Raconu bozma!
19 OCAK 2003
Benim oğlanın ağzına takılmış bir kere: “Oğlum, şuradan gazeteleri versene”. Cevap hemen hazır: “Baba, raconu bozma, şurada Hido’nun maçını seyrediyoruz!”.. Annesi yatma zamanının geldiğini mi söyledi, “Anne, raconu bozma hiç olmazsa maçın ilk yarısını seyredelim!”
“Çocuklar Duymasın”dan Hüseyin’in bizim eve getirdiği son katma değer bu... Annesi “Hava soğuk önünü kapa!” dese, 11 yaşının yakışıklılığı bozulacak diye “Hop Anne, bu işler bize ters gelir!” diye gelecek yanıt.
Geçen hafta Türkiye Etik Değerler Merkezi’nin (TEDMER) ‘Etik Zirvesi 2003’ adını verdiği toplantıda konuşmaları dinlerken bu bitirim ağzı “Racon” meselesi geldi hep aklıma.
Etik sözcüğünün doğru dürüst anlaşılmadığı kesin. Daha kolay anlaşabilmemizi sağlayacak, kendimizi daha doğru ifade edeceğimiz bir kavram olmalı diye yıllardır düşünür dururdum.
Bu arada imdadımıza Sabah’daki arkadaşlar yetişti: “Etik kavramını Türkçe’de en iyi Osmanlıca’dan ‘adap’ sözcüğü karşılıyor galiba!” Sevan Nişanyan, “Sözlerin Soyağacı” adlı kitabında bu kavramı öneriyormuş (Adam Yayınları, Ekim 2002). Aslında etik meselesini mükemmel anlatıyor biz Türklere: Siyaset adabı, iş adabı, meslekî adap, gazetecilik adabı.... Hem de “edep” üzerinden ahlakla bağlantısı da var.
‘Adap’ın kolay anlaşılmasının nedeni, köklerini bizim geleneğimizden alması. Antik Yunan’dan sonra karanlıklara gömülmüş Batı, ‘etik’den bihaberken, ABD henüz keşfedilmemişken, bizde adap vardı... ABD’li ‘Ethic Resources Center’ Başkanı Stuart Gilman, zirvede konuşurken bunlar geçiyordu aklımdan...
Türkiye’nin ciddî kuruluşlarının temsilcilerini orada görmek sevindiriciydi. Finaldeki tartışma bölümü ise konunun bu düzeydeki katılımda dahi derinlik kazanması gerektiğine işaret ediyordu.
Zirvede yapılan konuşmaları ve sunulan araştırmayı TEDMER’den edinmek mümkün. Araştırma hayli ilginç. Tadımlık bir örnek:
Çalışma hayatı içinde olanlara sormuşlar: Aynı fiyatta olursa iş etiği olan firmanın ürünlerini satın almayı tercih eder misiniz? Cevap: %83.7 Evet...
Yani iş adabına saygılı olur, bunun iletişimini de adam gibi yaparsanız -Bosch’un reklamlarında olduğu gibi- bu algılama, doğrudan satışlarınıza yansıyabiliyor.
“Eski günahların gölgesi uzun olur”muş. Boğaziçi Üniversitesinden Prof. Dr. Yılmaz Esmer’in araştırmalarında siyaset kurumu ile birlikte itibarı en sonda gelen medya kuruluşlarının “adap” konusunda birleşip gölgelerini aydınlatacakları günleri özlemle bekliyoruz.
Yoksa “racon” bozuldu mu, bir daha toparlamak zor.
Biz böyle miydik?
Alman haftalık ekonomi dergisi Wirtschaftswoche 2 Ocak tarihli nüshasında ekonomi-güven ilişkisini incelemiş. “Güven olmadan iktisadi gelişme olmaz!” diyor dergi. Sonra da OECD’nin “Dünya Çapında Değerler Araştırmasına” gönderme yapıp bir liste yayınlamış.
İnsanlara kendi ülkelerinin vatandaşlarına, komşularına ne kadar güvendiklerini sormuşlar. Uzun bir listeden alınan kesitte ülkeler şöyle sıralanıyor:
Norveç: 65.3 - İsveç: 59.7 – Danimarka: 57.7 – Hollanda: 55.8 Kanada: 52.8 – Japonya: 46.0 – Almanya: 41.8 – Hindistan: 37.9 ABD: 35.6 – İtalya: 35.3 – Fransa: 22.8 – TÜRKİYE: 6.5 – Brezilya: 2.8
Şimdi bu haber ve yorumu dünya âlem okuyor. Biz de yurtdışı reklam stratejisini 5 yıldızlı standartlar üzerine, deniz, güneş, yemek, ören yerleri üzerine kurmuşuz. Ondan sonra “Bizi niye beğenmiyorlar, bize niye yatırım yapmıyorlar” diye kıvranıp duruyoruz.
Elin adamı “Bunlar daha birbirlerine güvenmiyorlar, ben niye güveneyim bunlara” diye düşünmez mi?..
Pekiyi buna karşı ne yapıyoruz? İçeriye-dışarıya karşı “Ulusal iletişim stratejimiz” var mı ki? İletişimde bir rekabet avantajı olan katılım, kararlılık, şeffaflık, açıklık, bir iki özel sektör kuruluşu dışında hangi kamu kurumu tarafından yönetiliyor ki? İtibarı yerlerde sürünen İrlanda’nın son 10 yıl içinde yarattığı iletişim mucizesini kaç devlet sorumlusu incelemiş?
Yüzlerce yıldır, gönül, vefa, şefkat, dostluk, misafirperverlik gibi değerleriyle; İslamiyet’in tüm hoşgörü nimetlerinden yararlanmasıyla; en az iki kuşağın bireysel esenliklerini bir kenara bırakarak inşasında kan, ter ve gözyaşı döktüğü Cumhuriyeti ile dünyaya model olmuş bu güzelim ülkenin güzelim insanlarına ne olmuş?
Coca-Cola ve futbol
Geçen hafta 2002’nin dikkatimi çeken halkla ilişkiler çalışmalarını sıralamış ve yazıyı şu cümle ile bitirmiştim: “Unuttuklarım varsa sade bağışlamakla kalmasınlar, lütfen. Hatırlatırlarsa, burada kendilerini de örnek gösteririz”
Coca-Cola’nın Halkla İlişkiler Müdürü Ebru Bakkaloğlu’dan bir e-posta geldi. Ebru Hanımın mesajı şöyle:
“Bir önceki hafta yazınızda "Geçen yılın en başarılı halkla ilişkiler çalışmaları"na değinmişsiniz. Bu konuda sizin radar ekranınıza girememişiz demek ki... Oysa ACNielsen'in Temmuz ayında yaptığı bir araştırmada "Dünya Kupası deyince akla gelen markalar" sıralamasında Coca-Cola %51 ile birinci marka oldu. Ayrıca Coca-Cola Türkiye olarak gerçekleştirdiğimiz futbol iletişimi dünya çapındaki Coca-Cola sisteminde başarı öyküsü olarak değerlendirildi.
“Neden başarılı oldunuz”, derseniz; öncelikle doğru zamanlama yaptık. Daha kimse Dünya Kupası'ndan bahsetmezken Ocak sonunda İstanbul'da çok ses getiren bir Dünya Kupası Şenliği gerçekleştirdik.
İkinci olarak, Coca-Cola Türkiye'nin bugüne kadar yaptığı en entegre çalışmaydı. Hani hep deriz: İletişim entegre olmalı. Bu projede gerçekten de halkla ilişkiler, pazarlama ve reklam planlarını birlikte oluşturduk. Teori uygulamaya dönüştü yani...
Üçüncü ve son olarak, iç iletişime önem verdik. Futbola olan desteğimize öncelikle 2500 kişilik ekibimizi inandırdık.
Çok sevgiler.
Ebru Bakkaloğlu”
Şeffaflık yetmez
Sana, Omo, Algida gibi pek çok temizlik ve gıda ürünü ile pazarda büyük başarılara imza atmış olan Unilever’in Yönetim Kurulu Başkanı İzzet Karaca ile Yönetim Kurulu üyesi Hakan Behlil müthiş bir iş yaptılar ve tüm açıklıklarıyla medyanın karşısına geçtiler.
Basın toplantısı ertesinde gazetelerde yer alan haberlerdeki ortak mesajlar bir gerçeği yeniden vurguluyordu: Medya önünde açıklık ve şeffaflık, arada kendinizle ilgili olumsuz sayılabilecek şeyler de söyleseniz, toplum nezdinde itibarınızın artmasını sağlar. Ayrıca olumsuz sayılabilecek o küçük şeylerin, sizin yerinize başkaları tarafından ortaya atılmasını, atılsa da herhangi bir hasar oluşturmasını engellemiş olursunuz.
3-4 ayda bir bu tür toplantılar düzenleyen Koç Holding CEO’su bu yıl 400 milyon Euro’dan fazla kâr açıkladı. Aynı CEO geçen yıl 140 milyon Euro’luk zararı göğsünü gere açıklamasaydı bugün söylediklerinin bu kadar ağırlığı olur muydu?
Unilever’ciler de krizde Sana’nın içinde amatörlerin fark edemeyeceği kabartma tozu türü bir maddeden vazgeçerek maliyetleri aşağıya çektiklerini açıkladılar. Bu açıklık onların öteki söylediklerinin de büyük bir ağırlık kazanmasını sağladı. Liderlik iletişiminde, “Her söylediğin doğru olsun; her doğruyu söyleme!” denir. Bu yaklaşım sanayi toplumu dönemi için geçerlidir. Bilgi toplumunun iletişim kültürü, şeffaflık ve açıklıktır. Sorulduğu zaman doğru bilgi verilmesini içeren şeffaflık yetmemektedir. Sorulmadan da gerçekleri anlatmak anlamına gelen ‘açıklık’ şarttır artık. Aynen Unilever’in yaptığı gibi. Umarız iletişimin temel ilkelerinden ‘süreklilik’ meselesini ihmal etmezler.
Kısa... Kısa...
· Bakü Tiflis Ceyhan Boru hattı projesinin sahibi olan ve içinde TPAO, BP, Statoil, TotalFinalElf, ENI gibi 10 dev enerji şirketinin bulunduğu konsorsiyum, hayli ilginç bir halkla ilişkiler projesine start vermiş. “Toplumsal Yatırım Programı” adı verdikleri çalışmayla, boru hattı güzergâhı üzerindeki toplumların sürdürülebilir kalkınmalarını teşvik etmeyi hedefliyorlar ve bu konuda proje üretecek sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve belediyeler gibi kâr amacı gütmeyen kuruluşları destekleyeceklerini söylüyorlar. Niyet gayet iyi. Bu proje dünyada bir dolu ödül toplar. Bir de bunu can sıkıcı bir “resmi ilan”la duyurmasalardı. Bu devasa kuruluşlarının hiçbirinin mi aklı başında bir reklam ajansı yok?..
· Geçen hafta ‘iletişim kazası’ ve ‘İ.Y.İ rahatsızlığı’ olaylarından yana sıkıntımız yoktu... Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, sözlerinin çarpıtıldığını ve kamu oyunun yanıltıldığını açıkladı. Başbakan Abdullah Gül’ün ABD tarafından Türkiye’deki basına milyarlarca Dolar ödendiğini söylediği iddia edildi. Gül ertesi gün bu haberi kesin bir dille yalanladı. Gazeteci M. Ali Birand’ın eski Amerikan Büyükelçisi Parris için Başbakan Gül’den randevu almak üzere Fehmi Koru’dan ricacı olduğu yazıldı. Ertesi günü Birand randevu için aracı olmadığını açıkladı... Yanlış anlaşılma... Çarpıtma... Yalanlama... Hepsi bu filmdeydi geçen hafta.
· Bu hafta MediaCat’in düzenlediği bir workshop’daydık. (Çalıştay da deniyor). Konu algılama yönetimi. Tespit şu idi: Hedef kitlenin değerleri ve kültürü ile uyuşmayan iletişimin başarılı olması zor. Katılımcılar şu örnekleri verdiler. Değerlerle uyuşmama: Sütaş (Geğirme), Molped (Yaşlı kadına sorulan soru), Coca Cola (Cola’nın çocuğa en sonda verilmesi) Profilo – Rüştü (FB’lilerin rencide edilmesi) BBG; Kültür ile uyuşmama: Bonus Ağa, Reha Mutar’a İtiraf, Pastavilla, Worldcard (Worldpuan), Trendy and Friendy, Maximum Card. Katılımcıların nelere dikkat ettiğini şaşkınlıkla izledim.
Bence* İlk 10
1. Ülker Bebe
2. İsviçre Sigorta (Hacıyatmaz)
3. Reklam Özdenetim Kurulu
4. Molped
5. Telsim (Tersten Okuma)
6. Becel (Akdenizliler)
7. Lipton
8. Migros (Axess)
9. Bonus Ağa
10. Turkcell Hazır Kart
“Çocuklar Duymasın”dan Hüseyin’in bizim eve getirdiği son katma değer bu... Annesi “Hava soğuk önünü kapa!” dese, 11 yaşının yakışıklılığı bozulacak diye “Hop Anne, bu işler bize ters gelir!” diye gelecek yanıt.
Geçen hafta Türkiye Etik Değerler Merkezi’nin (TEDMER) ‘Etik Zirvesi 2003’ adını verdiği toplantıda konuşmaları dinlerken bu bitirim ağzı “Racon” meselesi geldi hep aklıma.
Etik sözcüğünün doğru dürüst anlaşılmadığı kesin. Daha kolay anlaşabilmemizi sağlayacak, kendimizi daha doğru ifade edeceğimiz bir kavram olmalı diye yıllardır düşünür dururdum.
Bu arada imdadımıza Sabah’daki arkadaşlar yetişti: “Etik kavramını Türkçe’de en iyi Osmanlıca’dan ‘adap’ sözcüğü karşılıyor galiba!” Sevan Nişanyan, “Sözlerin Soyağacı” adlı kitabında bu kavramı öneriyormuş (Adam Yayınları, Ekim 2002). Aslında etik meselesini mükemmel anlatıyor biz Türklere: Siyaset adabı, iş adabı, meslekî adap, gazetecilik adabı.... Hem de “edep” üzerinden ahlakla bağlantısı da var.
‘Adap’ın kolay anlaşılmasının nedeni, köklerini bizim geleneğimizden alması. Antik Yunan’dan sonra karanlıklara gömülmüş Batı, ‘etik’den bihaberken, ABD henüz keşfedilmemişken, bizde adap vardı... ABD’li ‘Ethic Resources Center’ Başkanı Stuart Gilman, zirvede konuşurken bunlar geçiyordu aklımdan...
Türkiye’nin ciddî kuruluşlarının temsilcilerini orada görmek sevindiriciydi. Finaldeki tartışma bölümü ise konunun bu düzeydeki katılımda dahi derinlik kazanması gerektiğine işaret ediyordu.
Zirvede yapılan konuşmaları ve sunulan araştırmayı TEDMER’den edinmek mümkün. Araştırma hayli ilginç. Tadımlık bir örnek:
Çalışma hayatı içinde olanlara sormuşlar: Aynı fiyatta olursa iş etiği olan firmanın ürünlerini satın almayı tercih eder misiniz? Cevap: %83.7 Evet...
Yani iş adabına saygılı olur, bunun iletişimini de adam gibi yaparsanız -Bosch’un reklamlarında olduğu gibi- bu algılama, doğrudan satışlarınıza yansıyabiliyor.
“Eski günahların gölgesi uzun olur”muş. Boğaziçi Üniversitesinden Prof. Dr. Yılmaz Esmer’in araştırmalarında siyaset kurumu ile birlikte itibarı en sonda gelen medya kuruluşlarının “adap” konusunda birleşip gölgelerini aydınlatacakları günleri özlemle bekliyoruz.
Yoksa “racon” bozuldu mu, bir daha toparlamak zor.
Biz böyle miydik?
Alman haftalık ekonomi dergisi Wirtschaftswoche 2 Ocak tarihli nüshasında ekonomi-güven ilişkisini incelemiş. “Güven olmadan iktisadi gelişme olmaz!” diyor dergi. Sonra da OECD’nin “Dünya Çapında Değerler Araştırmasına” gönderme yapıp bir liste yayınlamış.
İnsanlara kendi ülkelerinin vatandaşlarına, komşularına ne kadar güvendiklerini sormuşlar. Uzun bir listeden alınan kesitte ülkeler şöyle sıralanıyor:
Norveç: 65.3 - İsveç: 59.7 – Danimarka: 57.7 – Hollanda: 55.8 Kanada: 52.8 – Japonya: 46.0 – Almanya: 41.8 – Hindistan: 37.9 ABD: 35.6 – İtalya: 35.3 – Fransa: 22.8 – TÜRKİYE: 6.5 – Brezilya: 2.8
Şimdi bu haber ve yorumu dünya âlem okuyor. Biz de yurtdışı reklam stratejisini 5 yıldızlı standartlar üzerine, deniz, güneş, yemek, ören yerleri üzerine kurmuşuz. Ondan sonra “Bizi niye beğenmiyorlar, bize niye yatırım yapmıyorlar” diye kıvranıp duruyoruz.
Elin adamı “Bunlar daha birbirlerine güvenmiyorlar, ben niye güveneyim bunlara” diye düşünmez mi?..
Pekiyi buna karşı ne yapıyoruz? İçeriye-dışarıya karşı “Ulusal iletişim stratejimiz” var mı ki? İletişimde bir rekabet avantajı olan katılım, kararlılık, şeffaflık, açıklık, bir iki özel sektör kuruluşu dışında hangi kamu kurumu tarafından yönetiliyor ki? İtibarı yerlerde sürünen İrlanda’nın son 10 yıl içinde yarattığı iletişim mucizesini kaç devlet sorumlusu incelemiş?
Yüzlerce yıldır, gönül, vefa, şefkat, dostluk, misafirperverlik gibi değerleriyle; İslamiyet’in tüm hoşgörü nimetlerinden yararlanmasıyla; en az iki kuşağın bireysel esenliklerini bir kenara bırakarak inşasında kan, ter ve gözyaşı döktüğü Cumhuriyeti ile dünyaya model olmuş bu güzelim ülkenin güzelim insanlarına ne olmuş?
Coca-Cola ve futbol
Geçen hafta 2002’nin dikkatimi çeken halkla ilişkiler çalışmalarını sıralamış ve yazıyı şu cümle ile bitirmiştim: “Unuttuklarım varsa sade bağışlamakla kalmasınlar, lütfen. Hatırlatırlarsa, burada kendilerini de örnek gösteririz”
Coca-Cola’nın Halkla İlişkiler Müdürü Ebru Bakkaloğlu’dan bir e-posta geldi. Ebru Hanımın mesajı şöyle:
“Bir önceki hafta yazınızda "Geçen yılın en başarılı halkla ilişkiler çalışmaları"na değinmişsiniz. Bu konuda sizin radar ekranınıza girememişiz demek ki... Oysa ACNielsen'in Temmuz ayında yaptığı bir araştırmada "Dünya Kupası deyince akla gelen markalar" sıralamasında Coca-Cola %51 ile birinci marka oldu. Ayrıca Coca-Cola Türkiye olarak gerçekleştirdiğimiz futbol iletişimi dünya çapındaki Coca-Cola sisteminde başarı öyküsü olarak değerlendirildi.
“Neden başarılı oldunuz”, derseniz; öncelikle doğru zamanlama yaptık. Daha kimse Dünya Kupası'ndan bahsetmezken Ocak sonunda İstanbul'da çok ses getiren bir Dünya Kupası Şenliği gerçekleştirdik.
İkinci olarak, Coca-Cola Türkiye'nin bugüne kadar yaptığı en entegre çalışmaydı. Hani hep deriz: İletişim entegre olmalı. Bu projede gerçekten de halkla ilişkiler, pazarlama ve reklam planlarını birlikte oluşturduk. Teori uygulamaya dönüştü yani...
Üçüncü ve son olarak, iç iletişime önem verdik. Futbola olan desteğimize öncelikle 2500 kişilik ekibimizi inandırdık.
Çok sevgiler.
Ebru Bakkaloğlu”
Şeffaflık yetmez
Sana, Omo, Algida gibi pek çok temizlik ve gıda ürünü ile pazarda büyük başarılara imza atmış olan Unilever’in Yönetim Kurulu Başkanı İzzet Karaca ile Yönetim Kurulu üyesi Hakan Behlil müthiş bir iş yaptılar ve tüm açıklıklarıyla medyanın karşısına geçtiler.
Basın toplantısı ertesinde gazetelerde yer alan haberlerdeki ortak mesajlar bir gerçeği yeniden vurguluyordu: Medya önünde açıklık ve şeffaflık, arada kendinizle ilgili olumsuz sayılabilecek şeyler de söyleseniz, toplum nezdinde itibarınızın artmasını sağlar. Ayrıca olumsuz sayılabilecek o küçük şeylerin, sizin yerinize başkaları tarafından ortaya atılmasını, atılsa da herhangi bir hasar oluşturmasını engellemiş olursunuz.
3-4 ayda bir bu tür toplantılar düzenleyen Koç Holding CEO’su bu yıl 400 milyon Euro’dan fazla kâr açıkladı. Aynı CEO geçen yıl 140 milyon Euro’luk zararı göğsünü gere açıklamasaydı bugün söylediklerinin bu kadar ağırlığı olur muydu?
Unilever’ciler de krizde Sana’nın içinde amatörlerin fark edemeyeceği kabartma tozu türü bir maddeden vazgeçerek maliyetleri aşağıya çektiklerini açıkladılar. Bu açıklık onların öteki söylediklerinin de büyük bir ağırlık kazanmasını sağladı. Liderlik iletişiminde, “Her söylediğin doğru olsun; her doğruyu söyleme!” denir. Bu yaklaşım sanayi toplumu dönemi için geçerlidir. Bilgi toplumunun iletişim kültürü, şeffaflık ve açıklıktır. Sorulduğu zaman doğru bilgi verilmesini içeren şeffaflık yetmemektedir. Sorulmadan da gerçekleri anlatmak anlamına gelen ‘açıklık’ şarttır artık. Aynen Unilever’in yaptığı gibi. Umarız iletişimin temel ilkelerinden ‘süreklilik’ meselesini ihmal etmezler.
Kısa... Kısa...
· Bakü Tiflis Ceyhan Boru hattı projesinin sahibi olan ve içinde TPAO, BP, Statoil, TotalFinalElf, ENI gibi 10 dev enerji şirketinin bulunduğu konsorsiyum, hayli ilginç bir halkla ilişkiler projesine start vermiş. “Toplumsal Yatırım Programı” adı verdikleri çalışmayla, boru hattı güzergâhı üzerindeki toplumların sürdürülebilir kalkınmalarını teşvik etmeyi hedefliyorlar ve bu konuda proje üretecek sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve belediyeler gibi kâr amacı gütmeyen kuruluşları destekleyeceklerini söylüyorlar. Niyet gayet iyi. Bu proje dünyada bir dolu ödül toplar. Bir de bunu can sıkıcı bir “resmi ilan”la duyurmasalardı. Bu devasa kuruluşlarının hiçbirinin mi aklı başında bir reklam ajansı yok?..
· Geçen hafta ‘iletişim kazası’ ve ‘İ.Y.İ rahatsızlığı’ olaylarından yana sıkıntımız yoktu... Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, sözlerinin çarpıtıldığını ve kamu oyunun yanıltıldığını açıkladı. Başbakan Abdullah Gül’ün ABD tarafından Türkiye’deki basına milyarlarca Dolar ödendiğini söylediği iddia edildi. Gül ertesi gün bu haberi kesin bir dille yalanladı. Gazeteci M. Ali Birand’ın eski Amerikan Büyükelçisi Parris için Başbakan Gül’den randevu almak üzere Fehmi Koru’dan ricacı olduğu yazıldı. Ertesi günü Birand randevu için aracı olmadığını açıkladı... Yanlış anlaşılma... Çarpıtma... Yalanlama... Hepsi bu filmdeydi geçen hafta.
· Bu hafta MediaCat’in düzenlediği bir workshop’daydık. (Çalıştay da deniyor). Konu algılama yönetimi. Tespit şu idi: Hedef kitlenin değerleri ve kültürü ile uyuşmayan iletişimin başarılı olması zor. Katılımcılar şu örnekleri verdiler. Değerlerle uyuşmama: Sütaş (Geğirme), Molped (Yaşlı kadına sorulan soru), Coca Cola (Cola’nın çocuğa en sonda verilmesi) Profilo – Rüştü (FB’lilerin rencide edilmesi) BBG; Kültür ile uyuşmama: Bonus Ağa, Reha Mutar’a İtiraf, Pastavilla, Worldcard (Worldpuan), Trendy and Friendy, Maximum Card. Katılımcıların nelere dikkat ettiğini şaşkınlıkla izledim.
Bence* İlk 10
1. Ülker Bebe
2. İsviçre Sigorta (Hacıyatmaz)
3. Reklam Özdenetim Kurulu
4. Molped
5. Telsim (Tersten Okuma)
6. Becel (Akdenizliler)
7. Lipton
8. Migros (Axess)
9. Bonus Ağa
10. Turkcell Hazır Kart