Psikologlar iletişimi bilmiyor…
03 0CAK 2011
Belki ‘ilişki meselesine’ hâkimdirler, ancak iletişimden bihaber oldukları kesin… Peki, bilmemekten daha vahim ne var?.. Bilmediğini bilmemek…
Türk Psikologlar Derneği’ndeki arkadaşlar, iletişim fakültelerinin üçüncü sömestrindeki herhangi bir öğrenciyi çevirip“Kendimizi doğru dürüst ifade etmemiz lazım… Yaptığımız işle ilgili algılamada eksen kayması var!.. Ne yapsak?” diye sorsalar, öğrenciler onlara mutlaka pek çok öneri getirirken özellikle bir konuda da ısrarla uyarırlardı: “Sakın ola ki, gazetelere kimsenin okumayacağı, antipatik ‘Kamu oyuna duyuru!!!’ ilanları vermeyin!”…
***
Gazetelere hafta sonu verdikleri iki ilandan büyük olanının altında şöyle bir imza var: “Psikolog bilim insanlarını ve uygulamacılarını yetiştiren hocalarımızı temsilen Psikoloji Bölüm Başkanları”… Sonra da 39 adet profesör, doçent ve yardımcı doçentin adları sıralanmış…
İlanların altında ”kamuoyuna saygı ile duyurulur” diye o ‘meşum’ ibare var… Yani hedef kitle Türk halkı… Ben, elime kırmızı kalemi alıp, bazı bölümlerin altını çizerek okudum. Sonra dönüp oralara bir daha baktım. Ne dediklerini zor anladım. Başkaları anlamıştır inşallah…
***
İki ilandan büyüğünün başlığı “Psikolog kimdir?”... Önce bir güzel, ‘Psikolojiye Giriş 101’ tadında ders veriliyor. Sonra ‘karından konuşma’ya benzer bir ifadeyle, pek kimsenin haberi olmadığından “aralarında itişip kakışıyor olmalılar”, diye düşündüren bir tespit yapılıyor: “Son dönemdeki tartışmalar, özellikle, psikoterapi ve psikolojik destek hizmetlerinin kim tarafından ve nasıl icra edileceği noktasında yoğunlaşmaktadır.” Haydi buyurun… Kim tartışıyor, kimle tartışıyor, ne tartışıyor?.. Ver ilanı, sık ayağına kurşunu, herkesin haberi olsun… “Bunlar birbirlerini yiyor” desinler…
Karından konuşulduğu için, dertlerinin tıp eğitimi almış psikiyatristler ve onların ekolüyle olduğunu zar zor sezinlemek mümkün. Tabii bu sezinleme yanlış olabilir. Sorumlusu da kamuoyu olmaz…
***
İlanda ”Bağımsız Meslek Grubu” olarak ‘Klinik Psikologlar’dan söz ediliyor. “Görüşme yöntemini kullanırlar” deniyor (yani koltuğa yatırdıktan sonra arkasına geçip psikanaliz yapmazlar, demek isteniyor herhalde); çünkü bir sonraki cümlede “Psikoterapi yöntemi kullanırlar, hiçbir şekilde tıbbi bir müdahalede bulunmazlar” diye ilave ediliyor… Ayrıca başka bir meslek grubunun (büyük olasılıkla psikiyatristler kastediliyor) icazeti ve “sorumluluk ve denetimi” olmadan da çalışabileceklerinin altı çiziliyor…
Bu arada sabredip ilanı sonuna kadar okuyabilirseniz Türk Psikologlar Derneği’nin bu yıl YÖK’ten bir yetki aldığını öğreniyorsunuz; “Türkiye’de verilen lisans eğitiminin denetlenmesi ve onaylanması” yetkisini… “Yüksek lisans eğitimlerinin akreditasyon çalışması da tamamlanmak üzere” imiş… Kamuoyumuzun bu cümleyi anlayacağından (!) en ufak şüphem yok; ama yine de ben anladığımı söyleyeyim: Klinik Psikolojisi eğitimi almış, yüksek lisans sahibi kişilere “Psikoterapi Uzmanı Psikolog” unvanını bizim dernek verecekmiş. Avrupa’da olduğu gibi… Muayenehane açma izni gibi bir şey...
***
Arkadaşlar bir de hükümetten ‘Bağımsız Psikologlar Meslek Yasasının’ çıkarılmasını istiyorlar…
İsviçre’deki üniversite yıllarında kendisini, yukarıda tanımlanmış türden bir psikoterapiste teslim etmiş ve Psikoterapi’yi her zaman Psikanalizin üzerinde bir yerlere koymuş, özellikle de Adler’in ‘derinlik psikolojisini’ önemsemiş biri olarak, çok haklı bulduğum Türk Psikologlar Derneği’nin, böylesine iletişim özürlü bir yaklaşım sergilemesine üzüldüm doğrusu…
Türk Psikologlar Derneği’ndeki arkadaşlar, iletişim fakültelerinin üçüncü sömestrindeki herhangi bir öğrenciyi çevirip“Kendimizi doğru dürüst ifade etmemiz lazım… Yaptığımız işle ilgili algılamada eksen kayması var!.. Ne yapsak?” diye sorsalar, öğrenciler onlara mutlaka pek çok öneri getirirken özellikle bir konuda da ısrarla uyarırlardı: “Sakın ola ki, gazetelere kimsenin okumayacağı, antipatik ‘Kamu oyuna duyuru!!!’ ilanları vermeyin!”…
***
Gazetelere hafta sonu verdikleri iki ilandan büyük olanının altında şöyle bir imza var: “Psikolog bilim insanlarını ve uygulamacılarını yetiştiren hocalarımızı temsilen Psikoloji Bölüm Başkanları”… Sonra da 39 adet profesör, doçent ve yardımcı doçentin adları sıralanmış…
İlanların altında ”kamuoyuna saygı ile duyurulur” diye o ‘meşum’ ibare var… Yani hedef kitle Türk halkı… Ben, elime kırmızı kalemi alıp, bazı bölümlerin altını çizerek okudum. Sonra dönüp oralara bir daha baktım. Ne dediklerini zor anladım. Başkaları anlamıştır inşallah…
***
İki ilandan büyüğünün başlığı “Psikolog kimdir?”... Önce bir güzel, ‘Psikolojiye Giriş 101’ tadında ders veriliyor. Sonra ‘karından konuşma’ya benzer bir ifadeyle, pek kimsenin haberi olmadığından “aralarında itişip kakışıyor olmalılar”, diye düşündüren bir tespit yapılıyor: “Son dönemdeki tartışmalar, özellikle, psikoterapi ve psikolojik destek hizmetlerinin kim tarafından ve nasıl icra edileceği noktasında yoğunlaşmaktadır.” Haydi buyurun… Kim tartışıyor, kimle tartışıyor, ne tartışıyor?.. Ver ilanı, sık ayağına kurşunu, herkesin haberi olsun… “Bunlar birbirlerini yiyor” desinler…
Karından konuşulduğu için, dertlerinin tıp eğitimi almış psikiyatristler ve onların ekolüyle olduğunu zar zor sezinlemek mümkün. Tabii bu sezinleme yanlış olabilir. Sorumlusu da kamuoyu olmaz…
***
İlanda ”Bağımsız Meslek Grubu” olarak ‘Klinik Psikologlar’dan söz ediliyor. “Görüşme yöntemini kullanırlar” deniyor (yani koltuğa yatırdıktan sonra arkasına geçip psikanaliz yapmazlar, demek isteniyor herhalde); çünkü bir sonraki cümlede “Psikoterapi yöntemi kullanırlar, hiçbir şekilde tıbbi bir müdahalede bulunmazlar” diye ilave ediliyor… Ayrıca başka bir meslek grubunun (büyük olasılıkla psikiyatristler kastediliyor) icazeti ve “sorumluluk ve denetimi” olmadan da çalışabileceklerinin altı çiziliyor…
Bu arada sabredip ilanı sonuna kadar okuyabilirseniz Türk Psikologlar Derneği’nin bu yıl YÖK’ten bir yetki aldığını öğreniyorsunuz; “Türkiye’de verilen lisans eğitiminin denetlenmesi ve onaylanması” yetkisini… “Yüksek lisans eğitimlerinin akreditasyon çalışması da tamamlanmak üzere” imiş… Kamuoyumuzun bu cümleyi anlayacağından (!) en ufak şüphem yok; ama yine de ben anladığımı söyleyeyim: Klinik Psikolojisi eğitimi almış, yüksek lisans sahibi kişilere “Psikoterapi Uzmanı Psikolog” unvanını bizim dernek verecekmiş. Avrupa’da olduğu gibi… Muayenehane açma izni gibi bir şey...
***
Arkadaşlar bir de hükümetten ‘Bağımsız Psikologlar Meslek Yasasının’ çıkarılmasını istiyorlar…
İsviçre’deki üniversite yıllarında kendisini, yukarıda tanımlanmış türden bir psikoterapiste teslim etmiş ve Psikoterapi’yi her zaman Psikanalizin üzerinde bir yerlere koymuş, özellikle de Adler’in ‘derinlik psikolojisini’ önemsemiş biri olarak, çok haklı bulduğum Türk Psikologlar Derneği’nin, böylesine iletişim özürlü bir yaklaşım sergilemesine üzüldüm doğrusu…