‘Rest against the USA’…
23 Aralık 2017 - Yeni Şafak
Yazının başlığı, Samuel P. Huntington’un ‘West against (ya da versus) the rest’ (Batı dünyanın arta kalanına karşı) şeklinde ifade ettiği teorisine göndermedir.
Ne demişti Huntington, “Medeniyetler Çatışması” adlı kitabında? Dünya politikasının merkez aksının Batılı olan ile Batılı olmayan medeniyetler arasındaki çelişkiye dayandığını tespit ederek, Batılı olmayan ülkelerin önünde üç seçenek bulunduğunu ileri sürmüştü:
1. Batılı olmayan ülkeler, kendi değerlerini korumak adına kendilerini dünyadan izole ederek Batının istilasından korunmaya çalışabilirler. (Ancak Huntington bu seçeneğin çok pahalı olacağını ve çok az sayıda ülkenin uygulayabileceğini belirtmişti..)
2. Batılı olmayan ülkeler "Band-wagoning" teorisine göre Batılı değerleri kabullenir ve onlarla bütünleşebilirler. Tek yönlü ve teslimiyetçi bir ilişkidir bu. "Band-wagoning", uluslararası ilişkiler terminolojisinde zayıfın güçlüyle kuracağı ilişki için kullanılır ve “Güçlü olan ne yapabilirse onu yapar, zayıf ise mecbur olduğu acıyı çeker” (The strong do what they can and the weak suffer what they must) deyişinde özetlenebilecek durumu açıklamak için kavramsallaştırılır.
3. Batılı olmayan ülkeler modernleşerek Batı’nın gücünü dengelemeye çalışırlar. Ekonomik ve askerî güçlerini geliştirirler; diğer Batılı olmayan ülkelerle Batı’ya karşı iş birliğine girişirler ve kendi değerleriyle kurumlarını korurlar… Huntington’a göre uluslararası toplum, gittikçe artan güçleriyle Batılı olmayan ülkeleri ve onların medeniyetlerini daha iyi anlamak zorunda kalacaktır.
Türkiye’nin Batı’yla ilişkilerini hangi dönemde yukarıdaki üç seçenekten hangisine göre yönettiğini saptamak zor değildir. Huntington’un tezinin kırılma noktası bizce, Birleşmiş Milletler’deki son oylamadır.
“Ben güçlüyüm, ben ne dersem o olur!” tavrına dayalı saldırganlığın insanlık duvarına tosladığı gün olarak tarihe geçecektir, 21 Aralık BM oylaması…
Şantaj gibi algılanabilecek, ya da tehdit unsuru taşıdığı izlenimi yaratacak ifadelerin hedef kitle üzerinde tam tersi sonuçlar doğurabileceğine en iyi örneklerden biri olarak, hiç şüphesiz 12 Eylül 1980 darbesinin lideri Kenan Evren’in, 1983 seçimlerinden bir gün önce, seçim yasaklarını da hiçe sayarak devlet TV ve radyolarında yaptığı konuşma gösterilebilir.
Ne demişti Evren? Bir zafer olarak yaşadığı, şahsen kefil olduğu 1982 Anayasa’sının ezici bir çoğunlukla kabul edilmesini arkasına, alarak, Turgut Özal için mealen şöyle demişti: “Bu adam yalancıdır!.. Ona oy vermeyin!..”
Bu millet ertesi günü o Turgut Özal’ı ezici bir çoğunlukla tek başına iktidara taşımıştı…
Çarşamba günü TVNet’de Nedret Ersanel’in sunduğu Akıl Odası programı öncesi eski bakanlarımızdan Bülent Akarcalı beyle sohbet ediyoruz. Ertesi günü (Perşembe) Birleşmiş Milletler’de Kudüs oylaması yapılacak. ABD Daimî Temsilcisi hanımın yaptığı tehdit ve şantaj dolu konuşma üzerine, “Bu konuşma, oylamada kabul oyu verecek olanların sayısını artırmıştır!” dedim ve Evren’in o konuşmasını hatırlattım…
Bülent Bey, bu hikâyenin eksik kalan en önemli bölümünü tamamladı:
“O akşamüstü Tekirdağ’dan dönüyorduk. Otobüste yanımda Vehbi Dinçerler oturuyordu. Kenan Evren’in konuşmasını dinledik. Konuşma bittiğinde Özal ayağa kalktı ve bizlere dönerek dedi ki: ‘Arkadaşlar yarın akşam iktidardayız!...”
Bu Kudüs konusunda CHP yine sınavda çaktı… Dünya kalktı BM kürsüsünden Türkiye’ye teşekkür etti, övgüler yağdırdı… Olay Türkiye’nin ve Filisitin’in zaferi olarak kutlandı… Bizimki hâlâ kızının evi, Man adası, FETÖ destekli ABD yargısının Zarrab davasını ısıtmaya çalışmakla meşgül ve de malul…
Hadi gündemi izleyemediler; son araştırmalara baksalar bile, halkın %90’ının yönelimlerine tamamen ters bir yönde ilerlediklerini görecekler.
Akıllı bir muhalefete sahip olduğumuz gün, her şey çok daha iyi olacak sanki…
Ne demişti Huntington, “Medeniyetler Çatışması” adlı kitabında? Dünya politikasının merkez aksının Batılı olan ile Batılı olmayan medeniyetler arasındaki çelişkiye dayandığını tespit ederek, Batılı olmayan ülkelerin önünde üç seçenek bulunduğunu ileri sürmüştü:
1. Batılı olmayan ülkeler, kendi değerlerini korumak adına kendilerini dünyadan izole ederek Batının istilasından korunmaya çalışabilirler. (Ancak Huntington bu seçeneğin çok pahalı olacağını ve çok az sayıda ülkenin uygulayabileceğini belirtmişti..)
2. Batılı olmayan ülkeler "Band-wagoning" teorisine göre Batılı değerleri kabullenir ve onlarla bütünleşebilirler. Tek yönlü ve teslimiyetçi bir ilişkidir bu. "Band-wagoning", uluslararası ilişkiler terminolojisinde zayıfın güçlüyle kuracağı ilişki için kullanılır ve “Güçlü olan ne yapabilirse onu yapar, zayıf ise mecbur olduğu acıyı çeker” (The strong do what they can and the weak suffer what they must) deyişinde özetlenebilecek durumu açıklamak için kavramsallaştırılır.
3. Batılı olmayan ülkeler modernleşerek Batı’nın gücünü dengelemeye çalışırlar. Ekonomik ve askerî güçlerini geliştirirler; diğer Batılı olmayan ülkelerle Batı’ya karşı iş birliğine girişirler ve kendi değerleriyle kurumlarını korurlar… Huntington’a göre uluslararası toplum, gittikçe artan güçleriyle Batılı olmayan ülkeleri ve onların medeniyetlerini daha iyi anlamak zorunda kalacaktır.
Türkiye’nin Batı’yla ilişkilerini hangi dönemde yukarıdaki üç seçenekten hangisine göre yönettiğini saptamak zor değildir. Huntington’un tezinin kırılma noktası bizce, Birleşmiş Milletler’deki son oylamadır.
“Ben güçlüyüm, ben ne dersem o olur!” tavrına dayalı saldırganlığın insanlık duvarına tosladığı gün olarak tarihe geçecektir, 21 Aralık BM oylaması…
Şantaj gibi algılanabilecek, ya da tehdit unsuru taşıdığı izlenimi yaratacak ifadelerin hedef kitle üzerinde tam tersi sonuçlar doğurabileceğine en iyi örneklerden biri olarak, hiç şüphesiz 12 Eylül 1980 darbesinin lideri Kenan Evren’in, 1983 seçimlerinden bir gün önce, seçim yasaklarını da hiçe sayarak devlet TV ve radyolarında yaptığı konuşma gösterilebilir.
Ne demişti Evren? Bir zafer olarak yaşadığı, şahsen kefil olduğu 1982 Anayasa’sının ezici bir çoğunlukla kabul edilmesini arkasına, alarak, Turgut Özal için mealen şöyle demişti: “Bu adam yalancıdır!.. Ona oy vermeyin!..”
Bu millet ertesi günü o Turgut Özal’ı ezici bir çoğunlukla tek başına iktidara taşımıştı…
Çarşamba günü TVNet’de Nedret Ersanel’in sunduğu Akıl Odası programı öncesi eski bakanlarımızdan Bülent Akarcalı beyle sohbet ediyoruz. Ertesi günü (Perşembe) Birleşmiş Milletler’de Kudüs oylaması yapılacak. ABD Daimî Temsilcisi hanımın yaptığı tehdit ve şantaj dolu konuşma üzerine, “Bu konuşma, oylamada kabul oyu verecek olanların sayısını artırmıştır!” dedim ve Evren’in o konuşmasını hatırlattım…
Bülent Bey, bu hikâyenin eksik kalan en önemli bölümünü tamamladı:
“O akşamüstü Tekirdağ’dan dönüyorduk. Otobüste yanımda Vehbi Dinçerler oturuyordu. Kenan Evren’in konuşmasını dinledik. Konuşma bittiğinde Özal ayağa kalktı ve bizlere dönerek dedi ki: ‘Arkadaşlar yarın akşam iktidardayız!...”
Bu Kudüs konusunda CHP yine sınavda çaktı… Dünya kalktı BM kürsüsünden Türkiye’ye teşekkür etti, övgüler yağdırdı… Olay Türkiye’nin ve Filisitin’in zaferi olarak kutlandı… Bizimki hâlâ kızının evi, Man adası, FETÖ destekli ABD yargısının Zarrab davasını ısıtmaya çalışmakla meşgül ve de malul…
Hadi gündemi izleyemediler; son araştırmalara baksalar bile, halkın %90’ının yönelimlerine tamamen ters bir yönde ilerlediklerini görecekler.
Akıllı bir muhalefete sahip olduğumuz gün, her şey çok daha iyi olacak sanki…