Siyasette yeni bir umut!
01 OCAK 2012
Dün gazetelerde okuduğum heyecan verici başlıklardan biri de hiç şüphesiz Ali Sabancı’nın CNN’de Cüneyt Özdemir’in sunduğu SoruYorum programında yaptığı açıklamalara dayanılarak yapılan haberin üstünde yer alıyordu: “Hayalim siyasete girmek!”
Ne de heyecanlandım bu kadar?
Yanıtı çok basit. Türkiye’de siyasi hayatı uzu yıllardır AK parti belirliyor. Muhalefette ne bir “büyük fikir” var ne de “büyük bir lider”…
Bu ise demokrasiyi zaman içinde sıkıntıya sokmak için yeter de artar bile… AK Parti tek parti iktidarı gibi davranmıyor, muhalefetin yapamadığını kendi içinde yapmaya çabalıyorsa, bu demokrasi adına hüzün vericidir…
İşte tam da bu noktada Ali Sabancı’nın çıkış ‘zamanlaması’ mükemmel olabilir… Soru sadece, iktidar yürüyüşünü (siyaset iktidar olmak için yapılır muhalefet olmak için değil) mevcut siyasi partilerden birinde mi başlatacağı, yoksa ayrı bir parti mi kuracağındadır…
Kuvvetli muhalefet ve iktidar alternatifi, demokrasilerde esenliğin tek garantisidir. İktidar alternatifi, iktidarın hata yapmasını bekleyerek, o gün sabah kalktığında “Acaba bugün iktidarın nesine taksam” diye düşünerek oluşturulmaz; büyük hedeflere kilitlenecek büyük fikirlerin ve onun alt belirleyenlerinin iletişim ile olunur…
Bu anlamda da Ali Sabancı’nın dolayısıyla da Türk siyaset hayatının şansının çok yüksek olduğunu söylemek için müneccim olmak gerekmez…
‘Tüm yollar kapansa bile…’
Yılın son günü en etkili gazete reklamı hangisi diye gazeteleri şöyle bir taradım… Yanıt çok basitti. TCDD’nin rklamı açık ara hepsini sollamıştı.
Yurt dışına öğrenim için gittiğim 1960’ların sonlarında Belçikalı bir arkadaşla aramızda geçen sohbet sırasında karşılaştığım o soruyu hiç unutmadım: “Sizin ülkede trenler sağdan mı gider soldan mı?”..
Hayli uğraşmıştım, bizim ülkede trenlerin tek hat üzerinde seyrettiklerini ve bazen saatlerce karşıdan gelen trene yol vermek için istasyonlardaki kör hatlarda beklemek durumunda kalabildiğimizi…
Oysa şimdilerde demiryollarına yapılan yatırım, verilen önem giderek artmakta ‘ilerici’ diye geçinen ‘gericilerin’ karşı çıkmalarına rağmen hızlı tren projesiyle ‘anayurdun kentleri demir ağlarla dört baştan’ örülüyor… Yıllarca otomotive sektörüne verilen öncelik nedeniyle ihmal edildiği düşünülen demiryollarında seyahat, benim için bir başka alemdir. Lisede okurken daimi yatılı arkadaşlarla en küçük tatilde bile 6 kişilik kuşetli kompartımanlarında Ankara’ya giderdik. Birkaç kez de baba memleketi Kilis’e (o zaman Nizip’e kadar gidilirdi) trenle gitmiştik. Yazları her gün Feneryolu’ndan Süreyya Plajına ‘banliyö treni’ ile gittik geldik. İsviçre de okurken de kız arkadaşımı görmek için bazen bir haftalığına bile olsa gelir giderdim o kömürlü lokomotiflerin çektiği trenlerle…
Bütün bilim adamları, iktisatçılar, tren yolunun yük taşımacılığı için çok ekonomik olduğunu iddia etseler de Türkiye yıllarca karayolu taşımacılığına milyarla döktü…
Dünkü ilan sadece mükemmel grafiği ve söz düzeni yüzünden değil belki daha çok bu duygularım medeniyle etkilemiş olmalı beni…
Bembeyaz bir sayfa… Her tarafı kar kaplamış. Sayfanın sağ alt köşesinden başlayan bir çift ray sol üst köşesinden kadrajı terk ediyor. Sayfanın üst ortasında şu satırlar var: “Tüm yollar kapansa bile, her zaman bir umut vardır. Yeni yılda da yolunuz açık olsun!”
Her şey çok iyi görünüyor… Yine de üç tane itirazım var…
Bir: Bir ilanın altında bu kadar çok imza olmamalı, odak kaybolur…
İki: Ücretsiz yayınlandığı bu kadar belirgin ifade edilmeyebilirdi ve ilan çok daha fazla sayıda gazetede yayınlanabilirdi…
Üç: Demiryolu taşımacılığında bu kadar başarılı yol alınırken bunun iletişim karşılığı (reklam ve PR) bayramda seyranda verilen ilanlarla değil, daha planlı programlı ve ‘usulü veçhile’ amel edilerek oluşturulmalıydı…
Bu üç itirazım dar reklamın olağanüstü olduğu saptamasını gölgelememeli…
Tanpınar’dan yeni yıl armağanı…
Zaman söz konusu oldu mu, bu kavramla en çok içli dışlı olmuş yazarımızı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ı yad etmemek mümkün değil. Yeni yılın ilk gününde okurlara armağan olarak bir tutam Tanpınar cümlesi sunmaktan hoş ne olabilir... ‘Red ve kabulü’ aynı anda yaşama tuhaflığını bir üstadın aynasından seyretmek için de iyi bir fırsat… :
- Bir duvarın arkasında gibi yaşıyorum. Şurası da var ki bu duvarın freskleri, kabartmaları bazen çok güzelleşiyor.”
- ...hayatı bir yığın uzak imkânlar, imkân hudutlarına girmiş saadetler halinde gördüm.
- Kabahatlerimi biliyorum. Kendime mühlet vermeyeceğim.
- ... gözlerinin içi bir bahçeye benziyordu. ...yüzü –belki kadınsıydı- bir dua gibi güzel ve derindi. Bakarken bütün mevcudiyetim bir merdiven olmuştu. Bir uruç merdiveni. Kendi benliğime mi çıkıyordum?
- Gölgem! Hareketli ve esnek zaman.
- Çalışmak bulmaktır. (...) Her şey bulunabiliyor, çalışınca her şey kabil. Hatta güzel mısra ve bitmiş manzume bile. Fakat düşünce bulunmuyor. Eğer sizde yoksa her şey bitiyor.
- Bir insanın bizde kalan çehreleri kadar şaşırtıcı ne olabilir?
- Tembelliğine bütün bir istidadı feda ettiğini bana daima söylemiştir.” (Tanpınar, Yahya Kemal’den söz ediyor.)
- Bir hakikati de unutmamak lazım: Mazi mevcuttur.”
- Ustalarını yeniden seç ve onlara yorulmadan dön.”
- Hâl yoktur. Geleceğe geçmeye hazır bir eşik vardır; bundan öbürüne bir kamaşma ile geçilir. Bu kamaşma bir yığın hülyalardır, vizyonlar ve tahatturlardır. (tahattur=hatırlama) Ve ben daima bu yenilenen eşikteyim.”
- Şark’ı bilmeyen ve bizi en basit unsurlarımızla tanımayan bir insan ne dereceye kadar kendini hakiki münevver addedebilir?
- ...dünya içinde, ileriye açık, mazi ile hesabını gören bir Türkiye’nin peşindeyim.
- İradesizliğe çok benzeyen bir iradem, tembelliğe çok benzeyen bir çalışkanlığım, cehaletin bazen ta kendisi olan bir kültürüm var. Belki en büyük kuvvetim boşluklarımı, zaaflarımı bilmekliğim.” (Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Başbaşa / Zeynep Kerman, İnci Enginün /Dergah Yayınları)
Ne de heyecanlandım bu kadar?
Yanıtı çok basit. Türkiye’de siyasi hayatı uzu yıllardır AK parti belirliyor. Muhalefette ne bir “büyük fikir” var ne de “büyük bir lider”…
Bu ise demokrasiyi zaman içinde sıkıntıya sokmak için yeter de artar bile… AK Parti tek parti iktidarı gibi davranmıyor, muhalefetin yapamadığını kendi içinde yapmaya çabalıyorsa, bu demokrasi adına hüzün vericidir…
İşte tam da bu noktada Ali Sabancı’nın çıkış ‘zamanlaması’ mükemmel olabilir… Soru sadece, iktidar yürüyüşünü (siyaset iktidar olmak için yapılır muhalefet olmak için değil) mevcut siyasi partilerden birinde mi başlatacağı, yoksa ayrı bir parti mi kuracağındadır…
Kuvvetli muhalefet ve iktidar alternatifi, demokrasilerde esenliğin tek garantisidir. İktidar alternatifi, iktidarın hata yapmasını bekleyerek, o gün sabah kalktığında “Acaba bugün iktidarın nesine taksam” diye düşünerek oluşturulmaz; büyük hedeflere kilitlenecek büyük fikirlerin ve onun alt belirleyenlerinin iletişim ile olunur…
Bu anlamda da Ali Sabancı’nın dolayısıyla da Türk siyaset hayatının şansının çok yüksek olduğunu söylemek için müneccim olmak gerekmez…
‘Tüm yollar kapansa bile…’
Yılın son günü en etkili gazete reklamı hangisi diye gazeteleri şöyle bir taradım… Yanıt çok basitti. TCDD’nin rklamı açık ara hepsini sollamıştı.
Yurt dışına öğrenim için gittiğim 1960’ların sonlarında Belçikalı bir arkadaşla aramızda geçen sohbet sırasında karşılaştığım o soruyu hiç unutmadım: “Sizin ülkede trenler sağdan mı gider soldan mı?”..
Hayli uğraşmıştım, bizim ülkede trenlerin tek hat üzerinde seyrettiklerini ve bazen saatlerce karşıdan gelen trene yol vermek için istasyonlardaki kör hatlarda beklemek durumunda kalabildiğimizi…
Oysa şimdilerde demiryollarına yapılan yatırım, verilen önem giderek artmakta ‘ilerici’ diye geçinen ‘gericilerin’ karşı çıkmalarına rağmen hızlı tren projesiyle ‘anayurdun kentleri demir ağlarla dört baştan’ örülüyor… Yıllarca otomotive sektörüne verilen öncelik nedeniyle ihmal edildiği düşünülen demiryollarında seyahat, benim için bir başka alemdir. Lisede okurken daimi yatılı arkadaşlarla en küçük tatilde bile 6 kişilik kuşetli kompartımanlarında Ankara’ya giderdik. Birkaç kez de baba memleketi Kilis’e (o zaman Nizip’e kadar gidilirdi) trenle gitmiştik. Yazları her gün Feneryolu’ndan Süreyya Plajına ‘banliyö treni’ ile gittik geldik. İsviçre de okurken de kız arkadaşımı görmek için bazen bir haftalığına bile olsa gelir giderdim o kömürlü lokomotiflerin çektiği trenlerle…
Bütün bilim adamları, iktisatçılar, tren yolunun yük taşımacılığı için çok ekonomik olduğunu iddia etseler de Türkiye yıllarca karayolu taşımacılığına milyarla döktü…
Dünkü ilan sadece mükemmel grafiği ve söz düzeni yüzünden değil belki daha çok bu duygularım medeniyle etkilemiş olmalı beni…
Bembeyaz bir sayfa… Her tarafı kar kaplamış. Sayfanın sağ alt köşesinden başlayan bir çift ray sol üst köşesinden kadrajı terk ediyor. Sayfanın üst ortasında şu satırlar var: “Tüm yollar kapansa bile, her zaman bir umut vardır. Yeni yılda da yolunuz açık olsun!”
Her şey çok iyi görünüyor… Yine de üç tane itirazım var…
Bir: Bir ilanın altında bu kadar çok imza olmamalı, odak kaybolur…
İki: Ücretsiz yayınlandığı bu kadar belirgin ifade edilmeyebilirdi ve ilan çok daha fazla sayıda gazetede yayınlanabilirdi…
Üç: Demiryolu taşımacılığında bu kadar başarılı yol alınırken bunun iletişim karşılığı (reklam ve PR) bayramda seyranda verilen ilanlarla değil, daha planlı programlı ve ‘usulü veçhile’ amel edilerek oluşturulmalıydı…
Bu üç itirazım dar reklamın olağanüstü olduğu saptamasını gölgelememeli…
Tanpınar’dan yeni yıl armağanı…
Zaman söz konusu oldu mu, bu kavramla en çok içli dışlı olmuş yazarımızı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ı yad etmemek mümkün değil. Yeni yılın ilk gününde okurlara armağan olarak bir tutam Tanpınar cümlesi sunmaktan hoş ne olabilir... ‘Red ve kabulü’ aynı anda yaşama tuhaflığını bir üstadın aynasından seyretmek için de iyi bir fırsat… :
- Bir duvarın arkasında gibi yaşıyorum. Şurası da var ki bu duvarın freskleri, kabartmaları bazen çok güzelleşiyor.”
- ...hayatı bir yığın uzak imkânlar, imkân hudutlarına girmiş saadetler halinde gördüm.
- Kabahatlerimi biliyorum. Kendime mühlet vermeyeceğim.
- ... gözlerinin içi bir bahçeye benziyordu. ...yüzü –belki kadınsıydı- bir dua gibi güzel ve derindi. Bakarken bütün mevcudiyetim bir merdiven olmuştu. Bir uruç merdiveni. Kendi benliğime mi çıkıyordum?
- Gölgem! Hareketli ve esnek zaman.
- Çalışmak bulmaktır. (...) Her şey bulunabiliyor, çalışınca her şey kabil. Hatta güzel mısra ve bitmiş manzume bile. Fakat düşünce bulunmuyor. Eğer sizde yoksa her şey bitiyor.
- Bir insanın bizde kalan çehreleri kadar şaşırtıcı ne olabilir?
- Tembelliğine bütün bir istidadı feda ettiğini bana daima söylemiştir.” (Tanpınar, Yahya Kemal’den söz ediyor.)
- Bir hakikati de unutmamak lazım: Mazi mevcuttur.”
- Ustalarını yeniden seç ve onlara yorulmadan dön.”
- Hâl yoktur. Geleceğe geçmeye hazır bir eşik vardır; bundan öbürüne bir kamaşma ile geçilir. Bu kamaşma bir yığın hülyalardır, vizyonlar ve tahatturlardır. (tahattur=hatırlama) Ve ben daima bu yenilenen eşikteyim.”
- Şark’ı bilmeyen ve bizi en basit unsurlarımızla tanımayan bir insan ne dereceye kadar kendini hakiki münevver addedebilir?
- ...dünya içinde, ileriye açık, mazi ile hesabını gören bir Türkiye’nin peşindeyim.
- İradesizliğe çok benzeyen bir iradem, tembelliğe çok benzeyen bir çalışkanlığım, cehaletin bazen ta kendisi olan bir kültürüm var. Belki en büyük kuvvetim boşluklarımı, zaaflarımı bilmekliğim.” (Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Başbaşa / Zeynep Kerman, İnci Enginün /Dergah Yayınları)