Sen misin yolda kalanlarla alay eden...
15 ŞUBAT 2004
Televizyonda kötü hava koşullarında yolda kalıp eza çekenleri gördüğümde, “Bu kadar da kerizlik olur mu; insan biraz bilime hürmet eder; meteorolojik tahminlere saygı duyar; bulunduğu yerden hareket etmez” diye düşünürdüm. Allah’ın sopası yokmuş...
Telefonda hem akrabam hem de dostum Ayhan Bermek... Sesi neredeyse bütün arabada çınlıyor. Deniz Gökçe ile dinliyoruz: “Yahu, siz sözüm ona akıl satan adamlarsınız. Ne akla hizmetle çıktınız bu koşullarda yollara?..”
Yalova – Bursa arasında sıkışıp kalmışız. Tüm gece, kar buz içinde bekleşiyoruz. Aracımız sürekli çalışıyor. Egzoz gazından zehirlenmemek için arada camı aralıyorum. Hem içerisi soğuyor, hem de her yanımızı sarmış kamyon ve otobüslerin egzozu daha çok doluyor içeri. Aç – kapa sabaha kadar uyku yok. Bir bardak çaya servet ödeyebileceğim saatler.
Sabaha doğru bir mucize gerçekleşiyor. Yandaki Ulusoy’dan inen yolcular Deniz’i tanıyorlar. “Ağabey ne olacak GS’nin halinden” tutun, Türkiye’nin ekonomisine kadar koyu bir muhabbet. Bize ikram ettikleri sandviçler, çaylar hayat kurtarıyor....
Arada telefonlar susmuyor tabii. Hayatî tehlike içinde olduğumuzu düşünen dostlar, sağ olsunlar bizi yalnız bırakmıyorlar. Herkese aynı hikayeyi anlatıyoruz: “Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın (BTSO) düzenlediği Ekonomik zirvede Prof. Dr. Deniz Gökçe konuşmacı ben de toplantı yöneticisiyim. 30 gazeteciyi taşıyan otobüs, TV’lerin canlı yayın arabaları Bursa’ya ulaşmış. Aynı toplantıya katılacak olan Bakan Ali Babacan yola çıkmış. Deniz Gökçe de fırtınanın en çılgın saatinde ‘Haydi gidelim’ demez mi... Buyurun bakalım. ‘Korkanlar karılarının yanına dönsünler’ kültürü ile yetişmişiz bir kere. İstanbul’da oturup zirveyi TV’den seyredecek halimiz yok ya...”
Toplantı saati yaklaştı. Yolda tık yok. Geri dönme kararı aldık. Uygulamaya imkân yok. Çünkü geri dönüş noktaları, cepler necip TIR’cı arkadaşlar tarafından kapatılmış. Kıpırdayamıyoruz. Sonunda BTSO’nun süper Genel Sekreter’i Tolga Yücel aşka gelmiş olmalı. Herkesleri aramış. Bir de baktık, bizi Yalova Trafik Şube Müdürü Orhan Karademir arıyor: “Merak etmeyin dönüş yolunuzu açacağız!...” 20 saat süren serüven sırasında duyduğumuz en latif söz...
Nitekim bir saate kalmadı akıl devreye girdi. Dönüşü sağlayacak aralıklar açıldı. Biz de dönüş yoluna geçtik. Yalova’dan İstanbul’a 6 saat gibi makul(!) bir zaman diliminde ulaştık...
Bu macera bana neler öğretti:
1. Deniz Gökçe’yi Alman Lisesi hazırlık sınıfındayken tanımıştım. Benim ağabeyimdi Deniz. Beni korur kollardı. Hiç değişmemiş. Aynı yaşam sevinci. Aynı enerji. Don Kişot, Robin Hood, Köroğlu karışımı her şeyi olumlu yönünden alabilen kocaman bir çocuk... Bir daha hayatımızda hiçbir zaman 20 saat sohbet etme fırsatımız olmayacak. 2. Olumsuz bir ortamı, olumluya dönüştürmek, en zor koşullarda bile mümkündür. Bu sana kalmış bir şeydir. 3. Kötü hava koşullarına uygun bir araçla hareket edeceksin ve benzin depon sürekli dolu olacak. 4. Verdiğin sözlere ne pahasına olursa olsun sadık kalacaksın. Bu başkalarını değil seni güçlendirir. 5. Büyük lokma yutacak fakat büyük söz söylemeyeceksin...
İyi dilek çöplüğü...
Bayram öncesi ama daha da yoğun bayram sonrası oradan buradan kopyalanıp yapıştırılmış, Louis-Abdül stili ağdalı e-mesajlarla boğuştum yine.... Aziz Valentin günü öncesi ve sonrasında da ‘Sevgililer Günü’ mesajlarıyla...
Nasıl şirketlerde Al Gore’un deyişiyle zaman içinde ‘bilgi çöplüğü’ oluşuyorsa; bu da özel günlerde oluşan ‘iyi dilek çöplüğü’.
Ne gönderenin adı anlaşılır; ne de gönderilene özel tek laf vardır.
Yaz mesajı. Toplu gönderim için gerekli adresleri gir. Bir klik. Gönder gitsin. Böyle gelen mesajları çöpe atmak için harcanan zamana bile yazık. Bu mudur bizim kutlama geleneğimiz? Nerede kaldı büyüklerin ellerini, küçüklerin yanaklarını öpmek. Ya da sevdiğine sevdiğini gözlerinin içine bakarak söylemek. En azından birbirimizin sesini duyarak anlaşmak.
Ben şahsen, özel yazılmamış, ya da toplu gönderim olduğu anlaşılan her mesajı okumadan çöpe atmaya devam ediyorum. Kendini gizleyen numaralara cep telefonunda cevap vermediğim gibi. Not bıraksınlar, geri ararım. İşin ilginç yanı, bu ülkenin gidişatında söz sahibi olan önemli kişiler isimlerini gizlemezken, ‘fasulyeden’ orta kademenin adına böyle bir önem atfetmesi...
Siz siz olun beşeri iletişim kanallarını kullanın!
Hedefe adım adım
Kuzguna yavrusu güzel görünürmüş gibi de algılayabilirsiniz, çalıştığı gazeteye ayrıcalık yapıyor diye de... Ama iletişim eğitiminde okutulacak üç örnek var Sabah’da. Bu nedenle sizlerle paylaşmak gerekiyor.
Sabah geçen yıl Darüşşafaka ve TEMA ile çok anlamlı bir sponsorluk çalışması başlattı. Satış gelirinin yüzde birini her ay bu iki kuruma vermeye başladı. Her Sabah alan bu kuruluşların çalışmalarına da katılmış oluyor. Bugüne kadar Sabah ve okurları 600 milyar TL’ye yakın bir fon oluşturmuş durumdalar... TEMA ve Darüşşafaka bu fonla neler yaptıklarını sık sık açıklayıp bilgi veriyorlar.
Sabah’ın farklılık yaratan ikinci büyük etkinliği Spor Ödülleri, yarın akşam düzenleniyor. TV’den canlı olarak yayınlanacak. 50 kişilik büyük jüri ellerindeki ‘people metrelerle’ elektronik ortamda, anında herkesin gözü önünde belirleyecekler birincileri... Kayırma, sonuçlarla oynama mümkün değil yani... Sabah bu güvenli yaklaşımı da gelenekselleştirmek amacında.
Üçüncü ilginç olay ise, Akademi Türkiye. ATV’nin organize ettiği ve canlı olarak yayınlayacağı popüler müzik yarışma programının yapımcılarına “Ne farkınız var?” diye sordum. “Üç tane temel fark var” dediler, “Birincisi eğitim. İkincisi ortak yaşam. Üçüncüsü de gerçek yeteneğin ortaya çıkmasını sağlayacak seçim yapısı. 15 bin aday içinden seçilmiş 16 finalist her gün 12 saat eğitimden geçecekler. Bu eğitimleri halk da izleyecek. Jüri 3 kişiyi eleme için belirleyecek. Birini halk kurtaracak. Birini de yarışmacıların kendisi. Geriye, elenmiş olan yarışmacı kalacak... Bu ise şans eseri elenme oranını azaltıyor...”
Yıllarca yıpranmış medya itibarı bir anda toparlanamaz. Sabah üst yönetimi 3 yıl demişti... Göründüğü kadarı ile adımlar sağlam. İlk iki etkinliği biliyorum. Üçüncüsünü de heyecanla bekliyorum...
Kısa...Kısa...Kısa...
· Prof. Dr. Osman Müftüoğlu çok hoş bir kitapçık yazmış: “İkinci Bahara Nasıl Hazırlanalım?” Garanti Emeklilik sponsor olmuş. Hocanın Türkiye’nin çeşitli illerinde vereceği seminerlerinden ilkine katıldım. Pek çok sağlıklı ve kaliteli yaşam söyleminden daha fazla aklımda kalan en çarpıcı öğüt şuydu: “Arada bir kendinize kırmıza ışıkta geçme konusunda hoşgörülü davranın”. Müftüoğlu itiraf ediyor: Herkesin en çok aklında bu öğüt kalıyormuş... Müftüoğlu’nun kitabını ücretsiz edinmek için şu adrese bir e-posta göndermeniz yeterliymiş: [email protected]
· Reklamın reklamı olur mu? Olur. Hem de çok iyi olur. Çok sık da baş vurulan bir yöntemdir. En güzel örneklerinden birini Doritos Alaturka veriyor. Cem Yılmaz’ın oynadığı reklamların TV’lerde hangi saatlerde geçeceğini gazeteye verdikleri reklamlarla ilan ediyorlardı. Çok akıllıca bir iş. Ayrıca yürüttükleri PR çalışması da çok başarılı. Cem Yılmaz ekran ekran dolaşıp reklam filmini anlatıyor. Aldığı para anasının ak sütü gibi helal olsun.
· Haliç Rotary Türkiye ile ilgili ilginç ve çarpıcı bir sunum hazırlamış. İnternet ortamında bu sunuma ulaşmak kolay. Verilen linke girdiğinizde bir film başlıyor. Koç Net sponsor olmuş. Bana sorarsanız, hem konsepti iyi, hem de içeriği iyi, hem de kullanımı kolay. Bir girip bakın, beğenirseniz yabancı dostlarınıza gönderin. Etkili olabilir: www.halicrotary.org
Telefonda hem akrabam hem de dostum Ayhan Bermek... Sesi neredeyse bütün arabada çınlıyor. Deniz Gökçe ile dinliyoruz: “Yahu, siz sözüm ona akıl satan adamlarsınız. Ne akla hizmetle çıktınız bu koşullarda yollara?..”
Yalova – Bursa arasında sıkışıp kalmışız. Tüm gece, kar buz içinde bekleşiyoruz. Aracımız sürekli çalışıyor. Egzoz gazından zehirlenmemek için arada camı aralıyorum. Hem içerisi soğuyor, hem de her yanımızı sarmış kamyon ve otobüslerin egzozu daha çok doluyor içeri. Aç – kapa sabaha kadar uyku yok. Bir bardak çaya servet ödeyebileceğim saatler.
Sabaha doğru bir mucize gerçekleşiyor. Yandaki Ulusoy’dan inen yolcular Deniz’i tanıyorlar. “Ağabey ne olacak GS’nin halinden” tutun, Türkiye’nin ekonomisine kadar koyu bir muhabbet. Bize ikram ettikleri sandviçler, çaylar hayat kurtarıyor....
Arada telefonlar susmuyor tabii. Hayatî tehlike içinde olduğumuzu düşünen dostlar, sağ olsunlar bizi yalnız bırakmıyorlar. Herkese aynı hikayeyi anlatıyoruz: “Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın (BTSO) düzenlediği Ekonomik zirvede Prof. Dr. Deniz Gökçe konuşmacı ben de toplantı yöneticisiyim. 30 gazeteciyi taşıyan otobüs, TV’lerin canlı yayın arabaları Bursa’ya ulaşmış. Aynı toplantıya katılacak olan Bakan Ali Babacan yola çıkmış. Deniz Gökçe de fırtınanın en çılgın saatinde ‘Haydi gidelim’ demez mi... Buyurun bakalım. ‘Korkanlar karılarının yanına dönsünler’ kültürü ile yetişmişiz bir kere. İstanbul’da oturup zirveyi TV’den seyredecek halimiz yok ya...”
Toplantı saati yaklaştı. Yolda tık yok. Geri dönme kararı aldık. Uygulamaya imkân yok. Çünkü geri dönüş noktaları, cepler necip TIR’cı arkadaşlar tarafından kapatılmış. Kıpırdayamıyoruz. Sonunda BTSO’nun süper Genel Sekreter’i Tolga Yücel aşka gelmiş olmalı. Herkesleri aramış. Bir de baktık, bizi Yalova Trafik Şube Müdürü Orhan Karademir arıyor: “Merak etmeyin dönüş yolunuzu açacağız!...” 20 saat süren serüven sırasında duyduğumuz en latif söz...
Nitekim bir saate kalmadı akıl devreye girdi. Dönüşü sağlayacak aralıklar açıldı. Biz de dönüş yoluna geçtik. Yalova’dan İstanbul’a 6 saat gibi makul(!) bir zaman diliminde ulaştık...
Bu macera bana neler öğretti:
1. Deniz Gökçe’yi Alman Lisesi hazırlık sınıfındayken tanımıştım. Benim ağabeyimdi Deniz. Beni korur kollardı. Hiç değişmemiş. Aynı yaşam sevinci. Aynı enerji. Don Kişot, Robin Hood, Köroğlu karışımı her şeyi olumlu yönünden alabilen kocaman bir çocuk... Bir daha hayatımızda hiçbir zaman 20 saat sohbet etme fırsatımız olmayacak. 2. Olumsuz bir ortamı, olumluya dönüştürmek, en zor koşullarda bile mümkündür. Bu sana kalmış bir şeydir. 3. Kötü hava koşullarına uygun bir araçla hareket edeceksin ve benzin depon sürekli dolu olacak. 4. Verdiğin sözlere ne pahasına olursa olsun sadık kalacaksın. Bu başkalarını değil seni güçlendirir. 5. Büyük lokma yutacak fakat büyük söz söylemeyeceksin...
İyi dilek çöplüğü...
Bayram öncesi ama daha da yoğun bayram sonrası oradan buradan kopyalanıp yapıştırılmış, Louis-Abdül stili ağdalı e-mesajlarla boğuştum yine.... Aziz Valentin günü öncesi ve sonrasında da ‘Sevgililer Günü’ mesajlarıyla...
Nasıl şirketlerde Al Gore’un deyişiyle zaman içinde ‘bilgi çöplüğü’ oluşuyorsa; bu da özel günlerde oluşan ‘iyi dilek çöplüğü’.
Ne gönderenin adı anlaşılır; ne de gönderilene özel tek laf vardır.
Yaz mesajı. Toplu gönderim için gerekli adresleri gir. Bir klik. Gönder gitsin. Böyle gelen mesajları çöpe atmak için harcanan zamana bile yazık. Bu mudur bizim kutlama geleneğimiz? Nerede kaldı büyüklerin ellerini, küçüklerin yanaklarını öpmek. Ya da sevdiğine sevdiğini gözlerinin içine bakarak söylemek. En azından birbirimizin sesini duyarak anlaşmak.
Ben şahsen, özel yazılmamış, ya da toplu gönderim olduğu anlaşılan her mesajı okumadan çöpe atmaya devam ediyorum. Kendini gizleyen numaralara cep telefonunda cevap vermediğim gibi. Not bıraksınlar, geri ararım. İşin ilginç yanı, bu ülkenin gidişatında söz sahibi olan önemli kişiler isimlerini gizlemezken, ‘fasulyeden’ orta kademenin adına böyle bir önem atfetmesi...
Siz siz olun beşeri iletişim kanallarını kullanın!
Hedefe adım adım
Kuzguna yavrusu güzel görünürmüş gibi de algılayabilirsiniz, çalıştığı gazeteye ayrıcalık yapıyor diye de... Ama iletişim eğitiminde okutulacak üç örnek var Sabah’da. Bu nedenle sizlerle paylaşmak gerekiyor.
Sabah geçen yıl Darüşşafaka ve TEMA ile çok anlamlı bir sponsorluk çalışması başlattı. Satış gelirinin yüzde birini her ay bu iki kuruma vermeye başladı. Her Sabah alan bu kuruluşların çalışmalarına da katılmış oluyor. Bugüne kadar Sabah ve okurları 600 milyar TL’ye yakın bir fon oluşturmuş durumdalar... TEMA ve Darüşşafaka bu fonla neler yaptıklarını sık sık açıklayıp bilgi veriyorlar.
Sabah’ın farklılık yaratan ikinci büyük etkinliği Spor Ödülleri, yarın akşam düzenleniyor. TV’den canlı olarak yayınlanacak. 50 kişilik büyük jüri ellerindeki ‘people metrelerle’ elektronik ortamda, anında herkesin gözü önünde belirleyecekler birincileri... Kayırma, sonuçlarla oynama mümkün değil yani... Sabah bu güvenli yaklaşımı da gelenekselleştirmek amacında.
Üçüncü ilginç olay ise, Akademi Türkiye. ATV’nin organize ettiği ve canlı olarak yayınlayacağı popüler müzik yarışma programının yapımcılarına “Ne farkınız var?” diye sordum. “Üç tane temel fark var” dediler, “Birincisi eğitim. İkincisi ortak yaşam. Üçüncüsü de gerçek yeteneğin ortaya çıkmasını sağlayacak seçim yapısı. 15 bin aday içinden seçilmiş 16 finalist her gün 12 saat eğitimden geçecekler. Bu eğitimleri halk da izleyecek. Jüri 3 kişiyi eleme için belirleyecek. Birini halk kurtaracak. Birini de yarışmacıların kendisi. Geriye, elenmiş olan yarışmacı kalacak... Bu ise şans eseri elenme oranını azaltıyor...”
Yıllarca yıpranmış medya itibarı bir anda toparlanamaz. Sabah üst yönetimi 3 yıl demişti... Göründüğü kadarı ile adımlar sağlam. İlk iki etkinliği biliyorum. Üçüncüsünü de heyecanla bekliyorum...
Kısa...Kısa...Kısa...
· Prof. Dr. Osman Müftüoğlu çok hoş bir kitapçık yazmış: “İkinci Bahara Nasıl Hazırlanalım?” Garanti Emeklilik sponsor olmuş. Hocanın Türkiye’nin çeşitli illerinde vereceği seminerlerinden ilkine katıldım. Pek çok sağlıklı ve kaliteli yaşam söyleminden daha fazla aklımda kalan en çarpıcı öğüt şuydu: “Arada bir kendinize kırmıza ışıkta geçme konusunda hoşgörülü davranın”. Müftüoğlu itiraf ediyor: Herkesin en çok aklında bu öğüt kalıyormuş... Müftüoğlu’nun kitabını ücretsiz edinmek için şu adrese bir e-posta göndermeniz yeterliymiş: [email protected]
· Reklamın reklamı olur mu? Olur. Hem de çok iyi olur. Çok sık da baş vurulan bir yöntemdir. En güzel örneklerinden birini Doritos Alaturka veriyor. Cem Yılmaz’ın oynadığı reklamların TV’lerde hangi saatlerde geçeceğini gazeteye verdikleri reklamlarla ilan ediyorlardı. Çok akıllıca bir iş. Ayrıca yürüttükleri PR çalışması da çok başarılı. Cem Yılmaz ekran ekran dolaşıp reklam filmini anlatıyor. Aldığı para anasının ak sütü gibi helal olsun.
· Haliç Rotary Türkiye ile ilgili ilginç ve çarpıcı bir sunum hazırlamış. İnternet ortamında bu sunuma ulaşmak kolay. Verilen linke girdiğinizde bir film başlıyor. Koç Net sponsor olmuş. Bana sorarsanız, hem konsepti iyi, hem de içeriği iyi, hem de kullanımı kolay. Bir girip bakın, beğenirseniz yabancı dostlarınıza gönderin. Etkili olabilir: www.halicrotary.org