu) adlı filmi izledik.
Time dergisinin Başbakan Tayyip Erdoğan’ı neden kapak yapmış olabileceğini merak edenlerin, bir ev ödevi gibi bu filmi izlemeleri yerinde olur. Özellikle de Jeremy Irons’ın İcra Kurulu Toplantısı sırasındaki tiradına ve finale doğru yemek sahnesinde Kevin Spacey’e verdiği ‘derse’ dikkat etmek gerekir. (Demi Moore, Stanley Tucci –favori oyuncularımdan, bkz. Julie & Julia-, Simon Baker – Şeytan Prada Giyer-, filme renk ve özen katmışlar)
Kapitalizme ne oluyor? Batı, kapitalizmin yerine neden yeni bir şey koyamıyor? Liberalizme ne olmuş? Bir sistemin maneviyatını kaybetmesi ne demek, sonuçları ne olur? Bunlar ve benzeri sorular, olur da aklınıza takılırsa, bu film size sağlam ipuçları verecektir.
Filmin finalini sakın kaçırmayın. Hatta jenerik akmaya başladığında da fondaki sesi dinlemeye devam edin… Bizce işin bütün özü orada…
Geçmişle ‘insaflı’ diyalog
‘Ölümünün 150. Yıldönümünde Sultan Abdülmecid Etkinliği’nden rahatsız olanlarımız da var; Cuma günü yapılan bu etkinliğin Atatürk ve silah arkadaşları’na saygı duruşu ile başlamasını eleştirenlerimiz de...
Meclis Başkanı Cemil Çiçek, o günün en iyi lafını etmiş:
“Cumhuriyet Osmanlı’nın alternatifi de antitezi de değil. Amacımız geçmişimizle insaflı bir diyalog kurmak.”
Tarih bilincine sahip olan herkes, bu ifadenin altına imzasını atacaktır.
Geçmişimizle insaflı bir diyalog kurabilmek için zamanın ruhu ( zeit geist) en elverişli koşulları sunmaya başlamışken, 100. Yılına hazırlanan Türkiye Cumhuriyeti’nin bu fırsatı gayet iyi değerlendirmesi gerektiğine işaret etmemiz lazım. Türkiye, ekonomik alandaki stabilitesini, kültürel zenginlikle buluşturup dönüştüremezse ne mi olur? Birincisi: zamanın ruhuna sırtımızı dönmüş oluruz. İkincisi böylesi bir patinaj, ‘zırhlı bir resmi tarih’in savunucularını da, İskandinav ülkelerinden birinde doğup büyümüş gibi sınırsız sorumsuz özgür olduğu vehmiyle yaşayanları da bir adım ileri götürmez. Ve üçüncü nokta: ‘İnsafını kaybedenler hiçbir hakikati bütünüyle kavrayamazlar” diyen rahmetli Cemil Meriç’i hatırlatırcasına, istisnasız herkes, -kavrayamadığımız gerçekliklerimize uygun gelecek tasarımı kurgulanamayacağı için- çocuklarının yarınlarından da sorumlu olacaktır. İnsaf, bizden daha çok çocuklarımızın geleceği için lazım.
Morali bozulan bu müzeye gitsin
Ankara’da Konya yolundan İncek yönüne sapınca, Anayasa Mahkemesi’ni geçer geçmez, büyük bir alana yayılmış devasa bir askeri tesis var: Jandarma Eğitim Komutanlığı… Onun içinde de bir müze var…
Türkiye’nin bugünü ya da geleceği ile ilgili zaman zaman karamsarlığa düşen herkesin İstanbul’daysa Harbiye’deki Askeri Müzeye, Ankara’daysa Jandarma Müzesi’ne yolunu düşürmesinde yarar var. Sadece eski ve yeni silahları, askeri araç ve gereçleri görmek için değil; insan ve anlayışla, zihniyetle yüzyüze gelmek için… Şehitlerle helalleşmek için… Onların hikâyesini dinlemek için...
Özellikle araştırma yapmak isteyenler için yine insan odaklı ne kadar çok belge var. Onlara bakarken “Bedelli ve vicdani ret meselesinde iletişimin yanı sıra ‘ikna ve ittifak sürecinin’ daha da özenle yürütülmesi gerektiğini düşündüm.
İnsana inanılmaz bir güven duygusu veren, binlerce erkek ve kadın subay, astsubayın eğitim gördüğü olağanüstü karmaşık ancak son derece derin bir yalınlık ve tevazu içinde bir İsviçre saati gibi çalıştığı izlenimi yaratan bir sistemin heyecanını yaşamamanız mümkün değil.
Konferans salonundaki bir konuşma aynı anda 4 farklı salonda toplam 2.500 kişiye canlı yayınla yansıtılabiliyor. Sayıları 5 bin olarak tahmin edilen dağlardaki terörü 6 kez bitirmiş olan fakat membaı kurutulmadığı ve dağa çıkışlar engellenemeği için sürekli savaşmak zorunda kalan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu biriminde 1984’den bu yana verilmiş 3 binden fazla şehidin ruhunun o salonlarda sizinle birlikte olduğunu hissediyorsunuz.
Aynı gün İstanbul’a dönerken, Atatürk’ün Müze girişindeki sözü kulaklarımda yankılanıyordu: “Jandarma; her zaman, yurt, ulus ve Cumhuriyete aşk ve sadakatle bağlı; tevazu, fedakârlık ve feragat örneği bir kanun ordusudur." Bir de şu tespit: Kendi ordumuzu, jandarmamızı ne kadar az tanır olduk?.. (www.jandarma.gov.tr/jandmuze/)