Sosyal medyanın bozuk düzeninde sona yaklaşılıyor
26 Ağustos 2021 - Yeni Şafak
Dün TRT Haber’in Özel Haberler Birimi’nden geldiler… Sosyal medya ile ilgili bir belgesel için çekim yaptılar…
Hayran kaldım doğrusu… Kısacık zaman içinde, inanılmaz bir profesyonellikle evde resmen stüdyo kurdular. Üç kamera, bolca ışık ve işine hâkim bir ekip…
TRT Haber, belgesel serisi için takdire şayan 10 kişilik bir ekip kurmuş. Senaryo ve editörlük vazifelerini Ahmet Bağçeci üstlenmiş… Yönetmen Murat Yıldırım, görüntü yönetmeni Vahap Aksoy, kameramanlar ve muhabirler arı gibi çalışıyorlar.
Bugüne kadar 15 Temmuz (Zehirli Salkım), Mavi Vatan, kripto para (Dijital Gizem) ve 28 Şubat üzerine yaptıkları belgesellere TRT Haber’in YouTube kanalından veya TRT izle uygulamasından ulaşılabiliyor. Biz dört bölümlük yeni belgesel serisi için sosyal medya üzerine konuştuk.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın müjdelediği düzenlemenin son derece gerekli olduğuna inananlardanım… Sosyal medyanın, temelde, ‘kötüye kullanıldığı’ için neden olduğu kaosa dair düşüncelerimi belgeselde de dile getirdim.
Sebepler de örnekler de aslında çok çeşitli… Kısa kısa değinelim…
Netflix’te yayınlanan Social Dilemma belgeselini izleyenler, bu mecra üzerinde gençlerin maruz kaldığı zorbalığın onları nasıl bir çıkmaza ve bunalıma sürüklediğini hatırlayacaklardır…
Örneğin, ABD’de 2009-2015 yılları arasındaki ‘intihar’ raporları ile lise öğrencilerinin tutum ve davranışlarının üzerine yapılan araştırmalarda; günde beş saatten fazla internet kullanan gençlerin, bir saat kullananlara oranla yüzde 70 daha fazla intihar düşüncesine kapıldığı görülmüş.
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi “Son Beş Yılda Türkiye’de Boşanmalara Etki Eden Bir Faktör Olarak Yeni Medya Teknolojileri ve Sosyal Medya” araştırmasına göre; ‘yeni medya teknolojileri’ ve ‘sosyal medya’, boşanma nedenleri arasında üst sıralarda yer alıyormuş.
Cass Sunstein, aynı düşünceden insanların sosyal medyada oluşturdukları arkadaş grupları aracılığıyla, yalnızca kendi seslerini/fikirlerini dinlemesiyle ortaya çıkan sanal mecralara ‘Yankı Odaları’ adını veriyor. Biz de yazılarımızda bu kavrama sık sık atıfta bulunuyoruz. Sunstein’in iddiasına göre; insanların faklı görüşlerle karşılaşmasına olanak sağlayarak ‘demokratikleşme’ için çok etkili bir kaynak olacağı düşünülen sosyal medyada, kısıtlı çevrelerin takip edilmesiyle ‘kutuplaştırıcı’, hatta toplulukları ‘görünmez’ kılan etkiler ortaya çıkmış.
Yine bir Netflix belgeseli olan The Great Hack durumun, bunun da ötesine nasıl geçtiği anlatıyor. İngiltere merkezli siyasi danışmanlık firması olan Cambridge Analytica’nın Facebook’la iç içe geçen skandalı bu yapımın konusuydu. Seçim kampanyalarında stratejik iletişimi belirlemek ve uygulamak üzere kişisel veri toplayarak işleyen şirket Amerika’da, sadece 2014 yılında 44 yerel seçimde çalışmış. ABD Başkanlık seçimleri, Brexit’in yanı sıra Litvanya, Kenya, Gana, Malezya, Romanya gibi ülkeler üzerinde de bu çalışmaları yürütmüşler. Bazen ‘kararsız’ seçmeni ‘belli’ bir adayı desteklemesi için bazen de ‘karşı taraf’ın seçmeninin sandığa hiç gitmemesi… Bu açık manipülasyonda da başarılı olmuşlar…
Yalan-dolanın, dezenformasyonun, manipülasyonun bini bir para… Reuters Gazetecilik Enstitüsü’nün “Dijital Haber 2018” raporuna göre; dünyada sahte habere en çok maruz kalan ülke, Türkiye… Üstelik yine uzmanların belirttiğine göre; yalan haberlerin yayılma hızı diğerlerinden altı kat daha fazla…
Son birkaç ay içinde sosyal medyanın bizi kaç kez yanılttığını bir düşünelim… Pandemi, aşı, orman yangınları için hayali yardım kampanyaları, sığınmacılarla ilgili uydurma görüntüler, haberler…
Sosyal medya bu hâliyle kendi başına bırakılırsa iftira, yalan ve hakaretle yalnızca bireyleri değil, manipülasyon, dezenformasyon ve misenformasyon ile toplumları da hedef alabilen zararlı bir aygıttan öteye gidemeyecek…
Oysa, araçların, teknolojik ürünlerin doğaları gereği iyi ya da kötü olmaları söz konusu bile değildir. Bunu belirleyen onların nasıl kullanıldığıdır. O nedenle, yukarıdaki son derece zararlı etkilerin en aza indirilebilmesi için medeni bir ülke olarak bizim de bazı düzenlemelere gitmemiz şart…
Hayran kaldım doğrusu… Kısacık zaman içinde, inanılmaz bir profesyonellikle evde resmen stüdyo kurdular. Üç kamera, bolca ışık ve işine hâkim bir ekip…
TRT Haber, belgesel serisi için takdire şayan 10 kişilik bir ekip kurmuş. Senaryo ve editörlük vazifelerini Ahmet Bağçeci üstlenmiş… Yönetmen Murat Yıldırım, görüntü yönetmeni Vahap Aksoy, kameramanlar ve muhabirler arı gibi çalışıyorlar.
Bugüne kadar 15 Temmuz (Zehirli Salkım), Mavi Vatan, kripto para (Dijital Gizem) ve 28 Şubat üzerine yaptıkları belgesellere TRT Haber’in YouTube kanalından veya TRT izle uygulamasından ulaşılabiliyor. Biz dört bölümlük yeni belgesel serisi için sosyal medya üzerine konuştuk.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın müjdelediği düzenlemenin son derece gerekli olduğuna inananlardanım… Sosyal medyanın, temelde, ‘kötüye kullanıldığı’ için neden olduğu kaosa dair düşüncelerimi belgeselde de dile getirdim.
Sebepler de örnekler de aslında çok çeşitli… Kısa kısa değinelim…
Netflix’te yayınlanan Social Dilemma belgeselini izleyenler, bu mecra üzerinde gençlerin maruz kaldığı zorbalığın onları nasıl bir çıkmaza ve bunalıma sürüklediğini hatırlayacaklardır…
Örneğin, ABD’de 2009-2015 yılları arasındaki ‘intihar’ raporları ile lise öğrencilerinin tutum ve davranışlarının üzerine yapılan araştırmalarda; günde beş saatten fazla internet kullanan gençlerin, bir saat kullananlara oranla yüzde 70 daha fazla intihar düşüncesine kapıldığı görülmüş.
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi “Son Beş Yılda Türkiye’de Boşanmalara Etki Eden Bir Faktör Olarak Yeni Medya Teknolojileri ve Sosyal Medya” araştırmasına göre; ‘yeni medya teknolojileri’ ve ‘sosyal medya’, boşanma nedenleri arasında üst sıralarda yer alıyormuş.
Cass Sunstein, aynı düşünceden insanların sosyal medyada oluşturdukları arkadaş grupları aracılığıyla, yalnızca kendi seslerini/fikirlerini dinlemesiyle ortaya çıkan sanal mecralara ‘Yankı Odaları’ adını veriyor. Biz de yazılarımızda bu kavrama sık sık atıfta bulunuyoruz. Sunstein’in iddiasına göre; insanların faklı görüşlerle karşılaşmasına olanak sağlayarak ‘demokratikleşme’ için çok etkili bir kaynak olacağı düşünülen sosyal medyada, kısıtlı çevrelerin takip edilmesiyle ‘kutuplaştırıcı’, hatta toplulukları ‘görünmez’ kılan etkiler ortaya çıkmış.
Yine bir Netflix belgeseli olan The Great Hack durumun, bunun da ötesine nasıl geçtiği anlatıyor. İngiltere merkezli siyasi danışmanlık firması olan Cambridge Analytica’nın Facebook’la iç içe geçen skandalı bu yapımın konusuydu. Seçim kampanyalarında stratejik iletişimi belirlemek ve uygulamak üzere kişisel veri toplayarak işleyen şirket Amerika’da, sadece 2014 yılında 44 yerel seçimde çalışmış. ABD Başkanlık seçimleri, Brexit’in yanı sıra Litvanya, Kenya, Gana, Malezya, Romanya gibi ülkeler üzerinde de bu çalışmaları yürütmüşler. Bazen ‘kararsız’ seçmeni ‘belli’ bir adayı desteklemesi için bazen de ‘karşı taraf’ın seçmeninin sandığa hiç gitmemesi… Bu açık manipülasyonda da başarılı olmuşlar…
Yalan-dolanın, dezenformasyonun, manipülasyonun bini bir para… Reuters Gazetecilik Enstitüsü’nün “Dijital Haber 2018” raporuna göre; dünyada sahte habere en çok maruz kalan ülke, Türkiye… Üstelik yine uzmanların belirttiğine göre; yalan haberlerin yayılma hızı diğerlerinden altı kat daha fazla…
Son birkaç ay içinde sosyal medyanın bizi kaç kez yanılttığını bir düşünelim… Pandemi, aşı, orman yangınları için hayali yardım kampanyaları, sığınmacılarla ilgili uydurma görüntüler, haberler…
Sosyal medya bu hâliyle kendi başına bırakılırsa iftira, yalan ve hakaretle yalnızca bireyleri değil, manipülasyon, dezenformasyon ve misenformasyon ile toplumları da hedef alabilen zararlı bir aygıttan öteye gidemeyecek…
Oysa, araçların, teknolojik ürünlerin doğaları gereği iyi ya da kötü olmaları söz konusu bile değildir. Bunu belirleyen onların nasıl kullanıldığıdır. O nedenle, yukarıdaki son derece zararlı etkilerin en aza indirilebilmesi için medeni bir ülke olarak bizim de bazı düzenlemelere gitmemiz şart…