Sözün bittiği yer’e gelmeden önce...
20 AĞUSTOS 2011
Dün, “Keşke okuyabilseymişiz” demişiz… Tamamen önyargılardan oluşmuş kayıtlarımızla önümüze koyduğumuz bariyerler marifetiyle nice değerli kişi ve manalı olayı kavrayabilme zenginliğinden yoksun kalmayı nasıl başardığımızdan söz etmişiz.
Bizim şirkette çok sevilen arkadaşımız Mustafa Bey’in Siirt’te askerlik görevini yapan oğlu var… O bölgeden iki şehit haberi gelince içimiz cız etti… Hemen telefona sarıldık… Tam o sırada kafama dank etti… Biz, arkadaşımızın oğlunun sağlığını merak ederken, gergin anlar yaşıyorduk; ya çatışmaların ortasına düşen gençlerin anneleri babaları... O iki kelimeye mi odaklanmışlardı: ‘Kaybettik’, ‘şehit verdik”…
Kendimi çok kötü hissettim… Ancak bu, Somali’de yok olan çocukların fotoğraflarından etkilenmeme engel olmadı…
Acıların eğitiminden geçmeyi bilemeyen, anlamlı tekrarları “okuyamayan” ve de Einstein’ın o ünlü “aptallığın kanıtı”nı vurgulayan lafını hatırlatırcasına “aynı şeyi defalarca tekrarlayarak farklı bir sonuç almayı uman” terör ahmaklığının kısır döngüsünden kurtulmayı da başaramayan bir toplum olacağımıza inanmak istemiyorum. Tarihimizde de bu ahmaklığın örneğini bulamazsınız.
Terörün siyasallaşması da, siyasetin şiddete dönüşmesi de bu ahmaklığa açılan kapılarda bizleri bekleyen iki önemli tehlike olarak karşımızda duruyor.
Ahmaklık öyle noktalara taşınabilir ki, kalkıp “Güneydoğudaki şehitlere yanmak varken Somali’de açlıktan ölen onbinlerce çocuktan bize ne?” diyenlere laf yetiştirirken bulabilirsiniz kendinizi... Ya da “TRT’nin ilk zamanlarındaki gibi ‘ağırlaştırılmış yayına’ geçelim, ulusal yas ilan edelim” diye tepinip aslında PKK’nın iletişim ekmeğine yağ sürmeye kalkanlarla tartışırken…
Mustafa Bey’in oğlunu da merak edeceğiz, şehitlerimize de yanacağız, ancak Somalili bir deri bir kemik, gözlerinin içi sinek dolu çocuklar için de yüreğimiz parçalanacak… Biri, diğerini dışlamayacak…
Somali’ye yardım inisiyatifini hangi parti alırsa alsın, hayıflanmayacak, kıskanmayacağız… Çok mu zor?... Yoksa tüm çelişkileri ‘sözün bittiği yere’ mi sürüklemek gerek…
Bozcaada’da naylon poşet yok!..
İletişim adına olumlu örneklerden söz etmeyi zaman zaman ihmal ettiğimizin farkındayım. Oysa bilgi, sadece olumsuzun negasyonu (reddiyesi) ile oluşmuyor…
Örneğin, Bozcaada Belediyesi Başkanı Mustafa Mutay ve Meclis’teki arkadaşları Ada’ya naylon poşet sokmama konusunda karar almışlardı. Bu kararı kendilerine doğada hızla dönüşebilen torbalar veren Migros da hararetle desteklemişti. Ben bu olaydan söz ettiğimde, çoğu arkadaşımız “Bozcaada esnafı bu işi desteklemez ve daha önceki girişimler gibi bu da çalışmaz.” demişti…
Aradan birkaç ay geçti. Adaya geldik… Ada’da bir tek naylon torbaya rastlamadık. Bozcaada Belediyesi dünyayı kurtarmış değil; ancak bu işin olabileceğini kanıtlamış… Tüm Belediyelere ve ülkede doğal hayatı destekleyen tüm ‘Birlikteliklere’ ve tabii ‘yeşil programlara’ duyurulur…
Söz ‘Doğa dostluğundan’ açılmışken Honda’nın az sayıda ithal edildiği söylenen yeni modeli, hem elektrikle hem de benzinle çalışan CR-Z Hybrid’ten söz etmeden geçmek olmaz… Her yaştan gencin içini gıcıklayacak sanki. Ben bile bir hallendim doğrusu…
Bu arada Kia’nın da -tamamı ‘yerli’- reklamı çok ilgi çekici. Hani oyuncuların “Quizaz, Quizaz, Quizaz” (Kisas, Kisas, Kisas) adlı parçayı Kia’ya uyarlanmış Türkçe sözlerle söyledikleri reklam filmi… İnşallah hedef kitlesiyle de buluşmuştur. Hani ‘Güzel’ reklam yoktur ‘Doğru’ reklam vardır diyoruz ya, o hesap…
Bizim şirkette çok sevilen arkadaşımız Mustafa Bey’in Siirt’te askerlik görevini yapan oğlu var… O bölgeden iki şehit haberi gelince içimiz cız etti… Hemen telefona sarıldık… Tam o sırada kafama dank etti… Biz, arkadaşımızın oğlunun sağlığını merak ederken, gergin anlar yaşıyorduk; ya çatışmaların ortasına düşen gençlerin anneleri babaları... O iki kelimeye mi odaklanmışlardı: ‘Kaybettik’, ‘şehit verdik”…
Kendimi çok kötü hissettim… Ancak bu, Somali’de yok olan çocukların fotoğraflarından etkilenmeme engel olmadı…
Acıların eğitiminden geçmeyi bilemeyen, anlamlı tekrarları “okuyamayan” ve de Einstein’ın o ünlü “aptallığın kanıtı”nı vurgulayan lafını hatırlatırcasına “aynı şeyi defalarca tekrarlayarak farklı bir sonuç almayı uman” terör ahmaklığının kısır döngüsünden kurtulmayı da başaramayan bir toplum olacağımıza inanmak istemiyorum. Tarihimizde de bu ahmaklığın örneğini bulamazsınız.
Terörün siyasallaşması da, siyasetin şiddete dönüşmesi de bu ahmaklığa açılan kapılarda bizleri bekleyen iki önemli tehlike olarak karşımızda duruyor.
Ahmaklık öyle noktalara taşınabilir ki, kalkıp “Güneydoğudaki şehitlere yanmak varken Somali’de açlıktan ölen onbinlerce çocuktan bize ne?” diyenlere laf yetiştirirken bulabilirsiniz kendinizi... Ya da “TRT’nin ilk zamanlarındaki gibi ‘ağırlaştırılmış yayına’ geçelim, ulusal yas ilan edelim” diye tepinip aslında PKK’nın iletişim ekmeğine yağ sürmeye kalkanlarla tartışırken…
Mustafa Bey’in oğlunu da merak edeceğiz, şehitlerimize de yanacağız, ancak Somalili bir deri bir kemik, gözlerinin içi sinek dolu çocuklar için de yüreğimiz parçalanacak… Biri, diğerini dışlamayacak…
Somali’ye yardım inisiyatifini hangi parti alırsa alsın, hayıflanmayacak, kıskanmayacağız… Çok mu zor?... Yoksa tüm çelişkileri ‘sözün bittiği yere’ mi sürüklemek gerek…
Bozcaada’da naylon poşet yok!..
İletişim adına olumlu örneklerden söz etmeyi zaman zaman ihmal ettiğimizin farkındayım. Oysa bilgi, sadece olumsuzun negasyonu (reddiyesi) ile oluşmuyor…
Örneğin, Bozcaada Belediyesi Başkanı Mustafa Mutay ve Meclis’teki arkadaşları Ada’ya naylon poşet sokmama konusunda karar almışlardı. Bu kararı kendilerine doğada hızla dönüşebilen torbalar veren Migros da hararetle desteklemişti. Ben bu olaydan söz ettiğimde, çoğu arkadaşımız “Bozcaada esnafı bu işi desteklemez ve daha önceki girişimler gibi bu da çalışmaz.” demişti…
Aradan birkaç ay geçti. Adaya geldik… Ada’da bir tek naylon torbaya rastlamadık. Bozcaada Belediyesi dünyayı kurtarmış değil; ancak bu işin olabileceğini kanıtlamış… Tüm Belediyelere ve ülkede doğal hayatı destekleyen tüm ‘Birlikteliklere’ ve tabii ‘yeşil programlara’ duyurulur…
Söz ‘Doğa dostluğundan’ açılmışken Honda’nın az sayıda ithal edildiği söylenen yeni modeli, hem elektrikle hem de benzinle çalışan CR-Z Hybrid’ten söz etmeden geçmek olmaz… Her yaştan gencin içini gıcıklayacak sanki. Ben bile bir hallendim doğrusu…
Bu arada Kia’nın da -tamamı ‘yerli’- reklamı çok ilgi çekici. Hani oyuncuların “Quizaz, Quizaz, Quizaz” (Kisas, Kisas, Kisas) adlı parçayı Kia’ya uyarlanmış Türkçe sözlerle söyledikleri reklam filmi… İnşallah hedef kitlesiyle de buluşmuştur. Hani ‘Güzel’ reklam yoktur ‘Doğru’ reklam vardır diyoruz ya, o hesap…