Siyasî iletişimde devrim…
04 Ağustos 2018 - Yeni Şafak
Bu tespit size biraz abartılı gelebilir. Fakat bizce fazlasıyla yerindedir.… Ancak özgüveni zirve yapmış bir iktidar, muhalefetin eline böylesine ciddî kozlar verir… Cumhurbaşkanı’nın dünkü ilk 100 gün programı açıklaması, iletişim boyutunda bir devrimdir…
Cumhurbaşkanı’nın dün 16 Bakanı arkasına alarak açıkladığı somut program ve projeler bağlayıcı ‘sözlerdir’… Bir ölçüde eski sistemde, yeni kurulmuş bir hükümetin programının Başbakan tarafından Meclis’te okunmasını andırıyor olabilir. Ancak, bizce boyut, biçim ve içerik tamamen farklıdır.
Taahhütler çok daha metriktir ve bağlayıcıdır… Eskiden kimse izleyemezdi hükümet programlarını. Çünkü genelde hepsi soyuttu… Oysa şimdi numerik hedefler var her bakanlık için… Önünüze Sayın Cumhurbaşkanı’nın dünkü konuşmasının video kaydını koyup 100 günün sonunda İcraat Programı’nın neresi gerçekleşmiş, neresi gerçekleşmemiş görmek işten bile değildir.
Risk almadan başarı olmaz… Güven, ancak vaadin gerçekleşmesiyle tesis edilebilir. Siyasî iletişimin temelinde ikna yatar. İknanın temelinde de vaat ve güven… Sayın Cumhurbaşkanı ve 16 Bakan dün 100 günlük ‘icraat vaadi’nde bulunmuşlardır.
Akıllı bir muhalefet kendi içinde didişeceğine bu icraat programının takipçisi olurdu… Hatta katma değer getirirdi… Şunu şöyle şöyle yapsanız daha iyi olurdu, demeliydi… Ama nerede… Onlar, kurultay ve koltuk savaşlarında. Üç-beş imzanın mücadelesini veriyorlar… 600 küsurdan vazgeçin, 500 imza bile toplansa, siyasî haysiyet, derhal güven tazelemek için seçimli genel kurula gitmeyi gerektirmez mi?.. Muhalefet, 16 yıldır yaptığı şeyi istikrarlı bir şekilde sürdürüyor: Bir yandan kendi içinde didişirken iktidarın söylemlerini bekleyip ona göre pozisyon almak. Herhangi bir alternatif üretmemek…
O nedenle 100 günlük İcraat Programı hakkında muhalefetten herhangi bir çalışma, yapıcı bir katma değer beklemek, abesle iştigal olurdu…
Bizler Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk yüz günlük sınavını heyecanla izleyeceğiz. Türkiye’nin yolu açık olur inşallah.
Konyalı ‘La Casa De Papel’…
Bizim ailece izlediğimiz bir takımdır Atiker Konyaspor… Bizim evde herkesin bir ikinci takımı vardır. O nedenle, Atiker Konyaspor haberleri bizi pek bir ilgilendirir. Son tanıtım filmini gören arkadaşlar da hemen bana göndermişler, “Bak ne kadar ilginç bir iş yapmışlar!” diye…
İlginçliğin iletişim için her zaman bir tehdit oluşturduğunu bildiğimizden, endişe ile açtık tanıtım filmini… Ve endişemizde ne kadar haklı olduğumuzu görerek üzüldük. İtalyan partizanlarının ve komünistlerinin şarkısı, İspanyol Merkez Bankası’na girip içerde yüzlerce milyon Euro bastıktan sonra kayıplara karışmış olan ve ‘halkın sempatisini’ kazanmış İspanyol soyguncular, onların yüzlerine taktıkları ünlü İspanyol ressamı Salvodar Dali’nin maskı ve Konyasporun stadyumu… Bir kültürel çorba…
İlginç olmasına ilginç tabii… Ama ‘doğru’ mu? o başka.. İletişim etkinliklerinde “Güzel mi”, “Beğendin mi”, “İlginç mi” sorusu sorulmaz. Asıl soruması gereken “Doğru mu?” sorusudur…
Peki, ‘doğru’ neye göre belirlenir? 1. Bu işi yapanların bireysel zevkin, heyecanıyla değil, hedef kitlenin kültür ve değerleriyle ne kadar uyumlu olduğuna göre. 2. O iletişim çalışmasıyla elde edilmek istenen iş hedeflerine bizi ne kadar götürdüğüne göre…
Mesela amaç forma satışı mıdır?.. Bu filmden sonra forma satışları patlamış, Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ınkileri aşmışsa ve de Konya’nın kültür ve değerleriyle müthiş uyum içinde olduğundan halkın inanılmaz takdirini kazanmışsa, o zaman bize de bu çalışmayı eleştirmek değil, olumlamak düşer. Keşke bu iki parametreyi ölçebilsek…
Cumhurbaşkanı’nın dün 16 Bakanı arkasına alarak açıkladığı somut program ve projeler bağlayıcı ‘sözlerdir’… Bir ölçüde eski sistemde, yeni kurulmuş bir hükümetin programının Başbakan tarafından Meclis’te okunmasını andırıyor olabilir. Ancak, bizce boyut, biçim ve içerik tamamen farklıdır.
Taahhütler çok daha metriktir ve bağlayıcıdır… Eskiden kimse izleyemezdi hükümet programlarını. Çünkü genelde hepsi soyuttu… Oysa şimdi numerik hedefler var her bakanlık için… Önünüze Sayın Cumhurbaşkanı’nın dünkü konuşmasının video kaydını koyup 100 günün sonunda İcraat Programı’nın neresi gerçekleşmiş, neresi gerçekleşmemiş görmek işten bile değildir.
Risk almadan başarı olmaz… Güven, ancak vaadin gerçekleşmesiyle tesis edilebilir. Siyasî iletişimin temelinde ikna yatar. İknanın temelinde de vaat ve güven… Sayın Cumhurbaşkanı ve 16 Bakan dün 100 günlük ‘icraat vaadi’nde bulunmuşlardır.
Akıllı bir muhalefet kendi içinde didişeceğine bu icraat programının takipçisi olurdu… Hatta katma değer getirirdi… Şunu şöyle şöyle yapsanız daha iyi olurdu, demeliydi… Ama nerede… Onlar, kurultay ve koltuk savaşlarında. Üç-beş imzanın mücadelesini veriyorlar… 600 küsurdan vazgeçin, 500 imza bile toplansa, siyasî haysiyet, derhal güven tazelemek için seçimli genel kurula gitmeyi gerektirmez mi?.. Muhalefet, 16 yıldır yaptığı şeyi istikrarlı bir şekilde sürdürüyor: Bir yandan kendi içinde didişirken iktidarın söylemlerini bekleyip ona göre pozisyon almak. Herhangi bir alternatif üretmemek…
O nedenle 100 günlük İcraat Programı hakkında muhalefetten herhangi bir çalışma, yapıcı bir katma değer beklemek, abesle iştigal olurdu…
Bizler Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk yüz günlük sınavını heyecanla izleyeceğiz. Türkiye’nin yolu açık olur inşallah.
Konyalı ‘La Casa De Papel’…
Bizim ailece izlediğimiz bir takımdır Atiker Konyaspor… Bizim evde herkesin bir ikinci takımı vardır. O nedenle, Atiker Konyaspor haberleri bizi pek bir ilgilendirir. Son tanıtım filmini gören arkadaşlar da hemen bana göndermişler, “Bak ne kadar ilginç bir iş yapmışlar!” diye…
İlginçliğin iletişim için her zaman bir tehdit oluşturduğunu bildiğimizden, endişe ile açtık tanıtım filmini… Ve endişemizde ne kadar haklı olduğumuzu görerek üzüldük. İtalyan partizanlarının ve komünistlerinin şarkısı, İspanyol Merkez Bankası’na girip içerde yüzlerce milyon Euro bastıktan sonra kayıplara karışmış olan ve ‘halkın sempatisini’ kazanmış İspanyol soyguncular, onların yüzlerine taktıkları ünlü İspanyol ressamı Salvodar Dali’nin maskı ve Konyasporun stadyumu… Bir kültürel çorba…
İlginç olmasına ilginç tabii… Ama ‘doğru’ mu? o başka.. İletişim etkinliklerinde “Güzel mi”, “Beğendin mi”, “İlginç mi” sorusu sorulmaz. Asıl soruması gereken “Doğru mu?” sorusudur…
Peki, ‘doğru’ neye göre belirlenir? 1. Bu işi yapanların bireysel zevkin, heyecanıyla değil, hedef kitlenin kültür ve değerleriyle ne kadar uyumlu olduğuna göre. 2. O iletişim çalışmasıyla elde edilmek istenen iş hedeflerine bizi ne kadar götürdüğüne göre…
Mesela amaç forma satışı mıdır?.. Bu filmden sonra forma satışları patlamış, Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ınkileri aşmışsa ve de Konya’nın kültür ve değerleriyle müthiş uyum içinde olduğundan halkın inanılmaz takdirini kazanmışsa, o zaman bize de bu çalışmayı eleştirmek değil, olumlamak düşer. Keşke bu iki parametreyi ölçebilsek…