Ali Saydam
  • TV Programları
  • Basından
  • Hayatımı Zenginleştirenler
  • Yazılarım
    • Yeni Şafak Gazetesi
    • Marketing Türkiye
    • Z Raporu / Derin Ekonomi
    • TIMREPORT
    • Sabah Gazetesi
    • Akşam Gazetesi
    • Akşam Kitap Eki
    • Diğer
  • Kitaplarım
    • Algılama Yönetimi
    • Eş ve Müşteri Nasıl Kaybedilir?
    • İktidar Yalnızlıktır
    • Vazgeçmek Özgürlüktür
    • Perception Management
    • How to Lose Wives and Clients
    • Wahrnehmungs Management
  • Biyografi
  • Galeri
    • Video Galeri
  • İletişim

Pes doğrusu

30 Mayıs 2019 - Yeni Şafak


​Teorisyen, karşılaştırmalı edebiyat profesörü ve aktivist Edward Said’in oryantalizm (şarkiyatçılık) kavramı, çok kabaca, Batı’nın kendini gelişmiş ve önde (hatta öncü), Doğu’yu da gelişmemiş olarak görmesi olarak özetlenebilir. Doğu kültürünün Batı’da nasıl ifade edildiği ve algılandığı, Said’in çalışma alanı ve eleştirisiydi.
Fakat bildiğiniz gibi, Türkiye’de sadece Batılılar’ın kibriyle karşılaşmıyoruz. Bir de bazılarının kendi kendilerine yönelttikleri engin beğenmemezlik duygusu vardır ki, böylesine Tanzimat aydınlarında bile rastlanmamıştır…
Ve günlük hayatımızın nerdeyse parçası hâline gelmiş ‘istihza’ ile “Başka bir ülkede yaşayamam” şeklinde ülkemiz insanını aşağılayan mesajlarını paylaşarak aslında içinde bulunduğu sosyal yapıyı yetersiz ve az gelişmiş bulanlar…
Teoride bunun da özel bir adı varmış: ‘Self Orientalism’. Kendini, Batı’nın değer sistemiyle açıklayan ve kendi kültürünü de buna göre yorumlayanlar ve eleştirenler için kullanılıyormuş…
Bir de bunu yalan sosları, sansasyon tozlarıyla süsleyenler var tabii… Onlara teoride ne dendiğini bilmiyorum ama alçaklıkla suçlanabilecekleri bir gerçek…
WhatsApp gruplarında, dijital ve sosyal medyada dolaşıma sokulan Sesli Köşe adlı bir Youtube programı şu sıra şeamet tellallarının favorisi haline geldi. Ne kadar Erdoğan düşmanı varsa, ‘mal bulmuş Mağribî’ misali bu mesaja sarılmışlar…
Sesli Köşe’de, köşe yazılarını okumaya vakti olmayanlar için seslendiriyorlarmış… Köşe yazılarını nasıl ve neye göre seçtikleri, listeye biraz bakınca anlaşılıyor. 23 Mayıs’ta rifatserdaroglu.net adresinde yayınlanan ibretlik bir yazının linkini yollamış arkadaşlar. Ben de dikkatlice dinledim…
Bir zamanlar milletvekilli ve bakanlık yapmış olan bir zat-ı muhteremin kalkıp “THY ve DHMİ Genel Müdürlerine vatandaş olarak hiç güvenim yok” demesi, yani devlete güvensizliğin altını çizmesi, hayli ibretlik doğrusu…
Aslında Sayın Cumhurbaşkanı’na karşı saldırı amacıyla ülkenin tüm kurumlarının, tüm irili ufaklı yatırımlarının aşağılanmaya, itibarsızlaştırılmaya çalışılması yeni değil… YSK’ya güvenme, orduya güvenme, eğitime güvenme, sağlığa güvenme… Hiçbir şeye güvenme; bir tek İmamoğlu’na güven…
Yazıda bu kez hedefte yeni havalimanı var… Biraz gülümsedim biraz hayret ettim doğrusu…
Yazar Rifat Serdaroğlu’nun kurmacası gülümsetmeyecek gibi değil… Olayı kendisine bir emekli korgeneral dostu(!) aktarıyormuş… Bu dostu uçakta, ‘resmi kıyafetli’ bir pilotla yan yana oturmuş. Resmi kıyafet vurgusu çok önemli, böylece okurun “Hadi canım ne belli pilot olduğu?” deme şansı kalmıyor… Her neyse…
Rifat beyin aşağıdaki cümlelerini ise gerçek hayatta yaşanmayacak kadar kitabi, senaryolarda yer almayacak kadar acemice bulduğumu itiraf etmek zorundayım:
“Dostum, uçak inişe geçtiğinde, pilotta bir tedirginlik sezer. Uçak oldukça fazla sallanarak iniş yapar! Dostum sorar; Bana bu yeni havaalanı hakkında gerçekleri anlatır mısınız? Pilot; Efendim, ben anlatamam. Anlatırsam yorumum siyasi olarak yorumlanır! Dostum kimliğini gösterip ısrar edince pilot konuşmaya başlar”
Tüm ifadeleri buraya almak mümkün olmadığı için özetleyeyim. Pilot, “Tüm havaalanlarındaki pistler düzdür. Buradaki pistlerde iniş ve çıkışlar var […]  Uçaklar park ettiğinde kanatlar neredeyse birbirine değecek kadar yakın […] Uçağın sağlıklı olarak park etmesi için elektronik bir alet vardır. O çalışmıyor. Çünkü bu aleti yapma işini, ilk defa imâl eden yandaş birine vermişler” demiş.
Pilot iddialı, emekli korgeneral sağlam(!) birer kaynak. İsimlerini bilmiyoruz ama o kadar kusur kadı kızında da olur, değil mi? Rifat beyin kararı ise kesin!
Hazine Garantili Ölüm Tuzağı başlıklı yazıdan bir vecize daha: “En ufak bir fırtınada uçaklar Çorlu havaalanına yönlendirildi”…
İddiaların doğruluğunu sorguladık. Şunlar çıktı:
  1.  “Dünyada eğilimli havalimanı yok” ifadesi yanlış. Böyle havalimanları bol miktarda var. Google’dan bakılarak bile bulunabiliyor.
  2. Çok yakın dediği kanatlar projelendirilerek yapıldı; kimsenin kafasına göre değil. Uluslararası standartlara bakılarak denetlenerek sertifikalandırıldı.
  3. Körüğe yaklaştırma sisteminin henüz çalışmadığı doğru; ancak yandaş dedikleri 100 milyar dolar değerinde bir ABD şirketi.
  4. En ufak fırtına dediği dünyanın en tehlikeli bulutları. Aynı gün İstanbul Havalimanı’ndan yedi Sabiha Gökçen’den de iki, yani inen uçak sayısına göre aynı oranda uçak yönlendirilmiş Çorlu’ya.
  5. Hazine garantisi diye bir şey yok. Havalimanı, Türkiye’de uzunca bir süredir uygulanan Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılmış.
İşte böyle…
Biz self oryantalizmle kendi kendimizi yiye duralım Batı, nesnel gerçeklere kayıtsız kalamamış. Erdoğan karşıtlığı konusunda bayrak açmış, havalimanına başlarda şiddetle saldırmış Batı ve medyası havalimanını tecrübe ettikçe bu tavrından vazgeçmiş. Elimizde, Batı’nın önemli yayınları olan The New York Times, Forbes, Frankfurter Allegemeine Zeitung, Die Welt, Lonely Planet, Architecktur gibi yayın organlarının yeni havalimanımız hakkında çokça olumlu yazı ve haberi var. İsteyen olursa linklerini memnuniyetle iletiriz…
Ne büyük garabet değil mi? Batı’ya yaranıp Cumhurbaşkanı’na vurmayı hedefleyenler İstanbul Havalimanı’nı yerden yere çalmaya çalışırlarken, Batı, projenin önünde saygıyla eğiliyor…
Pes doğrusu…
 
 
 
www.alisaydam.com - 2014