Sayın Baykal beni yine yanıltmadı
26 EKİM 2007
Biraz da ülkenin içinden geçmekte olduğu son kriz durumunda sürekli gergin bir tavır izleyen ve ‘neyin olmayacağını’ anlatmayı bir tarz haline getiren Baykal’ı eleştirirken, Çarşamba günü yazımızı şu cümlelerle bitirmişiz:
“Trabzonspor Beşiktaş’a 3-2 yenildi diye Ziya Doğan istifa etti. Baykal ve yönetimi kaç sıfır yenik Allah aşkına?... Partisinin başından ayrıldığı zaman partisinin puanlarının artacağı araştırmalarla kanıtlanmış tek lider olan Sayın Baykal, istifa etmediğine göre, yine kendisinin bir yenilgiye uğramadığını, ‘Katılmayın, katılıyorsanız da hayır deyin!’ çağrısına geniş kitlelerin uyduğunu düşünüyor olmalı. Bize de kendisini bu kazandığı zaferden dolayı kutlamak kalıyor… Kutluyorum sizi Sayın Baykal…”
Sayın Baykal beni yine yanıltmadı. Dün bizim gazetede vardı. İstifa falan bir yana, gelecek Kurultay’da neden kesinlikle tekrar Başkanlığa aday olacağını açıklamış. Son seçimlerde oy oranlarını bir puan artırdıklarını söylüyor. İçinde bulundukları durumu başarılı bulduğunu, o bırakmadıkça kimsenin onu deviremeyeceğini ima ediyor…
Bu habere en çok Ak Parti sevinmiştir. Onların yerinde olsam, ben de muhalefet lideri olarak başında Deniz Baykal’ın ve ekibinin bulunduğu bir CHP’yi bin kere tercih ederim.
Benim dünkü yazıma bir e-posta ile katma değer getiren bir okurumu burada anmadan geçemeyeceğim. Başar Ergun bey,“Sayın Ali Saydam, ben de sizi kutluyorum” demiş ve şöyle devam etmiş: “Şu ülkede Başbakanlık, Meclis Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı derken Anayasa Mahkemesi Başkanlığı ile başarılar kazandınız. Bir ordu, bir CHP kaldı değil mi? Kutlarım.”
Büyük ilerleme!.. Bir ara bir CHP milletvekili bana yolladığı e-postada, Ak Parti yandaşı olduğumu iddia etmek için “Siz poponuza ampul takın, yanar!” şeklinde veciz bir fikri katma değerde bulunmuştu. CHP’li kardeşlerim çok yol almışlar. Son e-posta fikren bize katılmasa da, en azından bunu medeni bir şekilde ifade etmenin zor olmadığını gösteriyor. Başar Bey’i bir kez daha kutluyorum.
Bu arada Baykal ile ilgili bölümün üstündeki yazıyı bir kere daha okumalarını öneriyorum. Hani hükümeti şu sıra iletişimi doğru dürüst yönetemedikleri ve ‘public diplomacy’yi (kamu diplomasisini) olması gerektiği gibi uygulayamadıkları için eleştirdiğim yazıyı…
Bir küçük bilgi notu: Herhangi bir AK Partili’den “Sen arkana 6 ok tak, iyi gelir” şeklinde bir uyarı almadım doğrusu… Silahlı Kuvvetlerle ilgili görüşlerimi ise benim yazılarımı okuyan ve TV’de izleyen herkes bilir. Her ikisini de yapmıyorsanız, TSK’nın son derece doğru bulduğum ve bunu her platformda savunduğum ‘Andıç’ listesine bir göz atabilirsiniz…
A380’le PR yolculuğu
Hep eleştirecek değiliz ya. Bu kez de mükemmel bir iletişim örneğinden söz edelim. İş ve iletişim yönetimi açısından 4 başarı öyküsü…
Bir: Airbus A380’nin dünya lansmanı (Dev uçak, test uçuşlarından biri için 30 Ekim’de İstanbul’da olacakmış ve Airbus’ın özel davet listesi ile İstanbul semalarında bir tur atacakmış)
İki: Singapore Airlines’ın ilk A380’i satın alması
Üç: Singapore Airlines’ın A380 ile Singapur’dan Sydney’e dün yaptığı ilk uçuş
Dört: Bu ilk uçuşa yolcu götürme hakkını elde eden ve bunu mükemmel bir şekilde kullanan Akbank Wings…
Bir kampanya düzenlemiş Akbank Wings kredi kartı. Kazanan 11 ‘şanslı’ kişi Singapur’un yolunu tutmuş..
PR adına örnek vaka. Hızlı ve akıllı hareket eden ve bu yüzden kutlanmayı hak eden Akbank, aslında İstanbul’daki olayı da kendi adına kullanabilseydi çifte kaymaklı ekmek kadayıfı olacakmış…
Kaz dağının içindekinin içindeki (!)
Algılama Yönetimi kavramı ile ilk kez ABD resmi web sitelerinde karşılaşmıştım. Gerek Pentagon, gerekse CIA konuya pek bir takılmışlardı. Bizde adı farklıydı işin. Psikolojik harp. Dezenformasyon falan… Ama hepsinde aynı kapıya çıkılıyordu. Hedef kitleyi dilediğiniz algı noktasına getirebilmek…
Silahlı Kuvvetler kaynaklı pek çok buluş gibi Algılama Yönetimi son yıllarda sivil bir çehre de edindi. İletişimin en önemli unsuru haline geldi. ‘İkna’ (Persuasion) da denen ve hedef kitleyi bir fikir, ürün ve/veya hizmeti satın alma konusunda hazırlamaya yönelik bu iletişim yaklaşımı ile ne zaman karşılaşsam Peygamber Efendimizin en sık dile getirdiği bilinen duanın (niyazın, hadis-i şerifin) özünü daha iyi anlarım: “Allahım bana eşyayı (şeyler, nesneler) olduğu gibi (hakikati ile) göster” (göründükleri gibi değil)… Tabii Mevlana’nın ünlü eseri Fih-i Mafihi’yi de (içindekinin içindeki)…
Kaz dağları… Altın arayan şirketler... Çevreciler… Protestolar…
Bu filmi daha önce de görmüştük… Bergama’da. Çevreciler Eurogold’a dünyayı dar etmişlerdi. Siyanür atıkları Bergama’yı tehdit ediyordu. Eurogold derhal kovulmalıydı oradan… Obeliks’ler… Köylüler… Ankara’ya çizgili pijamalı protesto yürüyüşleri…
Tam o sıcak günlerde 9 Eylül Üniversitesinden Prof. Dr. Yılmaz Savaşçın’ı pek kimse kaale almıyordu. Savaşçın, NPQ Türkiye dergisinde “Çok fazla medyatik çevre yalanı var” diye feryat ediyordu. Sonralarda her şey açığa çıktı. Kitaplar bile yazıldı. Alman Vakıfları, çevrecileri provoke ve finanse etmişler, Eurogold’un üzerine salmışlardı… Alman altın sanayi için Türkiye çok ciddi bir pazardı ve Türkiye’de altın çıkarılmaması gerekiyordu…
Dün gazetelerde tam sayfa bir ilan vardı. Türkiye’de maden ile ilgili ne kadar sivil toplum örgütü varsa hepsi altını imzalamıştı. Tamamı 15 tane… Hepsi birden diyor ki, Kaz dağları ile ilgili söylenenlerin tamamı yalan!.. Provokasyon!..
Yine çevreciler… Yine ayaklanan köylüler…
Allahım bize eşyayı olduğu gibi göster!..
“Trabzonspor Beşiktaş’a 3-2 yenildi diye Ziya Doğan istifa etti. Baykal ve yönetimi kaç sıfır yenik Allah aşkına?... Partisinin başından ayrıldığı zaman partisinin puanlarının artacağı araştırmalarla kanıtlanmış tek lider olan Sayın Baykal, istifa etmediğine göre, yine kendisinin bir yenilgiye uğramadığını, ‘Katılmayın, katılıyorsanız da hayır deyin!’ çağrısına geniş kitlelerin uyduğunu düşünüyor olmalı. Bize de kendisini bu kazandığı zaferden dolayı kutlamak kalıyor… Kutluyorum sizi Sayın Baykal…”
Sayın Baykal beni yine yanıltmadı. Dün bizim gazetede vardı. İstifa falan bir yana, gelecek Kurultay’da neden kesinlikle tekrar Başkanlığa aday olacağını açıklamış. Son seçimlerde oy oranlarını bir puan artırdıklarını söylüyor. İçinde bulundukları durumu başarılı bulduğunu, o bırakmadıkça kimsenin onu deviremeyeceğini ima ediyor…
Bu habere en çok Ak Parti sevinmiştir. Onların yerinde olsam, ben de muhalefet lideri olarak başında Deniz Baykal’ın ve ekibinin bulunduğu bir CHP’yi bin kere tercih ederim.
Benim dünkü yazıma bir e-posta ile katma değer getiren bir okurumu burada anmadan geçemeyeceğim. Başar Ergun bey,“Sayın Ali Saydam, ben de sizi kutluyorum” demiş ve şöyle devam etmiş: “Şu ülkede Başbakanlık, Meclis Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı derken Anayasa Mahkemesi Başkanlığı ile başarılar kazandınız. Bir ordu, bir CHP kaldı değil mi? Kutlarım.”
Büyük ilerleme!.. Bir ara bir CHP milletvekili bana yolladığı e-postada, Ak Parti yandaşı olduğumu iddia etmek için “Siz poponuza ampul takın, yanar!” şeklinde veciz bir fikri katma değerde bulunmuştu. CHP’li kardeşlerim çok yol almışlar. Son e-posta fikren bize katılmasa da, en azından bunu medeni bir şekilde ifade etmenin zor olmadığını gösteriyor. Başar Bey’i bir kez daha kutluyorum.
Bu arada Baykal ile ilgili bölümün üstündeki yazıyı bir kere daha okumalarını öneriyorum. Hani hükümeti şu sıra iletişimi doğru dürüst yönetemedikleri ve ‘public diplomacy’yi (kamu diplomasisini) olması gerektiği gibi uygulayamadıkları için eleştirdiğim yazıyı…
Bir küçük bilgi notu: Herhangi bir AK Partili’den “Sen arkana 6 ok tak, iyi gelir” şeklinde bir uyarı almadım doğrusu… Silahlı Kuvvetlerle ilgili görüşlerimi ise benim yazılarımı okuyan ve TV’de izleyen herkes bilir. Her ikisini de yapmıyorsanız, TSK’nın son derece doğru bulduğum ve bunu her platformda savunduğum ‘Andıç’ listesine bir göz atabilirsiniz…
A380’le PR yolculuğu
Hep eleştirecek değiliz ya. Bu kez de mükemmel bir iletişim örneğinden söz edelim. İş ve iletişim yönetimi açısından 4 başarı öyküsü…
Bir: Airbus A380’nin dünya lansmanı (Dev uçak, test uçuşlarından biri için 30 Ekim’de İstanbul’da olacakmış ve Airbus’ın özel davet listesi ile İstanbul semalarında bir tur atacakmış)
İki: Singapore Airlines’ın ilk A380’i satın alması
Üç: Singapore Airlines’ın A380 ile Singapur’dan Sydney’e dün yaptığı ilk uçuş
Dört: Bu ilk uçuşa yolcu götürme hakkını elde eden ve bunu mükemmel bir şekilde kullanan Akbank Wings…
Bir kampanya düzenlemiş Akbank Wings kredi kartı. Kazanan 11 ‘şanslı’ kişi Singapur’un yolunu tutmuş..
PR adına örnek vaka. Hızlı ve akıllı hareket eden ve bu yüzden kutlanmayı hak eden Akbank, aslında İstanbul’daki olayı da kendi adına kullanabilseydi çifte kaymaklı ekmek kadayıfı olacakmış…
Kaz dağının içindekinin içindeki (!)
Algılama Yönetimi kavramı ile ilk kez ABD resmi web sitelerinde karşılaşmıştım. Gerek Pentagon, gerekse CIA konuya pek bir takılmışlardı. Bizde adı farklıydı işin. Psikolojik harp. Dezenformasyon falan… Ama hepsinde aynı kapıya çıkılıyordu. Hedef kitleyi dilediğiniz algı noktasına getirebilmek…
Silahlı Kuvvetler kaynaklı pek çok buluş gibi Algılama Yönetimi son yıllarda sivil bir çehre de edindi. İletişimin en önemli unsuru haline geldi. ‘İkna’ (Persuasion) da denen ve hedef kitleyi bir fikir, ürün ve/veya hizmeti satın alma konusunda hazırlamaya yönelik bu iletişim yaklaşımı ile ne zaman karşılaşsam Peygamber Efendimizin en sık dile getirdiği bilinen duanın (niyazın, hadis-i şerifin) özünü daha iyi anlarım: “Allahım bana eşyayı (şeyler, nesneler) olduğu gibi (hakikati ile) göster” (göründükleri gibi değil)… Tabii Mevlana’nın ünlü eseri Fih-i Mafihi’yi de (içindekinin içindeki)…
Kaz dağları… Altın arayan şirketler... Çevreciler… Protestolar…
Bu filmi daha önce de görmüştük… Bergama’da. Çevreciler Eurogold’a dünyayı dar etmişlerdi. Siyanür atıkları Bergama’yı tehdit ediyordu. Eurogold derhal kovulmalıydı oradan… Obeliks’ler… Köylüler… Ankara’ya çizgili pijamalı protesto yürüyüşleri…
Tam o sıcak günlerde 9 Eylül Üniversitesinden Prof. Dr. Yılmaz Savaşçın’ı pek kimse kaale almıyordu. Savaşçın, NPQ Türkiye dergisinde “Çok fazla medyatik çevre yalanı var” diye feryat ediyordu. Sonralarda her şey açığa çıktı. Kitaplar bile yazıldı. Alman Vakıfları, çevrecileri provoke ve finanse etmişler, Eurogold’un üzerine salmışlardı… Alman altın sanayi için Türkiye çok ciddi bir pazardı ve Türkiye’de altın çıkarılmaması gerekiyordu…
Dün gazetelerde tam sayfa bir ilan vardı. Türkiye’de maden ile ilgili ne kadar sivil toplum örgütü varsa hepsi altını imzalamıştı. Tamamı 15 tane… Hepsi birden diyor ki, Kaz dağları ile ilgili söylenenlerin tamamı yalan!.. Provokasyon!..
Yine çevreciler… Yine ayaklanan köylüler…
Allahım bize eşyayı olduğu gibi göster!..