Standartlar algıyı öldürür…
11 ŞUBAT 2011
Evet öldürür; hem de nasıl öldürür… Nasıl öldürdüğünü biraz daha derinlemesine öğrenmek isteyenler bizim son kitabın (Eş ve Müşteri Nasıl Kaybedilir?) 83’üncü sayfasına bir göz atabilirler. (Kitabın gelirleri iletişim bursu fonuna gittiği için reklamını rahatlıkla yapıyorum)…
Şu sıra tematik kanalların haber programlarını benzer bir tehlike bekliyor. Tanıdık bildik sesler... Süheyl Batum… Mısır... KKTC ve besleme meselesi... Muharrem İnce… Emekli Paşalar… Müjdat Gezen... Başbakan’ın bir sözü… Bülent Arınç’ın değerlendirmesi… Her şey o kadar aynı olmaya başladı ki, medyanın programları birbirleri üzerinde çarpan etkili bir rekabet ortamı oluşturmaktan çok, bölen etkisi yapan, birbirlerini sıfırlayan bir dengeye doğru sürüklenmekte…
Aynı şey diziler için de geçerli… Aralarından sıyrılmayı bilenler yırtıyor; gerisi sıradanlığın içinde kaybolup gidiyor… Muhteşem Yüzyıl sıyrılanlardan… Öyle Bir Geçer Zaman ki de öyle… Yeni başlayan Canan’ın da sanki farklı bir havası var…
Peki ne yapmalı? Bir sonrasında ne olacağı belli olmayan, içinde ne konuşulacağı önceden kestirilemeyen programlar yapmalı… Cüneyt Özdemir, Uğur Dündar, Ali Kırca, M. Ali Birand böyle programlar yaparlar, ezber bozarlar, bozdururlardı… Formül bu…
PR, reklamdan pasta payı çalar mı?
Gazete Habertürk’ün yurt dışı basın davetlerine ilişkin yaklaşımına değinmekte yarar var. Önce Medyatava’da çıkan konuyla ilgili habere bir göz atalım:
Özellikle büyük şirketlerin açılış, seminer, kupa maçı ya da ödül gecesi adı altında yapılan yurtdışı gezilerine artık Gazete Habertürk'ten katılım olmayacakmış... Gazetelerin reklam müdürleri, son dönemde özellikle ekonomi basınında artan bu faaliyetlerin, şirketlerin ilan bütçelerini PR ve etkinlik şirketlerine kaydırmasından şikâyetçiymiş....
Şimdi de iletişimin penceresinden konuya dair neler gördüğümüze bakalım: Basın gezileri (press tours) pazarlama iletişimi karmasında yer alan pazarlama yönelimli PR’ın (Marketing PR) 32 aracından bir tanesidir. Bu 32 rakamını öylesine yazmıyorum. Marketing PR kitaplarının hepsinde bu 32 etkinlik sıralanır. Örneğin, sergiler açmak, yarışmalar düzenlemek, kitaplar yayımlamak, konserler, festivaller düzenlemek vs. bu etkinliklerden bazılarıdır. Özetle ortada gizli kapaklı bir durum yoktur ve kuruluşlar kendilerini ifade etmek için marketing PR araçlarından kendi iş hedeflerine uygun olanları seçerler.
1. Basın gezilerinde gerek kuruluş yöneticileri, gerekse iletişimciler, o işin özündeki haber değerinin altını çizmek için büyük bir çaba harcarlar.
2. Yayın organlarının yöneticilerinin, asli işi, haberleri hedef kitlelerine iletmekse doğal olarak gündemlerine gelen bir davette, işin özündeki haber değerinin olup olmadığını da görecekler; en azından kokusunu alacaklardır. Davet alan gazeteci yöneticisinden izin alacağına göre gazetenin kararı da herhalde birincil derecede yönetici arkadaşları ilgilendirmektedir.
3. İletişim konusunda kuruluşların bilgi ve tecrübe birikimi sanıldığından daha çok gelişmiştir; bütçelerinin ne kadarını reklama ne kadarını PR’a ayıracaklarını gayet iyi bilirler. Bilmeyenlerin de zaten adam gibi bütçeleri yoktur… Bu nedenle kuruluşlarının haberlerinin yapılmasıyla medyaya verdikleri reklam arasında ters orantıdan değil, aksine ortada bir aşinalık ve yatkınlık söz konusu olacağından düz orantıdan söz ediyoruz demektir.
Bu üç hususa rağmen gazetenin kararı, meslek ahlakına dikkat çekmesi, kuruluşları bu tür pazarlama odaklı etkinliklerde daha özenli olmaya davet etmesi bakımından saygı duyulması gereken bir yaklaşım içermektedir.
Şu sıra tematik kanalların haber programlarını benzer bir tehlike bekliyor. Tanıdık bildik sesler... Süheyl Batum… Mısır... KKTC ve besleme meselesi... Muharrem İnce… Emekli Paşalar… Müjdat Gezen... Başbakan’ın bir sözü… Bülent Arınç’ın değerlendirmesi… Her şey o kadar aynı olmaya başladı ki, medyanın programları birbirleri üzerinde çarpan etkili bir rekabet ortamı oluşturmaktan çok, bölen etkisi yapan, birbirlerini sıfırlayan bir dengeye doğru sürüklenmekte…
Aynı şey diziler için de geçerli… Aralarından sıyrılmayı bilenler yırtıyor; gerisi sıradanlığın içinde kaybolup gidiyor… Muhteşem Yüzyıl sıyrılanlardan… Öyle Bir Geçer Zaman ki de öyle… Yeni başlayan Canan’ın da sanki farklı bir havası var…
Peki ne yapmalı? Bir sonrasında ne olacağı belli olmayan, içinde ne konuşulacağı önceden kestirilemeyen programlar yapmalı… Cüneyt Özdemir, Uğur Dündar, Ali Kırca, M. Ali Birand böyle programlar yaparlar, ezber bozarlar, bozdururlardı… Formül bu…
PR, reklamdan pasta payı çalar mı?
Gazete Habertürk’ün yurt dışı basın davetlerine ilişkin yaklaşımına değinmekte yarar var. Önce Medyatava’da çıkan konuyla ilgili habere bir göz atalım:
Özellikle büyük şirketlerin açılış, seminer, kupa maçı ya da ödül gecesi adı altında yapılan yurtdışı gezilerine artık Gazete Habertürk'ten katılım olmayacakmış... Gazetelerin reklam müdürleri, son dönemde özellikle ekonomi basınında artan bu faaliyetlerin, şirketlerin ilan bütçelerini PR ve etkinlik şirketlerine kaydırmasından şikâyetçiymiş....
Şimdi de iletişimin penceresinden konuya dair neler gördüğümüze bakalım: Basın gezileri (press tours) pazarlama iletişimi karmasında yer alan pazarlama yönelimli PR’ın (Marketing PR) 32 aracından bir tanesidir. Bu 32 rakamını öylesine yazmıyorum. Marketing PR kitaplarının hepsinde bu 32 etkinlik sıralanır. Örneğin, sergiler açmak, yarışmalar düzenlemek, kitaplar yayımlamak, konserler, festivaller düzenlemek vs. bu etkinliklerden bazılarıdır. Özetle ortada gizli kapaklı bir durum yoktur ve kuruluşlar kendilerini ifade etmek için marketing PR araçlarından kendi iş hedeflerine uygun olanları seçerler.
1. Basın gezilerinde gerek kuruluş yöneticileri, gerekse iletişimciler, o işin özündeki haber değerinin altını çizmek için büyük bir çaba harcarlar.
2. Yayın organlarının yöneticilerinin, asli işi, haberleri hedef kitlelerine iletmekse doğal olarak gündemlerine gelen bir davette, işin özündeki haber değerinin olup olmadığını da görecekler; en azından kokusunu alacaklardır. Davet alan gazeteci yöneticisinden izin alacağına göre gazetenin kararı da herhalde birincil derecede yönetici arkadaşları ilgilendirmektedir.
3. İletişim konusunda kuruluşların bilgi ve tecrübe birikimi sanıldığından daha çok gelişmiştir; bütçelerinin ne kadarını reklama ne kadarını PR’a ayıracaklarını gayet iyi bilirler. Bilmeyenlerin de zaten adam gibi bütçeleri yoktur… Bu nedenle kuruluşlarının haberlerinin yapılmasıyla medyaya verdikleri reklam arasında ters orantıdan değil, aksine ortada bir aşinalık ve yatkınlık söz konusu olacağından düz orantıdan söz ediyoruz demektir.
Bu üç hususa rağmen gazetenin kararı, meslek ahlakına dikkat çekmesi, kuruluşları bu tür pazarlama odaklı etkinliklerde daha özenli olmaya davet etmesi bakımından saygı duyulması gereken bir yaklaşım içermektedir.