Papa’yı görmeden gelmeyin!
07 EKİM 2007
Perakende sektörüyle, pazarlama iletişimi boyutuyla da olsa, biraz haşır neşirseniz ve yolunuz Milano ya da civarına düşmüşse; Serravalle Designer Outlet’e (Serravalle Tasarım Outlet’i) uğramadan memlekete dönmeniz, tavlada 4-0’dan maç vermeniz gibi bir şeydir. Tavla jargonunda, o durumlarda ne der rakip?.. “Biz adamı Roma’ya kadar götürür; Papa’yı göstermeden geri getiririz…”
Moda ve tekstil sektöründe İtalya’nın markasını nasıl yapsak da biraz daha parlatsak ve elit durumundan biraz daha halka indirip yaygınlaştırsak, ciroları artırsak diye düşünmüş olmalılar…
İtalya’nın en çarpıcı marka vaadi ne? Tasarım… İşte sana konsept… Uzakta aramaya gerek yok. Çorlu ve İzmir’de örneklerini gördüğümüz, Kanyon ve İstinye’de havasını yaşadığımız, ‘açık hava alış veriş merkezi’ni, Milano’ya yolu düşen herkes için cazip kılacak konsepti götürüp ‘Tasarım’ kavramı üzerine oturtuvermişler…
Neredeyse dünyanın tüm büyük markaları orada bir araya gelmiş. Milano ile Genova’nın arasına devasa bir alana oturtulmuş. Milano’dan yaklaşık bir saatlik mesafede.
Fiyatları hem internetle hem de Duomo, Via Napoleone, Via Spiglia’daki mağazalarla kıyasladık. Rakamlar yarı yarıya… Buradaki arkadaşlarımızın ifadesine göre, bizimkiler hafta sonu tatilinden istifade sadece Serravalle’de alışveriş için Milano’ya gelip dönüyorlarmış…
Allah’tan Derimod’un sahibi yatılı okuldan sevgili kardeşim Ümit Zaim’i dinlememişim. Outlet, dediğimde küçümsemiş, “Boşver sen outlet’i falan, sen merkeze git merkeze!” buyurmuştu… Bu orada ona da iyi haberlerim var. Türkiye’de ‘Derimod 690’ adıyla piyasaya çıkardığı tüy gibi hafif (690 gr.’lık) deri ceketlere ne Serravalle’de rastladım, ne de Duomo’da… Tebrikler Ümit… Batı’ya bir gol daha atmışsın sanki… İletişim konusunda anlaşamasak da, üretim ve satış işini bildiğin kesin…
Bizimkiler robot sevmeyebilir…
Philips’in robotlu reklamlarının tam da bilişim fuar ve konferans zirvesi Cebit Eurasia günlerine denk gelmesi eğer şans değilse çok akıllı bir iş. Belli ki Philips ciddi bir para ayırmış bu kampanyaya. Yakalanmamak mümkün değil. Nereye bakarsanız o robot kız… Çizimi de, çekimi de, yapımı da belli ki çok emek zahmet ve para gerektirmiş. Yine de itirazım var…
Ben mi yanılıyorum yoksa Philips reklamındaki kızla biraz da erotizm algısına vurgu yapılmış… Eğer öyleyse, ki bence biraz öyle, bizde çalışmaz… Bizde kanlı canlı kadına ilgi duyulur, NİBCO’lara (ne idüğü belirsiz cinsel objelere*) değil… Bir başka veriye de bakmakta yarar olabilir: Diğer ülkelerde bilim kurgu türü kitap ve çizgi romanların ne kadar sattığına ve bizde ne kadar iş yaptığına…
*Tanım bana aittir
Şüyu vukuundan beterdir bu işlerin…
İç İşleri’nin patronluğu kendisine teslim edilmiş olan Sayın Bakan Prof. Dr. Beşir Atalay’ı yakından tanıma fırsatı bulmuştum. Bu sütunları izleyenler bilir. Daha iktidara gelmediği yıllardan başlayarak her zaman kendisinden sitayişle söz etmişimdir. Özellikle bir önceki bakanlığı sırasından organize ettiği Türkiye’nin ilk İletişim Şurası sırasında sergilediği Üç İ (İstişare – İkna – İttifak) stratejisini, sadece ben değil tüm medya takdir etmişti (Bkz. Oktay Ekşi, 22.02.03).
Bu şura sonrasında ortak akıl ürünü olarak ortaya çıkmış olan yeni Basın Yasası taslağı, kimselerin itirazı olmadan meclise gelmiş, orada da tere yağdan kıl çeker gibi çıkmıştı. ‘Ortak Akıl’ bu demekti zaten. Tüm ‘tarafları’, sosyal paydaşları anlamak, onlara inanmak ve çözüm yollarını onlarla birlikte üretmek…
Şimdi Sayın Bakan benzer bir çalışmayı İç İşleri için yapmalı. Tüm sosyal paydaşları toplamalı, dinlemeli ve ‘şüyu vukuundan’ beter algılama kazalarını engellemek için ciddi bir iç-dış iletişim uygulama planını yine ‘Ortak Akılla’ hazırlatmalı. Neden mi? Nedeni bir arkadaşımızdan gelen aşağıdaki e-postanın içinde gizli. “Hüsnü kuruntu canım. Yok böyle bir tehdit” deyip geçiştiremezsiniz. “Algılamalar gerçektir, çünkü insanlar ona inanırlar, gerçeğin kendisine değil”
Şöyle yazmış yıllar ötesinden dostumuz Ömür M. arkadaşımız.
“Birkaç gün önce Bağdat Caddesi'nin en işlek yeri olan Saşkınbakkal McDonald's'ta öğle yemeği yerken, bir arabanın içinden bir adam avaz avaz ‘Oruç tutun oruuuç!" diye bağırdı. Ben artık sokakta öğle yemeği yemeyeceğim. Oysa gecen yıla kadar böyle tasalarım yoktu. Bu insanlar bu cesareti buluyorsa, Allah muhafaza dayak mayak da yiyebilirim, kim vurduya gidebilirim, biraz dikkatli olayım bari; ne de olsa çoluk çocuk sahibiyim artik:-) Neden bana anlatıyorsun derseniz, tam bilmiyorum ama kocamdan sonra aklıma size anlatmak geldi. Ben de Emin Çölasan'ın istifasından beri Akşam gazetesi alıyorum. Bir de baktım siz de oradasınız.”
Sıradan bir olay değil mi? Hayır değil. Halk içinde bu algıyı ortadan kaldıracak aksiyonları almak ne yazık ki Ak Parti iktidarına düşer. ‘Paranoyadır bu’ falan diye geçiştirilemez. Bunu da en iyi Sayın Atalay bilir.
Hülya Avşar risk almamalı
Nihayet doğrusunu yapıyor: Boş konuşmayıp, avara kasnak dönmeyip, ona buna sataşmayıp adam gibi işini yapmak ve işinden başka bir şeyden söz etmemek…
Hülya Avşar, TV programına başlıyormuş.
Gazetedeki ilanda yer alan fotoğrafı bir harikaydı. 15 Ekim’de Digitürk TürkMax’da siftah yapacakmış. Gelecek pazartesi 19.30’da ekran başında olacağım… Hülya Avşar bir zamanlar Türkiye’nin en iyi eğlence programlarını yapmıştı. Bu yeterli bir vaattir.
Vaat, çok kolay hayal kırıklığı yaratma tehdidini de içinde taşır… Vaadi tutturamazsan, talep tersine dönüp bumerang etkisi yapabilir. Bumerangın çarpma şiddeti talebin şiddetiyle düz orantılıdır. Yani talep ne kadar büyükse, yaratılan düş kırıklığının ve düş kırıklığının yerini alacak olan agresyonun şiddeti de o kadar büyük olur…
Bu tehdidi ortadan kaldırmanın, riski azaltmanın tek yolu, her şeyi ben bilirim, tavrını bir kenara bırakmakla başlar. Hemen arkasından da, eğlence sanayinden ‘hedef kitlenin ortak ruhi şekillenmesini’ iyi bilen Kurtlar Vadisi ekibi ya da Osman Sınav, Serdar Erener, Ali Taran, Hulusi Derici, Sinan Çetin gibi ustalarla ve de adam gibi profesyonel kadrolarla çalışmaktan geçer…
Bu adamlar böyle bir görevi kolay kolay kabul etmezler. Ustalık onları bu projede yer almaya ikna ettirmektedir zaten. Bence Avşar’ın ikna edemeyeceği insan sayısı azdır.
Bu arada para kaybetmek bile göze alınabilir. Çünkü herkesin gözü onun üzerinde olacaktır. Hem dost, hem de düşman… İkincisinden de mebzul miktarda vardır onda…
Moda ve tekstil sektöründe İtalya’nın markasını nasıl yapsak da biraz daha parlatsak ve elit durumundan biraz daha halka indirip yaygınlaştırsak, ciroları artırsak diye düşünmüş olmalılar…
İtalya’nın en çarpıcı marka vaadi ne? Tasarım… İşte sana konsept… Uzakta aramaya gerek yok. Çorlu ve İzmir’de örneklerini gördüğümüz, Kanyon ve İstinye’de havasını yaşadığımız, ‘açık hava alış veriş merkezi’ni, Milano’ya yolu düşen herkes için cazip kılacak konsepti götürüp ‘Tasarım’ kavramı üzerine oturtuvermişler…
Neredeyse dünyanın tüm büyük markaları orada bir araya gelmiş. Milano ile Genova’nın arasına devasa bir alana oturtulmuş. Milano’dan yaklaşık bir saatlik mesafede.
Fiyatları hem internetle hem de Duomo, Via Napoleone, Via Spiglia’daki mağazalarla kıyasladık. Rakamlar yarı yarıya… Buradaki arkadaşlarımızın ifadesine göre, bizimkiler hafta sonu tatilinden istifade sadece Serravalle’de alışveriş için Milano’ya gelip dönüyorlarmış…
Allah’tan Derimod’un sahibi yatılı okuldan sevgili kardeşim Ümit Zaim’i dinlememişim. Outlet, dediğimde küçümsemiş, “Boşver sen outlet’i falan, sen merkeze git merkeze!” buyurmuştu… Bu orada ona da iyi haberlerim var. Türkiye’de ‘Derimod 690’ adıyla piyasaya çıkardığı tüy gibi hafif (690 gr.’lık) deri ceketlere ne Serravalle’de rastladım, ne de Duomo’da… Tebrikler Ümit… Batı’ya bir gol daha atmışsın sanki… İletişim konusunda anlaşamasak da, üretim ve satış işini bildiğin kesin…
Bizimkiler robot sevmeyebilir…
Philips’in robotlu reklamlarının tam da bilişim fuar ve konferans zirvesi Cebit Eurasia günlerine denk gelmesi eğer şans değilse çok akıllı bir iş. Belli ki Philips ciddi bir para ayırmış bu kampanyaya. Yakalanmamak mümkün değil. Nereye bakarsanız o robot kız… Çizimi de, çekimi de, yapımı da belli ki çok emek zahmet ve para gerektirmiş. Yine de itirazım var…
Ben mi yanılıyorum yoksa Philips reklamındaki kızla biraz da erotizm algısına vurgu yapılmış… Eğer öyleyse, ki bence biraz öyle, bizde çalışmaz… Bizde kanlı canlı kadına ilgi duyulur, NİBCO’lara (ne idüğü belirsiz cinsel objelere*) değil… Bir başka veriye de bakmakta yarar olabilir: Diğer ülkelerde bilim kurgu türü kitap ve çizgi romanların ne kadar sattığına ve bizde ne kadar iş yaptığına…
*Tanım bana aittir
Şüyu vukuundan beterdir bu işlerin…
İç İşleri’nin patronluğu kendisine teslim edilmiş olan Sayın Bakan Prof. Dr. Beşir Atalay’ı yakından tanıma fırsatı bulmuştum. Bu sütunları izleyenler bilir. Daha iktidara gelmediği yıllardan başlayarak her zaman kendisinden sitayişle söz etmişimdir. Özellikle bir önceki bakanlığı sırasından organize ettiği Türkiye’nin ilk İletişim Şurası sırasında sergilediği Üç İ (İstişare – İkna – İttifak) stratejisini, sadece ben değil tüm medya takdir etmişti (Bkz. Oktay Ekşi, 22.02.03).
Bu şura sonrasında ortak akıl ürünü olarak ortaya çıkmış olan yeni Basın Yasası taslağı, kimselerin itirazı olmadan meclise gelmiş, orada da tere yağdan kıl çeker gibi çıkmıştı. ‘Ortak Akıl’ bu demekti zaten. Tüm ‘tarafları’, sosyal paydaşları anlamak, onlara inanmak ve çözüm yollarını onlarla birlikte üretmek…
Şimdi Sayın Bakan benzer bir çalışmayı İç İşleri için yapmalı. Tüm sosyal paydaşları toplamalı, dinlemeli ve ‘şüyu vukuundan’ beter algılama kazalarını engellemek için ciddi bir iç-dış iletişim uygulama planını yine ‘Ortak Akılla’ hazırlatmalı. Neden mi? Nedeni bir arkadaşımızdan gelen aşağıdaki e-postanın içinde gizli. “Hüsnü kuruntu canım. Yok böyle bir tehdit” deyip geçiştiremezsiniz. “Algılamalar gerçektir, çünkü insanlar ona inanırlar, gerçeğin kendisine değil”
Şöyle yazmış yıllar ötesinden dostumuz Ömür M. arkadaşımız.
“Birkaç gün önce Bağdat Caddesi'nin en işlek yeri olan Saşkınbakkal McDonald's'ta öğle yemeği yerken, bir arabanın içinden bir adam avaz avaz ‘Oruç tutun oruuuç!" diye bağırdı. Ben artık sokakta öğle yemeği yemeyeceğim. Oysa gecen yıla kadar böyle tasalarım yoktu. Bu insanlar bu cesareti buluyorsa, Allah muhafaza dayak mayak da yiyebilirim, kim vurduya gidebilirim, biraz dikkatli olayım bari; ne de olsa çoluk çocuk sahibiyim artik:-) Neden bana anlatıyorsun derseniz, tam bilmiyorum ama kocamdan sonra aklıma size anlatmak geldi. Ben de Emin Çölasan'ın istifasından beri Akşam gazetesi alıyorum. Bir de baktım siz de oradasınız.”
Sıradan bir olay değil mi? Hayır değil. Halk içinde bu algıyı ortadan kaldıracak aksiyonları almak ne yazık ki Ak Parti iktidarına düşer. ‘Paranoyadır bu’ falan diye geçiştirilemez. Bunu da en iyi Sayın Atalay bilir.
Hülya Avşar risk almamalı
Nihayet doğrusunu yapıyor: Boş konuşmayıp, avara kasnak dönmeyip, ona buna sataşmayıp adam gibi işini yapmak ve işinden başka bir şeyden söz etmemek…
Hülya Avşar, TV programına başlıyormuş.
Gazetedeki ilanda yer alan fotoğrafı bir harikaydı. 15 Ekim’de Digitürk TürkMax’da siftah yapacakmış. Gelecek pazartesi 19.30’da ekran başında olacağım… Hülya Avşar bir zamanlar Türkiye’nin en iyi eğlence programlarını yapmıştı. Bu yeterli bir vaattir.
Vaat, çok kolay hayal kırıklığı yaratma tehdidini de içinde taşır… Vaadi tutturamazsan, talep tersine dönüp bumerang etkisi yapabilir. Bumerangın çarpma şiddeti talebin şiddetiyle düz orantılıdır. Yani talep ne kadar büyükse, yaratılan düş kırıklığının ve düş kırıklığının yerini alacak olan agresyonun şiddeti de o kadar büyük olur…
Bu tehdidi ortadan kaldırmanın, riski azaltmanın tek yolu, her şeyi ben bilirim, tavrını bir kenara bırakmakla başlar. Hemen arkasından da, eğlence sanayinden ‘hedef kitlenin ortak ruhi şekillenmesini’ iyi bilen Kurtlar Vadisi ekibi ya da Osman Sınav, Serdar Erener, Ali Taran, Hulusi Derici, Sinan Çetin gibi ustalarla ve de adam gibi profesyonel kadrolarla çalışmaktan geçer…
Bu adamlar böyle bir görevi kolay kolay kabul etmezler. Ustalık onları bu projede yer almaya ikna ettirmektedir zaten. Bence Avşar’ın ikna edemeyeceği insan sayısı azdır.
Bu arada para kaybetmek bile göze alınabilir. Çünkü herkesin gözü onun üzerinde olacaktır. Hem dost, hem de düşman… İkincisinden de mebzul miktarda vardır onda…