Siyasi ayak oyunu ters tepebilir
12 HAZİRAN 2010
Konu amma çabuk gündemden düştü… Düşmesi aslında CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ın çok işine gelmiş olmalı. Ancak bir kere tarihe not düşüldü… Bıraktığı algı tortusunu ve çevresindeki sorunsalı tartışmadan geçmek mümkün değil…
Cep telefonu ile konuşma özürlü olduğu gerekçesiyle başına onca iş geldiği iddia edilen, önce ‘Beni dinlediler!’ diye yeri göğü inleten sonra da telefonunun kapatma düğmesine basmayı unutmuş olduğu anlaşılan Sav, Ege’de Son Söz Gazetesi’ne verdiği röportajla bizce çok daha büyük bir siyasi iletişim kazasının altına imza atmış oldu…
Tek tek ne söylediği önemli değil. Akılda kalan şu: Her şeyi oya gibi işlemiş, planlamış, olayları ve insanları tek tek yönetip yönlendirmiş, Baykal’ı devirip yerine Kılıçdaroğlu’nu getirmiş, Gürsel Tekin’i de bir şekilde halletmiş; MYK’yı dilediği gibi dizayn etmiş, tek başına CHP ve dolayısıyla Türkiye’nin geleceğine yön vermiş… Bunun için de eğer tabiri caizse çeşitli ‘siyasi oyunları’ mübah görmüş…
Böyle bir hatırat, ancak muhatabının vefatından sonra yayınlanabilirdi… O yaşarken değil… Bu ve benzeri ‘siyasi oyunların’ daniskasını örneğin Churchill yapmıştır… Ancak aktif siyasetin içindeyken ağzından böyle şeylerin çıkması mümkün olabilir miydi? Haşa!.. İşkence yapılsa ağzından tek kelime alınamazdı. Örneğin Kraliçe’yi nasıl maniple ettiğini iktidardayken anlatabilir miydi?.. Hiç sanmam…
Bizimkisi yerel gazeteye bir konuşmuş, pir konuşmuş… Onu birileri tarafından bulunup ulusala yayılabileceğini düşünmemiş herhalde. Off-the-record kalacak sanmış… Ya da bu tür siyasi zeka oyunları sergileyebilmiş olmanın ‘haklı gururunu’ yaşamak istemiş…
Düşünebiliyor musunuz… CHP tek başına iktidar. Kılıçdaroğlu Başbakan ve Sayın Önder Sav Başbakan Yardımcısı… Ya da Ulaştırma Bakanı… Bunu hayal ederken, Ege’de Son Söz Gazetesi’nde yazılmış olan ‘siyasi ayak oyunlarını’ gözünüzün önüne koyun… Ve devleti nasıl kime emanet edeceğiz; karar verin…
“Haliç sakinleri”ni kaçırmayın
Ben daha önce de Haliç Tersanesi’ni gezmiştim. Ne zaman oralara gitsem, gözümün önünde o 555 yıllık tersanede çekilmiş Türk filmleri canlanır. Halit Refiğ’in Hanım’ı mesela… Ya da kulaklarımda Ahmet Kaya’nın müziği ile Attilâ İlhan’ın şiiri çınlar; “Haliç’te bir vapuru vurdular dört kişi… Demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu (...) Cinayeti kör bir kayıkçı gördü… Ben gördüm kulaklarım gördü…”
Bundan böyle Haliç Tersanesi denildiğinde bir de resim dergisi gelecek aklıma… Devasa fotoğraflar… O yüzlerce yıllık duvarlarda… Ufacık bir kadıncık… Nihal Gündüz… İki yıl karda kışta uğraşmış… O kocaman işçiler ve devasa çelikler arasında o minnacık haliyle onbinlerce kare çekmiş… 55 tanesini de seçip Türkiye’nin en büyük Açık Hava Fotoğraf Sergisi “Haliç Tersanesi Sakinleri”ni oluşturmuş… Sponsor İDO… En büyük destekçi Büyük Şehir Belediyesi… Başkan Dr. Kadir Topbaş açtı sergiyi. Sonra da eline mikrofonu alıp portatif (minibüs üstüne monte edilmiş) ses düzeni eşliğinde bizzat bilgi vererek; yanına Nihal Hanım’ı, İDO Genel Müdürü Dr. Ahmet Paksoy’u ve Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ı alıp konuklarla birlikte adım adım gezdi 70 bin metre kare alanı…
Serginin bir de muhteşem kitabı var… Mobilya gibi… Hiç endişe etmeden göğsünü gere gere eşinee dostuna armağan et… Özellikle de yabancılara. Ben iletişim konusunda Almanya’daki stratejik ortağımız Christian Langer’e yollayacağım. Her şeyi beğenmez. Buna bayılacaktır. Kitap İstanbul Kitapevi’nden temin edilebiliyormuş…
“Haliç Tersanesi Sakinleri” sergisi 1 ay süreyle hafta içi 17.00-20.30, hafta sonu ise 10.00-17.00 saatleri arasında Haliç Tersanesi’nde açık olacakmış.
Kent markası nasıl gelişir, ülke markasına nasıl katkı getirir ve her ikisi birlikte bu ülkeden çıkacak markaları nasıl destekler? İşte ‘değer zincirinin’ birinci halkasına mükemmel bir örnek…
Yumuşak atın çiftesi pektir…
Açık Radyo’dan başka ilgilenen yok… Dünya batıyor olsa da çevre sorunları bizimkileri ilgilendirecek gibi görünmüyor. Önceleri BP’nin kriz iletişimini iyi yönettiğini o yüzden ilginin az olduğunu düşündüm. Ancak baktım ki, hisselerinin değeri sürekli düşmüş…
Türkiye’de bir tek BP sorumlusunun açıklamasını gördünüz mü? Ben görmedim. Belli ki karar almışlar. Kurumsal duruş sergileyecekler. Sadece CEO’ları konuşacak. Hani o ‘iletişim özürlü’ ve ‘ilişki beceriksizi’ diye suçlanan CEO’ları…
İnsanlık tarihi en büyük çevre felaketini yaşıyor. Daha önceki ‘büyük felaket’in, Exxon şirketinin gemisi Exxon Valdes’ın verdiği zararın 4 katına şimdilik ulaşmış. Ne zaman durdurulacağı da bilinmiyormuş… İnsanlık büyük tehdit altında…
Türkiye’de ise tık yok… Nerede sivil inisiyatif?.. Aktivistler?.. BP benzincileri hâlâ dolup taşıyor… En azından ülke bazında insanların ciddiye alınıp düzenli olarak aydınlatılmaları şart değil mi? Ne olup bittiğini sadece Açık Radyo’dan ve dış basından mı duymalıyız, yoksa BP’den mi? Türk medyasının olayı ‘yumuşak’ geçmesini bir ‘matah’ sanmak yanıltıcı olabilir. Yumuşak atın çiftesinin pek olabileceği unutulmamalı…
Cep telefonu ile konuşma özürlü olduğu gerekçesiyle başına onca iş geldiği iddia edilen, önce ‘Beni dinlediler!’ diye yeri göğü inleten sonra da telefonunun kapatma düğmesine basmayı unutmuş olduğu anlaşılan Sav, Ege’de Son Söz Gazetesi’ne verdiği röportajla bizce çok daha büyük bir siyasi iletişim kazasının altına imza atmış oldu…
Tek tek ne söylediği önemli değil. Akılda kalan şu: Her şeyi oya gibi işlemiş, planlamış, olayları ve insanları tek tek yönetip yönlendirmiş, Baykal’ı devirip yerine Kılıçdaroğlu’nu getirmiş, Gürsel Tekin’i de bir şekilde halletmiş; MYK’yı dilediği gibi dizayn etmiş, tek başına CHP ve dolayısıyla Türkiye’nin geleceğine yön vermiş… Bunun için de eğer tabiri caizse çeşitli ‘siyasi oyunları’ mübah görmüş…
Böyle bir hatırat, ancak muhatabının vefatından sonra yayınlanabilirdi… O yaşarken değil… Bu ve benzeri ‘siyasi oyunların’ daniskasını örneğin Churchill yapmıştır… Ancak aktif siyasetin içindeyken ağzından böyle şeylerin çıkması mümkün olabilir miydi? Haşa!.. İşkence yapılsa ağzından tek kelime alınamazdı. Örneğin Kraliçe’yi nasıl maniple ettiğini iktidardayken anlatabilir miydi?.. Hiç sanmam…
Bizimkisi yerel gazeteye bir konuşmuş, pir konuşmuş… Onu birileri tarafından bulunup ulusala yayılabileceğini düşünmemiş herhalde. Off-the-record kalacak sanmış… Ya da bu tür siyasi zeka oyunları sergileyebilmiş olmanın ‘haklı gururunu’ yaşamak istemiş…
Düşünebiliyor musunuz… CHP tek başına iktidar. Kılıçdaroğlu Başbakan ve Sayın Önder Sav Başbakan Yardımcısı… Ya da Ulaştırma Bakanı… Bunu hayal ederken, Ege’de Son Söz Gazetesi’nde yazılmış olan ‘siyasi ayak oyunlarını’ gözünüzün önüne koyun… Ve devleti nasıl kime emanet edeceğiz; karar verin…
“Haliç sakinleri”ni kaçırmayın
Ben daha önce de Haliç Tersanesi’ni gezmiştim. Ne zaman oralara gitsem, gözümün önünde o 555 yıllık tersanede çekilmiş Türk filmleri canlanır. Halit Refiğ’in Hanım’ı mesela… Ya da kulaklarımda Ahmet Kaya’nın müziği ile Attilâ İlhan’ın şiiri çınlar; “Haliç’te bir vapuru vurdular dört kişi… Demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu (...) Cinayeti kör bir kayıkçı gördü… Ben gördüm kulaklarım gördü…”
Bundan böyle Haliç Tersanesi denildiğinde bir de resim dergisi gelecek aklıma… Devasa fotoğraflar… O yüzlerce yıllık duvarlarda… Ufacık bir kadıncık… Nihal Gündüz… İki yıl karda kışta uğraşmış… O kocaman işçiler ve devasa çelikler arasında o minnacık haliyle onbinlerce kare çekmiş… 55 tanesini de seçip Türkiye’nin en büyük Açık Hava Fotoğraf Sergisi “Haliç Tersanesi Sakinleri”ni oluşturmuş… Sponsor İDO… En büyük destekçi Büyük Şehir Belediyesi… Başkan Dr. Kadir Topbaş açtı sergiyi. Sonra da eline mikrofonu alıp portatif (minibüs üstüne monte edilmiş) ses düzeni eşliğinde bizzat bilgi vererek; yanına Nihal Hanım’ı, İDO Genel Müdürü Dr. Ahmet Paksoy’u ve Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ı alıp konuklarla birlikte adım adım gezdi 70 bin metre kare alanı…
Serginin bir de muhteşem kitabı var… Mobilya gibi… Hiç endişe etmeden göğsünü gere gere eşinee dostuna armağan et… Özellikle de yabancılara. Ben iletişim konusunda Almanya’daki stratejik ortağımız Christian Langer’e yollayacağım. Her şeyi beğenmez. Buna bayılacaktır. Kitap İstanbul Kitapevi’nden temin edilebiliyormuş…
“Haliç Tersanesi Sakinleri” sergisi 1 ay süreyle hafta içi 17.00-20.30, hafta sonu ise 10.00-17.00 saatleri arasında Haliç Tersanesi’nde açık olacakmış.
Kent markası nasıl gelişir, ülke markasına nasıl katkı getirir ve her ikisi birlikte bu ülkeden çıkacak markaları nasıl destekler? İşte ‘değer zincirinin’ birinci halkasına mükemmel bir örnek…
Yumuşak atın çiftesi pektir…
Açık Radyo’dan başka ilgilenen yok… Dünya batıyor olsa da çevre sorunları bizimkileri ilgilendirecek gibi görünmüyor. Önceleri BP’nin kriz iletişimini iyi yönettiğini o yüzden ilginin az olduğunu düşündüm. Ancak baktım ki, hisselerinin değeri sürekli düşmüş…
Türkiye’de bir tek BP sorumlusunun açıklamasını gördünüz mü? Ben görmedim. Belli ki karar almışlar. Kurumsal duruş sergileyecekler. Sadece CEO’ları konuşacak. Hani o ‘iletişim özürlü’ ve ‘ilişki beceriksizi’ diye suçlanan CEO’ları…
İnsanlık tarihi en büyük çevre felaketini yaşıyor. Daha önceki ‘büyük felaket’in, Exxon şirketinin gemisi Exxon Valdes’ın verdiği zararın 4 katına şimdilik ulaşmış. Ne zaman durdurulacağı da bilinmiyormuş… İnsanlık büyük tehdit altında…
Türkiye’de ise tık yok… Nerede sivil inisiyatif?.. Aktivistler?.. BP benzincileri hâlâ dolup taşıyor… En azından ülke bazında insanların ciddiye alınıp düzenli olarak aydınlatılmaları şart değil mi? Ne olup bittiğini sadece Açık Radyo’dan ve dış basından mı duymalıyız, yoksa BP’den mi? Türk medyasının olayı ‘yumuşak’ geçmesini bir ‘matah’ sanmak yanıltıcı olabilir. Yumuşak atın çiftesinin pek olabileceği unutulmamalı…