Pamuk’un Goa’sına bir iki…
17 MART 2010
Asmalı Konak yayınlanırken Nevşehir’in, Sıla dizisi yayınlanırken Mardin’in, Elveda Rumeli dizisi yayınlanırken Manastır, Üsküp ve çevresinin, Issız Adam vizyona girdikten sonra erkek karakterin işlettiği Leblon restoranın, ünlüler gidiyor diye İstinye Park’taki Masa’nın, İzzet Çapa’nın elinin değdiği tüm mekânların merak edilmesini veya gidilip görülmesini anlamak mümkün…
Sevgili Servet Topaloğlu, Baba filminin kahramanlarının ait olduğu Don Carleone ailesinin yaşadığı kasabaya düzenlenen tura katılmıştı… Öyle bir anlatmıştı ki, içimiz gitmişti… İlk fırsatta biz de gitmeye karar vermiştik… Merdivenlerinde Michael’ın kızının vurulduğu opera binası… O muhteşem binada izledikleri –Michael’ın oğlunun başrol oynadığı- Cavaliera Rusticana operası… Michael ve ilk eşinin gezindikleri tepeler… Eşinin kendisine düzenlenmiş bir suikasta kurban gittiği bahçe ve ev…
Paris’te Jean Paul Sartre’ın adını taşıyan masa ve müdavimi olduğu Saint-Germain-des-Prés’deki ünlü Les Deux Magots… Havana’da mönüsünde hâlâ Ernest Hemingway adına çok özel bir deniz mahsulleri tabağı bulunduran eşsiz restoran bar Floridita… Yine Paris’te Victor Hugo’nun içinden çıkmak bilmediği Café’si… Gabriele D'Annunzio’nun Roma’da sevgilisi için yaptırdığı ve sonradan restoran haline getirilmiş muhteşem villa… Sofokles’in Kral Oedipus’unun ilk kez sahnelendiği iddia edilen Atina yakınlarındaki Delphoi (veya Delf) tapınağının amfiteatrı… Bertolt Brecht’in oyunlarını sahnelediği Berliner Ensemble tiyatrosu…
Bu son beşini ‘yaşamak’ ve bu özel insanların özel yaşam tatlarını ‘okumak’ fırsatını bulduğum için kendimi hep şanslı hissetmişimdir…
Bu nedenle diğerlerini de anlıyorum…
Ancak insanların gördükleri –aslında son derece hoş- iki fotoğraf üzerine “Orhan Pamuk’la bayan arkadaşının fotoğraflandığı Goa’ya mı gitsek?” diye düşünebilecekleri ve de kalkıp gerçekten de gidebilecekleri hiç aklıma gelmezdi.
Dün bizim gazetede yayınlanan haber şöyle: “Hintli yazar Kiran Desai ile Orhan Pamuk'un Goa'daki tatil fotoğrafını gören Türkler rezervasyon için telefona sarıldı. İki yıldır Goa turu sattıklarını belirten Baracuda Tur'un sahibi Cem Polatoğlu, '4 günde aldığımız talep iki yıllık toplamı geçti. İki yıldır Goa turu satıyorduk. İlk yıl toplam talep 30 kişinin altındaydı. Geçen yıl toplamda 50 kişiye sattık. Oysa son dört gün içinde 92 kişiye Goa turu sattık. Haberi gören bizi aradı, Orhan Pamuk sayesinde şans yüzümüze güldü' dedi.”
Nasıl?
Demek ki Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk’un tatil tercihi, Baracuda Tur’un sahibinin yüzünü güldürecek kadar etkiliymiş. Helal olsun…
Tur şirketinden Goa turu programına şöyle bir şey yazmalarını bekliyorum şimdi: “1. Gün: Havaalanında buluşma ve 8 saatlik uçuşun ardından Goa’ya varış. Yarım günlük panaromik ada turu. Tur sırasında görülecek yerler arasında Orhan Pamuk’un Kiran Desai ile fotoğraflandığı plaj, denize girdiği koy, yemek yediği X restoran. Konaklama Orhan Pamuk’un kaldığı XYZ Otel’inde. Not: Dileyenler şu kadarlık bir ek ücret ödeyerek Pamuk ve Desai’nin yattıkları aynı yatağı ayırtabilirler…”
Dostlar alışverişte görsün…
Akbar’ın Eleni’den tek eksiği var
Geçen hafta iki ilginç olaya tanıklık ettik… Bir sergi ve bir konser… Sergi Tuluhan Tekelioğlu’na ait… Adı ‘40ında 40 kadın’.. Ritz Carlton’un altında İnci Aksoy Hanım’ın yönettiği EkavArt Gallery salonlarındaydı… 20 Mart’a kadar gezilebiliyormuş… Kadının en güzel yaşını hem fotoğraflamış Tuluhan Hanım, hem de yazmış… Sandım ki basından bütün meslektaş hanım arkadaşları koşup o ilginç sergiyi yazacaklar… Pek kimseyi göremedim… Kıskandılar mı acaba?...
Konser ise Pazartesi akşamı İş Sanat Kültür Merkezi salonundaydı. Solist Anjelika Akbar’dan müthiş bir resital izledik… Türkiye İnsan Kaynakları Vakfı 11’inci yılını kutluyordu… Bu çerçevede Ankara, Van, Elazığ ve Eskişehir’le birlikte İstanbul’u da kapsayan bir konser turnesinin İstanbul ayağındaydık…
Şafak Akın ve Hamdi Akın tarafından 1999 yılında kurulmuş olan vakıf, üniversite öğrencilerine destek veriyor ve onları hayata, geleceğin liderliğine hazırlıyor… Anjelika Akbar’ı dinlerken ister istemez bir kıyaslamadır gitti beynimin içinde… Eleni Karaindrou’nun tınıları vardı hep bir yerlerde; hani, ‘yeni klasik’ olarak gördüğüm Karaindou… Theo Angelopulos’un filmlerinin müziklerine imza atan, çağımızın en büyük bestecisi…
Birkaç parça sonra kararımı verdim. Akbar en az onun kadar iyiydi… CD’lerinde de yer alan Aşk, Yüreğin Valsi, Kırık Yay Üzerine Ağıt, Kosova, Anılar, Köy Enstitüleri, Yalnız Çınar, Sevgi Çemberi, Yarınlar adlı parçaları bir dinleyin, abartıp abartmadığıma ondan sonra karar verin… Şöhretlere marka yönetimi konusunda danışmanlık yapmama kararım olmasa, kapısında yatardım, ona yardımcı olmak için… Eleni’den tek eksiği ‘pazarlama’ çünkü…
Sevgili Servet Topaloğlu, Baba filminin kahramanlarının ait olduğu Don Carleone ailesinin yaşadığı kasabaya düzenlenen tura katılmıştı… Öyle bir anlatmıştı ki, içimiz gitmişti… İlk fırsatta biz de gitmeye karar vermiştik… Merdivenlerinde Michael’ın kızının vurulduğu opera binası… O muhteşem binada izledikleri –Michael’ın oğlunun başrol oynadığı- Cavaliera Rusticana operası… Michael ve ilk eşinin gezindikleri tepeler… Eşinin kendisine düzenlenmiş bir suikasta kurban gittiği bahçe ve ev…
Paris’te Jean Paul Sartre’ın adını taşıyan masa ve müdavimi olduğu Saint-Germain-des-Prés’deki ünlü Les Deux Magots… Havana’da mönüsünde hâlâ Ernest Hemingway adına çok özel bir deniz mahsulleri tabağı bulunduran eşsiz restoran bar Floridita… Yine Paris’te Victor Hugo’nun içinden çıkmak bilmediği Café’si… Gabriele D'Annunzio’nun Roma’da sevgilisi için yaptırdığı ve sonradan restoran haline getirilmiş muhteşem villa… Sofokles’in Kral Oedipus’unun ilk kez sahnelendiği iddia edilen Atina yakınlarındaki Delphoi (veya Delf) tapınağının amfiteatrı… Bertolt Brecht’in oyunlarını sahnelediği Berliner Ensemble tiyatrosu…
Bu son beşini ‘yaşamak’ ve bu özel insanların özel yaşam tatlarını ‘okumak’ fırsatını bulduğum için kendimi hep şanslı hissetmişimdir…
Bu nedenle diğerlerini de anlıyorum…
Ancak insanların gördükleri –aslında son derece hoş- iki fotoğraf üzerine “Orhan Pamuk’la bayan arkadaşının fotoğraflandığı Goa’ya mı gitsek?” diye düşünebilecekleri ve de kalkıp gerçekten de gidebilecekleri hiç aklıma gelmezdi.
Dün bizim gazetede yayınlanan haber şöyle: “Hintli yazar Kiran Desai ile Orhan Pamuk'un Goa'daki tatil fotoğrafını gören Türkler rezervasyon için telefona sarıldı. İki yıldır Goa turu sattıklarını belirten Baracuda Tur'un sahibi Cem Polatoğlu, '4 günde aldığımız talep iki yıllık toplamı geçti. İki yıldır Goa turu satıyorduk. İlk yıl toplam talep 30 kişinin altındaydı. Geçen yıl toplamda 50 kişiye sattık. Oysa son dört gün içinde 92 kişiye Goa turu sattık. Haberi gören bizi aradı, Orhan Pamuk sayesinde şans yüzümüze güldü' dedi.”
Nasıl?
Demek ki Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk’un tatil tercihi, Baracuda Tur’un sahibinin yüzünü güldürecek kadar etkiliymiş. Helal olsun…
Tur şirketinden Goa turu programına şöyle bir şey yazmalarını bekliyorum şimdi: “1. Gün: Havaalanında buluşma ve 8 saatlik uçuşun ardından Goa’ya varış. Yarım günlük panaromik ada turu. Tur sırasında görülecek yerler arasında Orhan Pamuk’un Kiran Desai ile fotoğraflandığı plaj, denize girdiği koy, yemek yediği X restoran. Konaklama Orhan Pamuk’un kaldığı XYZ Otel’inde. Not: Dileyenler şu kadarlık bir ek ücret ödeyerek Pamuk ve Desai’nin yattıkları aynı yatağı ayırtabilirler…”
Dostlar alışverişte görsün…
Akbar’ın Eleni’den tek eksiği var
Geçen hafta iki ilginç olaya tanıklık ettik… Bir sergi ve bir konser… Sergi Tuluhan Tekelioğlu’na ait… Adı ‘40ında 40 kadın’.. Ritz Carlton’un altında İnci Aksoy Hanım’ın yönettiği EkavArt Gallery salonlarındaydı… 20 Mart’a kadar gezilebiliyormuş… Kadının en güzel yaşını hem fotoğraflamış Tuluhan Hanım, hem de yazmış… Sandım ki basından bütün meslektaş hanım arkadaşları koşup o ilginç sergiyi yazacaklar… Pek kimseyi göremedim… Kıskandılar mı acaba?...
Konser ise Pazartesi akşamı İş Sanat Kültür Merkezi salonundaydı. Solist Anjelika Akbar’dan müthiş bir resital izledik… Türkiye İnsan Kaynakları Vakfı 11’inci yılını kutluyordu… Bu çerçevede Ankara, Van, Elazığ ve Eskişehir’le birlikte İstanbul’u da kapsayan bir konser turnesinin İstanbul ayağındaydık…
Şafak Akın ve Hamdi Akın tarafından 1999 yılında kurulmuş olan vakıf, üniversite öğrencilerine destek veriyor ve onları hayata, geleceğin liderliğine hazırlıyor… Anjelika Akbar’ı dinlerken ister istemez bir kıyaslamadır gitti beynimin içinde… Eleni Karaindrou’nun tınıları vardı hep bir yerlerde; hani, ‘yeni klasik’ olarak gördüğüm Karaindou… Theo Angelopulos’un filmlerinin müziklerine imza atan, çağımızın en büyük bestecisi…
Birkaç parça sonra kararımı verdim. Akbar en az onun kadar iyiydi… CD’lerinde de yer alan Aşk, Yüreğin Valsi, Kırık Yay Üzerine Ağıt, Kosova, Anılar, Köy Enstitüleri, Yalnız Çınar, Sevgi Çemberi, Yarınlar adlı parçaları bir dinleyin, abartıp abartmadığıma ondan sonra karar verin… Şöhretlere marka yönetimi konusunda danışmanlık yapmama kararım olmasa, kapısında yatardım, ona yardımcı olmak için… Eleni’den tek eksiği ‘pazarlama’ çünkü…