Sevgi anlaşmak değildir
18 haziran 2015 yeni şafak
Gençliğimizde Sayın Demirel ve onun temsil ettiği düşünce ile hiçbir zaman bağdaşamamıştık. Onu daha çok statükonun simgesi olarak görürdük. Bu duygu ve düşüncelerim kendisiyle tanışana sohbet edene kadar sürdü desem, yeridir. 2000 yılıydı. NPQ Türkiye (New Persectives Quarterly) Dergisi'ni yayınlıyorduk.Derginin imtiyaz sahibi Bersay İletişim Grubu'nun da 10. yılıydı.
NPQ Türkiye Dergisi Editörü Ülkü Karaosmanoğlu hanımla Baş Danışmanı rahmetli Halit Refiğ üstadımın 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel ile bir röportaj yapmasını düşünmüştük. Bu söyleşi, orijinal NPQ ile “Küresel Zihin” temalı ortak sayımızda 'Türkiye AB ilişkilerinin dünü bugünü üzerine' başlığı altında yayımlanmıştı.
Yine 2000 yılı içinde ve bu röportajın yayınlanmasının ardından iletişim ve iş dünyasının önde gelenlerinin davetli olacağı bir “Bilgi ve İletişim Teknolojilerinden Yeni Ekonomi'ye” başlıklı panelle 10. yılımızı anlamlandırmaya çalışmıştık. Bu panele onur konuğu olarak açılış konuşmasını yapmak üzere, Süleyman Demirel'i Askeri Müze ve Kültür Merkezi'ndeki o muhteşem büyük salondaki etkinliğe davet ettik. Bunun için randevu istedik. Gerekçeyi anlattık, hemen kabul etti. Kalkıp Güniz Sokak'a gitmiştik. Bizi kapıda karşılamış ve inanılmaz bir yakınlık göstermişti. Münevverliğinin derecesine ilk kez o günkü sohbette tanık olmuştum. Kendisi ile de ilk kez karşılaşıyorduk zaten.
Erkan Mumcu, Ali Koç, Faruk Eczacıbaşı, Ertuğrul Özkök, Mahfi Eğilmez'in katıldığı panelin öncesinde ve tam saatinde toplantıya geldi. Salon kendisini ayakta alkışladı. Ben “hoş geldiniz”dedim ve bana doğrudan ismimle hitap etti. O gün yaptığı konuşma ve NPQ Dergisi'nde yayınlanan röportajı (http://www.npq.com.tr/) bugün gibi hafızamda tazeliğini korur.
Ondan sonra birkaç kez daha karşılaştık. Her defasında adımla hitap etti. İsmimi unutmamıştı. Bir iki kez de telefonla konuştuk. Doğrudan kendi çıkıyordu telefona, ilk cümlemden sonra adımı hatırlıyordu. Ben de her defasında şaşıyordum. Ta ki onu daha yakından tanıyanlardan hafızasının inanılmaz derecede muhteşem olduğunu ve bir duyduğu ismi bir daha unutmadığını öğrenene kadar. Siyasi İletişim ve İlişki Yönetimi konusunda verdiğim tüm konferanslarda ve derslerde onun iletişim ve ilişki becerilerinden çok sayıda örnek veririm. Ne sorulursa sorulsun, karşısındakinin bile farkına varamayacağı bir kıvraklıkla, kendi dilediği şeyleri söyleme ve uygun gördüğü mesajları verme başarısı öte yandan 'political correctness' (siyasi doğruluk) konusundaki ustalığı her liderde kolay bulunmayacak özelliklerdendi. Zaman içinde, içimdeki Demirel ile ilgili soğukluk tamamen gitmiş, yerini derinlikli bir anlayış ve sevecenliğe bırakmıştı.
Tıpkı NPQ Türkiye'nin neredeyse mottosu haline gelmiş olan'Anlaşmamak için anlaştık” ifadesi veya daha başka ve yalın haliyle“Sevgi anlaşmak değildir” diyen şarkı sözü aslında her şeyi anlatıyordu…
Hız, yine hız
Tekrar iletişimin ve Algılama Yönetimi'nin en önemli araçlarından biridir. Tekrar, aynı zamanda 'öğrenme'nin de en önemli payandasıdır. O nedenle herhangi bir hususu ne kadar güçlü bir şekilde algılatmak istiyorsanız mesajınızı ve ayrıntıları o kadar sık tekrarlamakta yarar vardır.
Genellikle insan bu ilkeyi unutur, “Yahu, ben bunu söylemiştim”diye düşünür ve tekrarlamaktan vazgeçebilir. Biz de burada seçimin hemen ertesinden bu yana 'hız konusu'nu tekrarlayıp duruyoruz. (Bkz. 'Analiz ve Paraliz', 'Kim kurtaracak bagajlardan' başlıklı yazılarımız) Burada başrolde tabii ki Sayın Başbakan var. Özellikle en çok oy almış partiden 'duruma vaziyet etmesi' bekleniyor. Şu anda görüldüğü kadarıyla AK Parti istişare ve ikna ile uğraşmaktan aksiyon bir türlü alınamamakta. Bu da inisiyatifin ve de gündemin başka odaklarca ve merkezlerce belirlenmesine neden olabilmekte.
Sayın Başbakan'ın problemi aşağı yukarı belli. AK Parti'nin tabanı ve kadrolarının büyükçe bir kısmı MHP ile; iş dünyası ve AK Parti'ye yıllarca oy üstünlüğü sağlamış olan tüm diğer ittifakları ise CHP ile koalisyon yapılmasını tercih ediyor. Örneğin şu anda gündemde CHP'nin 14 maddelik koalisyon ilkeleri tartışılıyor. Öyle bir pozisyon ki; bu ilkelere yaklaşılsa bir türlü, kabul edilmese başka türlü. Buna briç dilinden alınma bir terminoloji ile 'squeeze' (sıkıştırma) deniyor. Bunu rakipleri konusunda hep AK Parti yaptı.
Çok geniş bir çevre Başbakan'ın inisiyatif almasını 'gelişmelere' yön vermesini ve nihayetinde Türkiye'yi huzura kavuşturacak çözümü ya da“Sayın Başbakan elinden geleni yaptı ama olmadı” dedirtecek bütün yolları denedikten sonra erken (yeniden) seçime gitmesini bekliyor. Tek beklemediği şey var: İstişare ve ikna turlarının uzaması.
Biz bu konuyu inatla belirsizlikler ortadan kalkana kadar'tekrarlamayı' sürdüreceğiz.
NPQ Türkiye Dergisi Editörü Ülkü Karaosmanoğlu hanımla Baş Danışmanı rahmetli Halit Refiğ üstadımın 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel ile bir röportaj yapmasını düşünmüştük. Bu söyleşi, orijinal NPQ ile “Küresel Zihin” temalı ortak sayımızda 'Türkiye AB ilişkilerinin dünü bugünü üzerine' başlığı altında yayımlanmıştı.
Yine 2000 yılı içinde ve bu röportajın yayınlanmasının ardından iletişim ve iş dünyasının önde gelenlerinin davetli olacağı bir “Bilgi ve İletişim Teknolojilerinden Yeni Ekonomi'ye” başlıklı panelle 10. yılımızı anlamlandırmaya çalışmıştık. Bu panele onur konuğu olarak açılış konuşmasını yapmak üzere, Süleyman Demirel'i Askeri Müze ve Kültür Merkezi'ndeki o muhteşem büyük salondaki etkinliğe davet ettik. Bunun için randevu istedik. Gerekçeyi anlattık, hemen kabul etti. Kalkıp Güniz Sokak'a gitmiştik. Bizi kapıda karşılamış ve inanılmaz bir yakınlık göstermişti. Münevverliğinin derecesine ilk kez o günkü sohbette tanık olmuştum. Kendisi ile de ilk kez karşılaşıyorduk zaten.
Erkan Mumcu, Ali Koç, Faruk Eczacıbaşı, Ertuğrul Özkök, Mahfi Eğilmez'in katıldığı panelin öncesinde ve tam saatinde toplantıya geldi. Salon kendisini ayakta alkışladı. Ben “hoş geldiniz”dedim ve bana doğrudan ismimle hitap etti. O gün yaptığı konuşma ve NPQ Dergisi'nde yayınlanan röportajı (http://www.npq.com.tr/) bugün gibi hafızamda tazeliğini korur.
Ondan sonra birkaç kez daha karşılaştık. Her defasında adımla hitap etti. İsmimi unutmamıştı. Bir iki kez de telefonla konuştuk. Doğrudan kendi çıkıyordu telefona, ilk cümlemden sonra adımı hatırlıyordu. Ben de her defasında şaşıyordum. Ta ki onu daha yakından tanıyanlardan hafızasının inanılmaz derecede muhteşem olduğunu ve bir duyduğu ismi bir daha unutmadığını öğrenene kadar. Siyasi İletişim ve İlişki Yönetimi konusunda verdiğim tüm konferanslarda ve derslerde onun iletişim ve ilişki becerilerinden çok sayıda örnek veririm. Ne sorulursa sorulsun, karşısındakinin bile farkına varamayacağı bir kıvraklıkla, kendi dilediği şeyleri söyleme ve uygun gördüğü mesajları verme başarısı öte yandan 'political correctness' (siyasi doğruluk) konusundaki ustalığı her liderde kolay bulunmayacak özelliklerdendi. Zaman içinde, içimdeki Demirel ile ilgili soğukluk tamamen gitmiş, yerini derinlikli bir anlayış ve sevecenliğe bırakmıştı.
Tıpkı NPQ Türkiye'nin neredeyse mottosu haline gelmiş olan'Anlaşmamak için anlaştık” ifadesi veya daha başka ve yalın haliyle“Sevgi anlaşmak değildir” diyen şarkı sözü aslında her şeyi anlatıyordu…
Hız, yine hız
Tekrar iletişimin ve Algılama Yönetimi'nin en önemli araçlarından biridir. Tekrar, aynı zamanda 'öğrenme'nin de en önemli payandasıdır. O nedenle herhangi bir hususu ne kadar güçlü bir şekilde algılatmak istiyorsanız mesajınızı ve ayrıntıları o kadar sık tekrarlamakta yarar vardır.
Genellikle insan bu ilkeyi unutur, “Yahu, ben bunu söylemiştim”diye düşünür ve tekrarlamaktan vazgeçebilir. Biz de burada seçimin hemen ertesinden bu yana 'hız konusu'nu tekrarlayıp duruyoruz. (Bkz. 'Analiz ve Paraliz', 'Kim kurtaracak bagajlardan' başlıklı yazılarımız) Burada başrolde tabii ki Sayın Başbakan var. Özellikle en çok oy almış partiden 'duruma vaziyet etmesi' bekleniyor. Şu anda görüldüğü kadarıyla AK Parti istişare ve ikna ile uğraşmaktan aksiyon bir türlü alınamamakta. Bu da inisiyatifin ve de gündemin başka odaklarca ve merkezlerce belirlenmesine neden olabilmekte.
Sayın Başbakan'ın problemi aşağı yukarı belli. AK Parti'nin tabanı ve kadrolarının büyükçe bir kısmı MHP ile; iş dünyası ve AK Parti'ye yıllarca oy üstünlüğü sağlamış olan tüm diğer ittifakları ise CHP ile koalisyon yapılmasını tercih ediyor. Örneğin şu anda gündemde CHP'nin 14 maddelik koalisyon ilkeleri tartışılıyor. Öyle bir pozisyon ki; bu ilkelere yaklaşılsa bir türlü, kabul edilmese başka türlü. Buna briç dilinden alınma bir terminoloji ile 'squeeze' (sıkıştırma) deniyor. Bunu rakipleri konusunda hep AK Parti yaptı.
Çok geniş bir çevre Başbakan'ın inisiyatif almasını 'gelişmelere' yön vermesini ve nihayetinde Türkiye'yi huzura kavuşturacak çözümü ya da“Sayın Başbakan elinden geleni yaptı ama olmadı” dedirtecek bütün yolları denedikten sonra erken (yeniden) seçime gitmesini bekliyor. Tek beklemediği şey var: İstişare ve ikna turlarının uzaması.
Biz bu konuyu inatla belirsizlikler ortadan kalkana kadar'tekrarlamayı' sürdüreceğiz.