Problem fikirde değil biçimde
20 eylül 2018 - Yeni Şafak
Fikir olağanüstü… Yani öz... Yani içerik… Yani fenomen… Peki ya biçim?..
Sayın Ticaret Bakanımız Ruhsar Pekcan Hanım da yeni fikirlere açıklığını bir kez daha göstermiş ve ticaret hayatımızda önemli bir yer tutacak olan yeni logotype ve amblemi (ikisinin arasındaki fark başka bir yazı konusu) medya vasıtasıyla tüm kamuoyuna duyurmuş…
Karar Resmî Gazete’nin dünkü sayısında yayımlanmış (bu arada belki duymamışsınızdır, Resmî Gazete çok yerinde bir kararla artık basılmayacak, dijital ortamda yayımlanacakmış. Tasarruf…) Buna göre 15 gün sonra yürürlüğe girecek fiyat etiketindeki yönetmelik değişikliğiyle etiket ve listelerde malın satış fiyatı ve birim fiyatı uygulanmaya başlandığı tarih de yer alacakmış. Bunun nedeni de “İndirimde son 3 gün, son bir ay” gibi yazılarla tüketicinin aldatılmasını engellemekmiş. Etiketlerde yürürlük tarihinin olmasıyla hem tüketicinin hem de denetçilerin bu durumu fark edeceğine inanılıyormuş.
Bu yeni önlemi, Ticaret Bakanlığı’nın, son dönemde kurlardaki artışı fırsata çeviren, üretim artışıyla ilgisi olmaksızın fiyatlarını artıran esnafı takip etmek için aldığı ifade ediliyor. Bakan, 18 bin şikâyet aldıklarını, 41 bin 821 denetleme yaptıklarını, 1.269 iş yerinde haksız fiyat artışı tespit ettiklerini, 600 iş yerinde de gramaj sahtekârlığı yapıldığını gördüklerini ve bunlara çok ağır cezalar vereceklerini açıklamış…
Bunları engellemek için ayrıca üretim yeri Türkiye olan ürünlerin etiketlerine de özel bir amblem ve logotype da basılacakmış.
Ne karara itiraz var. Ne de amblem fikrine. Nitekim Tüketici Dernekleri Federasyonu Başkanı Aziz Koçal da olayı canıgönülden desteklediklerini söylemiş.
Hem fikir yerinde hem de karar… Fakat o amblemin biçimi ne öyle? Sol tarafı 27 Mayıs amblemini çağrıştırıyor… Ya da bir sendika amblemini… Yerliliği, kırmızı beyaz renklerden başka ne çağrıştırıyor acaba? Ortak ruhi şekillenmemiz içinde yuvarlak hatlar bu kadar hakimken, böylesine köşeli bir anlatım, biraz aceleye gelmişliğin ifadesinden başka bir şey değildir…
Niyet iyi… Hedef de… Sorun, yolda…
Strateji halka sorulur mu?..
İletişim uzmanı arkadaşlardan biri haberi gönderirken altına şu notu düşmüş: “Tam susacağım bir gülme geliyor… Neredeyse 4 ay geçmiş…”
Arkadaşın gönderdiği, Sözcü’de yayınlanmış haberin başlığı ve girişi şöyle: “Kılıçdaroğlu: 24 Haziran gecesi iyi bir sınav vermedik! CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, seçim gecesine ilişkin olarak ilk kez özeleştiri yaptı. Kılıçdaroğlu, ‘Keşke 24 Haziran akşamı iyi bir sınav verebilseydik bu küskünlük de olmasaydı. Eğer bir kusur ve kabahat varsa o kusur ve kabahat bizim…’ dedi.”
Allah kimseyi bu duruma düşürmesin… Sosyal medyada yer alan bir espride de şöyle denmiş: “CHP yönetimi 24 Haziran’daki seçim yenilgisini (yengi mi yenilgi mi tam emin değiller) yakın tarihte masaya yatıracakmış. Ancak nasıl bir masaya yatıracaklarına bir türlü karar veremiyorlarmış. Onun için uzuyormuş bu iş…”
Yazık!... Son trajikomik durum olarak da şu haberi göndermişler: “Yerel seçimlerde başarılı olmayı hedefleyen CHP, seçim stratejisinin belirlenmesinde 81 ilden vatandaşların görüşünü almak için mail adresi oluşturdu.”
Üniversitenin birinci sınıfında öğretirler: Belki taktik konusunda halkın nabzı tutulabilir. Ancak strateji asla kitlelere sorularak belirlenmez. Bkz. Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının Cumhuriyet’i kurma süreçleri… Mesela Samsun’a çıktıklarında gelecek 4 yıl için halk nezdinde bir anket yapsalardı, acaba ne sonuç çıkardı?.. Atatürk, ona göre mi kurardı stratejiyi…
Arkadaşlara küçük bir tavsiye: Dünyada ‘strateji’ kavramına ilk bilimsel yaklaşım getirmiş, Prusya Savaş Akademisi Yöneticiliğini de yapmış General Carl von Clausewitz’in “Savaş Üzerine” adlı kitabına ya da herhangi bir ansiklopedide bu asker üzerine yazılmış maddeye bir göz atsınlar…
Sayın Ticaret Bakanımız Ruhsar Pekcan Hanım da yeni fikirlere açıklığını bir kez daha göstermiş ve ticaret hayatımızda önemli bir yer tutacak olan yeni logotype ve amblemi (ikisinin arasındaki fark başka bir yazı konusu) medya vasıtasıyla tüm kamuoyuna duyurmuş…
Karar Resmî Gazete’nin dünkü sayısında yayımlanmış (bu arada belki duymamışsınızdır, Resmî Gazete çok yerinde bir kararla artık basılmayacak, dijital ortamda yayımlanacakmış. Tasarruf…) Buna göre 15 gün sonra yürürlüğe girecek fiyat etiketindeki yönetmelik değişikliğiyle etiket ve listelerde malın satış fiyatı ve birim fiyatı uygulanmaya başlandığı tarih de yer alacakmış. Bunun nedeni de “İndirimde son 3 gün, son bir ay” gibi yazılarla tüketicinin aldatılmasını engellemekmiş. Etiketlerde yürürlük tarihinin olmasıyla hem tüketicinin hem de denetçilerin bu durumu fark edeceğine inanılıyormuş.
Bu yeni önlemi, Ticaret Bakanlığı’nın, son dönemde kurlardaki artışı fırsata çeviren, üretim artışıyla ilgisi olmaksızın fiyatlarını artıran esnafı takip etmek için aldığı ifade ediliyor. Bakan, 18 bin şikâyet aldıklarını, 41 bin 821 denetleme yaptıklarını, 1.269 iş yerinde haksız fiyat artışı tespit ettiklerini, 600 iş yerinde de gramaj sahtekârlığı yapıldığını gördüklerini ve bunlara çok ağır cezalar vereceklerini açıklamış…
Bunları engellemek için ayrıca üretim yeri Türkiye olan ürünlerin etiketlerine de özel bir amblem ve logotype da basılacakmış.
Ne karara itiraz var. Ne de amblem fikrine. Nitekim Tüketici Dernekleri Federasyonu Başkanı Aziz Koçal da olayı canıgönülden desteklediklerini söylemiş.
Hem fikir yerinde hem de karar… Fakat o amblemin biçimi ne öyle? Sol tarafı 27 Mayıs amblemini çağrıştırıyor… Ya da bir sendika amblemini… Yerliliği, kırmızı beyaz renklerden başka ne çağrıştırıyor acaba? Ortak ruhi şekillenmemiz içinde yuvarlak hatlar bu kadar hakimken, böylesine köşeli bir anlatım, biraz aceleye gelmişliğin ifadesinden başka bir şey değildir…
Niyet iyi… Hedef de… Sorun, yolda…
Strateji halka sorulur mu?..
İletişim uzmanı arkadaşlardan biri haberi gönderirken altına şu notu düşmüş: “Tam susacağım bir gülme geliyor… Neredeyse 4 ay geçmiş…”
Arkadaşın gönderdiği, Sözcü’de yayınlanmış haberin başlığı ve girişi şöyle: “Kılıçdaroğlu: 24 Haziran gecesi iyi bir sınav vermedik! CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, seçim gecesine ilişkin olarak ilk kez özeleştiri yaptı. Kılıçdaroğlu, ‘Keşke 24 Haziran akşamı iyi bir sınav verebilseydik bu küskünlük de olmasaydı. Eğer bir kusur ve kabahat varsa o kusur ve kabahat bizim…’ dedi.”
Allah kimseyi bu duruma düşürmesin… Sosyal medyada yer alan bir espride de şöyle denmiş: “CHP yönetimi 24 Haziran’daki seçim yenilgisini (yengi mi yenilgi mi tam emin değiller) yakın tarihte masaya yatıracakmış. Ancak nasıl bir masaya yatıracaklarına bir türlü karar veremiyorlarmış. Onun için uzuyormuş bu iş…”
Yazık!... Son trajikomik durum olarak da şu haberi göndermişler: “Yerel seçimlerde başarılı olmayı hedefleyen CHP, seçim stratejisinin belirlenmesinde 81 ilden vatandaşların görüşünü almak için mail adresi oluşturdu.”
Üniversitenin birinci sınıfında öğretirler: Belki taktik konusunda halkın nabzı tutulabilir. Ancak strateji asla kitlelere sorularak belirlenmez. Bkz. Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının Cumhuriyet’i kurma süreçleri… Mesela Samsun’a çıktıklarında gelecek 4 yıl için halk nezdinde bir anket yapsalardı, acaba ne sonuç çıkardı?.. Atatürk, ona göre mi kurardı stratejiyi…
Arkadaşlara küçük bir tavsiye: Dünyada ‘strateji’ kavramına ilk bilimsel yaklaşım getirmiş, Prusya Savaş Akademisi Yöneticiliğini de yapmış General Carl von Clausewitz’in “Savaş Üzerine” adlı kitabına ya da herhangi bir ansiklopedide bu asker üzerine yazılmış maddeye bir göz atsınlar…