Siyasi iletişim yoksa, tabloda yerin yok...
14 MART 2012
Ajans Press Medya Takip Merkezi’nin yaptığı araştırmanın sonuçlarından siyasetçilerimizin çıkaracağı dersler var. Araştırma, 12 Haziran genel seçimleri ile yıl sonuna kadar geçen süre arasındaki 6 ay içinde milletvekillerinin medya karnesini ortaya koyuyor. Toplam 618 binin üzerinde haber incelendiğinde, bu haberlerin yüzde 66’sının AKP’li milletvekillerine ait olduğu görülmüş. CHP’li milletvekilleri de %23, MHP %6, BDP %4, Bağımsızlar %1 oranlarında basına yansımışlar.
Haberlerde yer alan ilk 10 ismi verelim; meraklısı ayrıntıları öğrenmek için Ajans Press Medya Takip Merkezi’nin özellikle facebook adresine tıklasın:
1. Recep Tayyip Erdoğan (68.430) 2. Kemal Kılıçdaroğlu (31.614) 3. Ahmet Davutoğlu (14.462) 4. Cemil Çiçek (14.389) 5. Bülent Arınç (10.873) 6. Zafer Çağlayan (10.716) 7. Devlet Bahçeli (10.428) 8. Taner Yıldız (10.076) 9. Ertuğrul Günay (9.060) 10. Mehmet Şimşek (8.873)
***
İletişimin i’sidir: Eğer ‘haber değeri’ olan bir iş yaptıysanız mutlaka medyada yerini bulur. Çünkü medya –ne kadar güdümlü olursa olsun- eğer gazetecilik haysiyetini kaybetmediyse görevini yapmak ve haberi vermek zorundadır. Üstüne sonsuza kadar yatamaz…
Siyasetçiler için ‘haber değeri’ olan işleri saymamız gerekmez değil mi?
Yukarıdaki tabloyu yorumlamanın en ‘zavallı’ ve ‘basiretsiz’ yolu, iktidarın medya üzerindeki ‘baskısı’ndan söz etmek ve muhalefetin çalışmalarının bu baskı nedeniyle gündeme taşınmadığını iddia etmekten geçer.
Omur ilikten ‘taraftarlık söylemi’ de böyle bir şeydir zaten. Takım yenildi mi ya hakem sorumludur, ya zemin, ya olumsuz hava koşulları, ya da talihsiz fikstür…
Fikriniz, söyleyecek lafınız, ‘ainesi iştir’ diye başlayan özdeyişimize uygun eylemleriniz ve de en önemlisi geleceğe dair bir iletişim stratejiniz varsa, mesleğiniz gereği siyasi iletişimle biraz ilgilendiyseniz, ‘medya bizi görmezden geliyor’ diye yakınmanın manasız bir çaba olduğunu anlayabilirsiniz.
Manasız çabadır; çünkü ‘yakınma’ dediğimiz eforun bir muhalefet biçimi olarak yansımasının olumsuzluğu bir yana, bu ‘avara kasnak’ enerjinin, ruhsal ve maddi maliyetlerini de üstlenmek durumunda kalmak meselenin önemli boyutlarından biridir. Mehmet Kemal Dedeman’ın o yalın fakat önemli sözü tam da burada geçerlidir: “Yakınma, yekin*!”…
*(Yekinmek: Davranmak, olduğu yerden fırlamak, ayağa kalkmak, kalkmak için hareket etmek, kımıldamak)
***
Ayrıca yukarıdaki rakamlar medya ölçümlemelerinde en az itibar edilen türden bir yaklaşımı ifade eder. ‘Medya yansımasında’ miktardan çok daha önemlisi, hangi mesajların nasıl verildiğidir. Strateji işlevden yola çıkılarak kurulur… Büyüklükten, fazlalıktan değil…
Bu ‘haber sayısı’ karşılaştırmasından daha da vahim bir ölçümleme vardır: Kaplanan alanın aynı medyanın o sayfaya biçtiği reklam geliri eş değerinin hesaplanması ve “Size ‘şu kadar’lık değer oluşturduk” diye raporlanması... Bu türden yaklaşımı uygulayan cahil cühela tayfası ne yazık ki hâlâ mevcuttur…
İletişimi yönetmek, bazılarının sandığı gibi ‘cafcaflı PR atakları’ içinde olmak değil, kendinizi en iyi nasıl ifade edebileceğinizin yollarını bulmaktır. Bu da ‘ben iletişimi de bilirim; zaten her şeyi de bilirim’ diyen kafa sesinizi ciddiye almamakla, dolayısıyla ezberinizi bozmakla mümkündür...
İktidarın da muhalefetin de medyası yüzyıllardır var olagelmiştir. İktidarın daha güçlü ve dolayısıyla ‘baskın’ olduğunu ifade etmek, ‘hiçbir şey söylememek’le eş anlamlıdır. Ezber bozmaya; başkasının gücünü, güçsüzlüğünü bir yana bırakıp, “Şu ‘siyasi iletişim’ dedikleri konuyla artık ilgilenmemizin zamanı gelmedi mi?” diye sorarak başlayabilirsiniz belki...
Haberlerde yer alan ilk 10 ismi verelim; meraklısı ayrıntıları öğrenmek için Ajans Press Medya Takip Merkezi’nin özellikle facebook adresine tıklasın:
1. Recep Tayyip Erdoğan (68.430) 2. Kemal Kılıçdaroğlu (31.614) 3. Ahmet Davutoğlu (14.462) 4. Cemil Çiçek (14.389) 5. Bülent Arınç (10.873) 6. Zafer Çağlayan (10.716) 7. Devlet Bahçeli (10.428) 8. Taner Yıldız (10.076) 9. Ertuğrul Günay (9.060) 10. Mehmet Şimşek (8.873)
***
İletişimin i’sidir: Eğer ‘haber değeri’ olan bir iş yaptıysanız mutlaka medyada yerini bulur. Çünkü medya –ne kadar güdümlü olursa olsun- eğer gazetecilik haysiyetini kaybetmediyse görevini yapmak ve haberi vermek zorundadır. Üstüne sonsuza kadar yatamaz…
Siyasetçiler için ‘haber değeri’ olan işleri saymamız gerekmez değil mi?
Yukarıdaki tabloyu yorumlamanın en ‘zavallı’ ve ‘basiretsiz’ yolu, iktidarın medya üzerindeki ‘baskısı’ndan söz etmek ve muhalefetin çalışmalarının bu baskı nedeniyle gündeme taşınmadığını iddia etmekten geçer.
Omur ilikten ‘taraftarlık söylemi’ de böyle bir şeydir zaten. Takım yenildi mi ya hakem sorumludur, ya zemin, ya olumsuz hava koşulları, ya da talihsiz fikstür…
Fikriniz, söyleyecek lafınız, ‘ainesi iştir’ diye başlayan özdeyişimize uygun eylemleriniz ve de en önemlisi geleceğe dair bir iletişim stratejiniz varsa, mesleğiniz gereği siyasi iletişimle biraz ilgilendiyseniz, ‘medya bizi görmezden geliyor’ diye yakınmanın manasız bir çaba olduğunu anlayabilirsiniz.
Manasız çabadır; çünkü ‘yakınma’ dediğimiz eforun bir muhalefet biçimi olarak yansımasının olumsuzluğu bir yana, bu ‘avara kasnak’ enerjinin, ruhsal ve maddi maliyetlerini de üstlenmek durumunda kalmak meselenin önemli boyutlarından biridir. Mehmet Kemal Dedeman’ın o yalın fakat önemli sözü tam da burada geçerlidir: “Yakınma, yekin*!”…
*(Yekinmek: Davranmak, olduğu yerden fırlamak, ayağa kalkmak, kalkmak için hareket etmek, kımıldamak)
***
Ayrıca yukarıdaki rakamlar medya ölçümlemelerinde en az itibar edilen türden bir yaklaşımı ifade eder. ‘Medya yansımasında’ miktardan çok daha önemlisi, hangi mesajların nasıl verildiğidir. Strateji işlevden yola çıkılarak kurulur… Büyüklükten, fazlalıktan değil…
Bu ‘haber sayısı’ karşılaştırmasından daha da vahim bir ölçümleme vardır: Kaplanan alanın aynı medyanın o sayfaya biçtiği reklam geliri eş değerinin hesaplanması ve “Size ‘şu kadar’lık değer oluşturduk” diye raporlanması... Bu türden yaklaşımı uygulayan cahil cühela tayfası ne yazık ki hâlâ mevcuttur…
İletişimi yönetmek, bazılarının sandığı gibi ‘cafcaflı PR atakları’ içinde olmak değil, kendinizi en iyi nasıl ifade edebileceğinizin yollarını bulmaktır. Bu da ‘ben iletişimi de bilirim; zaten her şeyi de bilirim’ diyen kafa sesinizi ciddiye almamakla, dolayısıyla ezberinizi bozmakla mümkündür...
İktidarın da muhalefetin de medyası yüzyıllardır var olagelmiştir. İktidarın daha güçlü ve dolayısıyla ‘baskın’ olduğunu ifade etmek, ‘hiçbir şey söylememek’le eş anlamlıdır. Ezber bozmaya; başkasının gücünü, güçsüzlüğünü bir yana bırakıp, “Şu ‘siyasi iletişim’ dedikleri konuyla artık ilgilenmemizin zamanı gelmedi mi?” diye sorarak başlayabilirsiniz belki...