Radikal’in PR etkinliği başarılı
19 OCAK 2007
Biraz iletişimden anlıyoruz ya, neredeyse karşılaştığım herkes soruyor, “Orhan Pamuk’un Radikal’ini nasıl buldun?”, “Sezen Aksu’nun Radikal’ini nasıl buldun?”...
Zaman tasarrufu adına burada bu konuda ne düşündüğümü bir kez daha ifade etmem iyi olacak. Soranlara uzun boylu derdimi anlatmaktansa bu yazıya gönderme yaparım olur biter.
Bir: Eli kalem tutan ve söyleyecek lafı olan ünlü kişilere gazete yaptırma işini mesleki kodlar adına fazla ciddiye almamak gerek. Çünkü bu bir pazarlama iletişimi olayıdır. Ne bu ünlü kişilerin meslek değiştirme niyetleri vardır; ne de kimse bunlara genel yayın yönetmenliği teklif edecektir...
İki: Bu kişiler zaten öyle gazete falan yapmamakta, sadece bazı başlık ve yazılara müdahale etmelerine izin verilmektedir. Yani olayın fenomeni (görüngüsü) gibi içeriği de abartılmamalıdır. Amaç o ünlülerin ‘adıyla’ Radikal’in adının yan yana getirilmesidir.
Üç: Pazarlama iletişimi açısından bu ‘PR etkinliği’ başarıya ulaşmış mıdır? Kesinlikle ulaşmıştır. Radikal’ın adı belki de bugüne kadar hiç olmadığı şekilde tüm mecralarda ciddi oranda anılmıştır. Bu anılmanın büyük çoğunluğu da olumludur.
Dört: Bu PR etkinliği Radikal’in marka değerini artırır mı? Hayır artırmaz. Bilinirliğin artması, beğeninin artmasını sağlamaz. Tersine Radikal’in marka vaadine zarar verebilir. Çünkü Radikal’in marka vaadi bu değildir. Bu tür bir çalışma daha çok gazetelerin bir miktar ‘ciddi magazin’ yapan hafta sonu ilavelerinin marka vaatlerine uygun düşerdi...
Beş: Ben Radikal’in bu PR çalışmasını izliyor muyum? Evet. Hem de büyük bir merakla... Yılmaz Erdoğan’ın tuşesini ve bundan sonraki şöhretlerin PR çalışmalarını da aynı merakla izleyeceğim. Bu benim Radikal’e bağlılığımı, ya da gazeteye verilecek reklam miktarını artıracak mı? Hayır... Neden? Nedeni, Madde 4’de...
Benim dizi geliyor...
Benim TV dizim geliyor: Kurtlar Vadisi... Hani izleyince mafya oluyor, şiddete başvuruyoruz ya, işte o dizi. Fragmanı bile yetti... O fragmanı bile biraz uzun tutsalar, rating rekorları kıracak; diziye gerek yok...
Fragmanda insan unsuru yok. Sadece Polat Alemdar’ın gözleri...
Ben başından beri, Kurtlar Vadisi’nin hayranlarından biri olduğumu açık yüreklilikle söylüyorum. Öyle bazıları gibi evde deliler gibi izleyip, insan arasına çıkınca burun bükenlerden, ya da diziyi hiç izlemeden yerin dibine sokmaya çalışan türden değilim.
Diziye neden önem verdiğimi bir kez daha ifade edeyim. Tüm zamanların en çok izlenen bir işini yapmak ciddiye alınması gereken bir iştir. Türkiye sinema tarihinde Avare de Eşkiya da ilgilimi çekmişti. Cem Yılmaz’ın “Burada duyduklarınızın tamamını unutacaksınız” dediği gösterilerinde salonları tıklım tıklım doldurması da...
Kurtlar Vadisi’nin taşıyıcı rolü bana sorarsanız sadece Polat Alemdar değildi. Dizide pek çok kişiye akıl ve gönül elini uzatan, Türk toplumunun temel kültür ve değerlerini simgeleyen Ömer Baba idi; diziyi izletenlerden biri Ali ile Elif’in aşkı ise bir diğeri, toplumda giderek karşılığını yitirdiğine tanık olduğumuz arkadaşlık, yiğitlik, vatan sevgisi gibi elitin ‘demode’ bulduğu duygulardı.
Kurtlar Vadisi’nin bu vaatleri vardır. Eğer yeni dizi bu vaatleri yerine getirirse karada ölüm yok. Yoksa tam tersi olur. Efsane anında yerle bir olur... Ben yine de Cengiz Semerci kardeşime tavsiye edeyim, diziyi iyi takip etsin. Çünkü haziranda Show TV’nin tam gün Eylül-Haziran ortalamasında birinci olmasını sağlayacak unsurlardan biri de bu dizidir. Marka vaadine uygun bir işle karşılaşırsam, takım elbiseyi dikecek terzinin arayışına başlayacağım...
Zaman tasarrufu adına burada bu konuda ne düşündüğümü bir kez daha ifade etmem iyi olacak. Soranlara uzun boylu derdimi anlatmaktansa bu yazıya gönderme yaparım olur biter.
Bir: Eli kalem tutan ve söyleyecek lafı olan ünlü kişilere gazete yaptırma işini mesleki kodlar adına fazla ciddiye almamak gerek. Çünkü bu bir pazarlama iletişimi olayıdır. Ne bu ünlü kişilerin meslek değiştirme niyetleri vardır; ne de kimse bunlara genel yayın yönetmenliği teklif edecektir...
İki: Bu kişiler zaten öyle gazete falan yapmamakta, sadece bazı başlık ve yazılara müdahale etmelerine izin verilmektedir. Yani olayın fenomeni (görüngüsü) gibi içeriği de abartılmamalıdır. Amaç o ünlülerin ‘adıyla’ Radikal’in adının yan yana getirilmesidir.
Üç: Pazarlama iletişimi açısından bu ‘PR etkinliği’ başarıya ulaşmış mıdır? Kesinlikle ulaşmıştır. Radikal’ın adı belki de bugüne kadar hiç olmadığı şekilde tüm mecralarda ciddi oranda anılmıştır. Bu anılmanın büyük çoğunluğu da olumludur.
Dört: Bu PR etkinliği Radikal’in marka değerini artırır mı? Hayır artırmaz. Bilinirliğin artması, beğeninin artmasını sağlamaz. Tersine Radikal’in marka vaadine zarar verebilir. Çünkü Radikal’in marka vaadi bu değildir. Bu tür bir çalışma daha çok gazetelerin bir miktar ‘ciddi magazin’ yapan hafta sonu ilavelerinin marka vaatlerine uygun düşerdi...
Beş: Ben Radikal’in bu PR çalışmasını izliyor muyum? Evet. Hem de büyük bir merakla... Yılmaz Erdoğan’ın tuşesini ve bundan sonraki şöhretlerin PR çalışmalarını da aynı merakla izleyeceğim. Bu benim Radikal’e bağlılığımı, ya da gazeteye verilecek reklam miktarını artıracak mı? Hayır... Neden? Nedeni, Madde 4’de...
Benim dizi geliyor...
Benim TV dizim geliyor: Kurtlar Vadisi... Hani izleyince mafya oluyor, şiddete başvuruyoruz ya, işte o dizi. Fragmanı bile yetti... O fragmanı bile biraz uzun tutsalar, rating rekorları kıracak; diziye gerek yok...
Fragmanda insan unsuru yok. Sadece Polat Alemdar’ın gözleri...
Ben başından beri, Kurtlar Vadisi’nin hayranlarından biri olduğumu açık yüreklilikle söylüyorum. Öyle bazıları gibi evde deliler gibi izleyip, insan arasına çıkınca burun bükenlerden, ya da diziyi hiç izlemeden yerin dibine sokmaya çalışan türden değilim.
Diziye neden önem verdiğimi bir kez daha ifade edeyim. Tüm zamanların en çok izlenen bir işini yapmak ciddiye alınması gereken bir iştir. Türkiye sinema tarihinde Avare de Eşkiya da ilgilimi çekmişti. Cem Yılmaz’ın “Burada duyduklarınızın tamamını unutacaksınız” dediği gösterilerinde salonları tıklım tıklım doldurması da...
Kurtlar Vadisi’nin taşıyıcı rolü bana sorarsanız sadece Polat Alemdar değildi. Dizide pek çok kişiye akıl ve gönül elini uzatan, Türk toplumunun temel kültür ve değerlerini simgeleyen Ömer Baba idi; diziyi izletenlerden biri Ali ile Elif’in aşkı ise bir diğeri, toplumda giderek karşılığını yitirdiğine tanık olduğumuz arkadaşlık, yiğitlik, vatan sevgisi gibi elitin ‘demode’ bulduğu duygulardı.
Kurtlar Vadisi’nin bu vaatleri vardır. Eğer yeni dizi bu vaatleri yerine getirirse karada ölüm yok. Yoksa tam tersi olur. Efsane anında yerle bir olur... Ben yine de Cengiz Semerci kardeşime tavsiye edeyim, diziyi iyi takip etsin. Çünkü haziranda Show TV’nin tam gün Eylül-Haziran ortalamasında birinci olmasını sağlayacak unsurlardan biri de bu dizidir. Marka vaadine uygun bir işle karşılaşırsam, takım elbiseyi dikecek terzinin arayışına başlayacağım...