Sonun başlangıcı
10 MAYIS 2010
Medya neredeyse ortasından ikiye çatlamış… Bir yanı “Deniz Baykal istifa etmeli!” diyor; diğer yanı “Kesinlikle istifa etmemeli!”…
Sosyal demokrasi bu konuda da bölündü…
Biz ne demiştik?… Durum her ne ise, siyasi iletişim ve kriz iletişimi açısından uygulanacak strateji 3M’dir… Mağdur, mağrur ve mahzun durmayı başaracak ortamları yaratmak; agresyon sergilemek değil…
Clinton, Lewinsky krizinden “ABD tarihinin en yüksek itibarlı ve sevilen lideri” olarak çıkmıştı…
Oysa CHP kurmayları –herhalde Başkan’ın da icazeti ile- ne yapıyorlar?.. Biri onlara “Gündemi değiştirin!” demiş olmalı… Krizlerde gündemi değiştirmeye kalkmanın intiharla aynı anlama geleceğini bilemeyen iletişim cahillerinden birileri herhalde… Onlar da ipe sapa gelmez sözde kanıtlarla komplo teorilerine yaslanıp videoyu unutturacaklar…
Baykal’ın sonunu hazırlıyorlar… Farkında değiller…
Kendi fındık kadar beyinlerine değil, dünya iletişim tarihine bakacaklar. Ne yapılırsa bırakın batmayı; muzaffer olarak çıkılmış bu krizlerden… Şunun şurasında topu topu 5 tane adımdır peş peşe atılması gereken… Ona buna pislik atmak değil…
Ali Atıf Hocanın Hesabında Sorun Var
Şu bizim Ali Atıf Bir Hoca, yazacak bir şey bulamadı mı bana takar… Bu sefer de takmış… Tiraj sorunu var herhalde…
Efendim değerli Hocam diyor ki, “Ali Saydam’ın hesabında sorun var: ‘Reklam sektörü 3 milyar dolar, halkla ilişkiler sektörü 50 milyon dolar. Halkla ilişkiler reklam sektörünün 60'ta biri. Büyümedi gitti...’ demiş. Saydam medyaya yatırılan para ile reklam ajanslarına ödenen komisyonları birbirine karıştırıyor. Medyaya ödenen para ne zaman reklam sektörünün parası oldu? Bugün komisyonlar, (komisyon+ücret dâhil) Türkiye'de ortalamada %5 civarında geziyor. Demek ki reklam sektörüne düşen pay 150 milyon dolar. Yani halka ilişkiler sektörü reklam sektörünün üçte biri. Ama kârlılık açısından bakarsanız halkla ilişkiler sektörünün girdi maliyetlerinin az olması nedeniyle daha kârlı olduğunu söyleyebiliriz.”
Hoca halkla ilişkilerin kuramını iyi bilir; hiç de yabancısı olmadığı ‘iş dünyasında’ ise yaya kalır… Hocam, 3 milyar dolar reklam dünyasının içinde dönmüyor mu? Nakit dönüş avantajı denen bir şeyi hiç mi dikkate almayacağız? Ayrıca %5’i alan medya satın alma şirketleri aslında reklam ajanslarımızın ortaklıkları değil mi? Reklam ajanlarımız hem medya komisyonunu tahsil ederken ayrıca ajans hizmet bedeli almıyorlar mı? Reklam filmi prodüksiyon bedelleri üzerinden elde ettikleri kâr da işin cabası değil mi? Ya kimsenin gündeme getirmediği, getirmek istemediği medyadan alınan ‘risturn’leri ne yapacağız? Bütün bunlar hesaba katıldığında reklam dünyasının kendisine sağladığı maddi fayda toplamı (benefits) 150 milyon TL midir sevgili Hocam?
Ben ne diyorum?… Reklam dünyası Türkiye’de kapitalizm ve iletişim biliminin ışığında tekâmülünü çok daha hızlı tamamlamakta ve yürütmektedir. Kime kıyasla? Halkla ilişkilere… Bu dünyada böyle midir? Hayır… Halkla İlişkiler reklam dünyasını yakalamak üzere yukarı doğru hareket etmektedir… Bizde ise halkla ilişkiler sektörü hak ettiğinin çok gerisindedir.
Buna itirazınız var mı Hocam? “O şişman… Ben ondan daha yakışıklıyım. Zaten okulu yarıda bırakmış, master yapmamıştır, uzmanlığı da yoktur” diye lafı dolandırmadan yanıt istiyorum… Sektörü ve sektöre ilgi duyanları yanıltmadan, mevcut durumun fotoğrafını çekmek görevimiz herhalde… Bu zatı âlinizden istirham etme hakkımı lütfen teslim ediniz… En azından dostluğumuz adına. Gözlerinizden öperim…
“Çelişki olmadan popüler sanat olmaz!”
Uzun zamandır ilk kez para verip fotoğraf alıyoruz. Bunları biriktirmek için almıyoruz. Amaç asmak… Evimize… İş yerimize… Tabii bir ikisini eşimize dostumuza da hediye ederiz… Ancak sanat ürününe para harcamayı ne kadar özlediğimizi fark ettik… Çünkü para harcama işi, nitelikli olsa da, tüketim odaklı bir seyir izler genelde…
İki sergi iki sanatçı… Birinin ilk sergisi, diğeri kim bilir kaçıncısının açılışını dün yaptı… Murathan Özbek ve Gültekin Çizgen’in fotoğrafları, fotoğraftan öte değer taşıyor bizim için…
Murathan Özbek’te iki duygu dünyası bir arada hem tanrısal olan hem de şeytani olan… Biz tanrısal olanları seçtik… “Çelişki olmadan popüler sanat olmaz!” dedim sanatçıya… “Bitmeyecek Rüyamın İlk Tabirleri” adını taşıyan sergide esas tema yalnızlık… Yalnızlık da iki türlü olabiliyor ya: Sıfır çelişkinin özlemini duyan ve çelişkiden beslenen yalnızlıklar. Bunların ikisi de var bu çocukta… O yüzden çok zengin… Çok derinlikli… Sergi Yasemin Art Gallery’de 16 Mayıs’a kadar açık…
Sevgili dostum Gültekin Çizgen için kelam etmek bizim haddimizi aşar. Diğer işleri konusunda bir şey diyemem, ama iyi ki fotoğraf çekiyor… İstanbul 2010 Projesinin 9’uncu sergisi olarak düzenlenen ve Çizgen’in “Sahne senin İstanbul” adını verdiği ‘sunum’ 4 Haziran’a kadar ‘sahnede’…
Sosyal demokrasi bu konuda da bölündü…
Biz ne demiştik?… Durum her ne ise, siyasi iletişim ve kriz iletişimi açısından uygulanacak strateji 3M’dir… Mağdur, mağrur ve mahzun durmayı başaracak ortamları yaratmak; agresyon sergilemek değil…
Clinton, Lewinsky krizinden “ABD tarihinin en yüksek itibarlı ve sevilen lideri” olarak çıkmıştı…
Oysa CHP kurmayları –herhalde Başkan’ın da icazeti ile- ne yapıyorlar?.. Biri onlara “Gündemi değiştirin!” demiş olmalı… Krizlerde gündemi değiştirmeye kalkmanın intiharla aynı anlama geleceğini bilemeyen iletişim cahillerinden birileri herhalde… Onlar da ipe sapa gelmez sözde kanıtlarla komplo teorilerine yaslanıp videoyu unutturacaklar…
Baykal’ın sonunu hazırlıyorlar… Farkında değiller…
Kendi fındık kadar beyinlerine değil, dünya iletişim tarihine bakacaklar. Ne yapılırsa bırakın batmayı; muzaffer olarak çıkılmış bu krizlerden… Şunun şurasında topu topu 5 tane adımdır peş peşe atılması gereken… Ona buna pislik atmak değil…
Ali Atıf Hocanın Hesabında Sorun Var
Şu bizim Ali Atıf Bir Hoca, yazacak bir şey bulamadı mı bana takar… Bu sefer de takmış… Tiraj sorunu var herhalde…
Efendim değerli Hocam diyor ki, “Ali Saydam’ın hesabında sorun var: ‘Reklam sektörü 3 milyar dolar, halkla ilişkiler sektörü 50 milyon dolar. Halkla ilişkiler reklam sektörünün 60'ta biri. Büyümedi gitti...’ demiş. Saydam medyaya yatırılan para ile reklam ajanslarına ödenen komisyonları birbirine karıştırıyor. Medyaya ödenen para ne zaman reklam sektörünün parası oldu? Bugün komisyonlar, (komisyon+ücret dâhil) Türkiye'de ortalamada %5 civarında geziyor. Demek ki reklam sektörüne düşen pay 150 milyon dolar. Yani halka ilişkiler sektörü reklam sektörünün üçte biri. Ama kârlılık açısından bakarsanız halkla ilişkiler sektörünün girdi maliyetlerinin az olması nedeniyle daha kârlı olduğunu söyleyebiliriz.”
Hoca halkla ilişkilerin kuramını iyi bilir; hiç de yabancısı olmadığı ‘iş dünyasında’ ise yaya kalır… Hocam, 3 milyar dolar reklam dünyasının içinde dönmüyor mu? Nakit dönüş avantajı denen bir şeyi hiç mi dikkate almayacağız? Ayrıca %5’i alan medya satın alma şirketleri aslında reklam ajanslarımızın ortaklıkları değil mi? Reklam ajanlarımız hem medya komisyonunu tahsil ederken ayrıca ajans hizmet bedeli almıyorlar mı? Reklam filmi prodüksiyon bedelleri üzerinden elde ettikleri kâr da işin cabası değil mi? Ya kimsenin gündeme getirmediği, getirmek istemediği medyadan alınan ‘risturn’leri ne yapacağız? Bütün bunlar hesaba katıldığında reklam dünyasının kendisine sağladığı maddi fayda toplamı (benefits) 150 milyon TL midir sevgili Hocam?
Ben ne diyorum?… Reklam dünyası Türkiye’de kapitalizm ve iletişim biliminin ışığında tekâmülünü çok daha hızlı tamamlamakta ve yürütmektedir. Kime kıyasla? Halkla ilişkilere… Bu dünyada böyle midir? Hayır… Halkla İlişkiler reklam dünyasını yakalamak üzere yukarı doğru hareket etmektedir… Bizde ise halkla ilişkiler sektörü hak ettiğinin çok gerisindedir.
Buna itirazınız var mı Hocam? “O şişman… Ben ondan daha yakışıklıyım. Zaten okulu yarıda bırakmış, master yapmamıştır, uzmanlığı da yoktur” diye lafı dolandırmadan yanıt istiyorum… Sektörü ve sektöre ilgi duyanları yanıltmadan, mevcut durumun fotoğrafını çekmek görevimiz herhalde… Bu zatı âlinizden istirham etme hakkımı lütfen teslim ediniz… En azından dostluğumuz adına. Gözlerinizden öperim…
“Çelişki olmadan popüler sanat olmaz!”
Uzun zamandır ilk kez para verip fotoğraf alıyoruz. Bunları biriktirmek için almıyoruz. Amaç asmak… Evimize… İş yerimize… Tabii bir ikisini eşimize dostumuza da hediye ederiz… Ancak sanat ürününe para harcamayı ne kadar özlediğimizi fark ettik… Çünkü para harcama işi, nitelikli olsa da, tüketim odaklı bir seyir izler genelde…
İki sergi iki sanatçı… Birinin ilk sergisi, diğeri kim bilir kaçıncısının açılışını dün yaptı… Murathan Özbek ve Gültekin Çizgen’in fotoğrafları, fotoğraftan öte değer taşıyor bizim için…
Murathan Özbek’te iki duygu dünyası bir arada hem tanrısal olan hem de şeytani olan… Biz tanrısal olanları seçtik… “Çelişki olmadan popüler sanat olmaz!” dedim sanatçıya… “Bitmeyecek Rüyamın İlk Tabirleri” adını taşıyan sergide esas tema yalnızlık… Yalnızlık da iki türlü olabiliyor ya: Sıfır çelişkinin özlemini duyan ve çelişkiden beslenen yalnızlıklar. Bunların ikisi de var bu çocukta… O yüzden çok zengin… Çok derinlikli… Sergi Yasemin Art Gallery’de 16 Mayıs’a kadar açık…
Sevgili dostum Gültekin Çizgen için kelam etmek bizim haddimizi aşar. Diğer işleri konusunda bir şey diyemem, ama iyi ki fotoğraf çekiyor… İstanbul 2010 Projesinin 9’uncu sergisi olarak düzenlenen ve Çizgen’in “Sahne senin İstanbul” adını verdiği ‘sunum’ 4 Haziran’a kadar ‘sahnede’…