Siyasetin ‘tonu’
03 Eylül 2020 - Yeni Şafak
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ile görüşmesi tüm siyasi kesimlerce memnuniyetle karşılandı…
Görüşmenin hiçbir tarafı buradan zararlı çıkmadı… Kimse itibar kaybetmedi… Tam tersine siyasi adaba ve ahlaka uygun biçimde gerçekleştirilen ziyaret, muhalefet adı altında yapılan onca ‘kakofoni’ arasından sıyrılarak kendisine farklı bir yer edindi…
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve ülkenin başkentinin Belediye Başkanı’nın bir araya gelmesinin usulü nasılsa öyle davranıldı…
Belli ki Sayın Yavaş, başkalarının ‘publicity’ (görünürlük) için kendilerince bir fırsat olarak değerlendirmeye çalışacağı bu görüşmeyi, olması gerekenin dışında bir amaca taşımayı düşünmemiş… İş hedeflerine odaklanılmış, siyasi gelenek, devlet terbiyesi ne gerektiriyorsa ona göre davranılmış…
Sonuç, halk nezdinde memnuniyet verici bir tablo… Siyasiler açısından puan kazandıran bir yaklaşım…
Pek ümitli değiliz ama aralarında ders almayı bilenler varsa onlara da örnek olur belki…
Siyasi iletişimde örnek olarak her zaman gündeme gelen rahmetli Süleyman Demirel’in şu lafını hiç unutamam. Demirel, siyasi rakibi Bülent Ecevit için “İktidara geldi ama hâlâ muhalefetteymiş gibi davranıyor” demişti.
Bizce, Yavaş ile refiki Ekrem İmamoğlu arasındaki farkı da bu cümle gayet iyi anlatıyor… Yavaş, ‘iktidara gelmiş devlet adamı’ gibi davranırken İmamoğlu hâlâ seçim kampanyasını “spin doctor”luk (fırdöndü PR’cı ya da göz boyama ustası da denilebilir) yaparak yürüten ‘yeni yetme muhalif’ gibi aksiyon alıyor…
Görüşmenin yapıldığı gün, siyaset sayfasına ‘kara leke’ olarak yazılacak başka bir davranışa daha tanık olduk maalesef…
Bildiğiniz gibi, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapılan Adli Yıl Açılışı için CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve milletvekillerine de davet gönderilmiş… Koronavirüs pandemisi nedeniyle alınan tedbirleri uyarınca da davetlilerin test yaptırarak katılmaları istenmiş…
Bunun üzerine CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel kameraların karşısına geçti… Sonrası hakikaten utanç verici… “Daveti yapan küstah akıl” gibi ağza alınmayacak hakaretlerle davet metnini yırttı… Bir de yere atıp üstünde zıpladı… Siyasi ‘şov’ diye tanımlamak için bile fazla düşük bir davranıştı… CHP’li olsun ya da olmasın pek çok kişinin de bu görüntüleri izlerken Özel adına utandığı kanaatindeyiz…
Muhalefetin bu derece adap dışı davranışlara, konuşmalara yeltendiği başka bir dönem hatırlamıyoruz…
Çok sert siyasi iklimlere, tartışmalara ve çatışmalara tanık olduk, evet. Ancak kimse devlet makamlarının ağırlığı karşısında bu seviyede ‘terbiye dışı’ davranmayı düşünmemişti bile… Siyasi tahayyüllerinin değerine ve bunun halktaki karşılığına güvenen her muhalefet partisi mensubu gibi serinkanlı ve ciddi tavırlar sergilemişlerdi…
Bu tavrın halka yansıması da siyasetçilerin birbirlerine ‘düşman’ değil, ‘siyasi rakip’ oldukları algılamasıydı…
Bugünkü tabloya bakınca, Cumhurbaşkanı’nın Mansur Yavaş’ı kabul etmesi, ‘olması gereken’ bir siyasi davranış dilidir. Hem muhalefet hem de iktidar kadroları için ders niteliğindedir.
Almanca’da özlü bir deyiş vardır: “Der Ton macht die Musik”… Türkçe’ye “Müziği müzik yapan tonudur” olarak çevrilebilir… “Ne söylediğinizdense nasıl söylediğiniz önemlidir” diye de açıklayabiliriz…
Yavaş ve Özel vakalarının aynı gün yaşanması, bir yönüyle “iyi oldu” denilebilir. Siyasi hayatımızda ‘kendimize yakıştıracağımız tonu’ seçebilmek için iki örnek olarak karşımızda duruyorlar… Çünkü bu iki üslup arasındaki fark, topluma çok şey anlatmaktadır.
O nedenle Sayın Cumhurbaşkanı’nın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nı kabulü, sadece Ankara’ya hizmet götürülmesi bağlamında değil, siyasi ahlakın ve duruşun altının çizilmesi açısından da önemli bir toplumsal davranış diliydi.
Görüşmenin hiçbir tarafı buradan zararlı çıkmadı… Kimse itibar kaybetmedi… Tam tersine siyasi adaba ve ahlaka uygun biçimde gerçekleştirilen ziyaret, muhalefet adı altında yapılan onca ‘kakofoni’ arasından sıyrılarak kendisine farklı bir yer edindi…
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve ülkenin başkentinin Belediye Başkanı’nın bir araya gelmesinin usulü nasılsa öyle davranıldı…
Belli ki Sayın Yavaş, başkalarının ‘publicity’ (görünürlük) için kendilerince bir fırsat olarak değerlendirmeye çalışacağı bu görüşmeyi, olması gerekenin dışında bir amaca taşımayı düşünmemiş… İş hedeflerine odaklanılmış, siyasi gelenek, devlet terbiyesi ne gerektiriyorsa ona göre davranılmış…
Sonuç, halk nezdinde memnuniyet verici bir tablo… Siyasiler açısından puan kazandıran bir yaklaşım…
Pek ümitli değiliz ama aralarında ders almayı bilenler varsa onlara da örnek olur belki…
Siyasi iletişimde örnek olarak her zaman gündeme gelen rahmetli Süleyman Demirel’in şu lafını hiç unutamam. Demirel, siyasi rakibi Bülent Ecevit için “İktidara geldi ama hâlâ muhalefetteymiş gibi davranıyor” demişti.
Bizce, Yavaş ile refiki Ekrem İmamoğlu arasındaki farkı da bu cümle gayet iyi anlatıyor… Yavaş, ‘iktidara gelmiş devlet adamı’ gibi davranırken İmamoğlu hâlâ seçim kampanyasını “spin doctor”luk (fırdöndü PR’cı ya da göz boyama ustası da denilebilir) yaparak yürüten ‘yeni yetme muhalif’ gibi aksiyon alıyor…
Görüşmenin yapıldığı gün, siyaset sayfasına ‘kara leke’ olarak yazılacak başka bir davranışa daha tanık olduk maalesef…
Bildiğiniz gibi, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapılan Adli Yıl Açılışı için CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve milletvekillerine de davet gönderilmiş… Koronavirüs pandemisi nedeniyle alınan tedbirleri uyarınca da davetlilerin test yaptırarak katılmaları istenmiş…
Bunun üzerine CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel kameraların karşısına geçti… Sonrası hakikaten utanç verici… “Daveti yapan küstah akıl” gibi ağza alınmayacak hakaretlerle davet metnini yırttı… Bir de yere atıp üstünde zıpladı… Siyasi ‘şov’ diye tanımlamak için bile fazla düşük bir davranıştı… CHP’li olsun ya da olmasın pek çok kişinin de bu görüntüleri izlerken Özel adına utandığı kanaatindeyiz…
Muhalefetin bu derece adap dışı davranışlara, konuşmalara yeltendiği başka bir dönem hatırlamıyoruz…
Çok sert siyasi iklimlere, tartışmalara ve çatışmalara tanık olduk, evet. Ancak kimse devlet makamlarının ağırlığı karşısında bu seviyede ‘terbiye dışı’ davranmayı düşünmemişti bile… Siyasi tahayyüllerinin değerine ve bunun halktaki karşılığına güvenen her muhalefet partisi mensubu gibi serinkanlı ve ciddi tavırlar sergilemişlerdi…
Bu tavrın halka yansıması da siyasetçilerin birbirlerine ‘düşman’ değil, ‘siyasi rakip’ oldukları algılamasıydı…
Bugünkü tabloya bakınca, Cumhurbaşkanı’nın Mansur Yavaş’ı kabul etmesi, ‘olması gereken’ bir siyasi davranış dilidir. Hem muhalefet hem de iktidar kadroları için ders niteliğindedir.
Almanca’da özlü bir deyiş vardır: “Der Ton macht die Musik”… Türkçe’ye “Müziği müzik yapan tonudur” olarak çevrilebilir… “Ne söylediğinizdense nasıl söylediğiniz önemlidir” diye de açıklayabiliriz…
Yavaş ve Özel vakalarının aynı gün yaşanması, bir yönüyle “iyi oldu” denilebilir. Siyasi hayatımızda ‘kendimize yakıştıracağımız tonu’ seçebilmek için iki örnek olarak karşımızda duruyorlar… Çünkü bu iki üslup arasındaki fark, topluma çok şey anlatmaktadır.
O nedenle Sayın Cumhurbaşkanı’nın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nı kabulü, sadece Ankara’ya hizmet götürülmesi bağlamında değil, siyasi ahlakın ve duruşun altının çizilmesi açısından da önemli bir toplumsal davranış diliydi.