Siyasi iletişim ‘desteksiz sallama’ sanatı değildir
01 Haziran 2018 - Derin Ekonomi
Geçmişte pek çok örneğini yaşadık… Hepsi de hüsranla sonuçlandı… Salla sallayabildiğin kadar… Herkese ev, herkese araba ve dahasını vaat et. İktidara gelince bakarsın… “Hani nerede verdiğin sözler?” diye soran olursa da bulursun bir bahane… “Tek başına iktidar olamadım...”, “Konjonktür müsait değil”, “Siyasi ortaklarımızla mutabık olamadık” vs. Salla salla diz ipe…
Ama olmuyor işte…
Geçmişte de yemedi… Şimdi de yemiyor…
Ne yapmalı sorusuna yanıt olabilecek abartılı seçim vaatlerinin hiçbir işe yaramadığını geçmişe bakıp, DP’yi (1950), ANAP’ı (1983), AK Parti’yi (2002) tek başına iktidara getirmiş olan seçmenin neyi kerteriz aldığını hatırlamakta yarar var…
Bizim seçmen “Ne yapmalı?” sorusunun cevabını vermeye çalışanlardan çok “Nasıl yapmalı?” sorusunun yanıtını gerçekçi bir yaklaşımla veren ve vaatlerini bunun üzerine kuran siyasetçi tipine daha çok itibar eder…
Mesela şu tür laflara karnı toktur:
“Zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapan ekonomi politikalarına son vereceğiz. Üretime dayalı, gelirin hakça bölüşüldüğü refah ekonomisine geçilecektir. Her ailenin bir evi, her evin bir maaşı olacaktır. Merkez Bankası para politikasını bağımsız bir şekilde uygulayacaktır.” (Sayın Muharrem İnce’nin manifesto konuşmasından)
Ya da şu şekilde:
“Her şeyi ithal edebiliriz, anlayışı gidecektir. Yaratıcılık ve girişimcilik teşvik edilecektir. Merkez Bankası para politikasını bağımsız bir şekilde uygulayacaktır. Hedefimiz Türkiye ekonomisinin her yıl en az yüzde 7 büyümesidir. (Zaten o kadar büyüyor) Enflasyon yüzde 5'e, faiz yüzde 7’ ye düşürülecektir. İşsizlik oranları 5 yıl içerisinde yüzde 5'e düşürülecektir. Yüksek teknoloji bölgeleri kurulacaktır. İhracatımız 5 yıl içerisinde 2 katına çıkarılacaktır. İthal kömüre dayalı termik santral yapımına kısıtlama getirilecektir. (Ya yerli kömüre dayalı olanı ne olacak?)
Ekonomide 5 yıl içerisinde en az 5 yerli markayı dünya markası haline dönüştüreceğiz. Kişi başına düşen milli gelirimizi ilk etapta 15 bin dolar düzeyine çıkartarak orta gelir tuzağından kurtulacağız. Cari açık hedefimiz yüzde 3’ tür.”
Sayın İnce bu minval üzere söylemiş de söylemiş…
Peki nasıl yapacaksınız bütün bunları? O sorunun yanıtı yok. Ya da “Mühim değil… İleride bakarız…” Sözlerin havada kalması ya da pek çoğunun zaten AK Parti iktidarı tarafından fazlasıyla yapılıyor olmasının sallama aşamasında pek de bir önemi yok…
50-60 yıl önce belki kısmen geçerli olabilirmiş bu numaralar, ancak dedik ya, 21’inci yüzyılda Türk seçmeni boş vaatlere kapılmayacak kadar bilinçlenmiştir… Neyin yapılması gerektiğinin tespiti ile avunmaz. Nasıl yapacağınızı da söylemenizi bekler.
15 Temmuz hain darbe girişimine ve FETÖ’ye; Güneyimizi ve Güneydoğu bölgemizi tehdit eden teröre ve süper güçlerin desteğindeki PKK uzantıları ve türevlerine karşı savaşılan bir döneme özgü yaşanan OHAL koşullarını fütursuzca eleştirme; yeniden inşa sürecinden geçen adalet sisteminin yetersizliğinden yakınmak tabii ki olabilecek numaralar; fakat tarihin çarklarını geri döndürmeyi uçuk vaatlerle perçinlemeye çalışmak da ne ola?...
Vaat ve Güven, İkna’nın en önemli iki ayağıdır… Vaadi dozunda tutamaz; ya da vaatlerinizi tutacağınıza ilişkin güven ortamına dair ev ödevinizi yapamaz ya da yapsanız da yarattığınız atmosfer geçmiş konumlanmanızla bağdaşmazsa; o zaman unutun iknayı…
Ama olmuyor işte…
Geçmişte de yemedi… Şimdi de yemiyor…
Ne yapmalı sorusuna yanıt olabilecek abartılı seçim vaatlerinin hiçbir işe yaramadığını geçmişe bakıp, DP’yi (1950), ANAP’ı (1983), AK Parti’yi (2002) tek başına iktidara getirmiş olan seçmenin neyi kerteriz aldığını hatırlamakta yarar var…
Bizim seçmen “Ne yapmalı?” sorusunun cevabını vermeye çalışanlardan çok “Nasıl yapmalı?” sorusunun yanıtını gerçekçi bir yaklaşımla veren ve vaatlerini bunun üzerine kuran siyasetçi tipine daha çok itibar eder…
Mesela şu tür laflara karnı toktur:
“Zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapan ekonomi politikalarına son vereceğiz. Üretime dayalı, gelirin hakça bölüşüldüğü refah ekonomisine geçilecektir. Her ailenin bir evi, her evin bir maaşı olacaktır. Merkez Bankası para politikasını bağımsız bir şekilde uygulayacaktır.” (Sayın Muharrem İnce’nin manifesto konuşmasından)
Ya da şu şekilde:
“Her şeyi ithal edebiliriz, anlayışı gidecektir. Yaratıcılık ve girişimcilik teşvik edilecektir. Merkez Bankası para politikasını bağımsız bir şekilde uygulayacaktır. Hedefimiz Türkiye ekonomisinin her yıl en az yüzde 7 büyümesidir. (Zaten o kadar büyüyor) Enflasyon yüzde 5'e, faiz yüzde 7’ ye düşürülecektir. İşsizlik oranları 5 yıl içerisinde yüzde 5'e düşürülecektir. Yüksek teknoloji bölgeleri kurulacaktır. İhracatımız 5 yıl içerisinde 2 katına çıkarılacaktır. İthal kömüre dayalı termik santral yapımına kısıtlama getirilecektir. (Ya yerli kömüre dayalı olanı ne olacak?)
Ekonomide 5 yıl içerisinde en az 5 yerli markayı dünya markası haline dönüştüreceğiz. Kişi başına düşen milli gelirimizi ilk etapta 15 bin dolar düzeyine çıkartarak orta gelir tuzağından kurtulacağız. Cari açık hedefimiz yüzde 3’ tür.”
Sayın İnce bu minval üzere söylemiş de söylemiş…
Peki nasıl yapacaksınız bütün bunları? O sorunun yanıtı yok. Ya da “Mühim değil… İleride bakarız…” Sözlerin havada kalması ya da pek çoğunun zaten AK Parti iktidarı tarafından fazlasıyla yapılıyor olmasının sallama aşamasında pek de bir önemi yok…
50-60 yıl önce belki kısmen geçerli olabilirmiş bu numaralar, ancak dedik ya, 21’inci yüzyılda Türk seçmeni boş vaatlere kapılmayacak kadar bilinçlenmiştir… Neyin yapılması gerektiğinin tespiti ile avunmaz. Nasıl yapacağınızı da söylemenizi bekler.
15 Temmuz hain darbe girişimine ve FETÖ’ye; Güneyimizi ve Güneydoğu bölgemizi tehdit eden teröre ve süper güçlerin desteğindeki PKK uzantıları ve türevlerine karşı savaşılan bir döneme özgü yaşanan OHAL koşullarını fütursuzca eleştirme; yeniden inşa sürecinden geçen adalet sisteminin yetersizliğinden yakınmak tabii ki olabilecek numaralar; fakat tarihin çarklarını geri döndürmeyi uçuk vaatlerle perçinlemeye çalışmak da ne ola?...
Vaat ve Güven, İkna’nın en önemli iki ayağıdır… Vaadi dozunda tutamaz; ya da vaatlerinizi tutacağınıza ilişkin güven ortamına dair ev ödevinizi yapamaz ya da yapsanız da yarattığınız atmosfer geçmiş konumlanmanızla bağdaşmazsa; o zaman unutun iknayı…