Sosyal medyanın yalan şiddeti, depreminkini aştı
28 Ocak 2020 - Yeni Şafak
NBA’in efsanevi oyuncusu Kobe Brynt, California’da bir helikopter kazasında hayatını kaybetti. Kızlarından birinin de aynı kazada onunla birlikte hayatını kaybetmesi olayın dramatik boyutunu kat be kat artırdı.
41 yaşındaki Brynt, haklı ünü nedeniyle basketbolla ilgisi olmayanların dahi tanıdığı bir isimdi…
Hatırlarsınız, Kobe Türk Hava Yolları’nın ‘küresel marka yüzü’ de olmuş, reklamlarında rol almıştı…
Ülkemizde de sevilen bir sporcuydu… Allah rahmet eylesin…
Biz sıradan insanlara düşen normalde budur… Üzüntülerimizi, taziyelerimizi iletmek… Belki bir de başka sevenleriyle birlikte güzel anıları yad etmek…
Yoksa, “nasılsa bu işler artık çok kolay” diye, kendimizi haberci, yayıncı, dağıtımcı zannedip harekete geçmek değil…
Kobe Brynt’ın helikopterinin düştüğü haberi duyulur duyulmaz, WhatsApp’ı da dâhil edebileceğimiz sosyal medyada bir hareketlenme oldu…
Önce “Kobe Brynt’ın helikopteri düşmüş, hayatını kaybetmiş galiba” ve benzeri içeriklerle mevcut bilgiyi paylaşmakla yetinenleri, her gördüğü sakallıyı dedesi sananlar izledi…
Ve havada daireler çizerek yere çakılan, ardından da dev bir patlamayla alev alan bir helikopterin görüntüsü “İşte Brynt’ın helikopterinin düşme anı!” diye orada burada ve de WhatsApp gruplarında dönmeye başladı…
Dün sabah da o görüntünün 2018 yılında Dubai yakınlarında düşen bir helikoptere ait olduğu ortaya çıktı…
Fakat çok geç… Koca koca unvanlı adamlar ve kadınlar, sosyal medyadaki bir içeriği iki kez kontrol etmeden paylaşmamaları gerektiğini hâlâ öğrenemediklerinden kendilerini yalancı durumuna düşürdüler…
Bilgiyi, veriyi ‘en az iki kaynaktan teyit etmek’, gazeteciliğin çok bilinen bir kuralıdır aslında…
Madem çağımız bilgi çağı, iletişim çağı… Madem herkes kendini gazeteci ilan etti, o zaman bu kuralları da bir an önce içselleştirmek gerekmiyor mu…
Öyle ‘sınırsız sorumsuzluk’, pervasızlık, “ben başkasının yalancısıyım”cılık dönemi bitti. Herkes, sosyal medya yanlış kullanılırsa nelere yol açılabileceğini de biliyor artık… Madem bu özgürlükten yararlanmak istiyorsunuz, o zaman sorumlu davranmak zorundasınız…
Öte yandan Brynt için yapılan bu paylaşım, Elazığ depremi sonrası yapılanların yanında masum bile kaldı denebilir…
Yalan-dolan, çarpıtma, iftira bir yana, hayatta hiçbir şey öğrenemedikleri için vicdanları da gelişmemiş bir insan sürüsü, Twitter’da kışkırtıcılık yapmak için en acılı günümüzü seçmişler…
Bizim gazete Pazar günü bunların bazılarını yayınlamıştı:
“Yasal olmayan uyarı! Deprem yardımlarını devletin kurumlarına yapmayın yerine ulaşmıyor, saraya ulaşıyor.”
“Habertürk’e bağlanan tüm muhtarlar ‘Yapayalnızız, kimse gelmedi, AFAD yok, Kızılay yok’ diyor, spiker konuyu değiştirmek için ne yapacağını şaşırıyor. Bir geceliğine tek bir geceliğine koltuğunuzu düşünmeseniz keşke. Belki birkaç kişinin hayatını kurtarırsınız.”
“Önce iki üç kişi öldü; korkulacak bir şey yok diyorlar sabaha katliam açıklıyorlar. Elazığ devlet hastanesi yerle bir olmuş.”
Böyle paylaşımlar yapanlar sadece sıradan insanlar da değildi…
Mesela, CHP Genel Başkan Yardımcısı Tuncay Özkan, Şanlıurfa’da daha önce tadilatta olan bir hastaneden görüntüleri, Elazığ depreminde o hâle gelmiş gibi paylaşmış.
Tiyatrocu Orhan Aydın “Dünyanın her yerine yardım etmekle, Suriyeli yurttaşlara 40 milyar dolar harcamakla övünüyorsun. Kızılay’ın başı halktan para dileniyor” yazmış…
Berna Laçin de “Hop güncelleme 6.5... Biliyorsunuz bir dereceden sonra o ilde vergi filan depremden dolayı muafiyet alıyor” diye uyduruvermiş…
Her şeyden önce Hazine ve Maliye Bakanlığı, deprem bölgesine üç ay süreyle vergi muafiyeti getirildiğini açıkladı zaten…
Diğer yandan, Vergi Usul Kanunu’nun “Vergi terkini” başlıklı 115. maddesiyle tanınan vergilerin ertelenmesi uygulamasının, depremin şiddetiyle hiçbir ilgisi yok… Bu karar, afetin oluş şekline, şiddetine göre değil, yol açtığı hasara göre veriliyor…
Bu ve benzeri paylaşımları yapanlar hakkında Emniyet Genel Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı derhâl harekete geçmiş, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da soruşturma başlatmış…
Toplumu parçalamaya yönelenlere “Allah bildiği gibi yapsın” demek en iyi söz olurdu herhâlde…
41 yaşındaki Brynt, haklı ünü nedeniyle basketbolla ilgisi olmayanların dahi tanıdığı bir isimdi…
Hatırlarsınız, Kobe Türk Hava Yolları’nın ‘küresel marka yüzü’ de olmuş, reklamlarında rol almıştı…
Ülkemizde de sevilen bir sporcuydu… Allah rahmet eylesin…
Biz sıradan insanlara düşen normalde budur… Üzüntülerimizi, taziyelerimizi iletmek… Belki bir de başka sevenleriyle birlikte güzel anıları yad etmek…
Yoksa, “nasılsa bu işler artık çok kolay” diye, kendimizi haberci, yayıncı, dağıtımcı zannedip harekete geçmek değil…
Kobe Brynt’ın helikopterinin düştüğü haberi duyulur duyulmaz, WhatsApp’ı da dâhil edebileceğimiz sosyal medyada bir hareketlenme oldu…
Önce “Kobe Brynt’ın helikopteri düşmüş, hayatını kaybetmiş galiba” ve benzeri içeriklerle mevcut bilgiyi paylaşmakla yetinenleri, her gördüğü sakallıyı dedesi sananlar izledi…
Ve havada daireler çizerek yere çakılan, ardından da dev bir patlamayla alev alan bir helikopterin görüntüsü “İşte Brynt’ın helikopterinin düşme anı!” diye orada burada ve de WhatsApp gruplarında dönmeye başladı…
Dün sabah da o görüntünün 2018 yılında Dubai yakınlarında düşen bir helikoptere ait olduğu ortaya çıktı…
Fakat çok geç… Koca koca unvanlı adamlar ve kadınlar, sosyal medyadaki bir içeriği iki kez kontrol etmeden paylaşmamaları gerektiğini hâlâ öğrenemediklerinden kendilerini yalancı durumuna düşürdüler…
Bilgiyi, veriyi ‘en az iki kaynaktan teyit etmek’, gazeteciliğin çok bilinen bir kuralıdır aslında…
Madem çağımız bilgi çağı, iletişim çağı… Madem herkes kendini gazeteci ilan etti, o zaman bu kuralları da bir an önce içselleştirmek gerekmiyor mu…
Öyle ‘sınırsız sorumsuzluk’, pervasızlık, “ben başkasının yalancısıyım”cılık dönemi bitti. Herkes, sosyal medya yanlış kullanılırsa nelere yol açılabileceğini de biliyor artık… Madem bu özgürlükten yararlanmak istiyorsunuz, o zaman sorumlu davranmak zorundasınız…
Öte yandan Brynt için yapılan bu paylaşım, Elazığ depremi sonrası yapılanların yanında masum bile kaldı denebilir…
Yalan-dolan, çarpıtma, iftira bir yana, hayatta hiçbir şey öğrenemedikleri için vicdanları da gelişmemiş bir insan sürüsü, Twitter’da kışkırtıcılık yapmak için en acılı günümüzü seçmişler…
Bizim gazete Pazar günü bunların bazılarını yayınlamıştı:
“Yasal olmayan uyarı! Deprem yardımlarını devletin kurumlarına yapmayın yerine ulaşmıyor, saraya ulaşıyor.”
“Habertürk’e bağlanan tüm muhtarlar ‘Yapayalnızız, kimse gelmedi, AFAD yok, Kızılay yok’ diyor, spiker konuyu değiştirmek için ne yapacağını şaşırıyor. Bir geceliğine tek bir geceliğine koltuğunuzu düşünmeseniz keşke. Belki birkaç kişinin hayatını kurtarırsınız.”
“Önce iki üç kişi öldü; korkulacak bir şey yok diyorlar sabaha katliam açıklıyorlar. Elazığ devlet hastanesi yerle bir olmuş.”
Böyle paylaşımlar yapanlar sadece sıradan insanlar da değildi…
Mesela, CHP Genel Başkan Yardımcısı Tuncay Özkan, Şanlıurfa’da daha önce tadilatta olan bir hastaneden görüntüleri, Elazığ depreminde o hâle gelmiş gibi paylaşmış.
Tiyatrocu Orhan Aydın “Dünyanın her yerine yardım etmekle, Suriyeli yurttaşlara 40 milyar dolar harcamakla övünüyorsun. Kızılay’ın başı halktan para dileniyor” yazmış…
Berna Laçin de “Hop güncelleme 6.5... Biliyorsunuz bir dereceden sonra o ilde vergi filan depremden dolayı muafiyet alıyor” diye uyduruvermiş…
Her şeyden önce Hazine ve Maliye Bakanlığı, deprem bölgesine üç ay süreyle vergi muafiyeti getirildiğini açıkladı zaten…
Diğer yandan, Vergi Usul Kanunu’nun “Vergi terkini” başlıklı 115. maddesiyle tanınan vergilerin ertelenmesi uygulamasının, depremin şiddetiyle hiçbir ilgisi yok… Bu karar, afetin oluş şekline, şiddetine göre değil, yol açtığı hasara göre veriliyor…
Bu ve benzeri paylaşımları yapanlar hakkında Emniyet Genel Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı derhâl harekete geçmiş, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da soruşturma başlatmış…
Toplumu parçalamaya yönelenlere “Allah bildiği gibi yapsın” demek en iyi söz olurdu herhâlde…