Peki ya iletişimcilerin itibarı?..
06 Haziran 2020 - Yeni Şafak
İtibar Yönetimi, iletişim alanındaki en özellikli konulardan biri… Tek başına ele alınabilecek bir konu da değil… Kurumların ve kişilerin kendine has özelliklerinin yanı sıra onları çevreleyen tüm koşulları da içermeli… Bu nedenle hiç de kolay olmayan, uzmanlık gerektiren sofistike bir iştir… Her şeyi belirler çünkü; nitelikli eleman bulabilmeyi, krizleri kolay atlatmayı, aynı ürün ya da hizmeti rakiplerden daha yüksek bir fiyata satabilmeyi ve en önemlisi de tabii ki kârlılığı…
Konuyu akademik ve pratik boyutta irdelemek üzere ülkemizde kurulmuş ilk sivil toplum örgütü, İtibar Yönetimi Enstitüsü adıyla 2011 yılından bu yana faaliyet gösteriyor. Türkiye’deki en önemli organizasyonlardan birine de yıllardır ev sahipliği yapıyorlar: İtibar Yönetimi Konferansı…
Bu yıl 5.’si düzenlenen ve 13 Haziran’a kadar devam edecek konferansın açılış konuşmacısı da hasbelkader bizdik… Korona salgını nedeniyle fiziksel olarak bir araya gelememek, Enstitü’ye engel olmadığı için Instagram hesapları üzerinden Başkan Orhan Samast’ın konuğu olarak canlı yayına katıldık…
İtibar yönetimi konusunda öneriler getiren, müşterilerine tavsiyelerde bulunan iletişimcileri bir arada bulunca “Peki ya bizim itibarımız?” diye düşünmenin de zamanıdır dedik… Konuya buradan yaklaştık…
TÜBİTAK ve İstanbul Üniversitesi iş birliğiyle Dr. Lütfi Sunar tarafından yapılan araştırma sonunda hazırlanan ‘Mesleki İtibar Skalası’ biz iletişimcilerin durumunu da ortaya koyuyor…
İlk sıralarında; tıp doktoru, profesör, hakim ve öğretmenin yer aldığı 126 mesleği içeren listede halkla ilişkiler uzmanı 36. sırada… Gazeteci 45., reklam ve pazarlama uzmanı ise 56… Yani, hâli pürmelalimiz budur…
Öte yandan Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi tarafından yapılan UNİVERİ araştırmasının sonuçları da İletişim fakülteleri mezunlarının durumunu bize gösteriyor…
Mezunların yalnızca yüzde 16,2’si Bilgi ve İletişim alanındaki işlere yerleşmiş durumdaymış… Yüzde 13,4’ü de Mesleki, Bilimsel ve Teknik Faaliyetler alanında iş bulmuş… Yüzde 11,7’si İdari ve Teknik Hizmet Faaliyetler, yüzde 18,7’si Toptan ve Perakende Ticaret ile iştigal ediyormuş. Geriye kalan yüzde 40’lık dilim ise içinde eğitimden inşaata, ulaştırmadan gayrimenkule, elektrikten madenciliğe kadar çok farklı işleri içeren Diğer başlığı altında toplanmış…
Ülkemizdeki 71 iletişim fakültesinde ve üniversitelerdeki 407 programda 25 farklı türde iletişim eğitimi veriliyormuş. Bu okullardan her yıl yaklaşık 50 bine yakın öğrencinin mezun olduğu dile getiriliyor… Oysa reklam, halkla ilişkileri ve gazetecilik alanlarında sektörün yıllık yeni istihdam kapasitesinin 4 bin - 5 bin civarında olduğu tahmin ediliyor…
Bu durumu göz önünde bulundurulunca UNİVERİ araştırmasının sonuçlarının şaşırtıcı olmadığını düşünüyoruz… İletişim mezunları, iletişim alanındaki işlere yerleşmek istiyorlarsa kendi aralarında çetin rekabet şartlarında mücadele etmeleri gerektiğini bilmeliler… Ayrıca iletişim sektöründe kendilerine yer arayan, sosyal bilimlerin çeşitli dallarından mezun 10 binlerce iletişim sevdalısıyla da rekabet edecekleri işin cabası…
Rekabetten ‘pozitif ayrışabilmek’ için Bireysel Kariyer Döngüsü olarak adlandırdığımız alana yatırım yapmaları şanslarını bir miktar artıracaktır… Kişinin kendine yatırım yapması olarak da özetleyebileceğimiz bu alanda beş ana başlık var:
Peki ya sektörün itibarı? Çünkü nasıl ki markamız ülke itibarı kadar büyük olabiliyorsa, meslek olarak da sektör kadar ‘büyüyebiliyoruz’… Orada da İtibar Yönetimi Enstitüsü gibi kuruluşların, meslek örgütlerinin çalışmalarına ihtiyacımız var…
Müşteriyi, ‘hesap’ (account) gibi görmekten vazgeçip, “Algı operasyonu yaparız”, “Haberinizi çıkartırız”, “Çıkardığımız haberin reklam eş değeri kaç paraysa size o kadarlık değer ürettik” yaklaşımıyla sektörde var olanlar ayıklanmadıkça itibarı yükseltmek zor…
Özellikle, dünyanın tüm ileri iletişim ajanslarının üzerinde anlaştığı Barselona İlkeleri 2.0 medya ölçümleme sistemini analog ve dijital medyaya uygulamakla işe başlamakta yarar olabilir… “Haberim çıktı da, ne işe yaradı?” sorunun yanıtına belki o zaman bir nebze olsun yaklaşılabilir… O değerlendirme süreci sektörel itibarı artıracak unsurlardandır…
Sizce ülkemizde kendisine ‘stratejik iletişim ajansı’ diyen kaç kuruluş iletişim başarısını bu ilkelere göre ölçtürüp raporluyordur, dersiniz?...
Aylardır, dem vurduğumuz dijital dönüşümün sektörümüzü de değiştireceğini kabul edelim… Bu konuda geç kalmak, yukarıda gençlere önerdiğimiz beş adımda birden sektör olarak başarısız olmamıza neden olur…
Mesleki itibarımızı korumak, daha da önemlisi yükseltmek istiyorsak daha fazla geç kalamamalıyız…
Konuyu akademik ve pratik boyutta irdelemek üzere ülkemizde kurulmuş ilk sivil toplum örgütü, İtibar Yönetimi Enstitüsü adıyla 2011 yılından bu yana faaliyet gösteriyor. Türkiye’deki en önemli organizasyonlardan birine de yıllardır ev sahipliği yapıyorlar: İtibar Yönetimi Konferansı…
Bu yıl 5.’si düzenlenen ve 13 Haziran’a kadar devam edecek konferansın açılış konuşmacısı da hasbelkader bizdik… Korona salgını nedeniyle fiziksel olarak bir araya gelememek, Enstitü’ye engel olmadığı için Instagram hesapları üzerinden Başkan Orhan Samast’ın konuğu olarak canlı yayına katıldık…
İtibar yönetimi konusunda öneriler getiren, müşterilerine tavsiyelerde bulunan iletişimcileri bir arada bulunca “Peki ya bizim itibarımız?” diye düşünmenin de zamanıdır dedik… Konuya buradan yaklaştık…
TÜBİTAK ve İstanbul Üniversitesi iş birliğiyle Dr. Lütfi Sunar tarafından yapılan araştırma sonunda hazırlanan ‘Mesleki İtibar Skalası’ biz iletişimcilerin durumunu da ortaya koyuyor…
İlk sıralarında; tıp doktoru, profesör, hakim ve öğretmenin yer aldığı 126 mesleği içeren listede halkla ilişkiler uzmanı 36. sırada… Gazeteci 45., reklam ve pazarlama uzmanı ise 56… Yani, hâli pürmelalimiz budur…
Öte yandan Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi tarafından yapılan UNİVERİ araştırmasının sonuçları da İletişim fakülteleri mezunlarının durumunu bize gösteriyor…
Mezunların yalnızca yüzde 16,2’si Bilgi ve İletişim alanındaki işlere yerleşmiş durumdaymış… Yüzde 13,4’ü de Mesleki, Bilimsel ve Teknik Faaliyetler alanında iş bulmuş… Yüzde 11,7’si İdari ve Teknik Hizmet Faaliyetler, yüzde 18,7’si Toptan ve Perakende Ticaret ile iştigal ediyormuş. Geriye kalan yüzde 40’lık dilim ise içinde eğitimden inşaata, ulaştırmadan gayrimenkule, elektrikten madenciliğe kadar çok farklı işleri içeren Diğer başlığı altında toplanmış…
Ülkemizdeki 71 iletişim fakültesinde ve üniversitelerdeki 407 programda 25 farklı türde iletişim eğitimi veriliyormuş. Bu okullardan her yıl yaklaşık 50 bine yakın öğrencinin mezun olduğu dile getiriliyor… Oysa reklam, halkla ilişkileri ve gazetecilik alanlarında sektörün yıllık yeni istihdam kapasitesinin 4 bin - 5 bin civarında olduğu tahmin ediliyor…
Bu durumu göz önünde bulundurulunca UNİVERİ araştırmasının sonuçlarının şaşırtıcı olmadığını düşünüyoruz… İletişim mezunları, iletişim alanındaki işlere yerleşmek istiyorlarsa kendi aralarında çetin rekabet şartlarında mücadele etmeleri gerektiğini bilmeliler… Ayrıca iletişim sektöründe kendilerine yer arayan, sosyal bilimlerin çeşitli dallarından mezun 10 binlerce iletişim sevdalısıyla da rekabet edecekleri işin cabası…
Rekabetten ‘pozitif ayrışabilmek’ için Bireysel Kariyer Döngüsü olarak adlandırdığımız alana yatırım yapmaları şanslarını bir miktar artıracaktır… Kişinin kendine yatırım yapması olarak da özetleyebileceğimiz bu alanda beş ana başlık var:
- Değişime açıklık
- İrade, Beceri, Odaklanma
- Dünya Görüşüne sahip olma
- Ruhsal ve düşünsel olarak Bireysel Gelişim
- Rekabetçi Avantaj
Peki ya sektörün itibarı? Çünkü nasıl ki markamız ülke itibarı kadar büyük olabiliyorsa, meslek olarak da sektör kadar ‘büyüyebiliyoruz’… Orada da İtibar Yönetimi Enstitüsü gibi kuruluşların, meslek örgütlerinin çalışmalarına ihtiyacımız var…
Müşteriyi, ‘hesap’ (account) gibi görmekten vazgeçip, “Algı operasyonu yaparız”, “Haberinizi çıkartırız”, “Çıkardığımız haberin reklam eş değeri kaç paraysa size o kadarlık değer ürettik” yaklaşımıyla sektörde var olanlar ayıklanmadıkça itibarı yükseltmek zor…
Özellikle, dünyanın tüm ileri iletişim ajanslarının üzerinde anlaştığı Barselona İlkeleri 2.0 medya ölçümleme sistemini analog ve dijital medyaya uygulamakla işe başlamakta yarar olabilir… “Haberim çıktı da, ne işe yaradı?” sorunun yanıtına belki o zaman bir nebze olsun yaklaşılabilir… O değerlendirme süreci sektörel itibarı artıracak unsurlardandır…
Sizce ülkemizde kendisine ‘stratejik iletişim ajansı’ diyen kaç kuruluş iletişim başarısını bu ilkelere göre ölçtürüp raporluyordur, dersiniz?...
Aylardır, dem vurduğumuz dijital dönüşümün sektörümüzü de değiştireceğini kabul edelim… Bu konuda geç kalmak, yukarıda gençlere önerdiğimiz beş adımda birden sektör olarak başarısız olmamıza neden olur…
Mesleki itibarımızı korumak, daha da önemlisi yükseltmek istiyorsak daha fazla geç kalamamalıyız…