Taraf’ı heyecanla bekliyorum
05 KASIM 2007
Dün Ahmet Altan’la yapılmış bir röportajı keyifle okudum. Şirin Sever iyi hazırlanmış. Ahmet de çok iyi konuşmuş. Taraf gazetesini heyecanla bekliyorum. İsmail Cem’in Politika’sını, Ercan Arıklı’nın ilk sayısında Dinç Bilgin ve adamları tarafından el konulan Söz’ünü, bir türlü ilk çıkarken vaat ettiği kadar ‘radikal’ olamayan Radikal’i de benzer heyecanlarla beklemiştim.
Bizde pek çok gazete Independent, pek çok haftalık dergi de der Spiegel olmak için yola çıkar. Sonra sermaye dayanamadığı için kimliğini oturtamaz. Tornistan eder. Kendini mevcuda göre yeniden formatlar...
İnşallah bu kez öyle olmaz. Her ne kadar ‘Biz hedef kitleyi dikkate alarak ürün yapmayız’ tavrını riskli buluyorsam da, Ahmet Altan - Alev Er ikilisinin vaatleri süper. Sözlerini tutmaya çalışacaklarına da inanıyorum. Benim inanmadığım, sistem... Karşılaşacaklarından en küçük tereddüdüm olmadığı, tahammülsüzlük, sabırsızlık, kolaycılık, sebatsızlık, Ahmet’le Alev’i yıldırmazsa karada ölüm yok onlar için...
Sinan Çetin ‘aslında’ ne olduğunu söylemeli
Ahmet Altan’ın röportajından bir bölümde Fatih Altaylı’nın yazdıkları tartışılıyor. Altaylı’nın Sinan Çetin’den naklen anlattığına göre, Altan ve arkadaşları reklam filmi çektirmek için ünlü yönetmenin kapısını çalmışlar. Teklif edilen 50 bin dolar ücreti fazla bulmuşlar. 'Parasız yap,' demişler...
Ahmet Altan belli ki sinirlenmiş olan bitene: “Kendi mesleğine ihanetler zinciri olan bir yazı!” diyor. “Bir; benim iş konuştuğum reklamcının bunu başkasına anlatmaması gerekir, eğer işinde güvenilir bir adam olmak istiyorsa... İki; bir gazeteci kendisine dost sohbetinde anlatılan bir şeyi yazı haline getirmemeli. İkisi de kendi güvenilirliklerini zedelemişler. Üç; yazılan da yalan! 50 bin dolarlık bir şeyi karşılayamayan bir müessese nasıl gazete kuracak? Sinan'ın bunu düzeltmesi gerekir.”
Bunun üzerine Sinan’ı aradım. “Suçlama çok ağır ve itibar sarsıcı. Ben yazacağım. Sana da tavsiyem Sabah’a bir açıklama göndermen. Sakın susma!” dedim. “Ahmet haklı” dedi Sinan “Fatih Altaylı ile Faruk Bayhan birlikte evime geldiler. Ben evime gelen insanlara güvenirim. Bana yazacağını söyleseydi, şöyle yazmasını isterdim: Evet Ahmet’ler benden düşük maliyetli bir kampanya istediler. Ben de seve seve hazırladım. 13 filmlik mükemmel bir iş çıktı. Fakat her film çok ucuza da olsa 50 bin civarında bir rakama mal oluyordu. Benim çevremdekiler herhangi bir ücret almamasına rağmen böyle bir maliyet çıkıyordu. Fatih sanki kampanyanın tamamı 50 bin tutmuş da, Ahmet’lerin parası ona da çıkışmamış gibi yazmış. Olmamış tabii.”
Ahmet Altan, “50 bin dolarlık bir şeye 'Hayır,' diyerek bir gazete çıkmaz ki zaten” diyor ve devam ediyor: “50 bin dolardan çok daha fazla bir para istedi! Ona şunu söyledim, 'Başar'la Savaş o parayı vermek isteyebilir, ben bu parayı verdirmem,' dedim. Çünkü paranın her kuruşu bize lazım, gazetenin nasıl gideceğini, başına nelerin geleceğini bilmiyoruz, her kuruşa ihtiyacımız var. Yazılanlar düpedüz yalan!”
Ahmet Altan’dan dakika bir gol bir. Gazetenin genel çizgisini de öyle belirlemişler zaten. “Diğer basının sakladıklarını saklamamak. ‘Aslında’ diye başlayan cümlelerin anlattıklarıyla gazeteyi çıkarmak.”
Sinan Çetin’e düşen de ‘aslında’ ne olduğunu anlatmak...
Kadın örgütleri ve feministlere sınav sorusu…
Her satırında ‘Bu kadarı da olmaz’ diye geçti içimden. Bırakın Cumhurbaşkanının eşi Hayrünnisa Gül Hanımı, herhangi bir kadına edilecek laflar değilmiş bunlar.
Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın Meclis kulisinde bazı gazetecilerle sohbet ederken söyledikleri ibret verici. Haberde geçen bazı ifadeler şöyle: “Dünyada herhalde eşi benzeri olmayan bir giyim tarzı. Son giydiği kıyafetle aynı rahibelere benzemiş. Dikkat ederseniz rahibelerin kıyafetleri de böyledir. Penguene benzemiş diyeceğim, penguenlere haksızlık olacak.”
Canan Hanım haddini fazlasıyla aşmış ve ayıp etmiş.
Ne dediğinin analizini yapacak ve CHP’nin son yıllarda tercih ettiği üslup ve yaklaşımla birleştirip ahkam kesecek değilim.
Canan Hanım çıksa, özür dilese bile işi çok zor… Aynı dünya duruşunu paylaştıklarını iddia ettikleri Erdal İnönü gibi zarafet timsali bir liderin vefat ettiği günlerde böyle bir kabalığı sokacak kılıf, kolay kolay bulunamaz.
Merakla bekleyeceğim. Sözünü ve sınırlı gücünü kullanmaktan çekinmeyen, kadın hakları, eşitlik, adalet konularında söz hakkını kimselere bırakmayan kadın örgütleri ve feministler bu açıklamalar karşısında Canan Hanıma nasıl bir tepki gösterecekler? Alın size sınav sorusu…
Bizde pek çok gazete Independent, pek çok haftalık dergi de der Spiegel olmak için yola çıkar. Sonra sermaye dayanamadığı için kimliğini oturtamaz. Tornistan eder. Kendini mevcuda göre yeniden formatlar...
İnşallah bu kez öyle olmaz. Her ne kadar ‘Biz hedef kitleyi dikkate alarak ürün yapmayız’ tavrını riskli buluyorsam da, Ahmet Altan - Alev Er ikilisinin vaatleri süper. Sözlerini tutmaya çalışacaklarına da inanıyorum. Benim inanmadığım, sistem... Karşılaşacaklarından en küçük tereddüdüm olmadığı, tahammülsüzlük, sabırsızlık, kolaycılık, sebatsızlık, Ahmet’le Alev’i yıldırmazsa karada ölüm yok onlar için...
Sinan Çetin ‘aslında’ ne olduğunu söylemeli
Ahmet Altan’ın röportajından bir bölümde Fatih Altaylı’nın yazdıkları tartışılıyor. Altaylı’nın Sinan Çetin’den naklen anlattığına göre, Altan ve arkadaşları reklam filmi çektirmek için ünlü yönetmenin kapısını çalmışlar. Teklif edilen 50 bin dolar ücreti fazla bulmuşlar. 'Parasız yap,' demişler...
Ahmet Altan belli ki sinirlenmiş olan bitene: “Kendi mesleğine ihanetler zinciri olan bir yazı!” diyor. “Bir; benim iş konuştuğum reklamcının bunu başkasına anlatmaması gerekir, eğer işinde güvenilir bir adam olmak istiyorsa... İki; bir gazeteci kendisine dost sohbetinde anlatılan bir şeyi yazı haline getirmemeli. İkisi de kendi güvenilirliklerini zedelemişler. Üç; yazılan da yalan! 50 bin dolarlık bir şeyi karşılayamayan bir müessese nasıl gazete kuracak? Sinan'ın bunu düzeltmesi gerekir.”
Bunun üzerine Sinan’ı aradım. “Suçlama çok ağır ve itibar sarsıcı. Ben yazacağım. Sana da tavsiyem Sabah’a bir açıklama göndermen. Sakın susma!” dedim. “Ahmet haklı” dedi Sinan “Fatih Altaylı ile Faruk Bayhan birlikte evime geldiler. Ben evime gelen insanlara güvenirim. Bana yazacağını söyleseydi, şöyle yazmasını isterdim: Evet Ahmet’ler benden düşük maliyetli bir kampanya istediler. Ben de seve seve hazırladım. 13 filmlik mükemmel bir iş çıktı. Fakat her film çok ucuza da olsa 50 bin civarında bir rakama mal oluyordu. Benim çevremdekiler herhangi bir ücret almamasına rağmen böyle bir maliyet çıkıyordu. Fatih sanki kampanyanın tamamı 50 bin tutmuş da, Ahmet’lerin parası ona da çıkışmamış gibi yazmış. Olmamış tabii.”
Ahmet Altan, “50 bin dolarlık bir şeye 'Hayır,' diyerek bir gazete çıkmaz ki zaten” diyor ve devam ediyor: “50 bin dolardan çok daha fazla bir para istedi! Ona şunu söyledim, 'Başar'la Savaş o parayı vermek isteyebilir, ben bu parayı verdirmem,' dedim. Çünkü paranın her kuruşu bize lazım, gazetenin nasıl gideceğini, başına nelerin geleceğini bilmiyoruz, her kuruşa ihtiyacımız var. Yazılanlar düpedüz yalan!”
Ahmet Altan’dan dakika bir gol bir. Gazetenin genel çizgisini de öyle belirlemişler zaten. “Diğer basının sakladıklarını saklamamak. ‘Aslında’ diye başlayan cümlelerin anlattıklarıyla gazeteyi çıkarmak.”
Sinan Çetin’e düşen de ‘aslında’ ne olduğunu anlatmak...
Kadın örgütleri ve feministlere sınav sorusu…
Her satırında ‘Bu kadarı da olmaz’ diye geçti içimden. Bırakın Cumhurbaşkanının eşi Hayrünnisa Gül Hanımı, herhangi bir kadına edilecek laflar değilmiş bunlar.
Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın Meclis kulisinde bazı gazetecilerle sohbet ederken söyledikleri ibret verici. Haberde geçen bazı ifadeler şöyle: “Dünyada herhalde eşi benzeri olmayan bir giyim tarzı. Son giydiği kıyafetle aynı rahibelere benzemiş. Dikkat ederseniz rahibelerin kıyafetleri de böyledir. Penguene benzemiş diyeceğim, penguenlere haksızlık olacak.”
Canan Hanım haddini fazlasıyla aşmış ve ayıp etmiş.
Ne dediğinin analizini yapacak ve CHP’nin son yıllarda tercih ettiği üslup ve yaklaşımla birleştirip ahkam kesecek değilim.
Canan Hanım çıksa, özür dilese bile işi çok zor… Aynı dünya duruşunu paylaştıklarını iddia ettikleri Erdal İnönü gibi zarafet timsali bir liderin vefat ettiği günlerde böyle bir kabalığı sokacak kılıf, kolay kolay bulunamaz.
Merakla bekleyeceğim. Sözünü ve sınırlı gücünü kullanmaktan çekinmeyen, kadın hakları, eşitlik, adalet konularında söz hakkını kimselere bırakmayan kadın örgütleri ve feministler bu açıklamalar karşısında Canan Hanıma nasıl bir tepki gösterecekler? Alın size sınav sorusu…