Sevgili Öğretmenim…
24 KASIM 2010
Sayın Mediha Duyar Hanımefendi… Bugün 24 Kasım… Sizin gününüz… İlk kez sizi bir yazı ile anmayı düşündüm. Ne büyük hayırsızlık, nasıl gecikmiş bir vefa…
Biz İlkokul’da ‘Öğretmenim’ derdik size. ‘Hoca’ ifadesini liseden sonra kullanmamıza izin verilirdi. Çok severdik biz sizi, Mediha Hanım… Hele de ben… Neden severdik ki acaba?… Neden hem korkar, hem severdik?..
Şunun şurasında hâlâ devam etmekte olan eğitim hayatımız içinde Kızıltoprak Zühtüpaşa İlkokulu’nda sizinle topu topu beş yıl birlikte olmuştuk. Daha doğrusu siz bizimle birlikte olmuştunuz… O beş yılın tüm eğitim hayatına bedel olduğunu yıllar sonra anlayacaktım…
***
Sizin kıymetinizi de, ilkokul eğitiminin tüm eğitimlerin ‘anası’ olduğunu da o yıllarda bilme olanağımız yoktu tabii ki… Aslen kendisi de bir eğitimci olan rahmetli babam o zamanlar sizin sınıfınıza denk düşebilmem için özel çaba harcarken “İlkokul öğretmeni çok önemlidir. Mediha Hanım çok özel biri…” demişti ve devam etmişti “Türkçeyi çok iyi bilir”…
Amma şaşırmıştım. Türkçe bilmek bir Türk için neden mazhariyet olacaktı ki…
Yıllar geçti öğretmenim ve ben sizin kulaklarınızı hâlâ çınlatıyorum…
Türkiye’de ve yurtdışında acayip eğitimler görmüş arkadaşlar, büyük olasılıkla ilkokul öğretmenleri gereken özeni göstermedikleri için, ‘dahi’ anlamına gelen de’leri da’ları ayrı yazmadıklarında; “ne sinemaya gittik ne de tiyatroya” örneğinde olduğu gibi ‘ne – ne’ kalıbında yüklemi olumlu kullanmadıklarında; Türk Dil Kurumu yerine abuk sabuk yayınevlerinin çıkardıkları kerameti kendinden menkul yazım kulavuzu kitaplarını referans alıp “Artık şapkalar kalktı” gibi cahil tespitler yaptıklarında; Türkçeye yabancı dillerden girmiş olan restoran, sandviç, egzoz, karbüratör, entelektüel vb. gibi sözcüklerin nasıl yazılacaklarını bilemediklerinde, Osmanlıca’nın zenginliğine yabancı durduklarında, hep sizin kulaklarınızı çınlatıyorum…
“De”, “da” bağlaçları konusunda hata yaptığımızda, 11 yaşındaki halimizi küçümsemeden, “Sende mi Brütüs? Hayır bende değil arkadaşıma verdim” gibi espriler yapmanızı, yazım hatası ile ifade bozukluğu arasındaki farkı nasıl anlattığınızı, ‘sentaks’ kavramını kullanmadan, sentaksı anlatışınızı unutmam mümkün mü?
***
O güzelim şarkıyı bize söyletip dinlediğinizde gözlerinizin yaşarmasını da unutamam. Aynı şeyleri hissetmemiz sözkonusu bile olamazken belleğimde kalmış şu şarkının sözlerine neden ağladığımızı sahiden bilmiyorum:
“Pınar gözü yaşlı pınar / Ettiklerin az mı pınar ?/ Yoksa yine yasın mı var? / Çektiklerin az mı pınar? / Haydi artık gül, neşelen/ Yurdumuza geldi bahar…”
Her ne kadar lise son sınıfa kadar her bayram gelip elinizi öptüysem de ondan sonra sizi ihmal ettiğim için özür dilerim öğretmenim… Ayrıca birkaç teşekkür borcum daha var size. İçimden bir his, Türkçe, Matematik, Tarih, Coğrafya konusunda ne öğrendiysem size borçlu olduğumu söylüyor… Bu nedenle de teşekkür ederim öğretmenim… Sonra, beni kitapla buluşturduğunuz için… Tiyatroda oynama cesaretini, sahne sanatları izleme zevkini aşıladığınız için… Türkiye gibi bir ülkede sadece iki bakanlığın adının önünde ‘Millî’ yazdığını sorgulamama yardımcı olduğunuz için…
***
Ve bir lokma adam olabildiysem, onun için harcadığınız çabalar için, yürekten teşekkür ederim öğretmenim…
Sizin azarınızın bile ne kadar sevgi dolu olduğunu hatırladıkça, öğretmenliğin ne yüce bir iş olduğunu bir kez daha anlıyor ve sizi hâlâ sevgi ve saygı ile yâd ediyorum sevgili Mediha Öğretmenim…
Biz İlkokul’da ‘Öğretmenim’ derdik size. ‘Hoca’ ifadesini liseden sonra kullanmamıza izin verilirdi. Çok severdik biz sizi, Mediha Hanım… Hele de ben… Neden severdik ki acaba?… Neden hem korkar, hem severdik?..
Şunun şurasında hâlâ devam etmekte olan eğitim hayatımız içinde Kızıltoprak Zühtüpaşa İlkokulu’nda sizinle topu topu beş yıl birlikte olmuştuk. Daha doğrusu siz bizimle birlikte olmuştunuz… O beş yılın tüm eğitim hayatına bedel olduğunu yıllar sonra anlayacaktım…
***
Sizin kıymetinizi de, ilkokul eğitiminin tüm eğitimlerin ‘anası’ olduğunu da o yıllarda bilme olanağımız yoktu tabii ki… Aslen kendisi de bir eğitimci olan rahmetli babam o zamanlar sizin sınıfınıza denk düşebilmem için özel çaba harcarken “İlkokul öğretmeni çok önemlidir. Mediha Hanım çok özel biri…” demişti ve devam etmişti “Türkçeyi çok iyi bilir”…
Amma şaşırmıştım. Türkçe bilmek bir Türk için neden mazhariyet olacaktı ki…
Yıllar geçti öğretmenim ve ben sizin kulaklarınızı hâlâ çınlatıyorum…
Türkiye’de ve yurtdışında acayip eğitimler görmüş arkadaşlar, büyük olasılıkla ilkokul öğretmenleri gereken özeni göstermedikleri için, ‘dahi’ anlamına gelen de’leri da’ları ayrı yazmadıklarında; “ne sinemaya gittik ne de tiyatroya” örneğinde olduğu gibi ‘ne – ne’ kalıbında yüklemi olumlu kullanmadıklarında; Türk Dil Kurumu yerine abuk sabuk yayınevlerinin çıkardıkları kerameti kendinden menkul yazım kulavuzu kitaplarını referans alıp “Artık şapkalar kalktı” gibi cahil tespitler yaptıklarında; Türkçeye yabancı dillerden girmiş olan restoran, sandviç, egzoz, karbüratör, entelektüel vb. gibi sözcüklerin nasıl yazılacaklarını bilemediklerinde, Osmanlıca’nın zenginliğine yabancı durduklarında, hep sizin kulaklarınızı çınlatıyorum…
“De”, “da” bağlaçları konusunda hata yaptığımızda, 11 yaşındaki halimizi küçümsemeden, “Sende mi Brütüs? Hayır bende değil arkadaşıma verdim” gibi espriler yapmanızı, yazım hatası ile ifade bozukluğu arasındaki farkı nasıl anlattığınızı, ‘sentaks’ kavramını kullanmadan, sentaksı anlatışınızı unutmam mümkün mü?
***
O güzelim şarkıyı bize söyletip dinlediğinizde gözlerinizin yaşarmasını da unutamam. Aynı şeyleri hissetmemiz sözkonusu bile olamazken belleğimde kalmış şu şarkının sözlerine neden ağladığımızı sahiden bilmiyorum:
“Pınar gözü yaşlı pınar / Ettiklerin az mı pınar ?/ Yoksa yine yasın mı var? / Çektiklerin az mı pınar? / Haydi artık gül, neşelen/ Yurdumuza geldi bahar…”
Her ne kadar lise son sınıfa kadar her bayram gelip elinizi öptüysem de ondan sonra sizi ihmal ettiğim için özür dilerim öğretmenim… Ayrıca birkaç teşekkür borcum daha var size. İçimden bir his, Türkçe, Matematik, Tarih, Coğrafya konusunda ne öğrendiysem size borçlu olduğumu söylüyor… Bu nedenle de teşekkür ederim öğretmenim… Sonra, beni kitapla buluşturduğunuz için… Tiyatroda oynama cesaretini, sahne sanatları izleme zevkini aşıladığınız için… Türkiye gibi bir ülkede sadece iki bakanlığın adının önünde ‘Millî’ yazdığını sorgulamama yardımcı olduğunuz için…
***
Ve bir lokma adam olabildiysem, onun için harcadığınız çabalar için, yürekten teşekkür ederim öğretmenim…
Sizin azarınızın bile ne kadar sevgi dolu olduğunu hatırladıkça, öğretmenliğin ne yüce bir iş olduğunu bir kez daha anlıyor ve sizi hâlâ sevgi ve saygı ile yâd ediyorum sevgili Mediha Öğretmenim…