Sinagoglara saldıranların iletişim hedefi ne?
16 kASIM 2003
Biz Agatha Christie, George Simenon, Arthur Conan Doyle ile büyüdük... Polisiye romanların bu klasiklerinde, cinayeti araştıran kişinin (Poirot, Maigret, Holmes) ilk sorduğu soru şudur: Bu cinayetten kimin çıkarı olabilir... Yazar işi karmaşık hale getirmek için, çıkarı olanların sayılarını artırır. Böylece son sayfaya kadar kafanız karışır durur...
Gerçek hayatta da bu böyledir. Siz yıllarca, Taksim meydanında pek çok insanın hayatını kaybettiği o 1 Mayıs kıyımında kurşun yağmurunu solcular mı, daha solcular mı yoksa sağcılar mı başlattı, diye birbirinizi yer durursunuz... Yıllar sonra, yani kitabın son sayfasında çarpıcı gerçek çıkıveririr ortaya: Sular İdaresi’nin üstünden ateş açmış olanlar, devletin derin kanadıyla ilgili görevlilerdir...
Dün yazılarımı yazmak için bilgisayarımın başına oturduğum saatlerde haber geldi. İstanbul’da iki Sinagog’a bombalı saldırı düzenlenmişti...
Konunun pek çok cephesine gazeteler ve TV’lerde yer verilecektir. Ben de kendime iletişim açısından sordum: Bu saldırı bir ‘iletişim aksiyonu’ mudur?
Onca ölü... Onca yaralı... Bu işi yapanlar, Amerika’da bol miktarda örneğine rastlanan ‘seri cinayetleri’ bireysel sapıklıkları nedeni ile işleyen ruh hastası yaratıklar değil herhalde...
İddia o ki, bir siyasi amaç için teröre başvuruyorlar... Yani onlara göre bir ölçüde ‘siyasi iletişim’ söz konusu... Pekiyi işin içinde iletişim varsa, o zaman şu tespitten yolla çıkmamız gerekmiyor mu: İletişim mutlaka somut bir hedefe yönelik olmalıdır...
Hedef... Yani belirlenmiş bir kitlede net bir davranış değişikliği yaratmak... ‘Bir ürün, hizmet veya bir fikrin satın alınması konusunda karşı tarafı ikna etmek’... İletişimin görevi bu...
Pekiyi şimdi Holmes ya da Poirot gibi soralım: Bu son terör olayı kimin hangi iş hedefine hizmet ediyor?.. Türkiye’de yaşayan toplam 30 bin Musevi vatandaşın beş on tanesini öldürdün... Haydi diyelim ‘müthiş amaç uğruna’ iş kazası sonucu dört, beş de Müslüman gitti... Şimdi ne olacak... Türkler ölenlere bakıp hangi terör örgütü bu toplu katliamı üstlenmişse, kitleler halinde bu örgüte mi katılacaklar?..
Ya da bu olaydan etkilenen Türk hariciyesi, ‘Hay Allah ne kadar haklı bu teröristler’ diyecek; İsrail ve onun arkasındaki güç ABD’ye karşı tavır mı alacak?..
Ya da Türk devleti bu saldırıdan korkacak ve tüm siyasetini gözden mi geçirecek?..
Geçiniz bunları... Türk devletini tarihinde şimdiye kadar kim korkutmuş ki... Bu olay karşısında Türk milletinde tam tersine bir durumun ortaya çıkması daha yakın ihtimal değil mi?.. Herkesin kenetlenip İslami terörü ve bu vesile ile, içinde ‘İslami’ sözcüğü bulunan her türden hareketi, girişimi reddetmesi daha muhtemel değil mi?..
Şimdi son iletişimci sorusunu soralım: Pekiyi bu durumdan kimin, kimlerin çıkarı olabilir... İkiz kulelerden bu yana yaşanan gelişmelere biraz da iletişimci gözlüğü ile bakın; kime ne mesaj veriliyor, sonuçta hangi hedefler elde ediliyor?.. O zaman bu sorunun yanıtına yaklaşmakta daha az zorlanacaksınız...
Damardan şekerleme...
Her Bayram “Kent şekerleri bakalım bu kez ne yapacak” diye merakla bekler oldum... Oğullarını bekleyen yaşlı çifti her gördüğümde boğazıma bir şeyler düğümlenirdi. Bazıları daha da yüksek dozda etkileniyormuş. İletişim Danışmanı arkadaşımız Aylin Taşkıner Okuldaş hüngür hüngür ağladığını söylüyor.
Kent Gıda, dört yıldır Bayram günlerinde toplumun unutulmaya yüz tutmuş duyarlılıklarını, değerlerini çok etkili anlatımlarla bizlere sunuyor. Yeter ki, bizim halkın gönül teline doğru ve nitelikli bir şekilde dokunmasını bilin... Sonuç şaşmaz... Halkımız biner gider...
Çocuk Esirgeme Kurumunda geçen son film de bu açıdan çok başarılı... Hani minik kızın yaptığı çizimi paylaşacağı bir anne-babayı arayışını anlatan film... Reklamcı jargonuyla gerçekten tam ‘damardan’...
İdea Halkla İlişkiler’den Zeynep Alimoğlu Hanım, sağ olsun son kampanya ile ilgili bilgileri bize de gönderdi. Onlara yakışır profesyonellikte ve kalitede. Yalnız basın bülteninde, bu iletişim çalışmasının Kent Gıda’ya ait bir sosyal sorumluluk kampanyası olduğu söyleniyor. Kent Gıda, çalışanları ile birlikte yetim çocukların bulunduğu yuvaları ziyaret edeceklermiş. Bir de belli alışveriş merkezlerinde ve web sitelerinde size en yakın yuvayı bulmakta yardımcı olacaklarmış... ‘Sosyal sorumluluk’ kavramının hak ettiği yere oturması için kuruluşun ‘kazancının bir kısmını o sosyal amaç için harcaması gereklidir’ ilkesi unutulmamalı. Yoksa hedef kitle ‘dağ fare doğurdu’ diye düşünebilir. Örneğin Kent Gıda, bu sıra sattığı ürünlerin gelirinden yüzde 1-2’lik bir kısmı kimsesiz çocuklara aktarsaydı, amacına tam ulaşabilirdi...
Vakıfbank’ın Nilüfer ile yürüttüğü ‘Hayata ilk adım’ kampanyasında olduğu gibi...
Biraz daha cesaret Coca-Cola!
Dünya markaları ‘küresel düşün yerel hareket et’ palavrasıyla uğraşırken bunun tam tersini savunan Coca-Cola dünyaya ders veriyordu... ‘Yerel düşün, yerel hareket et’ ilkesini iletişim stratejisi haline getiren Coca-Cola dünyadaki tüm reklamcılara, PR’cılara örnek olmuştur... Coca-Cola cıngılını sadece Türkiye’ye göre değil, Türkiye’nin her değişik bölgesinin ritmine, tınısına göre düzenleyip radyolara öyle vermişlerdi... Coca-Cola şişesinden yola çıkarak yine yerel kültür ve geleneklere göre en güzel şişe yapma yarışmasını da yine onlar düzenlemişti...
Uzun bir süredir yurtdışında çekilmiş reklam filmlerini alıp olduğu gibi Türkçe’ye çevirip ekranlara sürmezler. Ramazan sırasında yayınladıkları reklam da bizim kültür ve değerlerimizle uyum içindedir. Hani Türkiye’nin dört bir tarafından orta sınıf insanlarımızın iftara hazırlandığının ve minarelerdeki şerefelerin yanmasıyla oruçların açıldığı film... Bizce sünnet olmasını heyecanla beklediğimiz David’li Cola Turka’ya hiç de fena bir cevap değil... Coca-Cola biraz daha cesaret gösterebilseymiş, iş tam olacakmış. Her ne hikmetse, iftar saatinin esas işareti olan Ezanı kullanmaya elleri, dilleri varmamış...
İki şey aklımdan hiç çıkmaz. Biri, İstiklal Marşımızın tek kelimelik ilk cümlesi: “Korkma!”.. İkincisi ise Platon’un tespiti: “Korkanlar köle olur, korkmayanlar efendi!”..
Akıllı PR ayrıntıda gizlidir
Üç ilginç PR çalışması geçen hafta dikkatimi çekti... Birincisi Acar Kozmetik’ten. Kızım Deniz ve Asistanım Aslı’nın elinde arada sırada görüp duruyordum. TEMA’nın “Sizi adınıza bir fidan diktik!” belgesi. Belgenin bir köşesinden TEMA’nın logosu. Öteki köşesinde Acar Kozmetik’in... Altında her iki kuruluş yöneticilerinin imzaları...
Kozmetiğe harcanan aşırı paralar ve kadının bir tüketim aracı gibi konumlandırılması hep rahatsız etmiştir beni. Belki garip ama, bu kez rahatsız olmadım... Başka kuruluşlar da bu fidan kampanyasına katılıyorlardır. Bence onlar da çok akıllı bir iş yapıyorlar.
İkinci ilginç PR çalışması reklam ajansı LOWE’den. Çok şirin bir kurum dergisi. Her ne kadar adının ‘Son Haberler’ yerine ‘Latest News’ olmasına anlam veremesem de, gerek görsel hazırlanışı gerekse içeriğine bayıldım doğrusu. İlk satırından son satırına kadar eğlenerek, bilgilenerek okudum. Ajans sahibi Nesteren Davutoğlu’nu kutluyorum. Meraklısına da ajansa başvurup abone listesine adlarını yazdırmalarını tavsiye ediyorum.
Üçüncü değişik PR çalışması ise Vakkorama’dan. Çok şık bir zarf. İçinde kartpostallar halinde bu yılın kreasyonları. Ne var bunda? Vakko da yapmıştı aynı doğrudan postalamayı... Evet... Ama Vakkorama küçük fakat önemli bir farklılık getirmiş. Bir de minik CD koymuş içine... Hedef kitlesine çok uygun.
Üç çalışmadan da öğrenecek şeyler var...
Kısa...Kısa...Kısa...
· Dışbank’ın iletişimden sorumlu yöneticisi Murat Ermert’i yıllardır tanırım. Marka yönetimini en iyi bilen meslektaşlarımızdan biridir. Bana armağan olarak gönderdiği üç kitapta bir kez daha bu işi bildiğini gördüm: ‘Bilginin Üretimi, Bilginin Yönetimi, Ne Bildiğimizi Bir Bilseydik’... Çok akıllıca bir iş yapmış Ermert. Sadece lüks baskıları eşe dosta hediye etmekle kalmıyor, kitapları maliyetinin biraz da altında piyasada da satıyorlarmış. Dışbank’ın bu PR projesindeki başarıyı reklamları konusunda tekrarladığını addia etmek zor. Ermert, “Amacımız farkındalığı artırmaktı” diyor. Reklam’daki yaklaşım bana fazla Anglo-Sakson geldi... İngitere’de belki işe yarardı. O reklam dili bizim kültürümüze ters. İş riskli yani. Bakalım sonuç ne olacak. Araştırma sonuçlarını gönderirlerse yayınlarız.
· TEGV’in (Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı), eğitim seferberliği bütün hızıyla devam ediyor. Ateş Böceği adını verdikleri eğitim TIR’larının sayısı giderek artıyor. Tanesi 125 bin Dolara mal olan son Ateş Böceği ise Neşe Nahum Hanım tarafından bağışlanmış. Neşe Hanım, Türk otomotiv sanayinin uluslararası platformdaki temsilcisi, Fiat’ın üst düzey yöneticisi Jan Nahum’un eşi. TEGV, Ateş böcekleriyle 3 yılda 24 bin km yol yaparak 125 bin çocuğa ulaşmış. Jan Nahum bir profesyonel. Bakalım Nahum ailesinin bu jesti kaç ‘patrona’ örnek olacak...
“Farklılaş Ya Da Öl!”
Bir dijital kamera almaya kalkın. Yandınız… Başınız döner. Hangisi daha iyi diye yüzlerce örnek arasında gidip gelirsiniz. Aynı teknik özelliklere sahip hangi bilgisayar, hangi otomobil daha iyidir? Ya deterjanlardan hangisi daha beyaz yıkar?…
5 yıldızlı otellere ne demeli? Adı üstünde hepsi ‘5 yıldızlı’, yani standart. Yani hepsinde aynı kalitede hizmet ve maddi koşullar var.
Günümüzde, satın alma kararlarında maddi özellikler birinci dereceden rol oynamıyorsa, pekiyi ne rol oynuyor? Ürün ve hizmetinizi rekabet ortamında nasıl farklılaştıracak ve satacaksınız?...
Bugünlerde tüm pazarlama ve stratejik iletişim uzmanlarının çözüm aradığı soru bu. Nasıl farklılaşacaksın ve bunu nasıl sürdüreceksin?..
Kolay iş değil. Örneğin, SABAH gazetesi üst yönetimi bu değişim süreci için hedef olarak 3 yılı seçmiş. IBM’in farklılaşma stratejisini oturtması için 5 yılın geçmesi gerekmişti.
Management Center Türkiye (MCT), 4. Pazarlama Zirvesi’nin içeriğini bu sorunun yanıtını aramak üzere oluşturmuş. Zirvenin adı: Sürdürülebilir Farklılaşma! Çok sayıda yabancı ve yerli uzmanın katılacağı etkinlik, 10-11 Aralık’da Grand Cevahir Oteli Kongre Merkezi’nde. Sponsorları: Ak Emeklilik, Siemens Mobile, Teknoloji, Edding, Barem Research, CMC, Kültür AŞ… Şu anda kayıt yaptırmış kişi sayısı 550… Neredeyse hiç reklam yapmadan bir ay öncesinden salon neredeyse dolmuş. Bilginin güç haline henüz tam anlamıyla gelemediği ülkemiz için iyi işaretler.
Ülkemizde bazılarının farklılaşmak için hâlâ sığındığı ‘imaj değiştirme’ taktiğinin ne kadar demode kaldığını anlamak için, iletişimle ilgilenen herkesin (kim ilgilenmiyor ki) katılamasa bile zirvenin kayıtlarını MCT’den edinmesinde yarar var.
Gerçek hayatta da bu böyledir. Siz yıllarca, Taksim meydanında pek çok insanın hayatını kaybettiği o 1 Mayıs kıyımında kurşun yağmurunu solcular mı, daha solcular mı yoksa sağcılar mı başlattı, diye birbirinizi yer durursunuz... Yıllar sonra, yani kitabın son sayfasında çarpıcı gerçek çıkıveririr ortaya: Sular İdaresi’nin üstünden ateş açmış olanlar, devletin derin kanadıyla ilgili görevlilerdir...
Dün yazılarımı yazmak için bilgisayarımın başına oturduğum saatlerde haber geldi. İstanbul’da iki Sinagog’a bombalı saldırı düzenlenmişti...
Konunun pek çok cephesine gazeteler ve TV’lerde yer verilecektir. Ben de kendime iletişim açısından sordum: Bu saldırı bir ‘iletişim aksiyonu’ mudur?
Onca ölü... Onca yaralı... Bu işi yapanlar, Amerika’da bol miktarda örneğine rastlanan ‘seri cinayetleri’ bireysel sapıklıkları nedeni ile işleyen ruh hastası yaratıklar değil herhalde...
İddia o ki, bir siyasi amaç için teröre başvuruyorlar... Yani onlara göre bir ölçüde ‘siyasi iletişim’ söz konusu... Pekiyi işin içinde iletişim varsa, o zaman şu tespitten yolla çıkmamız gerekmiyor mu: İletişim mutlaka somut bir hedefe yönelik olmalıdır...
Hedef... Yani belirlenmiş bir kitlede net bir davranış değişikliği yaratmak... ‘Bir ürün, hizmet veya bir fikrin satın alınması konusunda karşı tarafı ikna etmek’... İletişimin görevi bu...
Pekiyi şimdi Holmes ya da Poirot gibi soralım: Bu son terör olayı kimin hangi iş hedefine hizmet ediyor?.. Türkiye’de yaşayan toplam 30 bin Musevi vatandaşın beş on tanesini öldürdün... Haydi diyelim ‘müthiş amaç uğruna’ iş kazası sonucu dört, beş de Müslüman gitti... Şimdi ne olacak... Türkler ölenlere bakıp hangi terör örgütü bu toplu katliamı üstlenmişse, kitleler halinde bu örgüte mi katılacaklar?..
Ya da bu olaydan etkilenen Türk hariciyesi, ‘Hay Allah ne kadar haklı bu teröristler’ diyecek; İsrail ve onun arkasındaki güç ABD’ye karşı tavır mı alacak?..
Ya da Türk devleti bu saldırıdan korkacak ve tüm siyasetini gözden mi geçirecek?..
Geçiniz bunları... Türk devletini tarihinde şimdiye kadar kim korkutmuş ki... Bu olay karşısında Türk milletinde tam tersine bir durumun ortaya çıkması daha yakın ihtimal değil mi?.. Herkesin kenetlenip İslami terörü ve bu vesile ile, içinde ‘İslami’ sözcüğü bulunan her türden hareketi, girişimi reddetmesi daha muhtemel değil mi?..
Şimdi son iletişimci sorusunu soralım: Pekiyi bu durumdan kimin, kimlerin çıkarı olabilir... İkiz kulelerden bu yana yaşanan gelişmelere biraz da iletişimci gözlüğü ile bakın; kime ne mesaj veriliyor, sonuçta hangi hedefler elde ediliyor?.. O zaman bu sorunun yanıtına yaklaşmakta daha az zorlanacaksınız...
Damardan şekerleme...
Her Bayram “Kent şekerleri bakalım bu kez ne yapacak” diye merakla bekler oldum... Oğullarını bekleyen yaşlı çifti her gördüğümde boğazıma bir şeyler düğümlenirdi. Bazıları daha da yüksek dozda etkileniyormuş. İletişim Danışmanı arkadaşımız Aylin Taşkıner Okuldaş hüngür hüngür ağladığını söylüyor.
Kent Gıda, dört yıldır Bayram günlerinde toplumun unutulmaya yüz tutmuş duyarlılıklarını, değerlerini çok etkili anlatımlarla bizlere sunuyor. Yeter ki, bizim halkın gönül teline doğru ve nitelikli bir şekilde dokunmasını bilin... Sonuç şaşmaz... Halkımız biner gider...
Çocuk Esirgeme Kurumunda geçen son film de bu açıdan çok başarılı... Hani minik kızın yaptığı çizimi paylaşacağı bir anne-babayı arayışını anlatan film... Reklamcı jargonuyla gerçekten tam ‘damardan’...
İdea Halkla İlişkiler’den Zeynep Alimoğlu Hanım, sağ olsun son kampanya ile ilgili bilgileri bize de gönderdi. Onlara yakışır profesyonellikte ve kalitede. Yalnız basın bülteninde, bu iletişim çalışmasının Kent Gıda’ya ait bir sosyal sorumluluk kampanyası olduğu söyleniyor. Kent Gıda, çalışanları ile birlikte yetim çocukların bulunduğu yuvaları ziyaret edeceklermiş. Bir de belli alışveriş merkezlerinde ve web sitelerinde size en yakın yuvayı bulmakta yardımcı olacaklarmış... ‘Sosyal sorumluluk’ kavramının hak ettiği yere oturması için kuruluşun ‘kazancının bir kısmını o sosyal amaç için harcaması gereklidir’ ilkesi unutulmamalı. Yoksa hedef kitle ‘dağ fare doğurdu’ diye düşünebilir. Örneğin Kent Gıda, bu sıra sattığı ürünlerin gelirinden yüzde 1-2’lik bir kısmı kimsesiz çocuklara aktarsaydı, amacına tam ulaşabilirdi...
Vakıfbank’ın Nilüfer ile yürüttüğü ‘Hayata ilk adım’ kampanyasında olduğu gibi...
Biraz daha cesaret Coca-Cola!
Dünya markaları ‘küresel düşün yerel hareket et’ palavrasıyla uğraşırken bunun tam tersini savunan Coca-Cola dünyaya ders veriyordu... ‘Yerel düşün, yerel hareket et’ ilkesini iletişim stratejisi haline getiren Coca-Cola dünyadaki tüm reklamcılara, PR’cılara örnek olmuştur... Coca-Cola cıngılını sadece Türkiye’ye göre değil, Türkiye’nin her değişik bölgesinin ritmine, tınısına göre düzenleyip radyolara öyle vermişlerdi... Coca-Cola şişesinden yola çıkarak yine yerel kültür ve geleneklere göre en güzel şişe yapma yarışmasını da yine onlar düzenlemişti...
Uzun bir süredir yurtdışında çekilmiş reklam filmlerini alıp olduğu gibi Türkçe’ye çevirip ekranlara sürmezler. Ramazan sırasında yayınladıkları reklam da bizim kültür ve değerlerimizle uyum içindedir. Hani Türkiye’nin dört bir tarafından orta sınıf insanlarımızın iftara hazırlandığının ve minarelerdeki şerefelerin yanmasıyla oruçların açıldığı film... Bizce sünnet olmasını heyecanla beklediğimiz David’li Cola Turka’ya hiç de fena bir cevap değil... Coca-Cola biraz daha cesaret gösterebilseymiş, iş tam olacakmış. Her ne hikmetse, iftar saatinin esas işareti olan Ezanı kullanmaya elleri, dilleri varmamış...
İki şey aklımdan hiç çıkmaz. Biri, İstiklal Marşımızın tek kelimelik ilk cümlesi: “Korkma!”.. İkincisi ise Platon’un tespiti: “Korkanlar köle olur, korkmayanlar efendi!”..
Akıllı PR ayrıntıda gizlidir
Üç ilginç PR çalışması geçen hafta dikkatimi çekti... Birincisi Acar Kozmetik’ten. Kızım Deniz ve Asistanım Aslı’nın elinde arada sırada görüp duruyordum. TEMA’nın “Sizi adınıza bir fidan diktik!” belgesi. Belgenin bir köşesinden TEMA’nın logosu. Öteki köşesinde Acar Kozmetik’in... Altında her iki kuruluş yöneticilerinin imzaları...
Kozmetiğe harcanan aşırı paralar ve kadının bir tüketim aracı gibi konumlandırılması hep rahatsız etmiştir beni. Belki garip ama, bu kez rahatsız olmadım... Başka kuruluşlar da bu fidan kampanyasına katılıyorlardır. Bence onlar da çok akıllı bir iş yapıyorlar.
İkinci ilginç PR çalışması reklam ajansı LOWE’den. Çok şirin bir kurum dergisi. Her ne kadar adının ‘Son Haberler’ yerine ‘Latest News’ olmasına anlam veremesem de, gerek görsel hazırlanışı gerekse içeriğine bayıldım doğrusu. İlk satırından son satırına kadar eğlenerek, bilgilenerek okudum. Ajans sahibi Nesteren Davutoğlu’nu kutluyorum. Meraklısına da ajansa başvurup abone listesine adlarını yazdırmalarını tavsiye ediyorum.
Üçüncü değişik PR çalışması ise Vakkorama’dan. Çok şık bir zarf. İçinde kartpostallar halinde bu yılın kreasyonları. Ne var bunda? Vakko da yapmıştı aynı doğrudan postalamayı... Evet... Ama Vakkorama küçük fakat önemli bir farklılık getirmiş. Bir de minik CD koymuş içine... Hedef kitlesine çok uygun.
Üç çalışmadan da öğrenecek şeyler var...
Kısa...Kısa...Kısa...
· Dışbank’ın iletişimden sorumlu yöneticisi Murat Ermert’i yıllardır tanırım. Marka yönetimini en iyi bilen meslektaşlarımızdan biridir. Bana armağan olarak gönderdiği üç kitapta bir kez daha bu işi bildiğini gördüm: ‘Bilginin Üretimi, Bilginin Yönetimi, Ne Bildiğimizi Bir Bilseydik’... Çok akıllıca bir iş yapmış Ermert. Sadece lüks baskıları eşe dosta hediye etmekle kalmıyor, kitapları maliyetinin biraz da altında piyasada da satıyorlarmış. Dışbank’ın bu PR projesindeki başarıyı reklamları konusunda tekrarladığını addia etmek zor. Ermert, “Amacımız farkındalığı artırmaktı” diyor. Reklam’daki yaklaşım bana fazla Anglo-Sakson geldi... İngitere’de belki işe yarardı. O reklam dili bizim kültürümüze ters. İş riskli yani. Bakalım sonuç ne olacak. Araştırma sonuçlarını gönderirlerse yayınlarız.
· TEGV’in (Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı), eğitim seferberliği bütün hızıyla devam ediyor. Ateş Böceği adını verdikleri eğitim TIR’larının sayısı giderek artıyor. Tanesi 125 bin Dolara mal olan son Ateş Böceği ise Neşe Nahum Hanım tarafından bağışlanmış. Neşe Hanım, Türk otomotiv sanayinin uluslararası platformdaki temsilcisi, Fiat’ın üst düzey yöneticisi Jan Nahum’un eşi. TEGV, Ateş böcekleriyle 3 yılda 24 bin km yol yaparak 125 bin çocuğa ulaşmış. Jan Nahum bir profesyonel. Bakalım Nahum ailesinin bu jesti kaç ‘patrona’ örnek olacak...
“Farklılaş Ya Da Öl!”
Bir dijital kamera almaya kalkın. Yandınız… Başınız döner. Hangisi daha iyi diye yüzlerce örnek arasında gidip gelirsiniz. Aynı teknik özelliklere sahip hangi bilgisayar, hangi otomobil daha iyidir? Ya deterjanlardan hangisi daha beyaz yıkar?…
5 yıldızlı otellere ne demeli? Adı üstünde hepsi ‘5 yıldızlı’, yani standart. Yani hepsinde aynı kalitede hizmet ve maddi koşullar var.
Günümüzde, satın alma kararlarında maddi özellikler birinci dereceden rol oynamıyorsa, pekiyi ne rol oynuyor? Ürün ve hizmetinizi rekabet ortamında nasıl farklılaştıracak ve satacaksınız?...
Bugünlerde tüm pazarlama ve stratejik iletişim uzmanlarının çözüm aradığı soru bu. Nasıl farklılaşacaksın ve bunu nasıl sürdüreceksin?..
Kolay iş değil. Örneğin, SABAH gazetesi üst yönetimi bu değişim süreci için hedef olarak 3 yılı seçmiş. IBM’in farklılaşma stratejisini oturtması için 5 yılın geçmesi gerekmişti.
Management Center Türkiye (MCT), 4. Pazarlama Zirvesi’nin içeriğini bu sorunun yanıtını aramak üzere oluşturmuş. Zirvenin adı: Sürdürülebilir Farklılaşma! Çok sayıda yabancı ve yerli uzmanın katılacağı etkinlik, 10-11 Aralık’da Grand Cevahir Oteli Kongre Merkezi’nde. Sponsorları: Ak Emeklilik, Siemens Mobile, Teknoloji, Edding, Barem Research, CMC, Kültür AŞ… Şu anda kayıt yaptırmış kişi sayısı 550… Neredeyse hiç reklam yapmadan bir ay öncesinden salon neredeyse dolmuş. Bilginin güç haline henüz tam anlamıyla gelemediği ülkemiz için iyi işaretler.
Ülkemizde bazılarının farklılaşmak için hâlâ sığındığı ‘imaj değiştirme’ taktiğinin ne kadar demode kaldığını anlamak için, iletişimle ilgilenen herkesin (kim ilgilenmiyor ki) katılamasa bile zirvenin kayıtlarını MCT’den edinmesinde yarar var.