Sümüklü mendil ve toplumsal ruh sağlığı
17 Ağustos 2021 - Yeni Şafak
Efsanevi İngiliz Rock grubu The Beatles ilk Amerika turnesine çıktığında ben lise ikinci sınıftaydım. 1964 yılıydı ve henüz 18 yaşındaydım… Tüm delikanlılığımıza rağmen (belki tam da o nedenle) haberi duyduğumuzda çok şaşırmış, Amerikan gençliğiyle bir hayli dalga geçmiştik…
Fotoğraflarda ve haber filmlerinde gösterildiği üzere binlerce genç John, Ringo, George ve Paul’ün ayaklarını bastıkları çimleri yediler…
Bugünden bakınca “Afiyet olsun, Allah onları bildiği gibi yapsın” demek geliyor insanın içinden ama ilk duyduğumuzda üzerimizden ciddi bir şok dalgası geçmişti… Bizim kuşak, bu nedenle, Lionel Messi ile ilgili haberi serinkanlılıkla karşılamıştır.
Messi ne yapmıştı?
Yıllarca formasını terlettiği, kendisini de şöhrete kavuşturan Barcelona’dan ayrılırken basın toplantısında gözyaşlarına boğulmuştu… Bu sırada hem gözyaşlarını silsin hem de ağzını burnunu temizlesin diye kullandığı kağıt mendili buruşturup çöp tenekesine atmamış, bir güzel katlayıp kenara koymuş olmalı… Neticede bu mendilin de peşine düşen ve onu ele geçirdiğini iddia eden biri olmuş… Sonrası şöyle:
Shift+Delete’ın haberine göre; “Kimliği belirsiz bir kişi tarafından e-ticaret ve çevrim içi açık artırma platformu Mercado Libre’de satışa çıkarılan mendil için belirlenen fiyat etiketi ise tamı tamına 1 milyon dolar.”
Bizim bütün analog medyamız ve de TV kanallarımız olayı bu doğrultuda vermeseler ciddiye almayacaktık… Ancak popüler kültürün The Beatles’tan beri neye evirildiği konusunda önemli bir işaret veren bu haber, gençlik adına mutlaka ciddiye alınmalı…
Bu sütunlarda sıklıkla dile getirdiğimiz hususun bir kez daha altını çizmekte yarar var… Ne diyorduk?
“Şeytanla iş birliği yapmadan popüler olmak mümkün değildir.”
Peki, hem iş birliği yapıp hem de onun etkisi altına girmemek mümkün müdür? Yani, hem farkında hem de Gülhane Parkı’nda olmak… Evet, mümkündür ancak çok zor olduğu gibi nadiren rastlanan bir durumdur… (Bkz. Bazı pop klasikleri)
Bu şeytan ile iş birliği meselesi hayatımızın pek çok yerinde karşımıza çıktı ve çıkacak… Öyle ya insanın yaradılışından beri onun aklını çelmek için önce iştahını kabartacak ‘şeyi’ bulur, sonra da bunu sunarak onu yanına çekmeye çalışır şeytan (Bkz. Faust’taki Mefistofeles)…
Sen o parıltılı hayalin peşinde, elmadan bir ısırık için koşarken ayaklarının altında binlerce değeri ezer geçersin…
Sosyal medya yalanları da yukarıdaki çerçevede ele alınmalı… “Hidroelektrik Santrali’nin kapakları açıldı/patladı. Sel onun için bu kadar can aldı”… “Sınırlarımız elek gibi… Gelen geçen belli değil”… “Aşı yapıyoruz diyerek bize çip takacaklar”… “Aşı kısırlığa neden oluyor”… “Antalya’da göndere Afganistan bayrağı çektiler”… “Ecem Güçlük’e tecavüz eden 4 kişi serbest bırakıldı”… “ABD yangına zemin hazırlamak için Türkiye’ye kızılçam ormanı dikti”…
Bunlar gibi binlerce yalan… Popüler kültürün geldiği nokta bu işte…
Tabii ki “ilahlaştırılan” insanların ayaklarının bastığı otları yiyen ve sümüğünü sildiği mendile 1 milyon dolar veren dangalaklara diyecek bir lafımız olamaz.
Ancak sosyal medyada yalan ve hakaretle şeytanın izinden gidenleri, sosyal medyaya getirilecek dünya standartlarındaki yasal düzenlemelerle zapturapta almak toplumsal ruh sağlığı açısından zorunluluk ve sorumluluktur…
Fotoğraflarda ve haber filmlerinde gösterildiği üzere binlerce genç John, Ringo, George ve Paul’ün ayaklarını bastıkları çimleri yediler…
Bugünden bakınca “Afiyet olsun, Allah onları bildiği gibi yapsın” demek geliyor insanın içinden ama ilk duyduğumuzda üzerimizden ciddi bir şok dalgası geçmişti… Bizim kuşak, bu nedenle, Lionel Messi ile ilgili haberi serinkanlılıkla karşılamıştır.
Messi ne yapmıştı?
Yıllarca formasını terlettiği, kendisini de şöhrete kavuşturan Barcelona’dan ayrılırken basın toplantısında gözyaşlarına boğulmuştu… Bu sırada hem gözyaşlarını silsin hem de ağzını burnunu temizlesin diye kullandığı kağıt mendili buruşturup çöp tenekesine atmamış, bir güzel katlayıp kenara koymuş olmalı… Neticede bu mendilin de peşine düşen ve onu ele geçirdiğini iddia eden biri olmuş… Sonrası şöyle:
Shift+Delete’ın haberine göre; “Kimliği belirsiz bir kişi tarafından e-ticaret ve çevrim içi açık artırma platformu Mercado Libre’de satışa çıkarılan mendil için belirlenen fiyat etiketi ise tamı tamına 1 milyon dolar.”
Bizim bütün analog medyamız ve de TV kanallarımız olayı bu doğrultuda vermeseler ciddiye almayacaktık… Ancak popüler kültürün The Beatles’tan beri neye evirildiği konusunda önemli bir işaret veren bu haber, gençlik adına mutlaka ciddiye alınmalı…
Bu sütunlarda sıklıkla dile getirdiğimiz hususun bir kez daha altını çizmekte yarar var… Ne diyorduk?
“Şeytanla iş birliği yapmadan popüler olmak mümkün değildir.”
Peki, hem iş birliği yapıp hem de onun etkisi altına girmemek mümkün müdür? Yani, hem farkında hem de Gülhane Parkı’nda olmak… Evet, mümkündür ancak çok zor olduğu gibi nadiren rastlanan bir durumdur… (Bkz. Bazı pop klasikleri)
Bu şeytan ile iş birliği meselesi hayatımızın pek çok yerinde karşımıza çıktı ve çıkacak… Öyle ya insanın yaradılışından beri onun aklını çelmek için önce iştahını kabartacak ‘şeyi’ bulur, sonra da bunu sunarak onu yanına çekmeye çalışır şeytan (Bkz. Faust’taki Mefistofeles)…
Sen o parıltılı hayalin peşinde, elmadan bir ısırık için koşarken ayaklarının altında binlerce değeri ezer geçersin…
Sosyal medya yalanları da yukarıdaki çerçevede ele alınmalı… “Hidroelektrik Santrali’nin kapakları açıldı/patladı. Sel onun için bu kadar can aldı”… “Sınırlarımız elek gibi… Gelen geçen belli değil”… “Aşı yapıyoruz diyerek bize çip takacaklar”… “Aşı kısırlığa neden oluyor”… “Antalya’da göndere Afganistan bayrağı çektiler”… “Ecem Güçlük’e tecavüz eden 4 kişi serbest bırakıldı”… “ABD yangına zemin hazırlamak için Türkiye’ye kızılçam ormanı dikti”…
Bunlar gibi binlerce yalan… Popüler kültürün geldiği nokta bu işte…
Tabii ki “ilahlaştırılan” insanların ayaklarının bastığı otları yiyen ve sümüğünü sildiği mendile 1 milyon dolar veren dangalaklara diyecek bir lafımız olamaz.
Ancak sosyal medyada yalan ve hakaretle şeytanın izinden gidenleri, sosyal medyaya getirilecek dünya standartlarındaki yasal düzenlemelerle zapturapta almak toplumsal ruh sağlığı açısından zorunluluk ve sorumluluktur…