Sıfırı yaşamadan tekâmül edilmiyor
18 Şubat 2021 - Yeni Şafak
Hayatımızdan, neredeyse hepimize dokunabilen bir Doğan Cüceloğlu geçti… Allah rahmet eylesin… İnşallah, “Annen yok, kimsen yok” diye tarif ettiği o kimsesiz yanı teskin olmuş, annesine kavuşmuştur…
Yaşlı başlı bir adam, üstelik profesör… Hem de psikoloji alanında… Üzerinden yıllar, hayatlar geçse de annesinin kaybıyla çocuk yaşında hissettiği yalnızlık duygusunu o günkü yalınlığıyla, incinmişliğiyle anlatabiliyorsa başkalarına derman olma konusunda engel olan kalın duvarları da yıkabiliyordur…
Sadece mesleki edinimlerine bağlanamayacak en önemli özelliklerinden biri buydu… Kendi acılarını sahiplenebilen, onları sahiplendikçe de hem kendi yolundaki taşları temizleyebilen hem de başkalarına aynı amaç için destek olabilen…
Bu durumu kimileri ‘olgunlaşma’ diye tarif eder, biz ‘tekâmül’ kavramını kullanmaktan yanayız… Prof. Dr. Cüceloğlu kendi tekâmülünü tamamlayanlardı…
Öyle olduğu için ardından herkes üzüldü… Herkes… Siyasi görüş, parti, toplum kesimi fark etmeksizin herkes…
Hem dünya görüşünü ortaya koyup hem de bunu elde edebilmek kolay değildir… Doğan Hoca gibi insanlar ‘toplumu hem enine hem de dikine’ keserler. Tüm katmanları, tüm segmentleri, tüm sınıfları… Kemal Sunal da böyle biridir mesela; ya da Adile Naşit, Türkan Şoray, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Acun Ilıcalı, Yıldız Kenter, Barış Manço, Metin Oktay, Lefter, Recep Adanır, Can Bartu, vb…
Bu isimleri, diğerlerinden ayıran en büyük özellikleri de üretici olmaları, bireysel ve toplumsal düzlemde fayda sağlamalarıdır… Buna sürdürülebilirlik de diyebiliriz. Cüceloğlu 83 yaşında, emeklilik nedir bilmeden çalışanlardandı… Son kitabı Kendini Keşfetmeye Zorluklarla Başa Çıkmaya Var Mısın? daha yeni yayınlandı…
Kendisiyle tanışırdık… TV’de birbirimizin programlarına konuk olmuştuk… Buralardaki sohbetlerimizden bende kalan en güçlü izlerden biri alçakgönüllülüğü idi…
Tüm bu özellikleri; yani tevazu, üretkenlik, tekâmül, toplumu enine ve dikine kesebilme, hepimizin sevdiği Cüceloğlu’nu oluşturmuştu…
Ancak böyle bir insan olabilmek, pofuduk yastıklarla çevrili, sorunsuz bir hayat yaşayarak mümkün olamıyor… Mücadele ile oluyor. Her türden gelişim, sorunlarla boğuşarak sağlanabiliyor.
Küçük yaşta annesiz kalan, 11 kardeşli ailede büyüyen Mersin Silifkeli bir çocuğun Kırklareli Lisesi’nden önce üniversite eğitimi için İstanbul’a, sonra da doktora için Amerika’ya gidebilmesi kolay iş değil… Orada tutunabilmek ise başlı başına bir başarı…
İstanbul Erkek Lisesi’nden mezun olduktan sonra üniversite eğitimi için İsviçre’de bulunduğum yılları hiç unutmam… Malumunuz lisede mükemmel bir Almanca eğitimi veriliyordu ve dil konusunda hiçbir sorunla karşılaşmamıştım… Buna rağmen gencecik yaşta bambaşka bir kültürün içinde var olabilmek ciddi bir mücadele gerektiriyordu. O nedenle Kırklareli Lisesi’nden mezun Cüceloğlu’nun tüm bunlara ek olarak bir de yabancı dil meselesiyle boğuştuğunu düşününce, onun ruhunun ‘yılmayan bir savaşçı’ olduğuna inancım daha da pekişiyor…
Acı çekmeden, sıfırı yaşamadan tekâmül etmiyor insan… Ruhun şad olsun Doğan Cüceloğlu… Hem hayatın hem de eserlerinle bize daha uzun süre ışık olacaksın…
Yaşlı başlı bir adam, üstelik profesör… Hem de psikoloji alanında… Üzerinden yıllar, hayatlar geçse de annesinin kaybıyla çocuk yaşında hissettiği yalnızlık duygusunu o günkü yalınlığıyla, incinmişliğiyle anlatabiliyorsa başkalarına derman olma konusunda engel olan kalın duvarları da yıkabiliyordur…
Sadece mesleki edinimlerine bağlanamayacak en önemli özelliklerinden biri buydu… Kendi acılarını sahiplenebilen, onları sahiplendikçe de hem kendi yolundaki taşları temizleyebilen hem de başkalarına aynı amaç için destek olabilen…
Bu durumu kimileri ‘olgunlaşma’ diye tarif eder, biz ‘tekâmül’ kavramını kullanmaktan yanayız… Prof. Dr. Cüceloğlu kendi tekâmülünü tamamlayanlardı…
Öyle olduğu için ardından herkes üzüldü… Herkes… Siyasi görüş, parti, toplum kesimi fark etmeksizin herkes…
Hem dünya görüşünü ortaya koyup hem de bunu elde edebilmek kolay değildir… Doğan Hoca gibi insanlar ‘toplumu hem enine hem de dikine’ keserler. Tüm katmanları, tüm segmentleri, tüm sınıfları… Kemal Sunal da böyle biridir mesela; ya da Adile Naşit, Türkan Şoray, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Acun Ilıcalı, Yıldız Kenter, Barış Manço, Metin Oktay, Lefter, Recep Adanır, Can Bartu, vb…
Bu isimleri, diğerlerinden ayıran en büyük özellikleri de üretici olmaları, bireysel ve toplumsal düzlemde fayda sağlamalarıdır… Buna sürdürülebilirlik de diyebiliriz. Cüceloğlu 83 yaşında, emeklilik nedir bilmeden çalışanlardandı… Son kitabı Kendini Keşfetmeye Zorluklarla Başa Çıkmaya Var Mısın? daha yeni yayınlandı…
Kendisiyle tanışırdık… TV’de birbirimizin programlarına konuk olmuştuk… Buralardaki sohbetlerimizden bende kalan en güçlü izlerden biri alçakgönüllülüğü idi…
Tüm bu özellikleri; yani tevazu, üretkenlik, tekâmül, toplumu enine ve dikine kesebilme, hepimizin sevdiği Cüceloğlu’nu oluşturmuştu…
Ancak böyle bir insan olabilmek, pofuduk yastıklarla çevrili, sorunsuz bir hayat yaşayarak mümkün olamıyor… Mücadele ile oluyor. Her türden gelişim, sorunlarla boğuşarak sağlanabiliyor.
Küçük yaşta annesiz kalan, 11 kardeşli ailede büyüyen Mersin Silifkeli bir çocuğun Kırklareli Lisesi’nden önce üniversite eğitimi için İstanbul’a, sonra da doktora için Amerika’ya gidebilmesi kolay iş değil… Orada tutunabilmek ise başlı başına bir başarı…
İstanbul Erkek Lisesi’nden mezun olduktan sonra üniversite eğitimi için İsviçre’de bulunduğum yılları hiç unutmam… Malumunuz lisede mükemmel bir Almanca eğitimi veriliyordu ve dil konusunda hiçbir sorunla karşılaşmamıştım… Buna rağmen gencecik yaşta bambaşka bir kültürün içinde var olabilmek ciddi bir mücadele gerektiriyordu. O nedenle Kırklareli Lisesi’nden mezun Cüceloğlu’nun tüm bunlara ek olarak bir de yabancı dil meselesiyle boğuştuğunu düşününce, onun ruhunun ‘yılmayan bir savaşçı’ olduğuna inancım daha da pekişiyor…
Acı çekmeden, sıfırı yaşamadan tekâmül etmiyor insan… Ruhun şad olsun Doğan Cüceloğlu… Hem hayatın hem de eserlerinle bize daha uzun süre ışık olacaksın…