Sosyopatlar kazanmayacak...
26 EKİM 2011
Van depremi sonrasında insanı ‘insan’ kılan ne kadar ‘değer’ varsa hepsini görmek mümkündü. Sivil savunma, AKUT ve GEA ve jandarma kurtarma timlerinin görev başındaki titizlik ve dozundaki duygusallığının ekranlara nasıl yansıdığının herhalde farkındasınızdır. Enkazda açılan dar tünel ağzından içerideki cana “Halilim, seni kurtaracağım!” diye seslenerek öncelikle ‘yaşama azmi’ içinde olanın en çok ihtiyaç duyduğu ‘güven’in ve ‘moral’in vaadini veren kurtarma görevlisini unutmak mümkün mü?
Hayat öğretmeye devam ediyor.
Kriz iletişimi örneklerinin en zorlusu olan ‘afet ve acil durum yönetimi’nde hıza, önceliklerin sırasını karıştırma hakkımızın hiç olmadığı süratle karar verme ve uygulama basiretine, hiyerarşik kurumlar sıralamasında ‘kurumsal’ ve ‘durumsal’ olanı iyi sezinleme yetisine, ama hepsinden önemlisi ‘Seni kurtaracağım!’ diyen o içtenlikli ses gibi ‘yüksek özgüven’li ve ‘ağır şefkat’li insan kalitesine ihtiyacımız var.
***
Karamsar değil umutlu olabilmek afet koşullarında nasıl da zordur. Her şeyin bittiğini sandığımız noktada tünelin ucundaki ışığı görüp gösterebilmek için özel bir eğitime ve iletişim yeteneğine ihtiyacımız var. Yoksa aile ve akrabalık bağlarının gücü konusunda kuşkumuz yok. TEMA’nın kurucularından TEKFEN Yönetim Kurulu Başkanı sayın Nihat Gökyiğit’in BİE’de verdiği bir seminerin notlarına göz atarken dikkat çeken şu tespitleri konusunda ‘Vallahi çok haklı’ demiştim:
“Türkçemizde akrabalık tabirlerini sayalım: Amca, hala, dayı, teyze, yenge, görümce, bacanak, abla, enişte, damat vs... Bunlar başka dillerde olmayan kelimeler. Yani başka herhangi bir dili kullanan bir insan ‘görümce’ demiyor, ‘kocamın kız kardeşi’ diyor; yahut ‘kocamın kardeşinin karısı’ diyor. Oysa biz ‘elti’ diyoruz kısaca. Peki neden? Çünkü akrabalık ilişkilerimiz çok güçlü ve günlük hayatımızın önemli parçaları. (...) Aynı zamanda komşu ve dostlar da çok önemli Türk insanının geleneğinde ve onlarla bir araya gelmek için çeşitli vesileler yaratılmış: Başınız sağ olsun, Allah kavuştursun, geçmiş olsun, yolunuz açık olsun, gününüz aydın olsun vs... Bu deyimler ve benzeri dileklerin başka lisanlarda doğrudan karşılıkları yok. Bizde neden var? Komşu ve dost çok önemli olduğu için. Komşusunun ya da dostunun sıkıntısını kendine dert ediyor; elbette sevincini de paylaşıyor.”
Yıllardır altını çizip durduğumuz ‘Ortak Ruhi Şekillenme’nin önemli unsurlarından biridir bu ‘duygudaşlık’ durumu…
***
Bir de bunun zıddı var… Durumdan vaziyet çıkarıp, bu felaket çevresinde Türk – Kürt husumetini körükleyenler. Hem analog medyada hem de CNN’de sabahları dinlediğim Özge Uzun’un süper tespitiyle, internette ortamında cürümleri kadar yer yakan ‘Klavye Delikanlıları’nın saçtığı zehir… Bu sosyopatlar yaydıkları melanetin nelere mal olduğunu bilmeden uyuzlarını kaşımayı her alanda sürdürüyorlar.
Dün Prof. Dr. Acar Baltaş CNN’de Özge Hanımın konuğuydu. ‘Sosyopat’ın karşılığı için çok doğru bir tanım yaptı: Sosyal vicdanı gelişmemiş kişi…
Bunlara Twitter’de falan da sık sık rastlamak mümkün. Sutre gerisinden top atışı… “Salla, ya tutarsa!” misali…Örneğin Acun Ilıcalı’ya, Hülya Avşar’a, Hadise’ye, Hande Yener’e, Emre Aydın’a, Cem Yılmaz’a, Sagopa Kajmer’e, Yaşar’a, Zuhal Olcay’a, Şehrazat’a, Özcan Deniz’e, Kenan Doğulu’ya, Fatih Altaylı’ya, Pakize Suda’ya akıl almaz iddialarla saldırıp bundan kendisine bir fayda sağlayacağını umanlarla, Türk – Kürt düşmanlığını körükleyenler arasında ‘ruh tekamülsüzlüğü’ açısından ne fark olabilir ki?...
Allah’tan bizim kamu vicdanı bu sosyopatların etkisinde kalmayacak kadar gelişmiştir. En azından uzun süre kalmaz… Yukarıdaki sanatçıların rating’i internetteki bu iddialar yüzünden bir milim düşmediği gibi, çoğununki de artmıştır…
Hayat öğretmeye devam ediyor.
Kriz iletişimi örneklerinin en zorlusu olan ‘afet ve acil durum yönetimi’nde hıza, önceliklerin sırasını karıştırma hakkımızın hiç olmadığı süratle karar verme ve uygulama basiretine, hiyerarşik kurumlar sıralamasında ‘kurumsal’ ve ‘durumsal’ olanı iyi sezinleme yetisine, ama hepsinden önemlisi ‘Seni kurtaracağım!’ diyen o içtenlikli ses gibi ‘yüksek özgüven’li ve ‘ağır şefkat’li insan kalitesine ihtiyacımız var.
***
Karamsar değil umutlu olabilmek afet koşullarında nasıl da zordur. Her şeyin bittiğini sandığımız noktada tünelin ucundaki ışığı görüp gösterebilmek için özel bir eğitime ve iletişim yeteneğine ihtiyacımız var. Yoksa aile ve akrabalık bağlarının gücü konusunda kuşkumuz yok. TEMA’nın kurucularından TEKFEN Yönetim Kurulu Başkanı sayın Nihat Gökyiğit’in BİE’de verdiği bir seminerin notlarına göz atarken dikkat çeken şu tespitleri konusunda ‘Vallahi çok haklı’ demiştim:
“Türkçemizde akrabalık tabirlerini sayalım: Amca, hala, dayı, teyze, yenge, görümce, bacanak, abla, enişte, damat vs... Bunlar başka dillerde olmayan kelimeler. Yani başka herhangi bir dili kullanan bir insan ‘görümce’ demiyor, ‘kocamın kız kardeşi’ diyor; yahut ‘kocamın kardeşinin karısı’ diyor. Oysa biz ‘elti’ diyoruz kısaca. Peki neden? Çünkü akrabalık ilişkilerimiz çok güçlü ve günlük hayatımızın önemli parçaları. (...) Aynı zamanda komşu ve dostlar da çok önemli Türk insanının geleneğinde ve onlarla bir araya gelmek için çeşitli vesileler yaratılmış: Başınız sağ olsun, Allah kavuştursun, geçmiş olsun, yolunuz açık olsun, gününüz aydın olsun vs... Bu deyimler ve benzeri dileklerin başka lisanlarda doğrudan karşılıkları yok. Bizde neden var? Komşu ve dost çok önemli olduğu için. Komşusunun ya da dostunun sıkıntısını kendine dert ediyor; elbette sevincini de paylaşıyor.”
Yıllardır altını çizip durduğumuz ‘Ortak Ruhi Şekillenme’nin önemli unsurlarından biridir bu ‘duygudaşlık’ durumu…
***
Bir de bunun zıddı var… Durumdan vaziyet çıkarıp, bu felaket çevresinde Türk – Kürt husumetini körükleyenler. Hem analog medyada hem de CNN’de sabahları dinlediğim Özge Uzun’un süper tespitiyle, internette ortamında cürümleri kadar yer yakan ‘Klavye Delikanlıları’nın saçtığı zehir… Bu sosyopatlar yaydıkları melanetin nelere mal olduğunu bilmeden uyuzlarını kaşımayı her alanda sürdürüyorlar.
Dün Prof. Dr. Acar Baltaş CNN’de Özge Hanımın konuğuydu. ‘Sosyopat’ın karşılığı için çok doğru bir tanım yaptı: Sosyal vicdanı gelişmemiş kişi…
Bunlara Twitter’de falan da sık sık rastlamak mümkün. Sutre gerisinden top atışı… “Salla, ya tutarsa!” misali…Örneğin Acun Ilıcalı’ya, Hülya Avşar’a, Hadise’ye, Hande Yener’e, Emre Aydın’a, Cem Yılmaz’a, Sagopa Kajmer’e, Yaşar’a, Zuhal Olcay’a, Şehrazat’a, Özcan Deniz’e, Kenan Doğulu’ya, Fatih Altaylı’ya, Pakize Suda’ya akıl almaz iddialarla saldırıp bundan kendisine bir fayda sağlayacağını umanlarla, Türk – Kürt düşmanlığını körükleyenler arasında ‘ruh tekamülsüzlüğü’ açısından ne fark olabilir ki?...
Allah’tan bizim kamu vicdanı bu sosyopatların etkisinde kalmayacak kadar gelişmiştir. En azından uzun süre kalmaz… Yukarıdaki sanatçıların rating’i internetteki bu iddialar yüzünden bir milim düşmediği gibi, çoğununki de artmıştır…