Ruh Doğu’dur…
19 Nisan 2022 - Yeni Şafak
Kitabı şöyle bir karıştırmaya başladığımda ilk izlenimim; hayli zor bir meseleyle karşılaştığımdı… “Demir bilye gibi” dedim içimden… Prof. Gülper Refiğ’in son kitabı “Ruh Doğu'dur Beden Batı” baş ucumda duruyor. Sindire sindire okuyorum. Size tadımlık olarak kitabın giriş bölümünden bir parça sunacağım. Aslında her şeyi anlatıyor:
“Onlarca asrın kemikleşmiş ön yargılarının tam aksi tezini savunan gerçekleri anlatmak ve inandırıcı olmanın zorluğu ötesinde neredeyse imkânsız olduğunun elbette farkındaydım. Ama sonuç her ne olursa olsun bu maceradan asla pişmanlık duymadım, tersine önümde açılan yeni ufuklar öylesine tanıdık, aydınlatıcı ve heyecan verici idi ki, soylu aile köklerini araştıran amatör bir histografın coşkusunu yaşadım.
‘Ruh Doğu'dur Beden Batı’ sözü Fransız düşünür/yazar Michel Chevalier’e aittir. Toplumların ruhunu oluşturan kültürel olguların en başında kuşkusuz inançları ve buna bağlı gelenekleri vardır. Bu kitapta özel olarak dört büyük besteci, Wolfgang Amadeus Mozart, Richard Wagner, Philip Glass ve Ahmet Adnan Saygun'un farklı zamanlar ve mekânlarda yaşamalarına, inanç ve kültürel farklılıklarına rağmen dünyaya bakış ve yaşam felsefelerinde nasıl ruhsal birlik içinde olduklarını, bu duyarlılığın yaratıcılıklarında nasıl benzer tezahürleri olduğunu anlamaya ve anlatmaya gayret ettik. Çalışırken gitgide puslarından arınan gerçeğin, bütün zahmetlere değecek kadar kıvanç ve umut verici olduğunu görmek coşkulu bir deneyimdi. Özlenen, aranan ‘gerçek’ bize aldığımız nefes kadar yakındı. Hırs ve egodan arınmış, adil, merhametin ve şefkatin ön planda olduğu, birlikte huzur içinde doğayla barışık bir yaşam özlemi her dört besteciyi de aynı hedefte birleştiriyordu: Doğu'nun ‘ruhu’ ile Batı’nın ‘bedeni’nin uyumlu buluşması. Bu hayalin gerçekleştiği dönemler insanlık tarihinin en huzurlu ve uygar kültürlerini yaratmıştır. Anadolu tarih boyunca bu yüksek irfan, soylu insanlık örneğinin temeli ve odak noktası olmuştur. Kitapta ele aldığım dört bestecinin eserlerindeki düşündürücü ve hikmetli irfanın, bugün içinde yaşadığımız kaotik, karanlık ortama yol gösterici, uyarıcı rehberler olmasını arzu ettim. Başarıp başaramadığıma siz okuyucular karar vereceksiniz.”
Prof. Gülper Refiğ’in kitabına da taşıdığı ve ele aldığı ‘öz’e de ileride sık sık değineceğiz…
Gözümüze takılanlar…
“Onlarca asrın kemikleşmiş ön yargılarının tam aksi tezini savunan gerçekleri anlatmak ve inandırıcı olmanın zorluğu ötesinde neredeyse imkânsız olduğunun elbette farkındaydım. Ama sonuç her ne olursa olsun bu maceradan asla pişmanlık duymadım, tersine önümde açılan yeni ufuklar öylesine tanıdık, aydınlatıcı ve heyecan verici idi ki, soylu aile köklerini araştıran amatör bir histografın coşkusunu yaşadım.
‘Ruh Doğu'dur Beden Batı’ sözü Fransız düşünür/yazar Michel Chevalier’e aittir. Toplumların ruhunu oluşturan kültürel olguların en başında kuşkusuz inançları ve buna bağlı gelenekleri vardır. Bu kitapta özel olarak dört büyük besteci, Wolfgang Amadeus Mozart, Richard Wagner, Philip Glass ve Ahmet Adnan Saygun'un farklı zamanlar ve mekânlarda yaşamalarına, inanç ve kültürel farklılıklarına rağmen dünyaya bakış ve yaşam felsefelerinde nasıl ruhsal birlik içinde olduklarını, bu duyarlılığın yaratıcılıklarında nasıl benzer tezahürleri olduğunu anlamaya ve anlatmaya gayret ettik. Çalışırken gitgide puslarından arınan gerçeğin, bütün zahmetlere değecek kadar kıvanç ve umut verici olduğunu görmek coşkulu bir deneyimdi. Özlenen, aranan ‘gerçek’ bize aldığımız nefes kadar yakındı. Hırs ve egodan arınmış, adil, merhametin ve şefkatin ön planda olduğu, birlikte huzur içinde doğayla barışık bir yaşam özlemi her dört besteciyi de aynı hedefte birleştiriyordu: Doğu'nun ‘ruhu’ ile Batı’nın ‘bedeni’nin uyumlu buluşması. Bu hayalin gerçekleştiği dönemler insanlık tarihinin en huzurlu ve uygar kültürlerini yaratmıştır. Anadolu tarih boyunca bu yüksek irfan, soylu insanlık örneğinin temeli ve odak noktası olmuştur. Kitapta ele aldığım dört bestecinin eserlerindeki düşündürücü ve hikmetli irfanın, bugün içinde yaşadığımız kaotik, karanlık ortama yol gösterici, uyarıcı rehberler olmasını arzu ettim. Başarıp başaramadığıma siz okuyucular karar vereceksiniz.”
Prof. Gülper Refiğ’in kitabına da taşıdığı ve ele aldığı ‘öz’e de ileride sık sık değineceğiz…
Gözümüze takılanlar…
- Asaşpen’in son iki reklamını, ‘kilit mesaj’ın kurgulanması ve ‘hedef kitleye’ iletilmesi bakımından hem hoş hem de doğru bulduk… “Mimar Sinan testleri” (Reklam ajansı: Alametifarika) ve “Pencerenizi hataya açın” filmlerini YouTube’dan izleyebilirsiniz (İkincisinin reklam ajansını öğrenmek için Asaşpen’i aradık. Santral dedi ki: Ancak maille sorarsanız öğrenebilirsiniz). Son derece yalın bir üslupla, hayatın olumlu olumsuz yanlarını hem gerçekçi hem de sıcacık bir dille aktarmayı başarmışlar…
- 160 bin 483 kişiyi temsil eden Çağrı Merkezleri Derneği bir araştırma yapmış. Sektör, 2021 yılında yüzde 41,3 oranında artışla 15,4 milyar TL pazar büyüklüğüne ulaşmış. Müşteri ile doğrudan görüşen çağrı merkezi çalışanları, markaların algılanmasında çok ciddi paya sahip… Ancak bazı çağrı merkezlerinin bu konuda son derece olumsuz etki oluşturabildiği de gerçek… İlişki ve iletişim teknikleriyle donatılmadan gençlerin sahaya sürülmemesi ‘kritik başarı faktörü’… (Berker Ayvacı, PIAR)
- Uluslararası bağımsız danışmanlık şirketi Deloitte, “Türkiye’de 2021 Medya ve Reklam Yatırımları” raporunu yayınlamış. Buna göre; medya yatırımları 16 milyar 953 milyon TL, reklam yatırımları ise 5 milyar 858 milyon TL imiş (Bu iki kavram arasındaki farkı biz anlayamadık. Ayrıca medya yatırımlarının GSYH’deki oranının 2’ye katlanma potansiyeli olduğu öngörülmüş. TV medya yatırımları, geçen yıla göre yüzde 43,65 artmış. Kâğıt ve mürekkepteki küresel artışlar, gazete ve dergiler üzerinde önemli baskı unsurları hâline gelmiş. Covid-19 sürecinde değişen tüketici davranışlarının zamanla alışkanlıklara dönüştüğüne dikkat çekilmiş. (Hatice Aslan, C-Line)
- Mercer Marsh Benefits (MMB) “Türkiye Sağlık ve Wellbeing Araştırma Raporu”nun sonuçlarını açıklamış. Rapora göre; yeni dönemde wellbeing (‘iyilik hâli’ gibi çevrilebilir) ve dijitalleşme hiç olmadığı kadar önemli bir öncelik hâline gelmiş… Dijitalleşme zaten malum… ‘İyilik hâli’ meselesi de sosyal ve psikolojik yanlarıyla mutlaka ele alınmalı. Bu işe de herhâlde meseleye ‘insan kaynağı’ anlayışıyla değil, ‘insan kıymeti®’ anlayışıyla yaklaşılmalı… (Fatih Kalkan, Lobby)