Taraftar olmadan olmaz mı?..
06 ARALIK 2010
Dünkü yazımızda Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Başbakan İsviçre bankalarından hesabı olmadığına dair yazı alsın" şeklindeki sözünün, tarihe geçeceğinden, İsviçre’deki yüzlerce bankadan yazı almanın pek kolay ve mantıklı olmayacağından söz etmiştik…
AK Parti’yi eleştirdiğimde nasıl reaksiyon alıyorsam, bu kez de diğer taraf doğal olarak (!) harekete geçti. Bu köşedeki duruşumuza açıklık getirebileceği düşüncesiyle, bir okurumuzun e-postasını ve verdiğimiz yanıtı aktarmanın doğru olacağını düşündüm.
Mehmet Kenan - İzmir imzasıyla yazan Beyefendi şöyle demiş: “Sn. Saydam, Sen Tayyip'e yalakalık yaparken, Serdar Akinan sızıntılarda Tayyip ile ilgili bölümü olduğu gibi köşesine almıştı. Gerçekçi ve de yüz kızartıcı yorumlardı. Bu yorumlara rağmen ‘sızıntı Tayyip Bey'e yarar’ diye başlık atabiliyorsan, bu milletin çoğunluğunun salaklardan meydana geldiğini kabul ediyorsun demektir. Okuduğunu anlamayan veya hiç okumayanlar. Haklısın.”
Biz de Mehmet Bey’e şu yanıtı verdik:
“Ben ‘taraftar’ değilim. Bunun kanıtı zaman zaman AK Partililerden aldığım sizinkine benzer ‘taraftar’ reaksiyonlarıdır…
Benim uzmanlık alanım iletişim. Olayı da iletişim boyutuyla inceledim. Sözünü ettiğim sonuç, araştırmalara dayalı. Ben ‘Oh ne iyi oldu yaşasın Tayyip Bey’e yaradı bu olay!’ demiyorum ki… Bir durumu tespit ediyorum. Kılıçdaroğlu da aynı tespiti yapsaydı, Başbakan’ın durduk yerde sempati puanlarını artıracak o gereksiz saldırıya kalkışmazdı… Örneğin siyasi iletişim uygulamaları açısından Devlet Bey’in yaklaşımı daha doğrudur. Sizin dayandığınız araştırma, anket çalışması ve siyasi iletişim bilgisini paylaşırsanız sevinirim. İkna olursam kendi görüşlerimi sorgular değiştirmeye çalışırım. Çünkü ben ‘taraftar’ değilim.”
Ülkemizde bu ‘rasyonel’ dünya görüşünü anlatmanın zor olduğunu biliyorum. Mehmet Bey’in de bizim olayı Real Madrid - Barcelona maçını izler gibi mesafe koyarak ‘okumaya’ çalışmamızı, anlamakta zorlanmasını anlıyorum… Yine de şansımı deneyeyim dedim…
Bu numaralar bizde yemez…
Digiturk’de oynadı. Başrollerini Charlie Sheen ile Angie Harmon’ın paylaştıkları filmin adı Good Advice (Dost Tavsiyesi) idi. Borsada battıktan sonra sevgilisi tarafından terk edilen Sheen, kızın ‘Güzin Ablalık’ yaptığı gazetede onun yerine gizlice yazmaya başlar ve büyük başarı kazanır. Bu arada tabii ki gönlünü derginin güzel ve entelektüel editörüne (Harmon) kaptırır…
Editör bir akşam bizimkini bir performans sanatı gösterisi için apartman dairesinin salonundan bozma bir tiyatroya götürür. Bembeyaz duvardan oluşan sahnede bir kompresör ve mavi boya tankı bulunmaktadır. Gösteri sahnenin arkasından anadan üryan, çırılçıplak bir adamın çıkmasıyla başlar. Adam kompresörün emme borusunu mavi boya tankının içine, püskürtme borusunu ise poposuna sokar. Bir süre makineyi çalıştırır, sonra müthiş bir edayla seyircilere doğru eğilirken poposunda birikmiş ve sıkışmış havayı boyayla birlikte büyük bir gürültüyle sahnedeki beyaz duvara püskürtür… Duvarda tabii ki masmavi, karmaşık bir şekil belirir. Salonda bir alkıştır kopar…
New York’ta bu tür numaralardan mebzul miktarda vardır. Ancak neredeyse hiçbiri günlük popüler medyanın haber malzemesi olmaz. Biraz da ‘Performans’ olduğu kesin olan ancak ‘sanat’ yanı tartışılan bir iştir bu.
Adının Şükran Moral olduğunu öğrendiğimiz hanımefendi 2 Aralıkta 20 dakika süre ile bir başka hanımefendiyle sevişmiş. Bu durumun fotoğraf ve videoları 9 Aralık’ta Casa Dell’arte’de sergilenecekmiş. Sonradan medyanın tahrik edici yayını (!) üzerine bu sergi ‘güvenlik’ gerekçesiyle iptal edilmiş. Olayın tamamı bir performans işi âdeta… Şükran Hanım daha önce de Mardin’de üç erkekle evlenmiş. İstanbul’da erkek hamamına gidip kendisini çırılçıplak yıkatmış… Bizim memlekette bu işlerle kısa sürede unutulmak üzere şöhret olabilirsiniz. Ancak bu tür ‘projeler’in iletişimini böyle yaparsanız hiç kimseye yaramaz. Başta da Casa Dell’arte’ye…
AK Parti’yi eleştirdiğimde nasıl reaksiyon alıyorsam, bu kez de diğer taraf doğal olarak (!) harekete geçti. Bu köşedeki duruşumuza açıklık getirebileceği düşüncesiyle, bir okurumuzun e-postasını ve verdiğimiz yanıtı aktarmanın doğru olacağını düşündüm.
Mehmet Kenan - İzmir imzasıyla yazan Beyefendi şöyle demiş: “Sn. Saydam, Sen Tayyip'e yalakalık yaparken, Serdar Akinan sızıntılarda Tayyip ile ilgili bölümü olduğu gibi köşesine almıştı. Gerçekçi ve de yüz kızartıcı yorumlardı. Bu yorumlara rağmen ‘sızıntı Tayyip Bey'e yarar’ diye başlık atabiliyorsan, bu milletin çoğunluğunun salaklardan meydana geldiğini kabul ediyorsun demektir. Okuduğunu anlamayan veya hiç okumayanlar. Haklısın.”
Biz de Mehmet Bey’e şu yanıtı verdik:
“Ben ‘taraftar’ değilim. Bunun kanıtı zaman zaman AK Partililerden aldığım sizinkine benzer ‘taraftar’ reaksiyonlarıdır…
Benim uzmanlık alanım iletişim. Olayı da iletişim boyutuyla inceledim. Sözünü ettiğim sonuç, araştırmalara dayalı. Ben ‘Oh ne iyi oldu yaşasın Tayyip Bey’e yaradı bu olay!’ demiyorum ki… Bir durumu tespit ediyorum. Kılıçdaroğlu da aynı tespiti yapsaydı, Başbakan’ın durduk yerde sempati puanlarını artıracak o gereksiz saldırıya kalkışmazdı… Örneğin siyasi iletişim uygulamaları açısından Devlet Bey’in yaklaşımı daha doğrudur. Sizin dayandığınız araştırma, anket çalışması ve siyasi iletişim bilgisini paylaşırsanız sevinirim. İkna olursam kendi görüşlerimi sorgular değiştirmeye çalışırım. Çünkü ben ‘taraftar’ değilim.”
Ülkemizde bu ‘rasyonel’ dünya görüşünü anlatmanın zor olduğunu biliyorum. Mehmet Bey’in de bizim olayı Real Madrid - Barcelona maçını izler gibi mesafe koyarak ‘okumaya’ çalışmamızı, anlamakta zorlanmasını anlıyorum… Yine de şansımı deneyeyim dedim…
Bu numaralar bizde yemez…
Digiturk’de oynadı. Başrollerini Charlie Sheen ile Angie Harmon’ın paylaştıkları filmin adı Good Advice (Dost Tavsiyesi) idi. Borsada battıktan sonra sevgilisi tarafından terk edilen Sheen, kızın ‘Güzin Ablalık’ yaptığı gazetede onun yerine gizlice yazmaya başlar ve büyük başarı kazanır. Bu arada tabii ki gönlünü derginin güzel ve entelektüel editörüne (Harmon) kaptırır…
Editör bir akşam bizimkini bir performans sanatı gösterisi için apartman dairesinin salonundan bozma bir tiyatroya götürür. Bembeyaz duvardan oluşan sahnede bir kompresör ve mavi boya tankı bulunmaktadır. Gösteri sahnenin arkasından anadan üryan, çırılçıplak bir adamın çıkmasıyla başlar. Adam kompresörün emme borusunu mavi boya tankının içine, püskürtme borusunu ise poposuna sokar. Bir süre makineyi çalıştırır, sonra müthiş bir edayla seyircilere doğru eğilirken poposunda birikmiş ve sıkışmış havayı boyayla birlikte büyük bir gürültüyle sahnedeki beyaz duvara püskürtür… Duvarda tabii ki masmavi, karmaşık bir şekil belirir. Salonda bir alkıştır kopar…
New York’ta bu tür numaralardan mebzul miktarda vardır. Ancak neredeyse hiçbiri günlük popüler medyanın haber malzemesi olmaz. Biraz da ‘Performans’ olduğu kesin olan ancak ‘sanat’ yanı tartışılan bir iştir bu.
Adının Şükran Moral olduğunu öğrendiğimiz hanımefendi 2 Aralıkta 20 dakika süre ile bir başka hanımefendiyle sevişmiş. Bu durumun fotoğraf ve videoları 9 Aralık’ta Casa Dell’arte’de sergilenecekmiş. Sonradan medyanın tahrik edici yayını (!) üzerine bu sergi ‘güvenlik’ gerekçesiyle iptal edilmiş. Olayın tamamı bir performans işi âdeta… Şükran Hanım daha önce de Mardin’de üç erkekle evlenmiş. İstanbul’da erkek hamamına gidip kendisini çırılçıplak yıkatmış… Bizim memlekette bu işlerle kısa sürede unutulmak üzere şöhret olabilirsiniz. Ancak bu tür ‘projeler’in iletişimini böyle yaparsanız hiç kimseye yaramaz. Başta da Casa Dell’arte’ye…