Sevgili Şifo! Demedi, deme!
22 OCAK 2007
Konunun en yakın tanıklarından biriyim. Hem Şifo Mehmet’in jübilesinin organizasyonunda bizim arkadaşlar görev almıştı; hem de o talihsiz İsviçre Maçı öncesi, sırası ve sonrası dönemde Futbol Federasyonu’na ve Başkan Levent Bıçakcı’ya iletişim danışmanlığı hizmeti veriyorduk. Bu nedenle Şifo Mehmet’in dün bir gazetede yer alan tam sayfa röportajında ettiği lafların nereye gittiğini anlamak, benim için hiç zor olmadı...
Şifo’ya iki çift nasihat verecek kadar üzerinde hakkım olduğunu bile iddia edebilirim.
Sevgili Şifo! Bir kurşunla iki defa ölmek, buna denir herhalde.
Önce küçük bir hatırlatma. Zidane olayından sonra Danone ona yönetim kurulu üyeliği teklif etmişti. Ben de “Bizim Şifo’nun itibarı çok daha yüksek. Bizim şirketler de ona teklif götürmeli” diye yazmıştım... Şimdi bir ekleme yapmalıyım: Yukarıda dediğim tabii ki hâlâ geçerli; ama kendini ikinci defa öldürmezsen eğer...
Efendiliğin ve kibarlığınla nam yapacaksın; sonra yenildiğin bir maçta rakip takımın futbolcusuna tekmeyi basacaksın. Bu sana yakışmamıştı. Ama arkasından biraz da olayların seni itelemesiyle istifa ettin. O anda bir nebze olsun tekrar eski itibarını kazandın. Geçmişte sana her zaman destek olmuş insanları rahatlattın. En başta da Fatih Terim Hoca’nı... O, Bıçakcı Başkan’a gidip “Şifo’yu yem etmem!” diye direnmesine ve değerlerine uymamasına rağmen sonunda ülkenin menfaatleri adına daha fazla sesini çıkarmadı...
O istifan ile büyüdün. Ne zamana kadar? Ta ki, sen ve akrabaların tekrar konuşana, Terim’i suçlayıcı beyanatlar verene kadar. Hem de Fatih’in en hassas olduğu konuda damarına basarak. Neydi onlar? Vefasızlık, adam satmak, değerlerine sahip çıkmamak vs.... Bu yolda gidersen, sevgili Şifo, markanı ikinci kez öldürürsün. İşin ilginci, Terim’e da hiçbir şey olmaz... Onun için, yapma. Topu Terim’e atıp, topsuz alanda vücut çalımı atmaya kalkarsan, o çalımlar senin ayağına dolaşır. Bu da senin üslubun değil zaten... Seni milli takım antrenör kadrosuna almasını filan bir kenara bırak, sadece jübilende Milan’ın Türkiye’ye gelmesini sağlamasıyla bile senin suçlamalarını hak etmiyor Fatih Terim.
Haydi gel abartalım; -öyle değil ya- diyelim ki hak ediyor... Buna rağmen susman, mağduru oynaman gerekmez mi sevgili Şifo...
Sonra bir karşılaştığımızda, “Niye demedin Ali Abi!” deme, diye diyorum bunları...
Artık veliler karanlığa kurşun sıkmayacaklar
Aslında medyanın gündeminde hiç de yeterli yer almıyor. Halkın gündeminde ise ilk sıralarda: çocukların eğilimlerinin belirlenmesi...
Zorunlu 8 yıllık ilköğretim eğitiminin hemen sonrasında hangi alanı seçeceklerine dair öğrencileri önemli bir karar bekliyor. Hangi branşa eğilimleri var, yetenekleri ve bireysel olanakları hangi doğrultuda gibi sorular, 13-14 yaşına gelmiş her çocuğun ve ailelerinin en büyük derdi... Daha da onemlisi bu egilimlere cevap verecek egitimi kim, nasil verecek?
Uğur Dershaneleri’nin, Bahçeşehir Eğitim Kurumları’nın ve Üniversitesi’nin sahibi Enver Yücel eğitim konusunda devrim yaratıcı işler yapar. Örneğin bu yıl ilk kez eğitime başlamış ve hemen ilgi odağı haline gelmiş olan Fen ve Teknoloji Lisesi kendi alanında bir ilktir. Benim de ders verdiğim Bahçeşehir Üniversitesi’nde de pek çok ilke imza atılmıştır.
Geçenlerde de Uğur Kariyer Merkezi’nin yeni modeli ile tanıştı Türkiye... “Kişiye Özgü Öğretim Modeli” ilk kez getiriliyordu. Model, öğrencinin hangi alana eğilimi olduğunu, hangi alanlarda zorlanabileceğini, nasıl bir süreç izlemesi gerektiğini ortaya koyuyor, öğrencinin tercihleri ve yetenekleri konusunda bir tablo çıkartıyor ve buna uygun bir öğretim geliştiriliyor.
Çeşitli testlerin ve onların yorumlarından oluşan bu tablonun ışığında belirlenecek bir kariyere adımını atan genç için artık karada ölüm yok. En azından dış koşullar açısından... Şimdilik bu model Bahçeşehir Koleji ve Uğur Dershaneleri’nde uygulanacakmış. Keşke Milli Eğitim bu modeli alıp geliştirerek tüm ülkeye yaygınlaştırsa...
Suyu tutumlu kullanmak şart
Bir toplumsal sorumluluk kampanyası hatırlıyorum. TV’deki ayağında İbrahim Tatlıses oynuyordu... Tatlıses’i sabah lavabo önünde tıraş olurken görüyorduk. “Suyu devamlı açık tutmayın!” diyordu İbo, “Makineyi arada temizlemek için suyun altına tutacağınız zaman açın musluğu. Ha, böyle!” deyip gösteriyordu ne yapılacağını...
O gün bugün aynen öyle yaparım... Bugün de eşim, “Duşta sabunlanırken musluğu kapat!” dedi... Mutlaka uyacağım bu tavsiyeye de... Bizim çocuklar annelerinin “Suyu, Afrikalı çocukları düşünerek kullanın!” uyarılarıyla büyüdüler. Bugün onlara, “Suyu kendinizi ve çocuklarınızı düşünerek kullanın!” denecek herhalde...
Bakanlar“Kuraklık yok!” diye tepineceklerine özel sektör ve STK’larla işbirliği yapıp tasarruflu su kullanımı kampanyası başlatsalar fena mı olur?.. Buna bir de deli gibi sulanmak isteyen golf sahalarının, gereksiz çim alanlarının nelere mal olduğunu anlatan bölümler ekleseler...
Şifo’ya iki çift nasihat verecek kadar üzerinde hakkım olduğunu bile iddia edebilirim.
Sevgili Şifo! Bir kurşunla iki defa ölmek, buna denir herhalde.
Önce küçük bir hatırlatma. Zidane olayından sonra Danone ona yönetim kurulu üyeliği teklif etmişti. Ben de “Bizim Şifo’nun itibarı çok daha yüksek. Bizim şirketler de ona teklif götürmeli” diye yazmıştım... Şimdi bir ekleme yapmalıyım: Yukarıda dediğim tabii ki hâlâ geçerli; ama kendini ikinci defa öldürmezsen eğer...
Efendiliğin ve kibarlığınla nam yapacaksın; sonra yenildiğin bir maçta rakip takımın futbolcusuna tekmeyi basacaksın. Bu sana yakışmamıştı. Ama arkasından biraz da olayların seni itelemesiyle istifa ettin. O anda bir nebze olsun tekrar eski itibarını kazandın. Geçmişte sana her zaman destek olmuş insanları rahatlattın. En başta da Fatih Terim Hoca’nı... O, Bıçakcı Başkan’a gidip “Şifo’yu yem etmem!” diye direnmesine ve değerlerine uymamasına rağmen sonunda ülkenin menfaatleri adına daha fazla sesini çıkarmadı...
O istifan ile büyüdün. Ne zamana kadar? Ta ki, sen ve akrabaların tekrar konuşana, Terim’i suçlayıcı beyanatlar verene kadar. Hem de Fatih’in en hassas olduğu konuda damarına basarak. Neydi onlar? Vefasızlık, adam satmak, değerlerine sahip çıkmamak vs.... Bu yolda gidersen, sevgili Şifo, markanı ikinci kez öldürürsün. İşin ilginci, Terim’e da hiçbir şey olmaz... Onun için, yapma. Topu Terim’e atıp, topsuz alanda vücut çalımı atmaya kalkarsan, o çalımlar senin ayağına dolaşır. Bu da senin üslubun değil zaten... Seni milli takım antrenör kadrosuna almasını filan bir kenara bırak, sadece jübilende Milan’ın Türkiye’ye gelmesini sağlamasıyla bile senin suçlamalarını hak etmiyor Fatih Terim.
Haydi gel abartalım; -öyle değil ya- diyelim ki hak ediyor... Buna rağmen susman, mağduru oynaman gerekmez mi sevgili Şifo...
Sonra bir karşılaştığımızda, “Niye demedin Ali Abi!” deme, diye diyorum bunları...
Artık veliler karanlığa kurşun sıkmayacaklar
Aslında medyanın gündeminde hiç de yeterli yer almıyor. Halkın gündeminde ise ilk sıralarda: çocukların eğilimlerinin belirlenmesi...
Zorunlu 8 yıllık ilköğretim eğitiminin hemen sonrasında hangi alanı seçeceklerine dair öğrencileri önemli bir karar bekliyor. Hangi branşa eğilimleri var, yetenekleri ve bireysel olanakları hangi doğrultuda gibi sorular, 13-14 yaşına gelmiş her çocuğun ve ailelerinin en büyük derdi... Daha da onemlisi bu egilimlere cevap verecek egitimi kim, nasil verecek?
Uğur Dershaneleri’nin, Bahçeşehir Eğitim Kurumları’nın ve Üniversitesi’nin sahibi Enver Yücel eğitim konusunda devrim yaratıcı işler yapar. Örneğin bu yıl ilk kez eğitime başlamış ve hemen ilgi odağı haline gelmiş olan Fen ve Teknoloji Lisesi kendi alanında bir ilktir. Benim de ders verdiğim Bahçeşehir Üniversitesi’nde de pek çok ilke imza atılmıştır.
Geçenlerde de Uğur Kariyer Merkezi’nin yeni modeli ile tanıştı Türkiye... “Kişiye Özgü Öğretim Modeli” ilk kez getiriliyordu. Model, öğrencinin hangi alana eğilimi olduğunu, hangi alanlarda zorlanabileceğini, nasıl bir süreç izlemesi gerektiğini ortaya koyuyor, öğrencinin tercihleri ve yetenekleri konusunda bir tablo çıkartıyor ve buna uygun bir öğretim geliştiriliyor.
Çeşitli testlerin ve onların yorumlarından oluşan bu tablonun ışığında belirlenecek bir kariyere adımını atan genç için artık karada ölüm yok. En azından dış koşullar açısından... Şimdilik bu model Bahçeşehir Koleji ve Uğur Dershaneleri’nde uygulanacakmış. Keşke Milli Eğitim bu modeli alıp geliştirerek tüm ülkeye yaygınlaştırsa...
Suyu tutumlu kullanmak şart
Bir toplumsal sorumluluk kampanyası hatırlıyorum. TV’deki ayağında İbrahim Tatlıses oynuyordu... Tatlıses’i sabah lavabo önünde tıraş olurken görüyorduk. “Suyu devamlı açık tutmayın!” diyordu İbo, “Makineyi arada temizlemek için suyun altına tutacağınız zaman açın musluğu. Ha, böyle!” deyip gösteriyordu ne yapılacağını...
O gün bugün aynen öyle yaparım... Bugün de eşim, “Duşta sabunlanırken musluğu kapat!” dedi... Mutlaka uyacağım bu tavsiyeye de... Bizim çocuklar annelerinin “Suyu, Afrikalı çocukları düşünerek kullanın!” uyarılarıyla büyüdüler. Bugün onlara, “Suyu kendinizi ve çocuklarınızı düşünerek kullanın!” denecek herhalde...
Bakanlar“Kuraklık yok!” diye tepineceklerine özel sektör ve STK’larla işbirliği yapıp tasarruflu su kullanımı kampanyası başlatsalar fena mı olur?.. Buna bir de deli gibi sulanmak isteyen golf sahalarının, gereksiz çim alanlarının nelere mal olduğunu anlatan bölümler ekleseler...