Resmi Ecevit Tarihi
08 KASIM 2006
Şu sıra bir iki yazar dışında (Hıncal Uluç, Engin Ardıç...) herkes Resmi Ecevit Tarihi’ni yazıyor. Bizim resmi tarih gibi... Hani ‘Almanya yenildi biz de yenilmiş sayıldık’, tarihi... Ya da ‘Ah şu Baltacı, Katherina’ya takılmasaydı’ tarihi... En iyisi biraz suların durulmasını beklemek. Duygusal borçluluk hali, yerini aklıselime bıraksın; Rahşan Hanım’ın “Adamacağızın ölüsünü bile rahat bırakmıyor!” diye eleştirilen tavırları durulsun; ondan sonra tarihsel taşları yerli yerine oturtacak gerçek bir Ecevit tablosu çıkacaktır ortaya...
TV programları ve kitaplarda görüşler, anılar ortaya dökülecek ve nasıl bir politikacı, ne kadar lider olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Karşıtlarından çok daha fazla yandaşları tarafından eleştirilen ender liderlerdendi. Eşleri tarafından yönetilmekle suçlanan pek çok liderden farklı olarak eşini bir an bile satmadı.
Aslında onu minnetle anması gerekenlerden biri de benim... 1974’de onun çıkardığı afla ülkeye dönebilmiştim. Lüzumsuz bir kadirşinassızlıkla, o affı değil de ülkede kriminalitenin bir numaralı körükleyicisi olarak kabul edilen Rahşan Affı kaldı akıllarımızda...
Dedim ya taşların yerine oturması, arı, duru bir tarih gözü ile geçmişe bakıp, öylece çıkacak bir Ecevit tablosuna ağıt yakmalıyız. Hamasete değil...
Teşhis: İletişim özürlülük
Sonunda söyleyeceğimiz lafı başa alalım. Eğer Yimpaş ilk kurulduğundan bu yana şeffaf iletişim uygulasaydı ve de krizde geç kalmasaydı bunlar başına gelmezdi. En azından bunlar başına böyle gelmezdi.
Krizin sebebini başka yerlerde arıyorlar. Petrol Ofisi’ne EPDK’nın kestiği ceza çıkışlı Hükümet–Doğan Grubu çatışması, Yimpaş’ın Avrupa’da karşılaştığı bazı yasal sorunlar, ortaklarla olan ilişkilerde yanlış uygulamalar... YİMPAŞ krizinin nedeni bunlar değildir. Krizin nedeni iletişim özürlülüktür. Bu yazıyı okur okumaz gidin Yimpaş’ın internetteki sayfalarına bakın. Ne Başkanlarının Cuma günü yaptığı basın toplantısından tek satır var; ne de krizle ilgili iki kelime bilgi. Sanki ortada hiçbir şey yok... Sanki ‘bir kısım’ da olsa medyanın altına odun attığı ve etkili olabileceğinden kimsenin şüphe etmeyeceği bir ‘iletişim cadı kazanı’ kaynatılmıyor. İletişim çıkışlı cadı kazanlarını ancak iletişimle soğutabilirsiniz. Devekuşu gibi kafayı kuma gömüp arka tarafı dışarıda bırakarak değil.
Hiç unutmuyorum. Dursun Uyar beyle yıllar önce bir dost ortamında karşılaşmıştık. “Bizim iletişime ihtiyacımız yok” demişti, “Biz işimizi efendi gibi ve kaliteli yaptıktan sonra, herkes bizi zaten takdir eder!”... Ben de “Algılamaları siz yönetmezseniz, başkaları sizin adınıza yönetir. Kontrolsüzlük kadar kötü bir şey olamaz” demiştim...
Yimpaş gerçeği belki de çok farklıdır... Bilmiyoruz... Anlatamıyorlar ki, bilelim... Anlatsalar da geç kalıyorlar...
Kaş yaparken göz çıkarmayın
Opet yine hediye veriyor. Daha önce de vermişti. Daha doğrusu, daha önce vermeye çalışmıştı. GİTT’in maketi, Opet’in başına ciddi bela olmuştu... Bulunamadı; teslimatta sorunlar çıktı vs...
Şimdi Mayk (Cem Yılmaz) bebekleri vermeye hazırlanıyorlar. Süper fikir... Bununla ilgili hazırladıkları reklam filmini bazıları beğenmemiş. Ben keyifle izledim. Her reklam filmi dağları devirmek zorunda değildir. Bazen de marka ile ilgili iyi duygular yaratması yeterlidir. Bu reklam filmi de bunu fazlasıyla başarıyor. Hokkabaz’ı beğenmedik diye Cem Yılmaz hayranlığımız tabii ki bitmedi.
Yeter ki şu bebekleri yeterli miktarda getirsinler; yeterli hızda talep edenlere dağıtabilsinler. Bir kere daha takılırlarsa, kimse onları kurtaramaz...
Bir minik liderlik testi...
Pazar günü Burçak Güven, İşte İnsan’da nefis bir liste vermiş. “Lideri rezil ve vezir eden anlar” başlıklı yazı Prof. Mark Gouston’un bir çalışmasından derleme. Gelin, Burçak Hanım’ın yaptığını bir miktar ileri götürelim, 10’luk listedeki her tespiti, soru haline getirip, kendimize 10 üzerinden puan verelim. Toplam 100 puan alabileceğimiz bir test çıksın ortaya. Değerlendirme bitince de şunu bilelim: 85-100 arası süperiz... 70-85 fena değiliz... 55-70 kabul edilemez. Kendimize derhal bir ‘yaşam koçu’ bulmalıyız. 55 altı, dökülüyoruz; doğru yer ve işte miyiz, diye düşünmeye başlamanın zamanı geçmek üzere. Yanıtlama ve puanlamada destek almak için internetten Burçak Güven’in yazısına bakılabilir. İşte sorular:
1. Yüzleşmekten kaçındığınız olur mu? 2. Danışman tutup onlara kulak asmadığınıza tanık oldunuz mu? 3. Yanıldığınızı kabul etmekte sorun yaşar mısınız? 4. Zaman zaman gerçekle yüzleşmekten kaçındığınız olur mu? 5. Zarardan dönmek için yeterince beklemediğiniz ya da çok uzun beklediğiniz, söylenebilir mi? 6. Uygulamaya değil stratejiye fazla zaman harcadığınız olur mu? 7. İçgüdüleri ihmal edip raporlara güvenme oranınız yüksek midir? 8. Sizin için “İçgüdülerine fazla güvenir” denebilir mi? 9. Sizinle çalışanlar arasında ayırım yapar, favori çalışanları tercih eder misiniz? 10. Anlayamadıklarınızı önemsizleştirir misiniz? Buna “Kedi uzanamadığı ciğere mundar dermiş” durumu da diyebiliriz...
TV programları ve kitaplarda görüşler, anılar ortaya dökülecek ve nasıl bir politikacı, ne kadar lider olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Karşıtlarından çok daha fazla yandaşları tarafından eleştirilen ender liderlerdendi. Eşleri tarafından yönetilmekle suçlanan pek çok liderden farklı olarak eşini bir an bile satmadı.
Aslında onu minnetle anması gerekenlerden biri de benim... 1974’de onun çıkardığı afla ülkeye dönebilmiştim. Lüzumsuz bir kadirşinassızlıkla, o affı değil de ülkede kriminalitenin bir numaralı körükleyicisi olarak kabul edilen Rahşan Affı kaldı akıllarımızda...
Dedim ya taşların yerine oturması, arı, duru bir tarih gözü ile geçmişe bakıp, öylece çıkacak bir Ecevit tablosuna ağıt yakmalıyız. Hamasete değil...
Teşhis: İletişim özürlülük
Sonunda söyleyeceğimiz lafı başa alalım. Eğer Yimpaş ilk kurulduğundan bu yana şeffaf iletişim uygulasaydı ve de krizde geç kalmasaydı bunlar başına gelmezdi. En azından bunlar başına böyle gelmezdi.
Krizin sebebini başka yerlerde arıyorlar. Petrol Ofisi’ne EPDK’nın kestiği ceza çıkışlı Hükümet–Doğan Grubu çatışması, Yimpaş’ın Avrupa’da karşılaştığı bazı yasal sorunlar, ortaklarla olan ilişkilerde yanlış uygulamalar... YİMPAŞ krizinin nedeni bunlar değildir. Krizin nedeni iletişim özürlülüktür. Bu yazıyı okur okumaz gidin Yimpaş’ın internetteki sayfalarına bakın. Ne Başkanlarının Cuma günü yaptığı basın toplantısından tek satır var; ne de krizle ilgili iki kelime bilgi. Sanki ortada hiçbir şey yok... Sanki ‘bir kısım’ da olsa medyanın altına odun attığı ve etkili olabileceğinden kimsenin şüphe etmeyeceği bir ‘iletişim cadı kazanı’ kaynatılmıyor. İletişim çıkışlı cadı kazanlarını ancak iletişimle soğutabilirsiniz. Devekuşu gibi kafayı kuma gömüp arka tarafı dışarıda bırakarak değil.
Hiç unutmuyorum. Dursun Uyar beyle yıllar önce bir dost ortamında karşılaşmıştık. “Bizim iletişime ihtiyacımız yok” demişti, “Biz işimizi efendi gibi ve kaliteli yaptıktan sonra, herkes bizi zaten takdir eder!”... Ben de “Algılamaları siz yönetmezseniz, başkaları sizin adınıza yönetir. Kontrolsüzlük kadar kötü bir şey olamaz” demiştim...
Yimpaş gerçeği belki de çok farklıdır... Bilmiyoruz... Anlatamıyorlar ki, bilelim... Anlatsalar da geç kalıyorlar...
Kaş yaparken göz çıkarmayın
Opet yine hediye veriyor. Daha önce de vermişti. Daha doğrusu, daha önce vermeye çalışmıştı. GİTT’in maketi, Opet’in başına ciddi bela olmuştu... Bulunamadı; teslimatta sorunlar çıktı vs...
Şimdi Mayk (Cem Yılmaz) bebekleri vermeye hazırlanıyorlar. Süper fikir... Bununla ilgili hazırladıkları reklam filmini bazıları beğenmemiş. Ben keyifle izledim. Her reklam filmi dağları devirmek zorunda değildir. Bazen de marka ile ilgili iyi duygular yaratması yeterlidir. Bu reklam filmi de bunu fazlasıyla başarıyor. Hokkabaz’ı beğenmedik diye Cem Yılmaz hayranlığımız tabii ki bitmedi.
Yeter ki şu bebekleri yeterli miktarda getirsinler; yeterli hızda talep edenlere dağıtabilsinler. Bir kere daha takılırlarsa, kimse onları kurtaramaz...
Bir minik liderlik testi...
Pazar günü Burçak Güven, İşte İnsan’da nefis bir liste vermiş. “Lideri rezil ve vezir eden anlar” başlıklı yazı Prof. Mark Gouston’un bir çalışmasından derleme. Gelin, Burçak Hanım’ın yaptığını bir miktar ileri götürelim, 10’luk listedeki her tespiti, soru haline getirip, kendimize 10 üzerinden puan verelim. Toplam 100 puan alabileceğimiz bir test çıksın ortaya. Değerlendirme bitince de şunu bilelim: 85-100 arası süperiz... 70-85 fena değiliz... 55-70 kabul edilemez. Kendimize derhal bir ‘yaşam koçu’ bulmalıyız. 55 altı, dökülüyoruz; doğru yer ve işte miyiz, diye düşünmeye başlamanın zamanı geçmek üzere. Yanıtlama ve puanlamada destek almak için internetten Burçak Güven’in yazısına bakılabilir. İşte sorular:
1. Yüzleşmekten kaçındığınız olur mu? 2. Danışman tutup onlara kulak asmadığınıza tanık oldunuz mu? 3. Yanıldığınızı kabul etmekte sorun yaşar mısınız? 4. Zaman zaman gerçekle yüzleşmekten kaçındığınız olur mu? 5. Zarardan dönmek için yeterince beklemediğiniz ya da çok uzun beklediğiniz, söylenebilir mi? 6. Uygulamaya değil stratejiye fazla zaman harcadığınız olur mu? 7. İçgüdüleri ihmal edip raporlara güvenme oranınız yüksek midir? 8. Sizin için “İçgüdülerine fazla güvenir” denebilir mi? 9. Sizinle çalışanlar arasında ayırım yapar, favori çalışanları tercih eder misiniz? 10. Anlayamadıklarınızı önemsizleştirir misiniz? Buna “Kedi uzanamadığı ciğere mundar dermiş” durumu da diyebiliriz...