Taklit, aslının algısını güçlendirir
10 ARALIK 2007
Geçenlerde Moskova’da muhteşem bir şölenle açılışı yapılan Millionaire fuarının ikincisi bu hafta sonu Amsterdam’da düzenlendi. Fuar, pek çok başka kentte de iş ortakları vasıtasıyla düzenleniyor ve lüks ürün sektörüne kendilerini ifade edecekleri ortam sağlıyor. Bu fuarın da, aynı adı taşıyan dergi grubunun da fikri hakları, uluslararası firma tarafından Türkiye’de tek bir şirkete verilmiş: CNR Fuarcılık. Hani bazı çevrelerin medyanın bir kısmının da desteğini alarak herhangi bir suçu kanıtlanmadığı halde mahkum etmeye çalıştığı CNR Fuarcılık ve patronu Ceyda Erem.
Hafta sonu İstanbul’da Zeynep Özal Hanım’ın da ortağı olduğu bir başka fuarcılık şirketi tarafından benzer bir lüks tüketim ürünleri fuarı açıldı. Hiçbir itiraz olamaz. CNR öteki fuar geldiğinde neyin ne olduğunu anlatır.
Benim sadece iki şeye itirazım var. Bir: Zeynep Hanım’ın ortağı olduğu fuarcılık şirketinin adına: JNR... İki: Düzenledikleri fuarın, Moskova’da ve Amsterdam’daki Milyonerler Fuarı’nın devamı olduğu algısını yaratmaya çalışmalarına...
Başka bir isim mi yoktu, gidip CNR’ın burnunun dibine girdiniz? Bunun CNR’a zararı olmaz. Eda Taşpınar’ın (İkoncan) taklitlerini giydiği markalara, Nursace’nin de Versace’ye herhangi bir zararı dokunmayacağı gibi... Bir süre, gelen bilgiyi sorgulamadan kullanan bir kısım basının ve bazı iş çevrelerinin kafasını karıştırırsınız, o kadar...
Peki ne yapmalıydı Zeynep Hanım? CNR’dan tamamen kopmalı, kendisini farklılaştırmalı; ‘Lüks Tüketim Fuarı’ , Zengin Fuarı’, ileride büyük bir olasılıkla kullanamayacağı ‘Milyonerler Fuarı’ gibi kavramların dışında bir konumlanma seçmeliydi... Kolay ve ucuz yol çok ender durumlarda hedefe götürür.
Ceyda Hanım, hem benim 25 yıllık arkadaşım, hem de zaman zaman profesyonel ilişkimizin olduğu bir iş kadınıdır. Onun için sözlerim ön yargılı olabilir. Baştan uyarayım...
Bir kadın tek başına, bataklık bir araziden devasa bir fuar tesisi çıkardıysa, ülke ekonomisi ve KOBİ’ler, fuarcılığı ve fuar ortamında pazarlama yapma, fuardan ihracata uzanan yolda yürüme konusunda ondan esinlendilerse; özellikle İngiltere’deki fuar şirketine ortaklığı nedeniyle elde ettiği geliriyle en çok vergi verenlerde üst sıralara tırmanmışsa, alımlı, dikkat çekici fakat yalnız bir kadın diye, sadece o pencereden bakılmayı ve yaptıklarının görmezlikten gelinmesini hak etmiyor... Biliyoruz, bu dünyada ‘hiçbir başarı cezasız kalmıyor’!.. Ama en azından medyanın yasal süreçte tarafsız durup sonucu beklemesi, gerekmez mi?
Bu ayıp da bize yeter
Kadim dostum iletişim ustası Christian Langer Hamburg’dan her gelişinde bana Noel Baba gibi çeşitli hediyeler getirir. Goethe’nin Divan’ı, 1930’ların başında Almanya’da gotik harflerle yayınlanmış bir Atatürk Kitabı, AB’nin Türkiye’ye ilişkin görüşlerini yansıtacak makale, kitap ve gazete haberleri… Hepsi etkiliydi. Ancak son getirdikleri bir başka…
Bu sefer iki müzik CD’si, bir kitap kapmış, gelmiş. Birinin adı Al Kindi, Parfums Ottomans… Diğeri ‘Best of Turkish Pop’. Her ikisi de Almanya’da yayınlanmış. Kitap ise son yıllarda çok popüler olan bir konu üzerine: Location-Branding… Yayıncısı bizim Christian. İş ortağı Frank Kurzhals’le girişmişler işe. Adı: StadtLandMarke… Ülke ve kentlerin, hatta mekânların iletişimlerinin nasıl yapılması gerektiğine ilişkin müthiş ipuçları var…
Şimdi gelelim ayıplara. Al Kindi iki CD’den oluşuyor. İçinde Osmanlı müzikleri var. Bir Fransız vatandaşı olarak bilinen müzik adamı Julien Jalaleddin Weiss yıllarca didinip araştırmış, eski notaları bulup çıkarmış. 17’nci yüzyıl Osmanlı Arap saray musikisinden çok hoş parçaları bir araya getirmiş. Al Kindi topluluğunu da Osmanlı İmparatorluğu coğrafyasından ve Türk – Arap – İran kültür geçmişinden oluşturmuş: Julien Jalaleddin Weiss (kanun), Doğan Dikmen (solist, İstanbul), Omar Sarmini (solist, Halep), Malik Mansurov (tar, Bakü), Özer Özel (tanbur, İstabul), Zyad Qadi (ney, Şam), Qadri Dalal (ud, Halep), Aslıhan Özel (kemençe, İstanbul) Adel Shamseldin (zilli tef, İskenderiye), Katerine Shamseldin (tef, Los Angeles)…
En az müzikler kadar CD’lerin kabı ve kitapçığı da özenle hazırlanmış. Nereden bulursunuz bilemem ama bir tane edinmelisiniz. Türkiye markasının nasıl yayılacağını tartışanların da bir tane edinmesinde yarar var.
Christian’ın getirdiği ikinci CD’nin adı Best of Turkish Pop… Son iki yılda Türkiye’de popüler olmuş bazı Türkçe müzik parçalarını almışlar içine…
Her iki albüm de Türkiye markasına ciddi katma değer getirmeye hazır… Peki, bu ‘marka iletişimi etkinliğini’ Türkiye’den kim yönetmiş dersiniz? Hemen söyleyelim: Hiç kimse…
Bizimkiler şu İrlanda’yı son 28 yılda marka olarak dünyaya kabul ettiren stratejinin nasıl uygulandığına bir baksalar yeter aslında…
O saate kadar hayıflanıp duracağız herhalde…
Hafta sonu İstanbul’da Zeynep Özal Hanım’ın da ortağı olduğu bir başka fuarcılık şirketi tarafından benzer bir lüks tüketim ürünleri fuarı açıldı. Hiçbir itiraz olamaz. CNR öteki fuar geldiğinde neyin ne olduğunu anlatır.
Benim sadece iki şeye itirazım var. Bir: Zeynep Hanım’ın ortağı olduğu fuarcılık şirketinin adına: JNR... İki: Düzenledikleri fuarın, Moskova’da ve Amsterdam’daki Milyonerler Fuarı’nın devamı olduğu algısını yaratmaya çalışmalarına...
Başka bir isim mi yoktu, gidip CNR’ın burnunun dibine girdiniz? Bunun CNR’a zararı olmaz. Eda Taşpınar’ın (İkoncan) taklitlerini giydiği markalara, Nursace’nin de Versace’ye herhangi bir zararı dokunmayacağı gibi... Bir süre, gelen bilgiyi sorgulamadan kullanan bir kısım basının ve bazı iş çevrelerinin kafasını karıştırırsınız, o kadar...
Peki ne yapmalıydı Zeynep Hanım? CNR’dan tamamen kopmalı, kendisini farklılaştırmalı; ‘Lüks Tüketim Fuarı’ , Zengin Fuarı’, ileride büyük bir olasılıkla kullanamayacağı ‘Milyonerler Fuarı’ gibi kavramların dışında bir konumlanma seçmeliydi... Kolay ve ucuz yol çok ender durumlarda hedefe götürür.
Ceyda Hanım, hem benim 25 yıllık arkadaşım, hem de zaman zaman profesyonel ilişkimizin olduğu bir iş kadınıdır. Onun için sözlerim ön yargılı olabilir. Baştan uyarayım...
Bir kadın tek başına, bataklık bir araziden devasa bir fuar tesisi çıkardıysa, ülke ekonomisi ve KOBİ’ler, fuarcılığı ve fuar ortamında pazarlama yapma, fuardan ihracata uzanan yolda yürüme konusunda ondan esinlendilerse; özellikle İngiltere’deki fuar şirketine ortaklığı nedeniyle elde ettiği geliriyle en çok vergi verenlerde üst sıralara tırmanmışsa, alımlı, dikkat çekici fakat yalnız bir kadın diye, sadece o pencereden bakılmayı ve yaptıklarının görmezlikten gelinmesini hak etmiyor... Biliyoruz, bu dünyada ‘hiçbir başarı cezasız kalmıyor’!.. Ama en azından medyanın yasal süreçte tarafsız durup sonucu beklemesi, gerekmez mi?
Bu ayıp da bize yeter
Kadim dostum iletişim ustası Christian Langer Hamburg’dan her gelişinde bana Noel Baba gibi çeşitli hediyeler getirir. Goethe’nin Divan’ı, 1930’ların başında Almanya’da gotik harflerle yayınlanmış bir Atatürk Kitabı, AB’nin Türkiye’ye ilişkin görüşlerini yansıtacak makale, kitap ve gazete haberleri… Hepsi etkiliydi. Ancak son getirdikleri bir başka…
Bu sefer iki müzik CD’si, bir kitap kapmış, gelmiş. Birinin adı Al Kindi, Parfums Ottomans… Diğeri ‘Best of Turkish Pop’. Her ikisi de Almanya’da yayınlanmış. Kitap ise son yıllarda çok popüler olan bir konu üzerine: Location-Branding… Yayıncısı bizim Christian. İş ortağı Frank Kurzhals’le girişmişler işe. Adı: StadtLandMarke… Ülke ve kentlerin, hatta mekânların iletişimlerinin nasıl yapılması gerektiğine ilişkin müthiş ipuçları var…
Şimdi gelelim ayıplara. Al Kindi iki CD’den oluşuyor. İçinde Osmanlı müzikleri var. Bir Fransız vatandaşı olarak bilinen müzik adamı Julien Jalaleddin Weiss yıllarca didinip araştırmış, eski notaları bulup çıkarmış. 17’nci yüzyıl Osmanlı Arap saray musikisinden çok hoş parçaları bir araya getirmiş. Al Kindi topluluğunu da Osmanlı İmparatorluğu coğrafyasından ve Türk – Arap – İran kültür geçmişinden oluşturmuş: Julien Jalaleddin Weiss (kanun), Doğan Dikmen (solist, İstanbul), Omar Sarmini (solist, Halep), Malik Mansurov (tar, Bakü), Özer Özel (tanbur, İstabul), Zyad Qadi (ney, Şam), Qadri Dalal (ud, Halep), Aslıhan Özel (kemençe, İstanbul) Adel Shamseldin (zilli tef, İskenderiye), Katerine Shamseldin (tef, Los Angeles)…
En az müzikler kadar CD’lerin kabı ve kitapçığı da özenle hazırlanmış. Nereden bulursunuz bilemem ama bir tane edinmelisiniz. Türkiye markasının nasıl yayılacağını tartışanların da bir tane edinmesinde yarar var.
Christian’ın getirdiği ikinci CD’nin adı Best of Turkish Pop… Son iki yılda Türkiye’de popüler olmuş bazı Türkçe müzik parçalarını almışlar içine…
Her iki albüm de Türkiye markasına ciddi katma değer getirmeye hazır… Peki, bu ‘marka iletişimi etkinliğini’ Türkiye’den kim yönetmiş dersiniz? Hemen söyleyelim: Hiç kimse…
Bizimkiler şu İrlanda’yı son 28 yılda marka olarak dünyaya kabul ettiren stratejinin nasıl uygulandığına bir baksalar yeter aslında…
O saate kadar hayıflanıp duracağız herhalde…