Rota’yı Hocaefendi’ye göre çizenler zor durumda
06 HAZİRAN 2010
Yıllar önce şu, sıra bizim NPQ Türkiye yayın kurulu üyesi olan Latif Erdoğan Hoca ile o Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın başkanı iken, rahmetli Halit Refiğ Bey vasıtasıyla tanışmıştım. Halit Bey Vakfın desteği ile “Köpekler Adası” filmini çekiyordu… Vakıf da aynı günlerde “Dinler arası diyalog” toplantılarının henüz ilk adımlarını atmakla meşguldü. Halit Bey, onlara iletişim konusunda fikir verebileceğimi düşünmüştü… Gülen Cemaatinin adı daha yeni yeni duyuluyordu ve ben ne yaptıklarını ve nasıl yaptıkları çok merak ediyordum…
Vakfın Elmadağ’da orduevinin tam karşısında Atatürk heykelinin işaret ettiği (!) apartmanda bulunan merkezinde düzenlenmekte olan “Dinler arası diyalog” etkinliğinin ön hazırlık toplantısına birkaç kez katıldık. Vakıf’taki arkadaşları daha da yakından tanıma ve Fettullah Gülen Hoca (Hocaefendi) ‘fenomeni’ ile (görüngüsüyle) ilk kez karşılaşma fırsatını bulmam o yıllara rastlar…
Hiçbir zaman beceremediğim gibi o sırada da susup duramamış; ikide bir en ukala çıkışlarımla Hocaefendi’nin ‘toplumsal’ ve ‘yasal’ kabulünü sağlayacak bir konumlanmaya kavuşturulması gerektiğini savunmuştum… Aynı şey okulların ve diğer eğitim kurumlarının yönetimi için de söz konusu olmalıydı… Örneğin Vakıf Başkanı olmalıydı Hocaefendi… Ya da herhangi bir yapının ‘Onursal Başkanı’… Böylece hem Hocaefendi’ye hem de onunla ve çevresiyle yakın temas içine girecek, ‘onun cemaatinden olmayan sosyal paydaşları’ için gerekli ‘güvenli alan’ (comfort zone) oluşturulmuş olacaktı…
Bu fikrimin hiçbir geçerliliğinin olamayacağını yıllar sonra anlayacaktım…
Vakıftaki arkadaşlar o günlerde pek de aşina olmadığım, ancak geçen zaman içinde hazmedeceğim bir kavramla açıkladılar durumu: “Hocaefendi Doğal Liderdir. Ünvana ihtiyacı yoktur!”…
Bunun ne demek olduğunu anlamakta zorluk çekenler, Ahmet Hakan’ın dünkü analizini okumalılar. Hocaefendi’nin geçmişten bugüne hangi olayda nasıl reaksiyon verdiğini özetlemiş Ahmet… Meseleye bütünüyle bakıldığı zaman Pensilvanya’da oturup bir ABD gazetesine beyanat vererek Türkiye gibi koskoca bir ülkenin gündemini belirleyivermenin, siyasi tartışmalara yön vermenin neme ne bir şey olduğu anlaşılabiliyor…
Diğerleri bir kenara, sadece “Mavi Marmara önce İsrail devletinden izin almalıydı” şeklindeki bir ifade bile insanın sindirim organlarına demir bilye gibi oturmaya yeter… Rota’yı Pensilvanya’ya göre çizmeye alışmış olup da ilk günden itibaren İsrail’i lanetlemek konusunda birbiriyle yarışmış olan herkes çok zor durumda…
Bakalım nasıl manevra yapacaklar?..
Allah yardımcıları olsun…
Reklamları da güzel PR çalışmaları da
Bakın başarılı PR işi nasıl olur diye merak edenlere ilginç bir örnek…
Önce gönderdikleri, hergün yaklaşık yüz tane benzeri gelen ve %99’u sadece ‘subject’ ve ‘from’ (Microsoft’un bize armağanı kavramlar) hanelerine bakılarak çöpe giden e-postalar arasından sıyrılıp okunan mesajı sizinle paylaşayım…
“Mey İçki olarak, milli içkimiz rakı ve onun eğlence kültürünü hem yurt içinde hem de yurtdışında tanıtma misyonu çerçevesinde yaza yepyeni ve önemli projelerle giriyoruz. Bu projeler arasında 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti kapsamında, kültürel bir tarihi yansıttığımız özel bir Yeni Rakı Serisi, Ara Güler fotoğraflarından oluşan bir sergi çalışması ve rakı-meze kültürüne büyük katkı sağlayacağını düşündüğümüz yaklaşık 1500 mezeli bir rekor denemesi gerçekleştireceğiz. Bunun yanında ‘İstanbul Meyhane Rehberi’, rakı üzerine daha önce yapılmamış bir kapsamda belgesel film çalışması ve 50 yazarlık bir kadro ile hazırlanan ‘Resimli Rakı Ansiklopedisi’ çalışması da yer alıyor.
Rakı kültürüne değer katmak amacı ile yukarıda bahsettiğimiz çalışmalarla birlikte sürdürdüğümüz bütün projelerin tüm detaylarını siz değerli basın mensupları ile 7 Haziran Pazartesi saat 19.30’da Cumhuriyet Meyhanesi’nde gerçekleştireceğimiz akşam yemeğinde paylaşmak istiyorum. Katılımınızdan mutluluk duyacağım. Saygılarımla. Galip Yorgancıoğlu. Mey İçki CEO”
PR Ajansı Zarakol… Burada sık sık sözünü ettiğimiz bir PR şirketi. Bu yüzden hasetlik çekip hislenenler oluyormuş. Onlara iki tavsiyem var. 1. Onlar da bize işlerini yollasınlar. 2. Dikkat çekici iyi işler yapsınlar.
Proje süper… Davet mektubunun Türkçesi mükemmel değil ama içeriği çok doğru… Altını bizim çizdiğimiz yerler tartışma götürür. İş o kadar güçlü ki, hatalar küçülüp gidiyor. Kıssadan iki hisse: 1. Niyet iyi olursa, karşı tarafta hoşgörü sınırları da alabildiğine genişliyor… 2. Buluşçuluk (inovasyon) katma değerli PR’ın bel kemiğini oluşturuyor. İş doğru olursa medya konuya duyarsız kalamaz. Onu bunu arayıp “Ne olur bizim işi haber yapın!” diye name yapmaya da gerek kalmaz…
Vakfın Elmadağ’da orduevinin tam karşısında Atatürk heykelinin işaret ettiği (!) apartmanda bulunan merkezinde düzenlenmekte olan “Dinler arası diyalog” etkinliğinin ön hazırlık toplantısına birkaç kez katıldık. Vakıf’taki arkadaşları daha da yakından tanıma ve Fettullah Gülen Hoca (Hocaefendi) ‘fenomeni’ ile (görüngüsüyle) ilk kez karşılaşma fırsatını bulmam o yıllara rastlar…
Hiçbir zaman beceremediğim gibi o sırada da susup duramamış; ikide bir en ukala çıkışlarımla Hocaefendi’nin ‘toplumsal’ ve ‘yasal’ kabulünü sağlayacak bir konumlanmaya kavuşturulması gerektiğini savunmuştum… Aynı şey okulların ve diğer eğitim kurumlarının yönetimi için de söz konusu olmalıydı… Örneğin Vakıf Başkanı olmalıydı Hocaefendi… Ya da herhangi bir yapının ‘Onursal Başkanı’… Böylece hem Hocaefendi’ye hem de onunla ve çevresiyle yakın temas içine girecek, ‘onun cemaatinden olmayan sosyal paydaşları’ için gerekli ‘güvenli alan’ (comfort zone) oluşturulmuş olacaktı…
Bu fikrimin hiçbir geçerliliğinin olamayacağını yıllar sonra anlayacaktım…
Vakıftaki arkadaşlar o günlerde pek de aşina olmadığım, ancak geçen zaman içinde hazmedeceğim bir kavramla açıkladılar durumu: “Hocaefendi Doğal Liderdir. Ünvana ihtiyacı yoktur!”…
Bunun ne demek olduğunu anlamakta zorluk çekenler, Ahmet Hakan’ın dünkü analizini okumalılar. Hocaefendi’nin geçmişten bugüne hangi olayda nasıl reaksiyon verdiğini özetlemiş Ahmet… Meseleye bütünüyle bakıldığı zaman Pensilvanya’da oturup bir ABD gazetesine beyanat vererek Türkiye gibi koskoca bir ülkenin gündemini belirleyivermenin, siyasi tartışmalara yön vermenin neme ne bir şey olduğu anlaşılabiliyor…
Diğerleri bir kenara, sadece “Mavi Marmara önce İsrail devletinden izin almalıydı” şeklindeki bir ifade bile insanın sindirim organlarına demir bilye gibi oturmaya yeter… Rota’yı Pensilvanya’ya göre çizmeye alışmış olup da ilk günden itibaren İsrail’i lanetlemek konusunda birbiriyle yarışmış olan herkes çok zor durumda…
Bakalım nasıl manevra yapacaklar?..
Allah yardımcıları olsun…
Reklamları da güzel PR çalışmaları da
Bakın başarılı PR işi nasıl olur diye merak edenlere ilginç bir örnek…
Önce gönderdikleri, hergün yaklaşık yüz tane benzeri gelen ve %99’u sadece ‘subject’ ve ‘from’ (Microsoft’un bize armağanı kavramlar) hanelerine bakılarak çöpe giden e-postalar arasından sıyrılıp okunan mesajı sizinle paylaşayım…
“Mey İçki olarak, milli içkimiz rakı ve onun eğlence kültürünü hem yurt içinde hem de yurtdışında tanıtma misyonu çerçevesinde yaza yepyeni ve önemli projelerle giriyoruz. Bu projeler arasında 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti kapsamında, kültürel bir tarihi yansıttığımız özel bir Yeni Rakı Serisi, Ara Güler fotoğraflarından oluşan bir sergi çalışması ve rakı-meze kültürüne büyük katkı sağlayacağını düşündüğümüz yaklaşık 1500 mezeli bir rekor denemesi gerçekleştireceğiz. Bunun yanında ‘İstanbul Meyhane Rehberi’, rakı üzerine daha önce yapılmamış bir kapsamda belgesel film çalışması ve 50 yazarlık bir kadro ile hazırlanan ‘Resimli Rakı Ansiklopedisi’ çalışması da yer alıyor.
Rakı kültürüne değer katmak amacı ile yukarıda bahsettiğimiz çalışmalarla birlikte sürdürdüğümüz bütün projelerin tüm detaylarını siz değerli basın mensupları ile 7 Haziran Pazartesi saat 19.30’da Cumhuriyet Meyhanesi’nde gerçekleştireceğimiz akşam yemeğinde paylaşmak istiyorum. Katılımınızdan mutluluk duyacağım. Saygılarımla. Galip Yorgancıoğlu. Mey İçki CEO”
PR Ajansı Zarakol… Burada sık sık sözünü ettiğimiz bir PR şirketi. Bu yüzden hasetlik çekip hislenenler oluyormuş. Onlara iki tavsiyem var. 1. Onlar da bize işlerini yollasınlar. 2. Dikkat çekici iyi işler yapsınlar.
Proje süper… Davet mektubunun Türkçesi mükemmel değil ama içeriği çok doğru… Altını bizim çizdiğimiz yerler tartışma götürür. İş o kadar güçlü ki, hatalar küçülüp gidiyor. Kıssadan iki hisse: 1. Niyet iyi olursa, karşı tarafta hoşgörü sınırları da alabildiğine genişliyor… 2. Buluşçuluk (inovasyon) katma değerli PR’ın bel kemiğini oluşturuyor. İş doğru olursa medya konuya duyarsız kalamaz. Onu bunu arayıp “Ne olur bizim işi haber yapın!” diye name yapmaya da gerek kalmaz…