Sevgili Kılıçdaroğlu,
08 AĞUSTOS 2010
Adınızın siyasi iletişim arenasında ilk kez gündeme geldiği günden bu yana; her zaman size ‘iyilik’ duygularıyla yaklaştığımı herhalde söylememe gerek yok. Yazılarımı takip ettiğinizi biliyorum.
Çevrenizdeki Süheyl Batum, Berhan Şimşek, Haluk Koç, Gürsel Tekin gibi nispeten genç kadroları alkışladığımı, sanırım hatırlatmama gerek yok. Bir gün partinin bazı kilit yerlerine ‘çöreklenmiş’ ve hareketi tıkayan dinozor kadroların tamamından kurtulacağınıza da inanıyorum.
Getirdiğimiz öneri ve eleştirilerin kesinlikle canınızı acıtmak, ya da sıkmak için değil; tamamıyla daha da başarılı olmanız için ifade edilmiş olduklarını kavrayacağınızdan en küçük tereddüdüm yok. Neden başarılı olmanızı istediğimi de, ülkesinden ve demokrasiden yana bir vatandaş edasıyla defaatle dile getirmiştik: “Türkiye’de iktidar sorunu yoktur; muhalefet sorunu vardır…”
***
İşte o duyguların penceresinden bakarak, Sayın Başbakan’a “Recep Bey” diye hitap etmenizi ‘ucuz ve gereksiz’ bulduğumu; size yakıştırılmak istenen ‘Gandhi metaforunu’ gereğinden fazla önemseyerek sürdürmenizi ve insanları o metaforu çağrıştıracak şekilde selamlamanızı yadırgadığımı; ipleri Önder Sav Bey’in elinde bulundurduğu algısının yaratılmasına ses çıkarmamanızın yanlış olduğunu (son Gürsel Tekin hareketinde bu algıyı bir nebze olsun düzelttiniz); gündem ve konu yönetiminde AK Parti’nin arkasına takılmanıza Parti kurmaylarının izin vermelerini aklımın almadığını ve daha pek çok ince – kalın siyasi iletişim sapmalarını söyledim ve söylendim durdum…
İyilik duygularıyla ifade edilmiş bu eleştirileri dikkat aldığınızı biliyorum…
Öte yandan bazıları bir başka olguyu kavramakta zorlanıp duruyorlar… Hani “Bizden yanaysan başkasına düşman olmalısın” ya da “Düşmanıma dostça davranıyorsan, bana yakın olamazsın” diye düşünenler…
***
Bunlar, benzer duyguları, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’a ya da Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’na, İçişleri Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay’a, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’a, Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ’a ve pek çok AK Partili siyasetçi ve sempatizan yöneticiye karşı da beslemekte olduğumu anlamamakta ısrar ediyorlar.
AK Parti’nin Türkiye’nin çağdaşlaşma sürecinde, belki üst yapı değerleri konusunda değil, ancak alt yapı meselelerinin çözümünde tarihi ve çok önemli bir rol oynadığın görmemek için kör olma gerek…
AK Partili miyim? Hayır… Ancak CHP’li de değilim. Ya da başka bir ‘partili’… Görüşlerim herhangi bir siyasi partinin ipoteğinde değil. Üzerimdeki her türlü tasallutu kaldırıp atmaya karar verdiğim gün siyasi parti yandaşlığı da bitti benim için… “İlerlemeci”, “Kamu vicdanından yana” “Başta memleket sonra da insanlık yararına” olan her adımın başımın üstünde yeri var…
***
Özetle sevgili Başkan, benim siyasi tercihim omur ilikten takım tutar gibi değil… Daha doğrusu siyasi tercihim yok. Fikri ve vicdani tercihlerim var sadece.
Bütün bunları iki fotoğraf karesi üzerine laf edebilmek için yazdım. Amacımın sizi ‘omur ilikten eleştirmek’ olmadığını anlatmak istedim…
Sayın Başkan, lütfen teknik adamlarınızdan rica edin, size Tayyip Bey’in kitleler önünde yaptığı konuşmaların videolarından tespit edilmiş kareler getirsinler. Bir de sizinkileri koyun bunların yanına… Çok karışık geldiyse, son Avcılar konuşmanızı ele alın…
Ne göreceksiniz, biliyor musunuz?
Başbakan sahnede yalnız. Etrafında kimse yok… Her star gibi, her lider gibi yalnız… Sizin iki yanınız ve de arkanız tıklım tıklım… İtiş kakış halinde… Sizinle aynı kareye girecekler ya… Böyle kariyer yapacaklarını sanıyorlar herhalde… Ancak size zarar veriyorlar… Çarpan değil bölen etkisi yapıyorlar. Sizi görüntünüzü bozuyorlar Sayın Başkan…
Biliyorsunuz, algılamanın %65’i görseldir… Sizinle ilgili, akılda bırakılan manzara, bitmek bilmeyen bir itiş kakış, her an hayati tehlike içine girebilecekmişsiniz endişesi, sürekli kafasını sizinkinin yanında tutmaya çalışan ‘yancılar’…
***
Sayın Başkan, bir analiz yaptırın; insanlar niçin “CHP’ye vereyim ama AK Parti kazansın” duygusu içinde… Acı değil mi? Sizin o verdiğiniz fotoğrafın bir ölçüde etkisi yok mudur acaba… Size “Efendim biz bir kolektif güç sergileyelim, onun için sahnede toplu fotoğraf verelim” falan diyorlarsa sakın inanmayın. Çünkü “Heykeli dikilmiş bir tane komisyon yoktur!” sevgili Başkan…
Türkiye’de sizin etkinlikleri düzenleyecek kapasitede en az 5 tane adam gibi şirket vardır. Bırakın onun bunun ‘ahbabını’, bir telefonla İDA’ya (İletişim Danışmalığı Şirketleri Derneği) sorun, hepsini size söylerler. Kurtulun şu itiş kakış görüntüsünden… 35 gün kaldı… En başında “CHP işi düzgün yaparsa ucu ucuna da olsa Hayır çıkar” demiştim… İddiamdan vaz geçmek üzereyim Sayın Başkan…
Çevrenizdeki Süheyl Batum, Berhan Şimşek, Haluk Koç, Gürsel Tekin gibi nispeten genç kadroları alkışladığımı, sanırım hatırlatmama gerek yok. Bir gün partinin bazı kilit yerlerine ‘çöreklenmiş’ ve hareketi tıkayan dinozor kadroların tamamından kurtulacağınıza da inanıyorum.
Getirdiğimiz öneri ve eleştirilerin kesinlikle canınızı acıtmak, ya da sıkmak için değil; tamamıyla daha da başarılı olmanız için ifade edilmiş olduklarını kavrayacağınızdan en küçük tereddüdüm yok. Neden başarılı olmanızı istediğimi de, ülkesinden ve demokrasiden yana bir vatandaş edasıyla defaatle dile getirmiştik: “Türkiye’de iktidar sorunu yoktur; muhalefet sorunu vardır…”
***
İşte o duyguların penceresinden bakarak, Sayın Başbakan’a “Recep Bey” diye hitap etmenizi ‘ucuz ve gereksiz’ bulduğumu; size yakıştırılmak istenen ‘Gandhi metaforunu’ gereğinden fazla önemseyerek sürdürmenizi ve insanları o metaforu çağrıştıracak şekilde selamlamanızı yadırgadığımı; ipleri Önder Sav Bey’in elinde bulundurduğu algısının yaratılmasına ses çıkarmamanızın yanlış olduğunu (son Gürsel Tekin hareketinde bu algıyı bir nebze olsun düzelttiniz); gündem ve konu yönetiminde AK Parti’nin arkasına takılmanıza Parti kurmaylarının izin vermelerini aklımın almadığını ve daha pek çok ince – kalın siyasi iletişim sapmalarını söyledim ve söylendim durdum…
İyilik duygularıyla ifade edilmiş bu eleştirileri dikkat aldığınızı biliyorum…
Öte yandan bazıları bir başka olguyu kavramakta zorlanıp duruyorlar… Hani “Bizden yanaysan başkasına düşman olmalısın” ya da “Düşmanıma dostça davranıyorsan, bana yakın olamazsın” diye düşünenler…
***
Bunlar, benzer duyguları, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’a ya da Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’na, İçişleri Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay’a, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’a, Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ’a ve pek çok AK Partili siyasetçi ve sempatizan yöneticiye karşı da beslemekte olduğumu anlamamakta ısrar ediyorlar.
AK Parti’nin Türkiye’nin çağdaşlaşma sürecinde, belki üst yapı değerleri konusunda değil, ancak alt yapı meselelerinin çözümünde tarihi ve çok önemli bir rol oynadığın görmemek için kör olma gerek…
AK Partili miyim? Hayır… Ancak CHP’li de değilim. Ya da başka bir ‘partili’… Görüşlerim herhangi bir siyasi partinin ipoteğinde değil. Üzerimdeki her türlü tasallutu kaldırıp atmaya karar verdiğim gün siyasi parti yandaşlığı da bitti benim için… “İlerlemeci”, “Kamu vicdanından yana” “Başta memleket sonra da insanlık yararına” olan her adımın başımın üstünde yeri var…
***
Özetle sevgili Başkan, benim siyasi tercihim omur ilikten takım tutar gibi değil… Daha doğrusu siyasi tercihim yok. Fikri ve vicdani tercihlerim var sadece.
Bütün bunları iki fotoğraf karesi üzerine laf edebilmek için yazdım. Amacımın sizi ‘omur ilikten eleştirmek’ olmadığını anlatmak istedim…
Sayın Başkan, lütfen teknik adamlarınızdan rica edin, size Tayyip Bey’in kitleler önünde yaptığı konuşmaların videolarından tespit edilmiş kareler getirsinler. Bir de sizinkileri koyun bunların yanına… Çok karışık geldiyse, son Avcılar konuşmanızı ele alın…
Ne göreceksiniz, biliyor musunuz?
Başbakan sahnede yalnız. Etrafında kimse yok… Her star gibi, her lider gibi yalnız… Sizin iki yanınız ve de arkanız tıklım tıklım… İtiş kakış halinde… Sizinle aynı kareye girecekler ya… Böyle kariyer yapacaklarını sanıyorlar herhalde… Ancak size zarar veriyorlar… Çarpan değil bölen etkisi yapıyorlar. Sizi görüntünüzü bozuyorlar Sayın Başkan…
Biliyorsunuz, algılamanın %65’i görseldir… Sizinle ilgili, akılda bırakılan manzara, bitmek bilmeyen bir itiş kakış, her an hayati tehlike içine girebilecekmişsiniz endişesi, sürekli kafasını sizinkinin yanında tutmaya çalışan ‘yancılar’…
***
Sayın Başkan, bir analiz yaptırın; insanlar niçin “CHP’ye vereyim ama AK Parti kazansın” duygusu içinde… Acı değil mi? Sizin o verdiğiniz fotoğrafın bir ölçüde etkisi yok mudur acaba… Size “Efendim biz bir kolektif güç sergileyelim, onun için sahnede toplu fotoğraf verelim” falan diyorlarsa sakın inanmayın. Çünkü “Heykeli dikilmiş bir tane komisyon yoktur!” sevgili Başkan…
Türkiye’de sizin etkinlikleri düzenleyecek kapasitede en az 5 tane adam gibi şirket vardır. Bırakın onun bunun ‘ahbabını’, bir telefonla İDA’ya (İletişim Danışmalığı Şirketleri Derneği) sorun, hepsini size söylerler. Kurtulun şu itiş kakış görüntüsünden… 35 gün kaldı… En başında “CHP işi düzgün yaparsa ucu ucuna da olsa Hayır çıkar” demiştim… İddiamdan vaz geçmek üzereyim Sayın Başkan…