Selülitleri değil işlerinizi yarıştırın!
14 TEMMUZ 2007
“Sonra da şöhretler marka değildir, Türkiye’de marka olmuş popüler kültür şöhreti de yoktur”, deyince kızıyorlar... Şu son selülit polemiğine bakın!.. Avrupa yakasından Selin’in deyişiyle “İğranç!”... Bizim şöhretlerin, bırakın marka olmayı, şöhret olmayı bile yönetemediklerinin bundan iyi kanıtı mı olur?..
Bir düşünün!.. Siz hiç tanık oldunuz mu Arçelik’in Vestel’le “Tencere dibin kara, seninki benden kara” şeklinde itişip kakıştığına?.. Arçelik de Vestel de ne yaparlar? Bir: Adam gibi ürün üretmeye bakarlar; İki: Araştırma ve geliştirmeye yatırım yapmak için yarışırlar; Üç: İnsan kaynaklarına önem verirler; Dört: Rekabet avantajını satış ve dağıtım kanallarını adam gibi kurup yönettirler; Beş: Ürünlerinin ve kurumlarının tanıtımını adam gibi yapmaya çalışırlar... Gülben Ergen Hanım, Hülya Avşar Hanım ve selülit tartışmasına katılan diğerleri rekabet avantajını nerede sağlamaya çalışıyorlar sizce?.. 5-10 yıl ömrü olan cilt güzelliğinde!.. Sanki onunla para kazanıyorlar!.. İyi mi?..
Sevgili Gülben’e küçük not: Haklı olmak hiçbir şey ifade etmez. İki testi çarpışmaya görsün! Biri kırılsa bile öteki mutlaka çatlar. Yıllarca, “Sen işini yap. İşini konuş! Bırak başkaları, olumlu ya da olumsuz ne konuşursa konuşsun” diye yazarken bunu diyordum işte...
bbcturkish.com’a mutlaka bir göz atın
Araştırmalar gösteriyor ki haber alma kanallarıyla ilgili son yıllarda kamuoyunun tutumunda değişiklikler var. İnternet, giderek TV ve gazetelerin önüne geçebiliyor.
Türkiye’de en çok takip edilen haber siteleri haberturk.com, ntvmsnbc.com, haber7.com, internethaber.com... Dünya’da ise Yahoo News, The Weather Channel, MSNBC, CNN gibi siteler başı çekiyor.
Beklenti yüksek, her geçen gün de artıyor. Haliyle işi sağlam ellere bırakmak, yenilikçi çözümler üretmek, ‘aynı’lıktan uzaklaşmak, özel haber peşinde olmak, tercih edilme nedeni haline geliyor.
BBC Türkçe Servisi bunu tam anlamıyla yerine getiren bir iş yapmış. Her ne kadar en çok takip edilen haber siteleri arasında yer almasa da gerek adına gerekse itibarına yakışır bir çalışmaya imza atmış.
‘Seçim 2007’ başlığı ile 7 Türk muhabirini Türkiye’ye seçim öncesi nabzı tutmaya ve röportajlar yapmaya göndermiş. Muhabirler hem radyoya hem de internete haber yapıyorlar. Kolay iş değil. Londra merkezli bir yayın kuruluşu iseniz ve Türkiye’den bilgi ve belgeye ulaşacaksanız işiniz daha da zor.
BBC bunu çözmüş. 7 muhabiri bölgelere ayırmışlar. Londra’dan çıktıkları andan itibaren bbcturkish.com’da blog yazmaya başlamışlar. Kayıt cihazlarıyla, il, köy, kasaba, pazar, park, sokak dolaşa dolaşa halkla ve fikir önderleriyle röportaj yapmışlar. Ortaya süper bir çalışma, enteresan karakterler ve hikayeler çıkmış. Dinledikçe Nazım’ın ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ dile geliyor sanki...
Seçimlere az kaldı. BBC Türkçe Servisinin sitesine bir göz atın. Kararsızsanız kararınızı verirsiniz ya da fikriniz bile değişir, belli mi olur?
Farklılaşmadan olmaz
Ortam varsa ve kırk yılın başı bir içki içeceksem tercihim rakıdır... Şarap ikinci sırada gelir... Şarapçılara hiç lafım yok. Tersine büyük saygı duyuyorum. Ama rakı kültürünün yemek tarafındaki zenginliğinin semtine uğrayamaz şarap. Tabii şarabın yemek tarafı zayıf olsa da, bu kez kendi üretim kültürünün zenginliği hiçbir şeyde yok...
Belki artık ‘yoktu’ demek daha doğru olur. Şimdi rakı da üretim çeşitliliği ve zenginliği alanında söz sahibi olmaya başladı. Sarılar, karalar, altınlar, iki defa destileler, üç defa destileler, dinlendirmeler, yaş üzümler, aynı bağın üzümleri, meşe fıçılar... Saymakla bitecek gibi değil. Çeşit artınca da iletişimde kendini ifade etmek rakiple ayrışmak zorlaşıyor... Kendini nasıl farklılaştıracaksın? Niçin seni tercih edeyim?
Örneğin son çıkan Beylerbeyi. Reklam hayli şirin. Dede ve baba bulamamış, torun Beylerbeyi’ne kavuşmuş... Duvarda Paşa Dede ile kalemefendisi babanın fotoğrafları. Başka ne vaat var? Üç defa destile... Başkaları da öyle... Safmış... Hepsi saf... Başkaca da vaat yok... Beylerbeyi’nin işi zor...
L’Oreal genç, ince, beyaz sever...
Geçen hafta önce İngiliz The Guardian gazetesi vermiş haberi. Bizden de sadece biri haber değeri görmüş. Ancak unutuldu gitti. Kimse devam ettirmedi. Sonrasında ne oldu, diye sormadı...
Önce hatırlayalım. Ne olmuş? Dev kozmetik firması L’Oreal, Garnier adını verdiği yeni şampuanı lanse edecek. Bunun için ajansına standlarda çalışacak ‘hostesler’ dahil, eleman alırken sadece genç, ince, beyaz manken ve fotomodelleri tercih etmesi talimatını verdiğinin kanıtlanması üzerine 30 bin Euro para cezasına çarptırılmış...
Bu normalde L’Oreal adına krizdir. Ama marka Türkiye’de böyle bir kriz yaşamadı, yaşamıyor, büyük olasılıkla da yaşamayacak. Neden? İletişim Fakültesi 3’üncü sınıflarına iyi soru olur... Size de iyi gelir. Yanıtı bulursanız bana bir e-mail atın lütfen...
Bir düşünün!.. Siz hiç tanık oldunuz mu Arçelik’in Vestel’le “Tencere dibin kara, seninki benden kara” şeklinde itişip kakıştığına?.. Arçelik de Vestel de ne yaparlar? Bir: Adam gibi ürün üretmeye bakarlar; İki: Araştırma ve geliştirmeye yatırım yapmak için yarışırlar; Üç: İnsan kaynaklarına önem verirler; Dört: Rekabet avantajını satış ve dağıtım kanallarını adam gibi kurup yönettirler; Beş: Ürünlerinin ve kurumlarının tanıtımını adam gibi yapmaya çalışırlar... Gülben Ergen Hanım, Hülya Avşar Hanım ve selülit tartışmasına katılan diğerleri rekabet avantajını nerede sağlamaya çalışıyorlar sizce?.. 5-10 yıl ömrü olan cilt güzelliğinde!.. Sanki onunla para kazanıyorlar!.. İyi mi?..
Sevgili Gülben’e küçük not: Haklı olmak hiçbir şey ifade etmez. İki testi çarpışmaya görsün! Biri kırılsa bile öteki mutlaka çatlar. Yıllarca, “Sen işini yap. İşini konuş! Bırak başkaları, olumlu ya da olumsuz ne konuşursa konuşsun” diye yazarken bunu diyordum işte...
bbcturkish.com’a mutlaka bir göz atın
Araştırmalar gösteriyor ki haber alma kanallarıyla ilgili son yıllarda kamuoyunun tutumunda değişiklikler var. İnternet, giderek TV ve gazetelerin önüne geçebiliyor.
Türkiye’de en çok takip edilen haber siteleri haberturk.com, ntvmsnbc.com, haber7.com, internethaber.com... Dünya’da ise Yahoo News, The Weather Channel, MSNBC, CNN gibi siteler başı çekiyor.
Beklenti yüksek, her geçen gün de artıyor. Haliyle işi sağlam ellere bırakmak, yenilikçi çözümler üretmek, ‘aynı’lıktan uzaklaşmak, özel haber peşinde olmak, tercih edilme nedeni haline geliyor.
BBC Türkçe Servisi bunu tam anlamıyla yerine getiren bir iş yapmış. Her ne kadar en çok takip edilen haber siteleri arasında yer almasa da gerek adına gerekse itibarına yakışır bir çalışmaya imza atmış.
‘Seçim 2007’ başlığı ile 7 Türk muhabirini Türkiye’ye seçim öncesi nabzı tutmaya ve röportajlar yapmaya göndermiş. Muhabirler hem radyoya hem de internete haber yapıyorlar. Kolay iş değil. Londra merkezli bir yayın kuruluşu iseniz ve Türkiye’den bilgi ve belgeye ulaşacaksanız işiniz daha da zor.
BBC bunu çözmüş. 7 muhabiri bölgelere ayırmışlar. Londra’dan çıktıkları andan itibaren bbcturkish.com’da blog yazmaya başlamışlar. Kayıt cihazlarıyla, il, köy, kasaba, pazar, park, sokak dolaşa dolaşa halkla ve fikir önderleriyle röportaj yapmışlar. Ortaya süper bir çalışma, enteresan karakterler ve hikayeler çıkmış. Dinledikçe Nazım’ın ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ dile geliyor sanki...
Seçimlere az kaldı. BBC Türkçe Servisinin sitesine bir göz atın. Kararsızsanız kararınızı verirsiniz ya da fikriniz bile değişir, belli mi olur?
Farklılaşmadan olmaz
Ortam varsa ve kırk yılın başı bir içki içeceksem tercihim rakıdır... Şarap ikinci sırada gelir... Şarapçılara hiç lafım yok. Tersine büyük saygı duyuyorum. Ama rakı kültürünün yemek tarafındaki zenginliğinin semtine uğrayamaz şarap. Tabii şarabın yemek tarafı zayıf olsa da, bu kez kendi üretim kültürünün zenginliği hiçbir şeyde yok...
Belki artık ‘yoktu’ demek daha doğru olur. Şimdi rakı da üretim çeşitliliği ve zenginliği alanında söz sahibi olmaya başladı. Sarılar, karalar, altınlar, iki defa destileler, üç defa destileler, dinlendirmeler, yaş üzümler, aynı bağın üzümleri, meşe fıçılar... Saymakla bitecek gibi değil. Çeşit artınca da iletişimde kendini ifade etmek rakiple ayrışmak zorlaşıyor... Kendini nasıl farklılaştıracaksın? Niçin seni tercih edeyim?
Örneğin son çıkan Beylerbeyi. Reklam hayli şirin. Dede ve baba bulamamış, torun Beylerbeyi’ne kavuşmuş... Duvarda Paşa Dede ile kalemefendisi babanın fotoğrafları. Başka ne vaat var? Üç defa destile... Başkaları da öyle... Safmış... Hepsi saf... Başkaca da vaat yok... Beylerbeyi’nin işi zor...
L’Oreal genç, ince, beyaz sever...
Geçen hafta önce İngiliz The Guardian gazetesi vermiş haberi. Bizden de sadece biri haber değeri görmüş. Ancak unutuldu gitti. Kimse devam ettirmedi. Sonrasında ne oldu, diye sormadı...
Önce hatırlayalım. Ne olmuş? Dev kozmetik firması L’Oreal, Garnier adını verdiği yeni şampuanı lanse edecek. Bunun için ajansına standlarda çalışacak ‘hostesler’ dahil, eleman alırken sadece genç, ince, beyaz manken ve fotomodelleri tercih etmesi talimatını verdiğinin kanıtlanması üzerine 30 bin Euro para cezasına çarptırılmış...
Bu normalde L’Oreal adına krizdir. Ama marka Türkiye’de böyle bir kriz yaşamadı, yaşamıyor, büyük olasılıkla da yaşamayacak. Neden? İletişim Fakültesi 3’üncü sınıflarına iyi soru olur... Size de iyi gelir. Yanıtı bulursanız bana bir e-mail atın lütfen...