Stanno Tutti Bene… (Herkes çok iyi)
17 EYLÜL 2010
1990 yapımı bir Giuseppe Tornatore (Cinema Paradiso) filminin adı bu. Başrolde Marcello Matroianni var. Eşini kaybettikten sonra emekli olmuş birini canlandırıyor. Vefatın ardından hemen yola çıkıyor. Güneyden Kuzey’e İtalya’yı kat edip hepsi çok başarılı işler yaptıklarını söyleyen çocuklarına sürpriz ziyaretler yapıyor. Bir de ne görsün!.. Hepsi yalan bir dünya çizmişler anne ve babalarına. Her anlamda perişan haldeler. Adam hayli üzgün dönüyor memleketine ve eşinin mezarına gidiyor. Ona rapor vermeye: “Stanno Tutti Bene” diyor eşime. Herkes çok iyi, keyfi yerinde... Aynı konu, Robert De Niro’nun başrolü oynadığı Everybody’s Fine adıyla 2009’da bir kez daha çekilmiş bu sezon da bizde gösterilmişti.
Bu film her seçim yenilgisinden sonra sonuçları okuyan(!) CHP üst yönetimini anlatıyor sanki…
Sık sık gördüğümüz bu filmin değişmez küçük ama önemli karakter oyuncuları tabii ki araştırmacılardı!..
Ücreti mukabili sonuçlarla oynayan, teknik deyişle onları ‘normalleştiren’ bir iki tane tefessüh etmiş, erdemsiz dışındaki araştırmacılar her zaman başarılılar zaten.
Elbette ki, bu araştırmaları ve araştırmacıları kamuoyunu etkilemekle suçlayanlar; CATİ (Computer Assisted Telephone İnterviews – Bilgisayar destekli telefon söyleşisi) tekniğini aşağılayanlar; deneklerin telefonda korktukları için ‘Evet’ dediklerini, oysa sandık başına gidince pek çoğunun ‘Hayır’ diyeceğini bu yüzden sonuçların tutmayacağını söyleyip yazanlar, bugün kalkıp “Özür dileriz, yanılmışız” demiyorlar. Tersine, sanki hep doğru analiz yapmışlar, seçimleri öncesinde okumayı becermişler gibi (sonrasında herkes okur; marifet öncesinde okumakta) ‘her şeyi bilmeye’ devam ediyorlar…
Tıpkı Habertürk’de Didem Yılmaz Hanım’ın sunduğu Türkiye’nin Nabzı’ında bir eğlence programı izler gibi büyük bir keyifle seyrettiğim CHP Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Suha Okay Bey’in herhangi bir tereddüde mahal bırakmayacak netlikteki ifadesinin arka planında duran iddia gibi: Biz zaten her şeyi biliyoruz. Her şeyi doğru yapıyoruz. Liderimiz hatasız ve muazzamdır. Ve zaten Refarandum’da da başarılıydık…
Her şey iki gün önce yazdığım gibi gelişiyor. Şöyle demişim: “Boş konuştuğumun farkındayım… Beni mi dinleyecekler?… CHP üst yönetimi her şeyi herkesten daha iyi bildiği gibi iletişimi de gayet iyi bilir…”
CHP Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “Biz araştırma yaptırmıyoruz” diye dışladığı (Saynur Tezel’in Programı, Skytürk) araştırma şirketlerinin pek çoğu gibi bizim bu sayfalarda sık sık çalışmalarına yer verdiğimiz Metropoll şirketi ve Kurucu Başkanı Prof. Dr. Özer Sencar’ın rakamları da dikkate değerdi.
Metropoll’ün 5-11 Ağustos’ta yaptığı araştırmada YAŞ krizi öncesi ve sonrası toplam sonucuna göre, Evet’lerin oranı %59.6, Hayır’lar ise %40.4’tü. Araştırmanın YAŞ krizinden önce yapılan ilk kısmında ise, kararsızlar oransal olarak dağıtıldıktan sonra, Evet’ler 57.1 çıkarken Hayır’ların 42.8 olduğu saptanmıştı. Bu değerler nihai sonuçlardan sadece binde sekiz kadar farklıdır.
O dönemde bizim önerimiz, siyasilerin en azından üç araştırmayı önlerine koyup bakmaları, sonra da araştırmaları kaldırıp yerine takkelerini koyup düşünmeleriydi…
Gerek Sayın Bahçeli’nin “Erken seçim” talebinde bulunması, gerek Sayın Kılıçdaroğlu’nun sonuçları “Güzel bulduğunu” ifade etmesi ve nihayet Hakkı Suha Bey’in sadece yüzlerce ilçe, belde ve 71 il dolaşmakla kırılan rekorların bir işe yaramadığını görememesi ve kendilerini çok başarılı buluyor olması, “Erich Maria Remark’ın ülü romanının adını bir kez daha çağrıştırdı: “Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok!..” ya da Tornatore’nin filmini: “Herkesin keyfi yerinde!..” (Stanno Tutti bene…)
Bu film her seçim yenilgisinden sonra sonuçları okuyan(!) CHP üst yönetimini anlatıyor sanki…
Sık sık gördüğümüz bu filmin değişmez küçük ama önemli karakter oyuncuları tabii ki araştırmacılardı!..
Ücreti mukabili sonuçlarla oynayan, teknik deyişle onları ‘normalleştiren’ bir iki tane tefessüh etmiş, erdemsiz dışındaki araştırmacılar her zaman başarılılar zaten.
Elbette ki, bu araştırmaları ve araştırmacıları kamuoyunu etkilemekle suçlayanlar; CATİ (Computer Assisted Telephone İnterviews – Bilgisayar destekli telefon söyleşisi) tekniğini aşağılayanlar; deneklerin telefonda korktukları için ‘Evet’ dediklerini, oysa sandık başına gidince pek çoğunun ‘Hayır’ diyeceğini bu yüzden sonuçların tutmayacağını söyleyip yazanlar, bugün kalkıp “Özür dileriz, yanılmışız” demiyorlar. Tersine, sanki hep doğru analiz yapmışlar, seçimleri öncesinde okumayı becermişler gibi (sonrasında herkes okur; marifet öncesinde okumakta) ‘her şeyi bilmeye’ devam ediyorlar…
Tıpkı Habertürk’de Didem Yılmaz Hanım’ın sunduğu Türkiye’nin Nabzı’ında bir eğlence programı izler gibi büyük bir keyifle seyrettiğim CHP Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Suha Okay Bey’in herhangi bir tereddüde mahal bırakmayacak netlikteki ifadesinin arka planında duran iddia gibi: Biz zaten her şeyi biliyoruz. Her şeyi doğru yapıyoruz. Liderimiz hatasız ve muazzamdır. Ve zaten Refarandum’da da başarılıydık…
Her şey iki gün önce yazdığım gibi gelişiyor. Şöyle demişim: “Boş konuştuğumun farkındayım… Beni mi dinleyecekler?… CHP üst yönetimi her şeyi herkesten daha iyi bildiği gibi iletişimi de gayet iyi bilir…”
CHP Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “Biz araştırma yaptırmıyoruz” diye dışladığı (Saynur Tezel’in Programı, Skytürk) araştırma şirketlerinin pek çoğu gibi bizim bu sayfalarda sık sık çalışmalarına yer verdiğimiz Metropoll şirketi ve Kurucu Başkanı Prof. Dr. Özer Sencar’ın rakamları da dikkate değerdi.
Metropoll’ün 5-11 Ağustos’ta yaptığı araştırmada YAŞ krizi öncesi ve sonrası toplam sonucuna göre, Evet’lerin oranı %59.6, Hayır’lar ise %40.4’tü. Araştırmanın YAŞ krizinden önce yapılan ilk kısmında ise, kararsızlar oransal olarak dağıtıldıktan sonra, Evet’ler 57.1 çıkarken Hayır’ların 42.8 olduğu saptanmıştı. Bu değerler nihai sonuçlardan sadece binde sekiz kadar farklıdır.
O dönemde bizim önerimiz, siyasilerin en azından üç araştırmayı önlerine koyup bakmaları, sonra da araştırmaları kaldırıp yerine takkelerini koyup düşünmeleriydi…
Gerek Sayın Bahçeli’nin “Erken seçim” talebinde bulunması, gerek Sayın Kılıçdaroğlu’nun sonuçları “Güzel bulduğunu” ifade etmesi ve nihayet Hakkı Suha Bey’in sadece yüzlerce ilçe, belde ve 71 il dolaşmakla kırılan rekorların bir işe yaramadığını görememesi ve kendilerini çok başarılı buluyor olması, “Erich Maria Remark’ın ülü romanının adını bir kez daha çağrıştırdı: “Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok!..” ya da Tornatore’nin filmini: “Herkesin keyfi yerinde!..” (Stanno Tutti bene…)