Suriye’de serbest seçimi savunmak ‘ilericilik’tir
02 NİSAN 2012
Çelişki ve çatışmaları tahlil ederken sonuç cümlesine varmak için uygulanabilecek en hayırlı teknik ‘soyutlamadır’… Bugünden soyutlama ve soyutlanma... Gelecek zamana sıçrama ve oradan bugüne bakabilme… (Brecht’in yabancılaşma kuramının kulakları çınlasın…)
Suriye meselesinde de fikir sahibi olmak için bu yöntemi uygulamakta yarar olabilir… Örneğin, şu soruyu kendimize sormak: “10 yıl sonrasında; diyelim 2022 yılında Suriye’de bugün hâkim olan rejim bugünkü nitelik ve niceliğiyle; Suriye’nin bugünkü liderliği bugünkü ‘dünya duruşlarıyla’ var olmaya devam edecekler mi?” Sorunun yanıtı “Bilmiyorum!” olabilir tabii ki… O zaman bir 10 yıl daha sıçramalı. Ve sormalı “2032’de durum nasıl olacak?”...
İşte, çok kaba bir tanımla 10 ya da 20 yıl sonra ortaya çıkacak ‘durumu’ bugünden savunmak ve ona göre bugünü düzenlemeye çalışmak ‘ilericilik’, bugünü savunup her türden değişime karşı çıkmak ‘gericilik’tir diyebiliriz.
İstanbul dün, Suriye’nin dostu olduklarını iddia eden ancak birbirlerinden hiç mi hiç hoşlanmayan üç ayrı grubun farklı etkinliğine tanık oldu.
Birinci etkinlikte Başbakan Tayyip Erdoğan’ın açılış konuşmasını yaptığı ve 82 ülkeden delegelerin katıldığı (Rusya, Çin, İran’ın katılmaması kayıp mıdır?) ‘Suriye Halkının Dostları Grubu 2. Konferansı’nda Türkiye önerisini net olarak ortaya koydu:
"Sandık Suriye halkının önüne getirilmelidir ve uluslararası camianın kontrolü ve güvencesi altında da burada demokratik seçim gerçekleşmelidir!"
İkinci etkinlikte bu konferansı protesto eden bir başka grup vardı. ‘Suriye Halkıyla Dayanışma Platformu’ adına ellerinde Esad resmi olan pankartları taşıyor ve Harbiye’de Arapça sloganlar atarak, ‘Kanımız canımız Esad’a feda!’ diye haykırıyorlardı. Tahmin edilebileceği gibi göstericilerin tamamına yakını Suriye vatandaşıydı. Üçüncü etkinlikte ise bir grup Esat yanlılarını protesto etmek için sokağa fırlamıştı ki, yandaş ve karşıtların birbirine girmesi kaçınılmaz oldu. Polis biberli gaz kullanarak eylemcileri dağıttı.
Mesajlar da bu arada aslında kısmen güme gitti! Mesaj ne kadar karmaşıksa ya da ‘kirlilik’ söz konusuysa, algının da odağı kaçırması kaçınılmazdır. Eğer soyutlama devrede değilse tabii...
Böyle bir aşamada yönetilmeyen algının mayın etkisine anında dönüşebileceğini hiç unutmamak gerekir. Bu durumu da soyutlama işini 68 kuşağı iyi bilirdi. ‘Sistem dışılık, dünyayı kurtarma, kendisini topluma ve geleceğe arşı sorumlu görme ve neredeyse hiçbir dünyevi talebin olmaması’ biçiminde çok genel olarak ifade edilebilecek, spontane ve dünya çapında bir hareketin zamanların ruhunu taşıyacak bir ‘vicdan’la donanmış olması, belki de tarih karşısında özel bir yerde konumlanmasının da nedenidir.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Mehmet Ali Birand’ın Suriye politikasına yönelik sorularını yanıtlarken şöyle dedi:
“Suriye’ye ilişkin Türk hükümetinin politikalarını eleştirenlerin önerileri doğrultusunda bir politika izleseydik, bizi yine yerden yere vurmaya kalkışacaklarından yana kuşkumuz yok.”
Muhalif olanlar, omurgası güçlü argümanlarla karşı çıkabilseler, soyutlasalar ve daha ‘ilerici’ önermelerle gelseler, meseleye ilişkin algı karmaşası dağılacak…
Oysa şimdilik Suriye’de seçim istemek, her türlü melanete kalkan olabilecek türden, tartışma götürmeyecek, vicdanen herkesi rahatlatabilecek kadar yalın, açık ve duygusal bir mesajdır.
Ferzan’dan ‘film gibi film’…
Belediyenin 40 tonluk vinci gelse, bizi dün öğlen vakti yerimizden kaldırıp da İstinye’ye Fida Film Stüdyosuna ‘Özel Gösterim’ seyretmeye götüremezdi. Oysa sevgili Serap Engin kardeşimizin bir telefonu yetti: “Gelin lütfen!”…
Sade bize mi? Hayır bizim gibi 20 kadar köşe yazarı, yayıncı, gazeteci, televizyoncu dost ve arkadaşa da yetmiş olmalı Serap’ın telefonu ve Ferzan Özpetek ile Cem Yılmaz’ın da bizimle olacağı anonsu…
Jenerik dönüp yerimizden kalkarken Ali Kırca dedi ki: “Film gibi film. İşte budur!”… Aynen katılıyorum… Bir Özpetek – Sezen Aksu filmi olmuş sanki, Muhteşem Misafir… Bugünlük, tadımlık bu kadar. Ayrıntısı Cuma’ya…
Not: Dünkü yazımızda 4 Nisan akşamı rahmetli Halit Refiğ’in 1964 yılında çektiği ‘Gurbet Kuşları’ filminin orijinal negatifinin yenilenmiş halini seyredebileceğimizi duyurmuştum. 4 Nisan Çarşamba günkü gösteri özelmiş. ‘Gurbet Kuşları’nın İstanbul Film Festivali kapsamındaki gösterimi ise 6 Nisan Cuma günü Atlas Sineması’nda saat 21.30’da imiş. Meraklısına hatırlatalım…
Suriye meselesinde de fikir sahibi olmak için bu yöntemi uygulamakta yarar olabilir… Örneğin, şu soruyu kendimize sormak: “10 yıl sonrasında; diyelim 2022 yılında Suriye’de bugün hâkim olan rejim bugünkü nitelik ve niceliğiyle; Suriye’nin bugünkü liderliği bugünkü ‘dünya duruşlarıyla’ var olmaya devam edecekler mi?” Sorunun yanıtı “Bilmiyorum!” olabilir tabii ki… O zaman bir 10 yıl daha sıçramalı. Ve sormalı “2032’de durum nasıl olacak?”...
İşte, çok kaba bir tanımla 10 ya da 20 yıl sonra ortaya çıkacak ‘durumu’ bugünden savunmak ve ona göre bugünü düzenlemeye çalışmak ‘ilericilik’, bugünü savunup her türden değişime karşı çıkmak ‘gericilik’tir diyebiliriz.
İstanbul dün, Suriye’nin dostu olduklarını iddia eden ancak birbirlerinden hiç mi hiç hoşlanmayan üç ayrı grubun farklı etkinliğine tanık oldu.
Birinci etkinlikte Başbakan Tayyip Erdoğan’ın açılış konuşmasını yaptığı ve 82 ülkeden delegelerin katıldığı (Rusya, Çin, İran’ın katılmaması kayıp mıdır?) ‘Suriye Halkının Dostları Grubu 2. Konferansı’nda Türkiye önerisini net olarak ortaya koydu:
"Sandık Suriye halkının önüne getirilmelidir ve uluslararası camianın kontrolü ve güvencesi altında da burada demokratik seçim gerçekleşmelidir!"
İkinci etkinlikte bu konferansı protesto eden bir başka grup vardı. ‘Suriye Halkıyla Dayanışma Platformu’ adına ellerinde Esad resmi olan pankartları taşıyor ve Harbiye’de Arapça sloganlar atarak, ‘Kanımız canımız Esad’a feda!’ diye haykırıyorlardı. Tahmin edilebileceği gibi göstericilerin tamamına yakını Suriye vatandaşıydı. Üçüncü etkinlikte ise bir grup Esat yanlılarını protesto etmek için sokağa fırlamıştı ki, yandaş ve karşıtların birbirine girmesi kaçınılmaz oldu. Polis biberli gaz kullanarak eylemcileri dağıttı.
Mesajlar da bu arada aslında kısmen güme gitti! Mesaj ne kadar karmaşıksa ya da ‘kirlilik’ söz konusuysa, algının da odağı kaçırması kaçınılmazdır. Eğer soyutlama devrede değilse tabii...
Böyle bir aşamada yönetilmeyen algının mayın etkisine anında dönüşebileceğini hiç unutmamak gerekir. Bu durumu da soyutlama işini 68 kuşağı iyi bilirdi. ‘Sistem dışılık, dünyayı kurtarma, kendisini topluma ve geleceğe arşı sorumlu görme ve neredeyse hiçbir dünyevi talebin olmaması’ biçiminde çok genel olarak ifade edilebilecek, spontane ve dünya çapında bir hareketin zamanların ruhunu taşıyacak bir ‘vicdan’la donanmış olması, belki de tarih karşısında özel bir yerde konumlanmasının da nedenidir.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Mehmet Ali Birand’ın Suriye politikasına yönelik sorularını yanıtlarken şöyle dedi:
“Suriye’ye ilişkin Türk hükümetinin politikalarını eleştirenlerin önerileri doğrultusunda bir politika izleseydik, bizi yine yerden yere vurmaya kalkışacaklarından yana kuşkumuz yok.”
Muhalif olanlar, omurgası güçlü argümanlarla karşı çıkabilseler, soyutlasalar ve daha ‘ilerici’ önermelerle gelseler, meseleye ilişkin algı karmaşası dağılacak…
Oysa şimdilik Suriye’de seçim istemek, her türlü melanete kalkan olabilecek türden, tartışma götürmeyecek, vicdanen herkesi rahatlatabilecek kadar yalın, açık ve duygusal bir mesajdır.
Ferzan’dan ‘film gibi film’…
Belediyenin 40 tonluk vinci gelse, bizi dün öğlen vakti yerimizden kaldırıp da İstinye’ye Fida Film Stüdyosuna ‘Özel Gösterim’ seyretmeye götüremezdi. Oysa sevgili Serap Engin kardeşimizin bir telefonu yetti: “Gelin lütfen!”…
Sade bize mi? Hayır bizim gibi 20 kadar köşe yazarı, yayıncı, gazeteci, televizyoncu dost ve arkadaşa da yetmiş olmalı Serap’ın telefonu ve Ferzan Özpetek ile Cem Yılmaz’ın da bizimle olacağı anonsu…
Jenerik dönüp yerimizden kalkarken Ali Kırca dedi ki: “Film gibi film. İşte budur!”… Aynen katılıyorum… Bir Özpetek – Sezen Aksu filmi olmuş sanki, Muhteşem Misafir… Bugünlük, tadımlık bu kadar. Ayrıntısı Cuma’ya…
Not: Dünkü yazımızda 4 Nisan akşamı rahmetli Halit Refiğ’in 1964 yılında çektiği ‘Gurbet Kuşları’ filminin orijinal negatifinin yenilenmiş halini seyredebileceğimizi duyurmuştum. 4 Nisan Çarşamba günkü gösteri özelmiş. ‘Gurbet Kuşları’nın İstanbul Film Festivali kapsamındaki gösterimi ise 6 Nisan Cuma günü Atlas Sineması’nda saat 21.30’da imiş. Meraklısına hatırlatalım…