Şimdi ‘kucaklaşma’ zamanı…
17 Haziran 2023 Yeni Şafak
Türkiye Yüzyılı’nı sıradan bir slogan olarak değil, bir stratejik hedef, hoşgörünün, karşılıklı anlayışın, aynı millî hedefe kilitlenmenin ‘ortak duygusu’ olarak algılamak, bu kavramın altını doldurmak ve adımlarımızı ona göre atmak için geç kalmış değiliz.
Bu doğrultuda işaret fişeğini yine Cumhurbaşkanı Erdoğan yaktı. Beştepe’deki yemin töreninin ardından yaptığı konuşmasında şöyle diyordu:
“Cumhuriyetimizin 100. yılında Türkiye’nin kucaklaşmaya ihtiyacı olduğuna inanıyoruz. Bir kardeşlik seferberliği başlatmaya davet ediyorum. Gün, bir olma, beraber olma, 1000 yıllık kardeşliğimizi perçinleme günüdür. Gelin seçim dönemindeki kırgınlıkları, kızgınlıkları bir tarafa koyalım. Küslük olmuşsa, kalpler kırılmışsa barışmanın yollarını arayalım. Gelin Türkiye Yüzyılı’nın inşasına omuz verelim.”
Sayın Cumhurbaşkanı’nın tarihi konuşmalarını doğru okumak ve anlamakta büyük yarar var… “Türkiye Yüzyılı”ndan neyi kastettiğini, tüm kesimlerin kucaklaşmasından söz ederken neyi vaaz ettiğini derinlemesine düşünmek ve bunun gereğince davranmak hem farklı siyasi görüş sahipleri hem de toplumumuzun tüm bileşenleri için ontolojik bir meseledir.
Devletin varlığını, milletin huzurunu tehdit eden, ülkenin millî bağımsızlığı ve bölünmez bütünlüğü konusunda ihanete varan eylem içindeki terör örgütlerine destek verenler elbette konu dışıdır… Onlar ancak lanetlenir ve hukukun gereği yapılır… Öte yandan bu kırmızı çizgiler dışında kaldıkları hâlde kendisi gibi düşünmeyenleri dışlamanın, kendinden uzaklaştırmanın, ayrı dünyaların insanlarıymış gibi davranmanın bir yanıyla ‘kendini izole etmek’ anlamına geldiğinin de farkında olmak gerekir… Muhalefetin içinde debelendiği en büyük hata da bu değil midir?..
Diktatörlükler haricinde iktidar, ittifaklarla kurulur… İttifak da sadece kendisi gibi düşünenlerle değil, aksi fikri olanlarla, istişare ve ikna yoluyla inşa edilir. Bu bağlamda gerek medya ilişkilerinde gerekse de sosyal ilişkilerde Sayın Cumhurbaşkanı’nın çizdiği yolda ilerlemekten başka çıkış yoktur.
Allah’tan, kendi saflarına olduğu kadar muhalefete de yol gösteren büyük bir lidere sahibiz. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 11 Haziran Pazar günü “40 Yıl 40 Eser” etkinliğinde şunları söylüyordu:
“Biz, ülkemizdeki muhalefetin kendini yenileyerek, Türkiye Yüzyılı’na ayak uydurmasını samimiyetle temenni ediyoruz. Muhalefetin ülkenin ve milletin hayrına olan işlerde bizi desteklemesini, gerektiğinde de yapıcı eleştirileriyle önümüzü açmasını ümit ediyoruz… İşimize bakalım, hedefe kilitlenelim, hep birlikte Türkiye Yüzyılı’nı inşa edelim istiyoruz.”
Ülkemizi Türkiye Yüzyılı’na taşıyacak olan; katı tutumlardan arınmış bir ‘ilişki yönetimi’ benimsemek, beşerî davranış kalıplarını uygulamak ve rakibi de buna mecbur bırakmak, uzlaşma ve hoşgörü duygusuyla zenginleşmektir…
Günün sözü
“Gel, gel, ne olursan ol yine gel / İster kâfir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel, / Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir…”
Hz. Mevlânâ
Gözümüze takılanlar…
Bu doğrultuda işaret fişeğini yine Cumhurbaşkanı Erdoğan yaktı. Beştepe’deki yemin töreninin ardından yaptığı konuşmasında şöyle diyordu:
“Cumhuriyetimizin 100. yılında Türkiye’nin kucaklaşmaya ihtiyacı olduğuna inanıyoruz. Bir kardeşlik seferberliği başlatmaya davet ediyorum. Gün, bir olma, beraber olma, 1000 yıllık kardeşliğimizi perçinleme günüdür. Gelin seçim dönemindeki kırgınlıkları, kızgınlıkları bir tarafa koyalım. Küslük olmuşsa, kalpler kırılmışsa barışmanın yollarını arayalım. Gelin Türkiye Yüzyılı’nın inşasına omuz verelim.”
Sayın Cumhurbaşkanı’nın tarihi konuşmalarını doğru okumak ve anlamakta büyük yarar var… “Türkiye Yüzyılı”ndan neyi kastettiğini, tüm kesimlerin kucaklaşmasından söz ederken neyi vaaz ettiğini derinlemesine düşünmek ve bunun gereğince davranmak hem farklı siyasi görüş sahipleri hem de toplumumuzun tüm bileşenleri için ontolojik bir meseledir.
Devletin varlığını, milletin huzurunu tehdit eden, ülkenin millî bağımsızlığı ve bölünmez bütünlüğü konusunda ihanete varan eylem içindeki terör örgütlerine destek verenler elbette konu dışıdır… Onlar ancak lanetlenir ve hukukun gereği yapılır… Öte yandan bu kırmızı çizgiler dışında kaldıkları hâlde kendisi gibi düşünmeyenleri dışlamanın, kendinden uzaklaştırmanın, ayrı dünyaların insanlarıymış gibi davranmanın bir yanıyla ‘kendini izole etmek’ anlamına geldiğinin de farkında olmak gerekir… Muhalefetin içinde debelendiği en büyük hata da bu değil midir?..
Diktatörlükler haricinde iktidar, ittifaklarla kurulur… İttifak da sadece kendisi gibi düşünenlerle değil, aksi fikri olanlarla, istişare ve ikna yoluyla inşa edilir. Bu bağlamda gerek medya ilişkilerinde gerekse de sosyal ilişkilerde Sayın Cumhurbaşkanı’nın çizdiği yolda ilerlemekten başka çıkış yoktur.
Allah’tan, kendi saflarına olduğu kadar muhalefete de yol gösteren büyük bir lidere sahibiz. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 11 Haziran Pazar günü “40 Yıl 40 Eser” etkinliğinde şunları söylüyordu:
“Biz, ülkemizdeki muhalefetin kendini yenileyerek, Türkiye Yüzyılı’na ayak uydurmasını samimiyetle temenni ediyoruz. Muhalefetin ülkenin ve milletin hayrına olan işlerde bizi desteklemesini, gerektiğinde de yapıcı eleştirileriyle önümüzü açmasını ümit ediyoruz… İşimize bakalım, hedefe kilitlenelim, hep birlikte Türkiye Yüzyılı’nı inşa edelim istiyoruz.”
Ülkemizi Türkiye Yüzyılı’na taşıyacak olan; katı tutumlardan arınmış bir ‘ilişki yönetimi’ benimsemek, beşerî davranış kalıplarını uygulamak ve rakibi de buna mecbur bırakmak, uzlaşma ve hoşgörü duygusuyla zenginleşmektir…
Günün sözü
“Gel, gel, ne olursan ol yine gel / İster kâfir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel, / Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir…”
Hz. Mevlânâ
Gözümüze takılanlar…
- Türkiye Sigorta, Ampute Futbol Millî Takımı’na sponsorluk desteğini sürdüreceğini açıklamış. 2004 ve 2008 yıllarında ikinci olduğu Avrupa Şampiyonası’ndan sonra 2017 ve 2021’de şampiyonluğu ülkemize taşıyan, 2022’de ise Avrupa şampiyonluğunun yanı sıra Dünya Kupası’nı da kazanan Ampute Millî Futbol Takımı, Türkiye’nin gururu. Biliyoruz ki bu başarılar, ancak ‘gerekli’ ve ‘yeterli’ imkânlar sunulduğunda kazanılabiliyor. Türkiye Sigorta’nın Ampute Millî Futbol Takımı’ndan yana kullandığı bu sponsorluk tercihi, varoluş nedenine uygun olmasının yanı sıra yüksek toplumsal sorumluluk bilincinin göstergesi olarak algılanacak ve itibarına da katma değer sağlamaya devam edecektir. (Oğuzhan Fidan)
- Türkiye’nin ilk Bitcoin alım satım platformu BTC Türk, 10. yılını kutluyor. Bu nedenle, olağanüstü zengin prodüksiyonlu bir reklam filmi yapmışlar. Kostümlerden makyaja, dijital teknolojinin kullanıldığı çevre düzenlemesinden dekora büyük özen göstermişler, masraftan kaçınmamışlar. Kilit mesaj şu; “Biz hem çok eskiyiz hem de çok yeni…” Filmde; ilk banka, ilk telekom uygulaması, ilk yolcu uçuşu, ilk bilgisayarla eskilik, yani ‘köklülük’ anlatılırken, günümüzün modern anlayışına da gönderme yapılıyor. Spor ve sanattaki çeşitli sponsorluklarıyla, kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarıyla itibarını hep diri tutmaya çalışan BTC Türk’e nice 10 yıllar diliyoruz… Reklam filminde imzası olan Tribal Worldwide İstanbul daha önce de Türk Hava Yolları’nın yine prodüksiyonuyla dikkat çeken 90. yıl filmini yapmıştı. (Çiğdem Erdin, Effect)
- Maslak’taki Rams Beyond’la ilgili bir bilgi notu elimize ulaştı ki; yok, yok… Türkiye’nin ilk çelik konstrüksiyonlu rezidans projesi ve dünyanın ‘en sağlam’ binalarından olduğu söyleniyor. İnşaatta, 6 Şubat depremleriyle artık önemini hepimizin öğrendiği c50 beton sınıfı kullanılmış. Metroya direkt bağlantısı olacak rezidans, el değmeden 22 yıldır bekleyen projeyi İstanbul’a kazandırmanın ötesinde ‘kaynak israfını’ da engellemesiyle dikkatimizi çekti. Öte yandan, D-ream grubu restoranları, Michelin Yıldızlı restoranı, seyir terası, infinity pool ve heliport gibi ‘elit yaşam kültürü’ne hizmet edecek özelliklere de sahipmiş. Rams Türkiye bugün de Bayramoğlu’ndaki Rams Denizkent’in lansmanını yapıyormuş. Butik otel, wellness otel, alışveriş merkezi, marina, okul, çocuk oyun alanları, hobi bahçeleri, sauna, açık ve kapalı yüzme havuzları gibi güçlü sosyal donatıları olacakmış. İstanbul’un çeşitli semtlerine yapılan bu türden güçlü yatırımlar, yaşam kalitesinin yükseltilmesine yarayacağı gibi şehrimizdeki merkezleri de çeşitlendirerek İstanbul’a nefes aldıracaktır.