Pasta küçüldü mü itiş kakış büyür!...
15 Haziran 2010 - Marketing Türkiye
Marketing Türkiye’de 1 Mayıs ve 1 Haziran tarihlerinde yayınlanmış yazıların iletişim danışmanlığı sektöründe ses getireceğini biliyordum.
İkinci yazıdan tek bir paragraf alalım. Aslında işin özetini veriyor:
“İletişim sektöründe uygulanacak tek strateji, katma değerli hizmet kalitenizi yükseltip gelirinizi artırmak ve danışmanlarınıza daha yüksek ücret ve gelecek tasarımı sunarak ayrılmalarını engellemeye çalışmak olabilir… Kapitalizmin ve liberal ekonominin hiçbir yerinde yazmayan engellemelerle çalışanların rekabete ve müşterilere gitmelerini durdurmak, gidişlerini ‘etik’ değil diye damgalamak akıl dışıdır…”
Serbest piyasa rekabetini savunduğumuzu, her şirketin dilediği kuruluşa teklif verebilme hakkı olduğunu ileri sürdüğümüzü herkes bilir.
Medya ve reklam sektörleri de bir zamanlar aynı tartışmaları yaşamış, o tür faşizan uygulamalardan geçmişlerdi. Şimdi onlar büyük olasılıkla, kendileriyle ekonomik güçleri karşılaştırıldığında devede kulak gibi kalan PR sektörünün akıl, fikir, inovasyon geliştireceğine rekabeti engelleyecek koruma kalkanları oluşturup, müşteriye sadece ‘sütün santim ve reklam eş değeri’ ölçeğinde medya çıktısı çerçevesinde hizmet üretme yarışına girmeyi tercih etmesine, bıyık altından kıs kıs gülüyor olmalılar…
İletişim Danışmanlığı Şirketlerinin çatı örgütü İDA’nın Yönetim Kurulu’nda Bersay’ı temsilen bulunan arkadaşımıza, “Üye şirketler birbirilerinden eleman almasınlar, aramızda anlaşıp ücretleri sabit tutalım, kimse kimsenin müşterisine teklif vermesin” şeklinde, sektör çalışanlarına köle zihniyeti ile yaklaşan, hepsi ‘sosyal demokrat’ olduklarını iddia eden ‘ahlaksız teklifçilerin’ mebzul miktarda bulunacağını da tahmin etmek zor değildi…
“Her kim ki bu görüşü savunuyor, bu görüşlerini çıkıp adam gibi yazılı olarak bildirsin; ya da İDA Yönetim Kurulu resmi görüş ve karar olarak açıklasın” diyorduk biz sadece…
Kimseden tık yok şimdilik. Öyle de yok, böyle de yok… Sektörde birbirinden farklı bu kadar aykırı görüşler varsa, bir PR şirketi de onlardan ayrılıp Bersay’a başvuran elemanları işe aldı diye İDA’dan istifa ettiyse, İDA gibi bir meslek örgütünün kalkıp racon kesmesi gerekmez mi? “Bırakın feodal dümenleri oturun yerinize işinizi yapın; serbest piyasa rekabeti koşullarını uygulayın; ICCO’nun Stockholm Charter’ı ne diyorsa odur (www.iccopr.com/Member-Benefits/Stockholm-charter.aspx)” ya da “Tamam arkadaşlar, bundan böyle kimse birbirinden eleman almayacak; ücretleri hep birlikte sabitleyeceğiz, kimse birbirinin müşterisine müşteri istese dahi teklifte bulunmayacak”…
Ancak iş can sıkıcı bir hal aldı. Eğer bir süre daha kapalı kapılar arkasında konken dedikodusunu sürdürürlerse, şart olsun ki, susma hakkımı kullanmaktan vaz geçecek, kim ne demiş, hangi ‘ahlaksın teklifi’ savunmuş, kim kimi gidip oraya buraya çekiştirmiş, ispiyonlamaya kalkmış isim isim açıklayacağım… Ben uyarayım da, günah bizden gitsin…
Bersay’ı liberalizmin ve serbest piyasa ekonomisinin oyun kurallarına göre hareket ediyor diye eleştirenler, nasıl aynı çatı örgütü içinde yer aldıkları refiklerinin (Mesela Zarakol’un) müşterisine gidip, “Bırakın Zarakol’u ben sizin için özel şirket kurayım; sadece size hizmet vereyim!” diye ‘satış taktikleriyle’ ikna etmeye çalışmışlar herkes bilmeli değil mi?..
Bu işleri yapmakta beis görmeyenler Marketing Türkiye bu konuların üzerine gidince gerilip duruyor; ‘hisleniyorlar’…
Geçen yazımızın son bölümünü bir kez daha hatırlayalım. Ve unutmayalım ki tüm sektörlerde pasta küçüldü mü itiş kakış, ahlaksın teklifler büyür..
“Sonuç olarak, PR sektörünün gidişatında çalışanların suç ve sorumluluk oranı sıfırdır… Yüzde 1 falan değil; SIFIR!.. Onlar tabii ki çıkarları doğrultusunda bildikleri gibi hareket edeceklerdir. Sorumlu olan konsolidasyonu, temerküzü, gücü, gelişimi, AR-GE’yi, yatırımı gerçekleştirmeyen, bir araya gelip meselelerini ve çıkış yollarını tartışamayan PR ajanslarıdır…
Türkiye’de PR ‘yaptığını’ iddia eden 5 binden fazla ajans olduğu söylenir… 19 üyeli İDA’nın (İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği) uluslar arası çatı örgütü ICCO’ya verdiği rapora göre üye şirketlerin yıllık toplam danışmanlık geliri 2009 -2010 için 15 milyon Avrodur. İDA, üyelerinin sektörün %50’sini oluşturduğunu ifade etmektedir. Yani İDA Türkiye iletişim danışmanlığı sektörünün toplam gelirini 30 milyon Avro olarak tahmin etmektedir (İngiltere: 1,5 milyar Avro)… (Bkz. ICCO World Report, 2010; S.10)
30 Milyonluk sektör ‘parçalanırken’ ve haksız yere çalışanlarını suçlarken, milyarlık reklam sektörü ‘konsolide’ olmaktadır… Size de garip gelmiyor mu?”
İkinci yazıdan tek bir paragraf alalım. Aslında işin özetini veriyor:
“İletişim sektöründe uygulanacak tek strateji, katma değerli hizmet kalitenizi yükseltip gelirinizi artırmak ve danışmanlarınıza daha yüksek ücret ve gelecek tasarımı sunarak ayrılmalarını engellemeye çalışmak olabilir… Kapitalizmin ve liberal ekonominin hiçbir yerinde yazmayan engellemelerle çalışanların rekabete ve müşterilere gitmelerini durdurmak, gidişlerini ‘etik’ değil diye damgalamak akıl dışıdır…”
Serbest piyasa rekabetini savunduğumuzu, her şirketin dilediği kuruluşa teklif verebilme hakkı olduğunu ileri sürdüğümüzü herkes bilir.
Medya ve reklam sektörleri de bir zamanlar aynı tartışmaları yaşamış, o tür faşizan uygulamalardan geçmişlerdi. Şimdi onlar büyük olasılıkla, kendileriyle ekonomik güçleri karşılaştırıldığında devede kulak gibi kalan PR sektörünün akıl, fikir, inovasyon geliştireceğine rekabeti engelleyecek koruma kalkanları oluşturup, müşteriye sadece ‘sütün santim ve reklam eş değeri’ ölçeğinde medya çıktısı çerçevesinde hizmet üretme yarışına girmeyi tercih etmesine, bıyık altından kıs kıs gülüyor olmalılar…
İletişim Danışmanlığı Şirketlerinin çatı örgütü İDA’nın Yönetim Kurulu’nda Bersay’ı temsilen bulunan arkadaşımıza, “Üye şirketler birbirilerinden eleman almasınlar, aramızda anlaşıp ücretleri sabit tutalım, kimse kimsenin müşterisine teklif vermesin” şeklinde, sektör çalışanlarına köle zihniyeti ile yaklaşan, hepsi ‘sosyal demokrat’ olduklarını iddia eden ‘ahlaksız teklifçilerin’ mebzul miktarda bulunacağını da tahmin etmek zor değildi…
“Her kim ki bu görüşü savunuyor, bu görüşlerini çıkıp adam gibi yazılı olarak bildirsin; ya da İDA Yönetim Kurulu resmi görüş ve karar olarak açıklasın” diyorduk biz sadece…
Kimseden tık yok şimdilik. Öyle de yok, böyle de yok… Sektörde birbirinden farklı bu kadar aykırı görüşler varsa, bir PR şirketi de onlardan ayrılıp Bersay’a başvuran elemanları işe aldı diye İDA’dan istifa ettiyse, İDA gibi bir meslek örgütünün kalkıp racon kesmesi gerekmez mi? “Bırakın feodal dümenleri oturun yerinize işinizi yapın; serbest piyasa rekabeti koşullarını uygulayın; ICCO’nun Stockholm Charter’ı ne diyorsa odur (www.iccopr.com/Member-Benefits/Stockholm-charter.aspx)” ya da “Tamam arkadaşlar, bundan böyle kimse birbirinden eleman almayacak; ücretleri hep birlikte sabitleyeceğiz, kimse birbirinin müşterisine müşteri istese dahi teklifte bulunmayacak”…
Ancak iş can sıkıcı bir hal aldı. Eğer bir süre daha kapalı kapılar arkasında konken dedikodusunu sürdürürlerse, şart olsun ki, susma hakkımı kullanmaktan vaz geçecek, kim ne demiş, hangi ‘ahlaksın teklifi’ savunmuş, kim kimi gidip oraya buraya çekiştirmiş, ispiyonlamaya kalkmış isim isim açıklayacağım… Ben uyarayım da, günah bizden gitsin…
Bersay’ı liberalizmin ve serbest piyasa ekonomisinin oyun kurallarına göre hareket ediyor diye eleştirenler, nasıl aynı çatı örgütü içinde yer aldıkları refiklerinin (Mesela Zarakol’un) müşterisine gidip, “Bırakın Zarakol’u ben sizin için özel şirket kurayım; sadece size hizmet vereyim!” diye ‘satış taktikleriyle’ ikna etmeye çalışmışlar herkes bilmeli değil mi?..
Bu işleri yapmakta beis görmeyenler Marketing Türkiye bu konuların üzerine gidince gerilip duruyor; ‘hisleniyorlar’…
Geçen yazımızın son bölümünü bir kez daha hatırlayalım. Ve unutmayalım ki tüm sektörlerde pasta küçüldü mü itiş kakış, ahlaksın teklifler büyür..
“Sonuç olarak, PR sektörünün gidişatında çalışanların suç ve sorumluluk oranı sıfırdır… Yüzde 1 falan değil; SIFIR!.. Onlar tabii ki çıkarları doğrultusunda bildikleri gibi hareket edeceklerdir. Sorumlu olan konsolidasyonu, temerküzü, gücü, gelişimi, AR-GE’yi, yatırımı gerçekleştirmeyen, bir araya gelip meselelerini ve çıkış yollarını tartışamayan PR ajanslarıdır…
Türkiye’de PR ‘yaptığını’ iddia eden 5 binden fazla ajans olduğu söylenir… 19 üyeli İDA’nın (İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği) uluslar arası çatı örgütü ICCO’ya verdiği rapora göre üye şirketlerin yıllık toplam danışmanlık geliri 2009 -2010 için 15 milyon Avrodur. İDA, üyelerinin sektörün %50’sini oluşturduğunu ifade etmektedir. Yani İDA Türkiye iletişim danışmanlığı sektörünün toplam gelirini 30 milyon Avro olarak tahmin etmektedir (İngiltere: 1,5 milyar Avro)… (Bkz. ICCO World Report, 2010; S.10)
30 Milyonluk sektör ‘parçalanırken’ ve haksız yere çalışanlarını suçlarken, milyarlık reklam sektörü ‘konsolide’ olmaktadır… Size de garip gelmiyor mu?”