Solak ve Topal ikilisine dikkat!..
18 Eylül 2009 Akşam Gazetesi
Bazı beyinsizlerin 'AK Parti yalakası' şeklindeki veciz (!) suçlamalarını sürdüreceklerini ve hatta artıracaklarını bilerek ve de göze alarak -sık sık 'Postal Yalayıcısı' lakabına da layık görüldüğüm için içim çok rahat- size iki isim vereceğim. Bu ikiliyi -eğer merakınız varsa- siyaset dünyasında izlemeye çalışmanızı tavsiye ederim... Biri Ayşenur Bilgi Solak, diğeri Av. Özlem Topal...
Her ikisinin de kartvizitlerinde 'AK Parti İstanbul İl Başkan Yardımcısı' yazıyor. Ayşenur Hanım Halkla İlişkiler Başkanı imiş. Özlem Hanım ise Tanıtım ve Medya'dan Sorumlu Başkan...
AK Parti'nin İstanbul Kadın Kolları da zaten çok başarılı...
'Sezar'ın hakkı Sezar'a'... Çarşamba akşamki organizasyon konusunda arka planda kalmak için özel çaba harcayan iki kahramanı sitayişle anmadan geçmek mümkün değil...
Keşke bazı CHP'liler bazı AK Partililerin arasına katılıp bu tür çalışmalarda yer alsalar da ilişki ve iletişim yönetimi konusunda kendilerine 'siyasette sosyal paydaş yaklaşımı' konusunda ders çıkarsalar. Hayal tabii...
Onları bilmem ama ben kendi adıma Anthony Giddens'in öğretileri doğrultusunda mükemmel bir sosyal paydaşlık iletişimi uygulamasını izleme fırsatını buldum... Çarşamba akşamı Başbakan R. Tayyip Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ı Dünya Ticaret Merkezi'nin yanıbaşındaki WOW İstanbul Oteli'nin devasa salonunda ağırlamak atla deve değildir. Türkiye'de bu tür organizasyonlar çocuk oyuncağı haline gelmiştir...
WOW'un son yıllardaki başarısının sırrını da o gece çözdüm. Otelin Genel Müdürü Abiş Hopikoğlu bir şef garson gibi salonda oradan oraya koşturuyordu. (Not: 'Teknen varsa kıçında, işin varsa başında duracaksın' düsturu her zaman değil belki, ama burada kesinlikle geçerli)...
Gelelim sosyal paydaşlara... Bu kadar üst düzeyde ve çeşitte bir katılımı sağlamış olmayı, sadece Başbakan'ın ve Suriye Devlet Başkanı'nın varlıklarına bağlamak haksızlık olurdu... Yukarıda söz ettiğim iki hanımefendinin şahsi çabalarının da bu katılımda önemli bir rol oynadığını düşünüyorum...
Neredeyse her kesimden ve renkten önemli isimler vardı. Dini liderler, iş dünyasından, spor dünyasından, popüler sanat alanından şöhretler, medya mensupları, akademisyenler, tabii ki siyasiler, 'etkileyiciler' ve 'karar önderleri'... (Not: Bu son iki kavram, İngilizce 'Influencers' ve 'Decision Makers'dan doğrudan çeviridir; onun için biraz garip durmaktadır. Sorumlusu ben değilim...) Sadece ben en az 70-80 kişiyle el sıkışıp sohbet etmişimdir... Uzaktan selamlaştıklarımla bu rakam 200'ü falan bulmuştur...
Toplantını içeriği ve Başbakan'ın konuşmasının analizi benim uzmanlık alanım değil. O işlerden, davete birlikte katıldığımız, bizim gazetenin aramıza kazandırmakla çok hayırlı bir iş yaptığı, uzman arkadaşımız Aslı Aydıntaşbaş anlıyor... Beni ilgilendiren işin siyasi iletişim boyutu.
Genelde AK Parti hep aynı hataya düşer; rakibi beş'leyip göndermek varken bir gol atıp üstüne yatmayı tercih eder. Ya da durduk yerde rakibi muhatap alır, onun topla oynamasına izin verir hatta onu teşvik bile eder... Demokratik Açılım projesinde olduğu gibi... Ancak çarşamba günkü etkinlik, 3 saat aynı şarkıyı söylüyormuş hissi veren ilahicilerin işi gereğinden fazla uzatmalarına izin verilmesini bir kenara bırakacak olursak, öncesi-sırası-sonrasıyla kusursuz bir şekilde yönetilmişti...
'Cin fikir', AK Partiye de uymadı...
Çarşamba günü Melih Gökçek'in referandum muhabbeti ile ilgili bir yazı yazmıştık. Başlık şöyleydi: ''Cin fikir', siyasette bazen ters teper'... Çocuklara 'Okulları kapatalım mı?', diye sorulan bir referandum yapılamayacağı gerçeğinden yola çıkarak; CHP'yi köşeye sıkıştırmayı deneyen Gökçek'in kendi ayağını kurşunlarla delik deşik ettiğinden söz etmiştik...
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Tokat Milletvekili Dr. Şükrü Ayalan aradı (hiç boş bırakmazlar, mutlaka takip ederler iletişim süreçlerini)... Kendisini hiç tanımam. 'AK Parti bireysel hak ve özgürlüklerin referanduma sunulamayacağını bilir. Cinfikirli kısa vadeli siyasi iletişim, ayrıca bizim üslubumuz değildir...' dedi.
Bu konuşmanın üzerinden çok geçmedi ki; Gökçek'in bu garip fikri geri çektiğini öğrendik...
Bir seminer sırasında Üstün Barışta üstat, tahtaya bir cümle yazmış; sonra da o cümleyi iyice silmiş ve salona dönüp sormuştu: 'Şimdi ben bu cümleyi sildim mi?..'
Bazı beyinsizlerin 'AK Parti yalakası' şeklindeki veciz (!) suçlamalarını sürdüreceklerini ve hatta artıracaklarını bilerek ve de göze alarak -sık sık 'Postal Yalayıcısı' lakabına da layık görüldüğüm için içim çok rahat- size iki isim vereceğim. Bu ikiliyi -eğer merakınız varsa- siyaset dünyasında izlemeye çalışmanızı tavsiye ederim... Biri Ayşenur Bilgi Solak, diğeri Av. Özlem Topal...
Her ikisinin de kartvizitlerinde 'AK Parti İstanbul İl Başkan Yardımcısı' yazıyor. Ayşenur Hanım Halkla İlişkiler Başkanı imiş. Özlem Hanım ise Tanıtım ve Medya'dan Sorumlu Başkan...
AK Parti'nin İstanbul Kadın Kolları da zaten çok başarılı...
'Sezar'ın hakkı Sezar'a'... Çarşamba akşamki organizasyon konusunda arka planda kalmak için özel çaba harcayan iki kahramanı sitayişle anmadan geçmek mümkün değil...
Keşke bazı CHP'liler bazı AK Partililerin arasına katılıp bu tür çalışmalarda yer alsalar da ilişki ve iletişim yönetimi konusunda kendilerine 'siyasette sosyal paydaş yaklaşımı' konusunda ders çıkarsalar. Hayal tabii...
Onları bilmem ama ben kendi adıma Anthony Giddens'in öğretileri doğrultusunda mükemmel bir sosyal paydaşlık iletişimi uygulamasını izleme fırsatını buldum... Çarşamba akşamı Başbakan R. Tayyip Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ı Dünya Ticaret Merkezi'nin yanıbaşındaki WOW İstanbul Oteli'nin devasa salonunda ağırlamak atla deve değildir. Türkiye'de bu tür organizasyonlar çocuk oyuncağı haline gelmiştir...
WOW'un son yıllardaki başarısının sırrını da o gece çözdüm. Otelin Genel Müdürü Abiş Hopikoğlu bir şef garson gibi salonda oradan oraya koşturuyordu. (Not: 'Teknen varsa kıçında, işin varsa başında duracaksın' düsturu her zaman değil belki, ama burada kesinlikle geçerli)...
Gelelim sosyal paydaşlara... Bu kadar üst düzeyde ve çeşitte bir katılımı sağlamış olmayı, sadece Başbakan'ın ve Suriye Devlet Başkanı'nın varlıklarına bağlamak haksızlık olurdu... Yukarıda söz ettiğim iki hanımefendinin şahsi çabalarının da bu katılımda önemli bir rol oynadığını düşünüyorum...
Neredeyse her kesimden ve renkten önemli isimler vardı. Dini liderler, iş dünyasından, spor dünyasından, popüler sanat alanından şöhretler, medya mensupları, akademisyenler, tabii ki siyasiler, 'etkileyiciler' ve 'karar önderleri'... (Not: Bu son iki kavram, İngilizce 'Influencers' ve 'Decision Makers'dan doğrudan çeviridir; onun için biraz garip durmaktadır. Sorumlusu ben değilim...) Sadece ben en az 70-80 kişiyle el sıkışıp sohbet etmişimdir... Uzaktan selamlaştıklarımla bu rakam 200'ü falan bulmuştur...
Toplantını içeriği ve Başbakan'ın konuşmasının analizi benim uzmanlık alanım değil. O işlerden, davete birlikte katıldığımız, bizim gazetenin aramıza kazandırmakla çok hayırlı bir iş yaptığı, uzman arkadaşımız Aslı Aydıntaşbaş anlıyor... Beni ilgilendiren işin siyasi iletişim boyutu.
Genelde AK Parti hep aynı hataya düşer; rakibi beş'leyip göndermek varken bir gol atıp üstüne yatmayı tercih eder. Ya da durduk yerde rakibi muhatap alır, onun topla oynamasına izin verir hatta onu teşvik bile eder... Demokratik Açılım projesinde olduğu gibi... Ancak çarşamba günkü etkinlik, 3 saat aynı şarkıyı söylüyormuş hissi veren ilahicilerin işi gereğinden fazla uzatmalarına izin verilmesini bir kenara bırakacak olursak, öncesi-sırası-sonrasıyla kusursuz bir şekilde yönetilmişti...
'Cin fikir', AK Partiye de uymadı...
Çarşamba günü Melih Gökçek'in referandum muhabbeti ile ilgili bir yazı yazmıştık. Başlık şöyleydi: ''Cin fikir', siyasette bazen ters teper'... Çocuklara 'Okulları kapatalım mı?', diye sorulan bir referandum yapılamayacağı gerçeğinden yola çıkarak; CHP'yi köşeye sıkıştırmayı deneyen Gökçek'in kendi ayağını kurşunlarla delik deşik ettiğinden söz etmiştik...
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Tokat Milletvekili Dr. Şükrü Ayalan aradı (hiç boş bırakmazlar, mutlaka takip ederler iletişim süreçlerini)... Kendisini hiç tanımam. 'AK Parti bireysel hak ve özgürlüklerin referanduma sunulamayacağını bilir. Cinfikirli kısa vadeli siyasi iletişim, ayrıca bizim üslubumuz değildir...' dedi.
Bu konuşmanın üzerinden çok geçmedi ki; Gökçek'in bu garip fikri geri çektiğini öğrendik...
Bir seminer sırasında Üstün Barışta üstat, tahtaya bir cümle yazmış; sonra da o cümleyi iyice silmiş ve salona dönüp sormuştu: 'Şimdi ben bu cümleyi sildim mi?..'