Reaktif iletişimden bir ‘cacık’ olmaz
16 Eylül 2017 - Yeni Şafak
Siyasî iletişim çok su kaldıran bir olaydır. Ancak bir yaklaşımı kaldırmaz: O da sürekli ‘reaktif’ iletişim modeli çerçevesinde yürütülen siyasî iletişim ve ilişki yönetimi yaklaşımıdır.
Bunu tespit etmek için öyle fazladan bir bilgelik falan gerekmez. Sonuca bakmanız yeterlidir. Satış odaklı kampanyalar gibidir siyasî iletişim. Ne kampanya yaptın? Kaç para harcadın? Kaç tane sattın. Ne kadar kâr elde ettin? Attığın taş ürküttüğün kurbağaya değdi mi?
Buna “İletişim Yatırımının Geridönüşü” (İYG) diyorlar. Bize, ithal yoluyla gelmiş bir kavram. İngilizcesi, Return on Investments (ROI) of Communication… Ya da kısaca iş hedefi de denebilir. Yani bir satış kampanyası yapmış ve iş hedefine ulaşamamışsan, çakılmışsın demektir. Böyle girişimlerde sürekli ‘çakılan’ biri iş dünyasında uzun süre barınamaz.
Aynı şey aslında siyasî iletişim için de geçerlidir. Almanya’da seçimleri kaybeden bir şansölye adayı, bir daha aday olamaz. 2019’dan sonra da bizde benzer bir durum ortaya çıkacak. Yani, Cumhurbaşkanlığı hükümetinin liderliğine soyunan biri, kaybettiği anda, parlamentoya giremeyeceği için siyaset arenasından büyük bir olasılıkla silinip gidecek.
CHP’nin girdiği tüm seçimleri kaybetmiş, işin ilginç yanı da her seferinde ‘ama’ ile başlayan cümlelerle ‘şurada burada’, ‘şöyle ya da böyle’ kazanmış olduğunu ilan etmiş olan lideri Kemal beyin de referandum sonucuna itirazının arka planında yatan gerekçelerden biri budur herhalde. Aynı gerekçe, cumhurbaşkanlığına aday olacağını açıklamamasının da arkasında yatıyordur. “Oh ne güzel, yıllardır %25 ile seçmenleri uyuta uyuta geldim. Bundan sonra niye dertsiz başıma dert alayım!” muhabbeti…
Kendisini tanıdığımızdan beri aynı terane! Sürekli bir reaktif iletişim. Bir de üstüne yeni bir hüsnü kuruntu ekledi Sayın Genel Başkan: “Erdoğan’ın tek derdi benim!”. Yarı aydınlarımız anlamakta zorlanmasınlar diye hüsn-ü kuruntunun İngilizcesini de yazalım: wishfull thinking!..
Kemal bey, büyük bir arzu ile Sayın Cumhurbaşkanı da kendisini hedef alsın istiyor… Oysa ortada o kadar çok yönetilecek gündem konusu var ki. Cumhurbaşkanı o gündemlerin içinden geçerken kendisine arada sırada dokunduruveriyor. Hepsi o…
Avukatı FETÖ’den gözaltına alınmış… Dosyada ne var ne yok bilmeden, hemen atlıyor: “Akıl tutulması!”… Kemal beyin CHP’sinden bazı cin olup çarpmak isteyenler de hemen atlıyorlar olaya. Arkadaş, Cumhurbaşkanı’nın en yakınındaki yaverleri en halisinden FETÖ’cü çıkmadı mı? Tepindi mi Cumhurbaşkanı, “Yaverime laf söyletmem!” diye?.. Bi dur…
Hayır…
MİT TIR’ları davasında milletvekili hüküm mü giydi?.. Dökül yollara. HDP ile kol kola gir. Ankara İstanbul yürü. 15 Temmuz millî irade direnişine sahip çıkma, FETÖ’den yargılananlara sahip çık; Almanya’nın uluorta saldırına karşı tavır sergileme; git Alman dergisine “Türkiye’de mal ve can güvenliği yok!” diye beyanat ver. Bütün büyük yatırımlara karşı çık. Türkiye’nin gelecek tasarımı için hiçbir proje üretme. Bunun gibi daha onlarca örnek saymak mümkün.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’si hiç bu kadar boşlukta kalmamıştı… Hem de %50 artı 1’in teorik bile olsa ufukta göründüğü, AK Parti’nin toparlanma, yenilenme dönemine girdiği, yani bir ölçüde zaaf içinde olabileceğini ima ettiği bir dönemde, sen sana bütün seçimleri kaybettirmiş reaktif iletişim kolaycılığına sığınmayı sürdür…
Burada da sıklıkla açıklamaya çalıştığımız zayıf muhalefet=zayıf demokrasi formülü ne yazık ki hâlâ geçerliliğini koruyor.
Bir dahakini kaçırmayın
Dün bir panele katıldık. Tek kelime ile mükemmeldi. İletişimcilere, yöneticilere, piyasaları kavrama durumunda olan herkese sadece, “Yazık! Kaçırdınız!” diye seslenmek istiyorum.
Paneli TÜYİD (Türkiye Yatırımcı İlişkileri Derneği) düzenlemişti. Derneğin Genel Sekreteri Bülent Öztürk yönetti. 25-30 kişi vardı salonda. Bülent beyin beklentisi de o kadar imiş zaten. Konuşmacılar, meslek hayatlarından, uygulamalardan son derece zenginleştirici, ufuk açıcı örnekler verdiler: Beste Taşar (Kısa süre önce Pegasus, şimdilerde ise Ülker Bisküvi Yatırımcı İlişkileri Direktörü); Aslı Soyubol - Ford Otosan Yatırımcı İlişkileri Müdürü); Işıl Bük (Bizim Toptan Yatırımcı İlişkileri Direktörü); Müge Yücel (Doğuş Otomotiv Yatırımcı İlişkileri Direktörü).
Yatırımcı İlişkileri Yönetimi, çağımızın en önemli iş süreçlerinden… İletişim, kendinizi hedef kitlenize ve sosyal paydaşlarınıza ifade etmeniz ise, Yatırımcı İlişkileri Yönetimi kendinizi hissedarlara, yatırımcılara ve onları etkileyen tüm paydaşlara ifade etmeniz, şeklinde açıklanabilir…
Her iki birimin, üretim ve satışla içiçe ve olağanüstü uyumla çalışması gerekiyor. Çünkü içinde bulunduğumuz ekonomik sistemde tek hedef var: kurumunuzun piyasa değeri, ya da hisse değeri… İşte o panelde konuşmacılar bu alanın pratiklerini anlattılar. Olağanüstü bir tecrübeydi. Bir dahakini kaçırmayın…
Bunu tespit etmek için öyle fazladan bir bilgelik falan gerekmez. Sonuca bakmanız yeterlidir. Satış odaklı kampanyalar gibidir siyasî iletişim. Ne kampanya yaptın? Kaç para harcadın? Kaç tane sattın. Ne kadar kâr elde ettin? Attığın taş ürküttüğün kurbağaya değdi mi?
Buna “İletişim Yatırımının Geridönüşü” (İYG) diyorlar. Bize, ithal yoluyla gelmiş bir kavram. İngilizcesi, Return on Investments (ROI) of Communication… Ya da kısaca iş hedefi de denebilir. Yani bir satış kampanyası yapmış ve iş hedefine ulaşamamışsan, çakılmışsın demektir. Böyle girişimlerde sürekli ‘çakılan’ biri iş dünyasında uzun süre barınamaz.
Aynı şey aslında siyasî iletişim için de geçerlidir. Almanya’da seçimleri kaybeden bir şansölye adayı, bir daha aday olamaz. 2019’dan sonra da bizde benzer bir durum ortaya çıkacak. Yani, Cumhurbaşkanlığı hükümetinin liderliğine soyunan biri, kaybettiği anda, parlamentoya giremeyeceği için siyaset arenasından büyük bir olasılıkla silinip gidecek.
CHP’nin girdiği tüm seçimleri kaybetmiş, işin ilginç yanı da her seferinde ‘ama’ ile başlayan cümlelerle ‘şurada burada’, ‘şöyle ya da böyle’ kazanmış olduğunu ilan etmiş olan lideri Kemal beyin de referandum sonucuna itirazının arka planında yatan gerekçelerden biri budur herhalde. Aynı gerekçe, cumhurbaşkanlığına aday olacağını açıklamamasının da arkasında yatıyordur. “Oh ne güzel, yıllardır %25 ile seçmenleri uyuta uyuta geldim. Bundan sonra niye dertsiz başıma dert alayım!” muhabbeti…
Kendisini tanıdığımızdan beri aynı terane! Sürekli bir reaktif iletişim. Bir de üstüne yeni bir hüsnü kuruntu ekledi Sayın Genel Başkan: “Erdoğan’ın tek derdi benim!”. Yarı aydınlarımız anlamakta zorlanmasınlar diye hüsn-ü kuruntunun İngilizcesini de yazalım: wishfull thinking!..
Kemal bey, büyük bir arzu ile Sayın Cumhurbaşkanı da kendisini hedef alsın istiyor… Oysa ortada o kadar çok yönetilecek gündem konusu var ki. Cumhurbaşkanı o gündemlerin içinden geçerken kendisine arada sırada dokunduruveriyor. Hepsi o…
Avukatı FETÖ’den gözaltına alınmış… Dosyada ne var ne yok bilmeden, hemen atlıyor: “Akıl tutulması!”… Kemal beyin CHP’sinden bazı cin olup çarpmak isteyenler de hemen atlıyorlar olaya. Arkadaş, Cumhurbaşkanı’nın en yakınındaki yaverleri en halisinden FETÖ’cü çıkmadı mı? Tepindi mi Cumhurbaşkanı, “Yaverime laf söyletmem!” diye?.. Bi dur…
Hayır…
MİT TIR’ları davasında milletvekili hüküm mü giydi?.. Dökül yollara. HDP ile kol kola gir. Ankara İstanbul yürü. 15 Temmuz millî irade direnişine sahip çıkma, FETÖ’den yargılananlara sahip çık; Almanya’nın uluorta saldırına karşı tavır sergileme; git Alman dergisine “Türkiye’de mal ve can güvenliği yok!” diye beyanat ver. Bütün büyük yatırımlara karşı çık. Türkiye’nin gelecek tasarımı için hiçbir proje üretme. Bunun gibi daha onlarca örnek saymak mümkün.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’si hiç bu kadar boşlukta kalmamıştı… Hem de %50 artı 1’in teorik bile olsa ufukta göründüğü, AK Parti’nin toparlanma, yenilenme dönemine girdiği, yani bir ölçüde zaaf içinde olabileceğini ima ettiği bir dönemde, sen sana bütün seçimleri kaybettirmiş reaktif iletişim kolaycılığına sığınmayı sürdür…
Burada da sıklıkla açıklamaya çalıştığımız zayıf muhalefet=zayıf demokrasi formülü ne yazık ki hâlâ geçerliliğini koruyor.
Bir dahakini kaçırmayın
Dün bir panele katıldık. Tek kelime ile mükemmeldi. İletişimcilere, yöneticilere, piyasaları kavrama durumunda olan herkese sadece, “Yazık! Kaçırdınız!” diye seslenmek istiyorum.
Paneli TÜYİD (Türkiye Yatırımcı İlişkileri Derneği) düzenlemişti. Derneğin Genel Sekreteri Bülent Öztürk yönetti. 25-30 kişi vardı salonda. Bülent beyin beklentisi de o kadar imiş zaten. Konuşmacılar, meslek hayatlarından, uygulamalardan son derece zenginleştirici, ufuk açıcı örnekler verdiler: Beste Taşar (Kısa süre önce Pegasus, şimdilerde ise Ülker Bisküvi Yatırımcı İlişkileri Direktörü); Aslı Soyubol - Ford Otosan Yatırımcı İlişkileri Müdürü); Işıl Bük (Bizim Toptan Yatırımcı İlişkileri Direktörü); Müge Yücel (Doğuş Otomotiv Yatırımcı İlişkileri Direktörü).
Yatırımcı İlişkileri Yönetimi, çağımızın en önemli iş süreçlerinden… İletişim, kendinizi hedef kitlenize ve sosyal paydaşlarınıza ifade etmeniz ise, Yatırımcı İlişkileri Yönetimi kendinizi hissedarlara, yatırımcılara ve onları etkileyen tüm paydaşlara ifade etmeniz, şeklinde açıklanabilir…
Her iki birimin, üretim ve satışla içiçe ve olağanüstü uyumla çalışması gerekiyor. Çünkü içinde bulunduğumuz ekonomik sistemde tek hedef var: kurumunuzun piyasa değeri, ya da hisse değeri… İşte o panelde konuşmacılar bu alanın pratiklerini anlattılar. Olağanüstü bir tecrübeydi. Bir dahakini kaçırmayın…