Siyasî ‘Cinnet’ nedir?..
17 KASIM 2010
Neden genelde CHP’ye biraz da haddimizi zorlayarak ‘akıl vermeye’ kalkıyoruz? Bu sorunun yanıtını da bir kez daha verelim: AK Parti iktidarında iletişim açısından fazla sorun yok. Sorun muhalefette.
Güçlü muhalefet ve ciddi iktidar alternatifi olmazsa, o ülkede işlerin iyi gitmeyeceğini biliyoruz… ABD, Almanya, İngiltere’de iktidar demokratlar ve muhafazakârlar arasında nasıl gidip gelebiliyor?.. Peki, ya bizde durum ne?.. Kılıçdaroğlu, 53 yıldır siyaset yaptığını söyleyen Önder Sav’a ‘durumu’ özetledi: “53 yıldır iktidar olamıyorsunuz!..”
Siyasi yelpazenin sürekli olarak sadece bir kanadı iktidara geliyor… Diğeri muhalefette. Hem de hayli zayıf bir konumlanmayla...
İlk kez bir toparlanma fırsatı yakalandı. İlk kez, CHP’nin önü kısmen açıldı. İlk kez dinozorlar dışındaki kadrolarla yol alma şansı doğdu… Kılıçdaroğlu’nun deyişiyle, CHP devrimciliğini yeniden hatırlayacak gibi… Alınan pek çok aksiyon, bu deyime yakışıyor. AK Parti’ye indekslenmiş olan “Yenileşimciliği”, “Dönüşümü yönetme” kabiliyetini, yıllar sonra ilk kez yeniden CHP’ye ‘yazdırma’ şansı doğdu…
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Sosyalist Enternasyonal için gittiği Paris gezisini yakından izleyenlerin tanık olduğu gibi, CHP kendisini yepyeni bir ‘Sol konumlamaya’ hazırlıyor… Kılıçdaroğlu ile Talabani’nin birlikte verdikleri fotoğraf, bu konumlamanın belirtilerinin sadece küçücük bir örneği. Bilindiği gibi Deniz Baykal 2007 yılında Celal Talabani geldi diye Sosyalist Enternasyonal’i ‘demonstratif’ bir şekilde (ileri görüşlülüğe dikkat) terk etmiş, örgüt de CHP’nin üyeliğine son vermeyi düşünmüştü.
‘Yeni CHP’ kavramı son derece yerindeydi. Keşke Kılıçdaroğlu “Yeni MYK’yı kastetmiştim” diye sıyırmasaydı da iki de bir de altını çizdiği “CHP ve devrimcilik, yenilikçilik” bağlamını kendine mal edebilseydi…
Görünen şu: Kemal Bey Atlas Okyanusu’nu geçmiş gibi… Kemikleşmiş, kireçlenmiş pek çok mafsalı kaldırıp atmayı başarmış, yerine şıkır şıkır çalışma kabiliyeti olan eklemler koymuş… Devrimci ilişki ve yönetim biçimlerinin yolunu açmış… Okyanusu geçmiş geçmesine de, her an Saint nehrinde boğulma olasılığı var… Çünkü iletişim hâlâ demode… Hem de ne demode…
CHP’li arkadaşlara sordum: “Kaç iş günü kaldı?” Hesaplamışlar. Dediler ki: “Yaklaşık 160 gün!”
“Peki hangi ‘yeni’, ‘devrimci’ iletişim yaklaşımı, yöntemi, stratejisi ve taktikleri var gündemde?”
… (Ses yok)
“Uygulamaya geçmiş olmayabilirsiniz, ancak nasıl pek çok diğer konuda ‘devrimci’ adımlar attınızsa, iletişim konusunda da mutlaka ‘devrimci’ (yenilikçi) yaklaşımlarınız vardır… Uygulama değil yaklaşım, düşünce sadece?.. Yok mu?..”
… (ses yok)
Diğer alanlarda devrimci tavır almaya çalış, iletişime gelince gericiliğe takıl… Fatura ağır olur… CHP neredeyse hiçbir şey yapmasa %25 alacak gibi… Geri kalan %10-15’i nasıl alacak? Bu iletişim anlayışıyla mı?..
Korkarım yine olacaklar şunlar: Bağıra çağıra iktidara, daha doğrusu Başbakana saldırılan mitingler; kapalı alan ve kahve toplantıları; çevre kirliliğinden başka hiçbir şeye hizmet etmeyen bayraklar; bıktırıcı derecede uzun, ‘mesaj kirliliği’ yüzünden içeriği kimselerin aklında kalmayan TV programları; konvoylar, karşılamalar, bol gaz ve seçime bir iki gün kala (tasarruf nedeniyle sadece bir iki kez) gazetelere verilecek tam sayfa, sıfır yaratıcılıkta ilanlar; sosyal medya yönetimi diye yutturulmuş, ‘çalışmayan’ bir iki tane 90 model web sitesi…
Einstein’ın ünlü sözünü arada sırada hatırlamakta yarar: “Insanity: Doing the same thing over and over again and expecting different results!” (Cinnet: Tekrar tekrar aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek!)
Güçlü muhalefet ve ciddi iktidar alternatifi olmazsa, o ülkede işlerin iyi gitmeyeceğini biliyoruz… ABD, Almanya, İngiltere’de iktidar demokratlar ve muhafazakârlar arasında nasıl gidip gelebiliyor?.. Peki, ya bizde durum ne?.. Kılıçdaroğlu, 53 yıldır siyaset yaptığını söyleyen Önder Sav’a ‘durumu’ özetledi: “53 yıldır iktidar olamıyorsunuz!..”
Siyasi yelpazenin sürekli olarak sadece bir kanadı iktidara geliyor… Diğeri muhalefette. Hem de hayli zayıf bir konumlanmayla...
İlk kez bir toparlanma fırsatı yakalandı. İlk kez, CHP’nin önü kısmen açıldı. İlk kez dinozorlar dışındaki kadrolarla yol alma şansı doğdu… Kılıçdaroğlu’nun deyişiyle, CHP devrimciliğini yeniden hatırlayacak gibi… Alınan pek çok aksiyon, bu deyime yakışıyor. AK Parti’ye indekslenmiş olan “Yenileşimciliği”, “Dönüşümü yönetme” kabiliyetini, yıllar sonra ilk kez yeniden CHP’ye ‘yazdırma’ şansı doğdu…
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Sosyalist Enternasyonal için gittiği Paris gezisini yakından izleyenlerin tanık olduğu gibi, CHP kendisini yepyeni bir ‘Sol konumlamaya’ hazırlıyor… Kılıçdaroğlu ile Talabani’nin birlikte verdikleri fotoğraf, bu konumlamanın belirtilerinin sadece küçücük bir örneği. Bilindiği gibi Deniz Baykal 2007 yılında Celal Talabani geldi diye Sosyalist Enternasyonal’i ‘demonstratif’ bir şekilde (ileri görüşlülüğe dikkat) terk etmiş, örgüt de CHP’nin üyeliğine son vermeyi düşünmüştü.
‘Yeni CHP’ kavramı son derece yerindeydi. Keşke Kılıçdaroğlu “Yeni MYK’yı kastetmiştim” diye sıyırmasaydı da iki de bir de altını çizdiği “CHP ve devrimcilik, yenilikçilik” bağlamını kendine mal edebilseydi…
Görünen şu: Kemal Bey Atlas Okyanusu’nu geçmiş gibi… Kemikleşmiş, kireçlenmiş pek çok mafsalı kaldırıp atmayı başarmış, yerine şıkır şıkır çalışma kabiliyeti olan eklemler koymuş… Devrimci ilişki ve yönetim biçimlerinin yolunu açmış… Okyanusu geçmiş geçmesine de, her an Saint nehrinde boğulma olasılığı var… Çünkü iletişim hâlâ demode… Hem de ne demode…
CHP’li arkadaşlara sordum: “Kaç iş günü kaldı?” Hesaplamışlar. Dediler ki: “Yaklaşık 160 gün!”
“Peki hangi ‘yeni’, ‘devrimci’ iletişim yaklaşımı, yöntemi, stratejisi ve taktikleri var gündemde?”
… (Ses yok)
“Uygulamaya geçmiş olmayabilirsiniz, ancak nasıl pek çok diğer konuda ‘devrimci’ adımlar attınızsa, iletişim konusunda da mutlaka ‘devrimci’ (yenilikçi) yaklaşımlarınız vardır… Uygulama değil yaklaşım, düşünce sadece?.. Yok mu?..”
… (ses yok)
Diğer alanlarda devrimci tavır almaya çalış, iletişime gelince gericiliğe takıl… Fatura ağır olur… CHP neredeyse hiçbir şey yapmasa %25 alacak gibi… Geri kalan %10-15’i nasıl alacak? Bu iletişim anlayışıyla mı?..
Korkarım yine olacaklar şunlar: Bağıra çağıra iktidara, daha doğrusu Başbakana saldırılan mitingler; kapalı alan ve kahve toplantıları; çevre kirliliğinden başka hiçbir şeye hizmet etmeyen bayraklar; bıktırıcı derecede uzun, ‘mesaj kirliliği’ yüzünden içeriği kimselerin aklında kalmayan TV programları; konvoylar, karşılamalar, bol gaz ve seçime bir iki gün kala (tasarruf nedeniyle sadece bir iki kez) gazetelere verilecek tam sayfa, sıfır yaratıcılıkta ilanlar; sosyal medya yönetimi diye yutturulmuş, ‘çalışmayan’ bir iki tane 90 model web sitesi…
Einstein’ın ünlü sözünü arada sırada hatırlamakta yarar: “Insanity: Doing the same thing over and over again and expecting different results!” (Cinnet: Tekrar tekrar aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek!)