Tam 'Oh, herhalde bitti' derken...
14 Eylül 2009 Akşam Gazetesi
Hani az kaldı... 'Batıl itikat' edinmeme konusunda onca yıl sürdürdüğüm ısrarlı direnci bir kenara bırakıp 'Amma garip bir yıldı 2009...' diye 'kişisel tarihime' not düşmek için her türlü nedenim var sanki...
İş güçle ilgili sorun yok Allah'a şükür... Türkiye nasılsa işler de öyle... Çocuklar da iyi bir yıl geçirdiler aslında... Kızım doktora sınavını kazandı, küçük oğlum İTÜ'ye attı kendini... Büyük oğlum bankacılıkta zaten alıp başını gitmişti...
Eee? Derdin ne? Değil mi?
Derdim sağlıkla ilgili... Çevremizde hastalık ve ölüm kol geziyor... Bir ara bir baktık, evden çok hastanelerde geçmiş günler... Sadece biz hasta değildik; bir ara duyduğumuz hastalık haberlerinin yoğunluğuna inanamaz hale geldik. Çalan her telefonda irkiliyorduk...
Eşim ve ben şunun şurasında bir aydır dikey duruma geçebildik... Önce o yattı... Sonra ben...
O arada, eline doğduğum eniştem Y. Müh. Hamdi Huysal'ı kaybettik... Ardından ağabeyim Hasan Onur Saydam'ı... Sigara, aşırı kilo... En yakın 'akrabam'dı... 7 yaş büyüğümdü... Çok dayağını yemişimdir... Çok da şey öğrenmişimdir ondan...
Benden önce girmişti Alman Lisesi'ne... Almancayı ilk ondan öğrenmiştim... Bahçedeki çardağın tepesine, dibini çıkararak astığı tencereden bozma pota vasıtasıyla da basketbolu... Dans etmeyi... Küfür etmeyi... Çalışkanlığı... Derinlik kazanmayı...
Aynı üniversiteye gittik. O iktisat ve sosyoloji okudu... 'Lic. Rer. Pol.' (Licentia Rerum Poiticarum) unvanıyla mezun oldu. İsviçre hükümetine bağlı birimlerde çalıştı. Orada yaşıyordu. Gittik defnettik, geldik. Bern'de olağan- üstü bir Müslüman Mezarlığı var... Oraya... Yengem Nelly ve kızları Leman dünya iyisidirler... Yine de 'haber vermeden çat kapı' evine gidebileceğiniz bir yakınınızı kaybetmek ciddi bir boşluk oluşturuyor insanda...
2009'un başından bu yana kaybettiğimiz eş dost ve yakının haddi hesabı yok... Sürekli taziye ziyareti... Durmadan telefonda 'sabır ve rahmet' dilekleri... Hiçbir şey olmuyorsa; mutlaka birileri hasta... Yaşımız mı ilerledi acaba? O 'zone'a mı girdik?..
Ağabeyimi toprağa verip Türkiye'ye döndükten sonra üç defa ertelediğimiz Bozcaada tatilini gerçekleştirmek üzere adaya attık kendimizi... Tam iki rahat nefes aldık, 'Oh, herhalde bitti' dedik ki, Halit Refiğ dostumuzun rahatsızlık haberi geldi bu sefer...
Öyle böyle değil; çok yakınım, kadim (başlangıcı belli olmayan) büyüğüm, hocam ve dostum... Memorial'a kaldırmışlar... Gidemiyorum... Gülper Refiğ kardeşimle konuşuyorum... Anlıyor derdimi; o da 'Gelme!' diyor zaten, 'Biraz iyiye gidiyor... Birkaç gün sonra uğrarsın...' Uğrayabileceğimden emin değilim...
Ruhumun tekamülü belki değil ama aklım biraz tekamül etmişse, Brecht'in deyişiyle 'Weltanschauung'um (dünya görüşüm) biraz oluşmuşsa, bu yolda Halit Bey en önemli kilometre taşlarından biridir... Ne yazık ki, daha çok 'sinemacı', 'film yönetmeni' olarak bilinir... Biraz da belki kendisini öyle tanımladığı için... Oysa ciddi bir düşünür, NPQ editörü Nathan Gardels gibi büyük entelektüellerin önünde ceketlerini ilikledikleri zengin bir siyaset bilimcisi, strateji ustası ve doğa sevdalısıdır. Keşke bu yanlarını da vurgulasa... Ancak kitaplarında, yazdıklarının satır aralarında ve arkalarında o büyük 'insanı' görmek mümkündür...
Ne mutlu görebilenlere...
Hani az kaldı... 'Batıl itikat' edinmeme konusunda onca yıl sürdürdüğüm ısrarlı direnci bir kenara bırakıp 'Amma garip bir yıldı 2009...' diye 'kişisel tarihime' not düşmek için her türlü nedenim var sanki...
İş güçle ilgili sorun yok Allah'a şükür... Türkiye nasılsa işler de öyle... Çocuklar da iyi bir yıl geçirdiler aslında... Kızım doktora sınavını kazandı, küçük oğlum İTÜ'ye attı kendini... Büyük oğlum bankacılıkta zaten alıp başını gitmişti...
Eee? Derdin ne? Değil mi?
Derdim sağlıkla ilgili... Çevremizde hastalık ve ölüm kol geziyor... Bir ara bir baktık, evden çok hastanelerde geçmiş günler... Sadece biz hasta değildik; bir ara duyduğumuz hastalık haberlerinin yoğunluğuna inanamaz hale geldik. Çalan her telefonda irkiliyorduk...
Eşim ve ben şunun şurasında bir aydır dikey duruma geçebildik... Önce o yattı... Sonra ben...
O arada, eline doğduğum eniştem Y. Müh. Hamdi Huysal'ı kaybettik... Ardından ağabeyim Hasan Onur Saydam'ı... Sigara, aşırı kilo... En yakın 'akrabam'dı... 7 yaş büyüğümdü... Çok dayağını yemişimdir... Çok da şey öğrenmişimdir ondan...
Benden önce girmişti Alman Lisesi'ne... Almancayı ilk ondan öğrenmiştim... Bahçedeki çardağın tepesine, dibini çıkararak astığı tencereden bozma pota vasıtasıyla da basketbolu... Dans etmeyi... Küfür etmeyi... Çalışkanlığı... Derinlik kazanmayı...
Aynı üniversiteye gittik. O iktisat ve sosyoloji okudu... 'Lic. Rer. Pol.' (Licentia Rerum Poiticarum) unvanıyla mezun oldu. İsviçre hükümetine bağlı birimlerde çalıştı. Orada yaşıyordu. Gittik defnettik, geldik. Bern'de olağan- üstü bir Müslüman Mezarlığı var... Oraya... Yengem Nelly ve kızları Leman dünya iyisidirler... Yine de 'haber vermeden çat kapı' evine gidebileceğiniz bir yakınınızı kaybetmek ciddi bir boşluk oluşturuyor insanda...
2009'un başından bu yana kaybettiğimiz eş dost ve yakının haddi hesabı yok... Sürekli taziye ziyareti... Durmadan telefonda 'sabır ve rahmet' dilekleri... Hiçbir şey olmuyorsa; mutlaka birileri hasta... Yaşımız mı ilerledi acaba? O 'zone'a mı girdik?..
Ağabeyimi toprağa verip Türkiye'ye döndükten sonra üç defa ertelediğimiz Bozcaada tatilini gerçekleştirmek üzere adaya attık kendimizi... Tam iki rahat nefes aldık, 'Oh, herhalde bitti' dedik ki, Halit Refiğ dostumuzun rahatsızlık haberi geldi bu sefer...
Öyle böyle değil; çok yakınım, kadim (başlangıcı belli olmayan) büyüğüm, hocam ve dostum... Memorial'a kaldırmışlar... Gidemiyorum... Gülper Refiğ kardeşimle konuşuyorum... Anlıyor derdimi; o da 'Gelme!' diyor zaten, 'Biraz iyiye gidiyor... Birkaç gün sonra uğrarsın...' Uğrayabileceğimden emin değilim...
Ruhumun tekamülü belki değil ama aklım biraz tekamül etmişse, Brecht'in deyişiyle 'Weltanschauung'um (dünya görüşüm) biraz oluşmuşsa, bu yolda Halit Bey en önemli kilometre taşlarından biridir... Ne yazık ki, daha çok 'sinemacı', 'film yönetmeni' olarak bilinir... Biraz da belki kendisini öyle tanımladığı için... Oysa ciddi bir düşünür, NPQ editörü Nathan Gardels gibi büyük entelektüellerin önünde ceketlerini ilikledikleri zengin bir siyaset bilimcisi, strateji ustası ve doğa sevdalısıdır. Keşke bu yanlarını da vurgulasa... Ancak kitaplarında, yazdıklarının satır aralarında ve arkalarında o büyük 'insanı' görmek mümkündür...
Ne mutlu görebilenlere...