Soyer bunu mu istiyordu?
13 Eylül 2022 - Yeni Şafak
Dünkü gazete yazısını Deniz Zeyrek şu cümleyle bitirmiş:
“Bugün ‘Kurşun atmadık, vuruşmadık, çarpışmadık, bıraktı gittiler’ diyenlerle, o gün işgalcilerle bir olup istiklal mücadelesini engellemeye çalışanların aynı kafada olduğunu unutmayalım.”
Zeyrek bu tespiti, “çok beğendiğim” dediği İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in Osmanlı’yı “gaflet, delalet ve hıyanet içinde” olmakla itham ettiği konuşmasına atfen yapmış…
Belediye Başkanı’nın konuşmasını, AK Parti sözcüsü Ömer Çelik’in ifadesiyle, ‘şuursuzca’ bulanların sayısı, en az beğenenler kadardır… Siyasi tarih okumasını ‘resmi tarih’ anlayışına dayanarak “Almanlar yenilince biz de yenilmiş sayıldık” düzeyinde yapabilen yarı cahillerin, emperyal güçlerin, bugün de süren vahşi saldırıları karşısında 600 yıllık cihan imparatorluğunun son günlerinde içine düştüğü çaresizlikten yola çıkarak gaflet, delalet ve hıyanet kavramlarıyla suçlanmasını hazmetmek kolay değil…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Gençliğe Hitabe”sinde sözünü ettiği durumu tahrif ederek bugüne yansıtmaya çalışmak kadar ‘büyük gaflet’ olabilir mi?..
Kaldı ki Atatürk şöyle demişti: “… [M]emleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.”
Bu cümledeki nüansı fark etmeyenler, eğer birileri kalkıp ‘ana muhalefet’ partisi lideri ve yönetimdeki yakın arkadaşları için, Türkiye’nin millî menfaatleri doğrultusundaki iç ve dış politikalara karşı çıktıkları noktada (sınır ötesi operasyon, Doğu Akdeniz meselesi, Rusya-Ukrayna savaşında taraf olma teklifi, Azerbaycan’a desteğe karşı çıkma, Millî Enerji ve Maden Politikası’nı eleştirme, millî savunma sanayinin karşısında tavır sergileme, yabancı yatırımların önünü kesecek açıklama ve çağrılar, sivil itaatsizlik numaraları, “Ailecek kaçacaklar” gibi saçma sapan iddialar vb…) aynı cümleyi şu şekilde kurarlarsa ne yapacağız?
“… [M]emleketin dâhilinde ‘ana muhalefet yöneticileri’ gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bunlar şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.”
Mevcut durum aynen budur…
Siyasi iletişim boyutunda ise olay neresinden tutsanız elinizde kalıyor… Tarkan konseri gibi olağanüstü etkili, tarihe geçen ve başarılı bir etkinliğe damgasını vuran İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın bu ipe sapa gelmez konuşmasıyla bir çuval inciri nasıl berbat ettiğini dün sabah Habertürk’te Nasuhi Güngör çok doğru ifade etti:
“İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in düştüğü hataya düşerseniz, yaptığınız işi gölgede bırakır, kendiniz tartışılırsınız…
Osmanlı eleştirebilir; ama adil olalım… Böyle bir hedef tahtasına koyarsanız, toplumu bölmek ve tartışmaları tetiklemekle itham edilirsiniz…”
O dönem ‘Tarihi Gerçekçilik’ temelinde, Türkiye Cumhuriyeti’ni kültür ve değerlerinin köklendiği geçmişinden koparmadan tahlil edilip anlamlandırılmadıkça, her türden tarih okumasında benzer şuursuzluklarla karşılaşmamız mukadderdir…
Gözümüze takılanlar…
“Bugün ‘Kurşun atmadık, vuruşmadık, çarpışmadık, bıraktı gittiler’ diyenlerle, o gün işgalcilerle bir olup istiklal mücadelesini engellemeye çalışanların aynı kafada olduğunu unutmayalım.”
Zeyrek bu tespiti, “çok beğendiğim” dediği İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in Osmanlı’yı “gaflet, delalet ve hıyanet içinde” olmakla itham ettiği konuşmasına atfen yapmış…
Belediye Başkanı’nın konuşmasını, AK Parti sözcüsü Ömer Çelik’in ifadesiyle, ‘şuursuzca’ bulanların sayısı, en az beğenenler kadardır… Siyasi tarih okumasını ‘resmi tarih’ anlayışına dayanarak “Almanlar yenilince biz de yenilmiş sayıldık” düzeyinde yapabilen yarı cahillerin, emperyal güçlerin, bugün de süren vahşi saldırıları karşısında 600 yıllık cihan imparatorluğunun son günlerinde içine düştüğü çaresizlikten yola çıkarak gaflet, delalet ve hıyanet kavramlarıyla suçlanmasını hazmetmek kolay değil…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Gençliğe Hitabe”sinde sözünü ettiği durumu tahrif ederek bugüne yansıtmaya çalışmak kadar ‘büyük gaflet’ olabilir mi?..
Kaldı ki Atatürk şöyle demişti: “… [M]emleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.”
Bu cümledeki nüansı fark etmeyenler, eğer birileri kalkıp ‘ana muhalefet’ partisi lideri ve yönetimdeki yakın arkadaşları için, Türkiye’nin millî menfaatleri doğrultusundaki iç ve dış politikalara karşı çıktıkları noktada (sınır ötesi operasyon, Doğu Akdeniz meselesi, Rusya-Ukrayna savaşında taraf olma teklifi, Azerbaycan’a desteğe karşı çıkma, Millî Enerji ve Maden Politikası’nı eleştirme, millî savunma sanayinin karşısında tavır sergileme, yabancı yatırımların önünü kesecek açıklama ve çağrılar, sivil itaatsizlik numaraları, “Ailecek kaçacaklar” gibi saçma sapan iddialar vb…) aynı cümleyi şu şekilde kurarlarsa ne yapacağız?
“… [M]emleketin dâhilinde ‘ana muhalefet yöneticileri’ gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bunlar şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.”
Mevcut durum aynen budur…
Siyasi iletişim boyutunda ise olay neresinden tutsanız elinizde kalıyor… Tarkan konseri gibi olağanüstü etkili, tarihe geçen ve başarılı bir etkinliğe damgasını vuran İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın bu ipe sapa gelmez konuşmasıyla bir çuval inciri nasıl berbat ettiğini dün sabah Habertürk’te Nasuhi Güngör çok doğru ifade etti:
“İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in düştüğü hataya düşerseniz, yaptığınız işi gölgede bırakır, kendiniz tartışılırsınız…
Osmanlı eleştirebilir; ama adil olalım… Böyle bir hedef tahtasına koyarsanız, toplumu bölmek ve tartışmaları tetiklemekle itham edilirsiniz…”
O dönem ‘Tarihi Gerçekçilik’ temelinde, Türkiye Cumhuriyeti’ni kültür ve değerlerinin köklendiği geçmişinden koparmadan tahlil edilip anlamlandırılmadıkça, her türden tarih okumasında benzer şuursuzluklarla karşılaşmamız mukadderdir…
Gözümüze takılanlar…
- LG, 17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü’nde bir kampanya başlatmış: #DoğruSuGelecek kampanyası… Tüketicileri bilinçli su kullanımı konusunda bilgilendirmişler… Ormancılığı Geliştirme ve Orman Yangınları ile Mücadele Hizmetlerini Destekleme Vakfı’na da 5000 fidan bağışlamışlar. İşin niteliğine zaten söyleyecek sözümüz yok… Kampanyanın adı ve aynı zamanda ‘kilit mesajı’ olan #DoğruSuGelecek ise ‘tam isabet’ dedirtecek türden, derdini anlatıyor… Kelime oyunuyla dikkat çekiyor. (Elif Acar, Caretta İletişim)
- Bazı bilgiler vardır; onlarla ne yapacağınızı bilemezsiniz?.. İletişim çalışmalarına yeni başlayanlara sık sık hatırlatırız; ortaya koyduğunuz aksiyonun, hedef kitlede “What’s in it for me?” (“Bana ne faydası var?”) sorusuna cevap vermesi gerekir diye… Beykoz Üniversitesi ve Türkiye İtibar Akademisi tarafından yapılan “2022 Gençlik Endeksi (G-250)” araştırmasına göre; 18-24 yaş arası genç kuşakta Domino’s, farklı sektörlerde faaliyet gösteren 250 marka arasında %68,2’lik skor alarak birinci sıraya yerleşmiş… Markanın itibarı açısından faydasını anlıyoruz elbette, ancak okur olarak merak ediyoruz: “What’s in it for me?” (Ece Kuplay, Contact Plus)
- Teknoloji markası Casper, kişisel kullanım için mobiliteyi öne çıkaran Casper Nirvana C500’ü, kurumsal kesim için de sürdürülebilir üretkenliği çalışanlara sunan Casper Nirvana C600’ü satışa çıkarmış. Bu tür basın bültenleri ‘Pazarlama İletişimi’nin bir parçasıdır. Ürünler ve hizmetlere yönelik yapılırlar… Ancak atlanmaması gereken husus, bu türden iletişimin de mutlaka markanın ‘varoluş nedeni’ne uygun şekilde tasarlanmasıdır. (Mehmet Eryılmaz, omg! İletişim)
- Yaz biterken birçok evde telaş başlar… Tarhanalar, domates sosları, turşular, reçeller hazırlanır. Meyvenin, sebzenin en lezzetli olduğu bu dönemi kışa taşımak için büyük uğraş verilir. Paşabahçe, bu ürünleri saklamak için en sağlıklı tercihin cam olduğuna dikkat çeken bir kampanya hazırlamış: “Senin kavanozunda ne var?” Hedef kitlenin kültürüyle uyumu da böylece yakalamışlar… (Ceren Olgaç, Lobby)