"Tasallutla baş etmeden algılama yönetilemez"
15 EYLÜL 2013
Bizim seçtiğimiz tekâmül düzeyi ile, o düzeyde buluştuğumuz (eğer bir metaforla söylemek gerekirse “aynı gezegenden geldiğimiz”) insanlarla birlikte, eski kayıtları silebildiğimiz kadar silip, yerine “yeni” (mütekâmil ruh yapısına uygun) yapı taşları yerleştirme sürecine girmeden bu dünyada huzur bulmak da mümkün değil; kendimizinkinden başlayarak algıyı yönetmek de…
“Beyinde önce fiil oluşur, sonra kararlar. Buna ‘Beyin Otomasyon Sistemi’ (BOS) denir. Harddiskte kayıtlar çocukken başlar. Ölünceye kadar devam eder.”
Bu sözler nörolog doktor Güçlü Ildız’a ait. Onun “Özgür Beyin” adlı sunumundan bir dostumuz vasıtasıyla haberdar oldum. “Hayatı okumak için sinemayı okumak” hedefli, 2 yıl sürmüş olan “Sinema Muhabbetleri” seminerlerini hatırlatan arkadaşımız diyordu ki:
“Siz o seminerlerde, insan bilinci ve altının çocukluğundan itibaren bir plak kaydı gibi çizgiler halinde kayıtlarla dolduğunu ve esenliğe götürmesi tartışılır bu kayıtlara karşı yabancılaşıp ‘yeniden üretim’ yapmadığı takdirde insan ‘tasallutlarının’ esiri olur’ demiştiniz ya!.. İşte o tasallutların nasıl oluştuğunu bu sunumda görebilirsiniz…” Gerçekten de sunum hayli etkileyici. Mesajı veren ile alan arasında devam eden iletişim sürecindeki en büyük duvarın, zihnimize “tasallut” halinde yapışan çok eskilerden kalma kuvvetli kayıtlar olduğunu tespit etmeden esenlik yolculuğuna çıkmak olası değil.
Ait olduğumuzu var saydığımız dünya görüşünün bir tür çocukluk hastalığı sayılabilecek “önyargılar”ı da diyebiliriz bu “tasallut çizgileri”ne... Plağın üzerindeki en derin çizgiler... Dr. Güçlü Ildız, “Bellek Kayıtları, Değer Yargıları, Duygular” diyerek üçlü bir sıralama yaparak şöyle diyor:
“Kalıcı harddisk kayıtları değer yargılarını tetikler. Klasik değer yargıları: İyi-Kötü, Güzel-Çirkin, Doğru-Yanlış, Günah-Sevap... Değer yargıları ise duyguları oluşturur. Oluşan duygular tüm bedeninizi ve benliğinizi sarar.”
Çocukken duyduğunuz bir “düşman ülke” algısının ileriki yaşlarınızda sözkonusu ülkenin başarı haberleri karşısında sizi olumsuz, yenilgileri karşısında olumlu duygulara sevk edeceğini fark ettiğinizde, size musallat olan derin kayıtlarınızın, (tasallutlarınızın) ipuçlarını yakalamaya başlıyorsunuz.
Bizim “yabancılaşma sayesinde olup bitenin dışına çıkıp, ‘okuyarak’ yeniden anlamlandırmaya çalışmak” ifadesiyle açıklamaya çalıştığımız yenilenme sürecini her daim canlı tutabilmek ise, ancak o aşamadan sonra devreye girebiliyor. Peki neden “Yeniden Üretim” ve nasıl?
Çünkü o kayıtlar bizim seçtiğimiz yapı taşları değil. Hangi ruhsal tekâmül düzeyinden bize iletildiği de belli (sahih) değil. O zaman bizim seçtiğimiz tekâmül düzeyi ile, o düzeyde buluştuğumuz (eğer bir metaforla söylemek gerekirse “aynı gezegenden geldiğimiz”) insanlarla birlikte, eski kayıtları silebildiğimiz kadar silip, yerine “yeni” (mütekâmil ruh yapısına uygun) yapı taşları yerleştirme sürecine girmeden bu dünyada huzur bulmak da mümkün değil; kendimizinkinden başlayarak algıyı yönetmek de… (Tarkan’ı anmadan geçmeyelim: “Verme verme verme akıl verme / Vereceksen huzur ver, vereceksen huzur ver.”)
Algılama Yönetimi ile ilgilenen herkesin Dr. Güçlü Ildız’ın “Özgür Beyin” sunumunu tekrar tekrar okumasında yarar var: http://www.slideshare.net/gucluildiz/ozgurbeyin
Suvla bir Türkiye sevdası hikâyesidir Bozcaada yolunda Eceabat’a girerken hemen sağa saptık ve Suvla tesislerine uğradık. Şarabımızı, zeytinyağımızı aldık; tesisin restoranında nefis bir yemek yedik. Kurucu sahipleri Pınar ve Selim Ellialtı’dan bilgi aldık… Türkiye markası belli ki ülkeden çıkacak markalarla değer ve anlam kazanacak. Şarap sanayi ve pazarı bu alanda çok önemli bir şans. Bu topraklardan çıkmış olan şarap kültürü, bu topraklarda şimdilerde ve tekrar canlanıyor. Bunun en mükemmel örneklerinden biri de hiç şüphesiz Suvla… Daha yeni kurulmuş olmasına rağmen girdiği yarışmalardan ödülsüz dönmemiş. Ülke ve kurum-ürün markasını tartışanların ve de şaraba engel koymaya çalışanların (gençleri alkolden koruma dışındaki engellerden söz ediyorum) dikkatini çekme, biraz da onlara ‘Vay be!’ dedirtmek için listeyi özetleyerek ancak kapsamlı bir biçimde sunuyorum: ‘Suvla Grand Reserve Roussanne-Marsanne 2011’ ile 2012 yılında, Decanter World Wine Awards’da ‘Bölgesel Zafer Madalyası’ almış, Uluslararası Zafer Madalyası’nda ilk 3 şarap içinde gösterilerek dünyanın en iyi 3 beyazından biri seçimiş. ‘Suvla Sur 2010’ ile 2013 yılında girdiği yarışmalarda, Decanter World Wine Awards’ta ‘Altın Madalya’; Brüksel’de yapılan ‘Concours Mondial du Bruxelles’de ‘Altın Madalya’ almış; Masters of Wine 2013’de blend (kupaj / harman) şaraplar kategorisinde en yüksek olan 91 puanı alarak birinci olmuş. Tuğrul Şavkay anısına gerçekleştirilen ‘Türkiye’nin Genç Şarapları’ yarışmasında da ‘Altın Madalya’ almış. ‘Suvla Kabatepe Blush 2012’ ve ‘Suvla Blush Cabernet Sauvignon 2012’ ile dünyanın en iyi Rose’lerinin yarıştığı Fransa’da gerçekleşen ‘Le Mondial du Rose yarışmasında ‘Gümüş Madalya’ya layık görülmüş; bu iki şarap, Masters of Wine 2013’de Blush kategorisinde en yüksek puanı (89) alarak birinciliği paylaşmışlar. ‘Suvla Blush Cabernet Sauvginon 2012’nin geçtiğimiz seneki 2011 rekoltesi de, Masters of Wine 2012’de yine en yüksek puanı alarak ‘En iyi Rose Şarap’ seçilmiş. ‘Suvla Reserve Merlot 2010’, dünyanın sayılı şarap garsonlarından oluşan ‘Master Sommeliers’ 2012’de Merlot kategorisinde, bu tip yarışmalarda Türkiye’de bugüne kadar verilen en yüksek puanı (93) alarak ‘Kategori Birincisi’ (Merlot üzümünden üretilen en iyi şarap) olmuş. Brüksel’deki Concours Mondial du Bruxelles’den ise ‘Büyük Altın Madalya’ kazanmış. Suvla Cabernet Sauvignon – Barrel Aged 2010’da, yine Master Sommeliers’ 2012’de 91 puan alarak ‘Kategori Birincisi’ (Cabernet Sauvignon üzümünden üretilen en iyi şarap) seçilmiş. Balkan Uluslararası Şarap Yarışması’nda ise ‘Altın Madalya’ almış. Grenache Noir üzümünden ürettiğimiz ‘Suvla Grenache Noir 2011 ve 2012’ rekolteleri ile; Balkan International Wine Challenge’dan ‘Gümüş Madalya’, Decanter World Wine Awards’tan ‘Bronz Madalya’; International Wine Challenge’dan ‘Övgüye Değer Madalya’; Masters of Wine 2012’den (2011 rekolte ile) 88 puan, 2013’den (2012 rekolte ile) 87 puan almış. ‘Suvla Merlot 2010’ şarabı ise Masters of Wine 2013’de ‘Tek üzümden yapılan şaraplar’ kategorisinde 91 puanla ikinci olmuşlar. Benim bu kuruluşu gezme, üretime ne büyük yatırımlar yaptıklarına, bu işe ne kadar emek verdiklerine ve dünyada hak ettikleri yere hızla yaklaştıklarına tanıklık etme fırsatım oldu. Onlar gibi daha pek çok şarap yatırımcısı sessiz sedasız Türkiye’nin itibarını yukarı çekmeye çalışıyor. Tek talepleri var: Kendilerine takılan çelmeler ‘abartılmasın’!.. Bu horoz da ne böyle, demeyin!.. İletişim derslerinde yeri geldiğinde göstermek için ‘tam isabet’ denilecek örnek bulmak konusunda bizim ülkemizde sıkıntı çekilmez. İşte Deriden’in şu horozlu ilanı... Oturdum üşenmedim, cep telefonuyla gazetelerde tam sayfa yer alan ilanın fotoğrafını çektim. Bu işlerden anlayan anlamayanlara sordum: Bu reklamın kilit mesajı ne? Ya da ‘benzersiz satış önermesi’? Altını çizdiği marka vaadi? Markanın varoluş nedenine, misyonuna göndermesi? İtibarını artırma çabasına yönelik algı unsuru?.. Tespit: Hiç kimse bir şey anlamamış… (Belki de kimse bir şey anlamasın, diye verilmiştir bu ilan.) Metinde “Efsane 5 başlıyor” denmiş. Herhalde sık sık geçen 5 rakamına gönderme yapılmış. Ama neden ‘efsane’?.. Horoz neyi simgeliyor acaba? Deri ile bir ilgi kurmamız mı gerekiyor? Horozun üzerindeki bir patlak içinde 5 Eylül %50.55 yazıyor. O ne demek? Bu kadar indirim mi var? Varsa, sadece o gün mü var? Yoksa benim gibi olayı anlamayan pek çok kişi gibi ben de mi geri zekalıyım? Peki, “Dokun +5 al %55.55” de neyin nesi? Vitrinden bakarsam 50.55’lik, içeri girip ellersem, 55.55’lik indirim alırım mı demek? Yumurtanın üzerinde “Dokun +5 online alışveriş” yazıyor. Altında da “deriden.com”… Online alınca bir 5 daha indirim mi veriyor? Ancak o zaman 6 yapar. 5’in büyüsü (ya da efsanesi) bozulmaz mı? Yumurtanın altında, kimse okumasın diye küçücük yazılmış bir yazı var: “efsane 5 kuruş”… Onun altında bir “QR code”. Cep telefonumdaki NeoReader’e okutunca bir web sitesine yönlendiriyor. Orada bir video var. Ali Kırca’nın kanalda olduğu dönemde Show TV’de sunduğu bir haber programından. Haberde sürekli indirim yaparak piyasayı altüst eden perakendecileri protesto etmek amacıyla bedava ayakkabı dağıtan, ayakkabı alan herkese üstüne 5 kuruş veren bir mağazadan söz ediyor, adını vermeden. Biraz bakınca bunun Deriden firması olduğunu öğreniyorsunuz… Haberde firmanın bu protestoyu Eylül ayında tekrarlayacağı söyleniyor… Gelin bu ‘hafiyelik’ reklamı, üniversitedeki dersinizde öğrencilerinizle ele alıp tartışmayın… Teşekkürler Deriden…
“Beyinde önce fiil oluşur, sonra kararlar. Buna ‘Beyin Otomasyon Sistemi’ (BOS) denir. Harddiskte kayıtlar çocukken başlar. Ölünceye kadar devam eder.”
Bu sözler nörolog doktor Güçlü Ildız’a ait. Onun “Özgür Beyin” adlı sunumundan bir dostumuz vasıtasıyla haberdar oldum. “Hayatı okumak için sinemayı okumak” hedefli, 2 yıl sürmüş olan “Sinema Muhabbetleri” seminerlerini hatırlatan arkadaşımız diyordu ki:
“Siz o seminerlerde, insan bilinci ve altının çocukluğundan itibaren bir plak kaydı gibi çizgiler halinde kayıtlarla dolduğunu ve esenliğe götürmesi tartışılır bu kayıtlara karşı yabancılaşıp ‘yeniden üretim’ yapmadığı takdirde insan ‘tasallutlarının’ esiri olur’ demiştiniz ya!.. İşte o tasallutların nasıl oluştuğunu bu sunumda görebilirsiniz…” Gerçekten de sunum hayli etkileyici. Mesajı veren ile alan arasında devam eden iletişim sürecindeki en büyük duvarın, zihnimize “tasallut” halinde yapışan çok eskilerden kalma kuvvetli kayıtlar olduğunu tespit etmeden esenlik yolculuğuna çıkmak olası değil.
Ait olduğumuzu var saydığımız dünya görüşünün bir tür çocukluk hastalığı sayılabilecek “önyargılar”ı da diyebiliriz bu “tasallut çizgileri”ne... Plağın üzerindeki en derin çizgiler... Dr. Güçlü Ildız, “Bellek Kayıtları, Değer Yargıları, Duygular” diyerek üçlü bir sıralama yaparak şöyle diyor:
“Kalıcı harddisk kayıtları değer yargılarını tetikler. Klasik değer yargıları: İyi-Kötü, Güzel-Çirkin, Doğru-Yanlış, Günah-Sevap... Değer yargıları ise duyguları oluşturur. Oluşan duygular tüm bedeninizi ve benliğinizi sarar.”
Çocukken duyduğunuz bir “düşman ülke” algısının ileriki yaşlarınızda sözkonusu ülkenin başarı haberleri karşısında sizi olumsuz, yenilgileri karşısında olumlu duygulara sevk edeceğini fark ettiğinizde, size musallat olan derin kayıtlarınızın, (tasallutlarınızın) ipuçlarını yakalamaya başlıyorsunuz.
Bizim “yabancılaşma sayesinde olup bitenin dışına çıkıp, ‘okuyarak’ yeniden anlamlandırmaya çalışmak” ifadesiyle açıklamaya çalıştığımız yenilenme sürecini her daim canlı tutabilmek ise, ancak o aşamadan sonra devreye girebiliyor. Peki neden “Yeniden Üretim” ve nasıl?
Çünkü o kayıtlar bizim seçtiğimiz yapı taşları değil. Hangi ruhsal tekâmül düzeyinden bize iletildiği de belli (sahih) değil. O zaman bizim seçtiğimiz tekâmül düzeyi ile, o düzeyde buluştuğumuz (eğer bir metaforla söylemek gerekirse “aynı gezegenden geldiğimiz”) insanlarla birlikte, eski kayıtları silebildiğimiz kadar silip, yerine “yeni” (mütekâmil ruh yapısına uygun) yapı taşları yerleştirme sürecine girmeden bu dünyada huzur bulmak da mümkün değil; kendimizinkinden başlayarak algıyı yönetmek de… (Tarkan’ı anmadan geçmeyelim: “Verme verme verme akıl verme / Vereceksen huzur ver, vereceksen huzur ver.”)
Algılama Yönetimi ile ilgilenen herkesin Dr. Güçlü Ildız’ın “Özgür Beyin” sunumunu tekrar tekrar okumasında yarar var: http://www.slideshare.net/gucluildiz/ozgurbeyin
Suvla bir Türkiye sevdası hikâyesidir Bozcaada yolunda Eceabat’a girerken hemen sağa saptık ve Suvla tesislerine uğradık. Şarabımızı, zeytinyağımızı aldık; tesisin restoranında nefis bir yemek yedik. Kurucu sahipleri Pınar ve Selim Ellialtı’dan bilgi aldık… Türkiye markası belli ki ülkeden çıkacak markalarla değer ve anlam kazanacak. Şarap sanayi ve pazarı bu alanda çok önemli bir şans. Bu topraklardan çıkmış olan şarap kültürü, bu topraklarda şimdilerde ve tekrar canlanıyor. Bunun en mükemmel örneklerinden biri de hiç şüphesiz Suvla… Daha yeni kurulmuş olmasına rağmen girdiği yarışmalardan ödülsüz dönmemiş. Ülke ve kurum-ürün markasını tartışanların ve de şaraba engel koymaya çalışanların (gençleri alkolden koruma dışındaki engellerden söz ediyorum) dikkatini çekme, biraz da onlara ‘Vay be!’ dedirtmek için listeyi özetleyerek ancak kapsamlı bir biçimde sunuyorum: ‘Suvla Grand Reserve Roussanne-Marsanne 2011’ ile 2012 yılında, Decanter World Wine Awards’da ‘Bölgesel Zafer Madalyası’ almış, Uluslararası Zafer Madalyası’nda ilk 3 şarap içinde gösterilerek dünyanın en iyi 3 beyazından biri seçimiş. ‘Suvla Sur 2010’ ile 2013 yılında girdiği yarışmalarda, Decanter World Wine Awards’ta ‘Altın Madalya’; Brüksel’de yapılan ‘Concours Mondial du Bruxelles’de ‘Altın Madalya’ almış; Masters of Wine 2013’de blend (kupaj / harman) şaraplar kategorisinde en yüksek olan 91 puanı alarak birinci olmuş. Tuğrul Şavkay anısına gerçekleştirilen ‘Türkiye’nin Genç Şarapları’ yarışmasında da ‘Altın Madalya’ almış. ‘Suvla Kabatepe Blush 2012’ ve ‘Suvla Blush Cabernet Sauvignon 2012’ ile dünyanın en iyi Rose’lerinin yarıştığı Fransa’da gerçekleşen ‘Le Mondial du Rose yarışmasında ‘Gümüş Madalya’ya layık görülmüş; bu iki şarap, Masters of Wine 2013’de Blush kategorisinde en yüksek puanı (89) alarak birinciliği paylaşmışlar. ‘Suvla Blush Cabernet Sauvginon 2012’nin geçtiğimiz seneki 2011 rekoltesi de, Masters of Wine 2012’de yine en yüksek puanı alarak ‘En iyi Rose Şarap’ seçilmiş. ‘Suvla Reserve Merlot 2010’, dünyanın sayılı şarap garsonlarından oluşan ‘Master Sommeliers’ 2012’de Merlot kategorisinde, bu tip yarışmalarda Türkiye’de bugüne kadar verilen en yüksek puanı (93) alarak ‘Kategori Birincisi’ (Merlot üzümünden üretilen en iyi şarap) olmuş. Brüksel’deki Concours Mondial du Bruxelles’den ise ‘Büyük Altın Madalya’ kazanmış. Suvla Cabernet Sauvignon – Barrel Aged 2010’da, yine Master Sommeliers’ 2012’de 91 puan alarak ‘Kategori Birincisi’ (Cabernet Sauvignon üzümünden üretilen en iyi şarap) seçilmiş. Balkan Uluslararası Şarap Yarışması’nda ise ‘Altın Madalya’ almış. Grenache Noir üzümünden ürettiğimiz ‘Suvla Grenache Noir 2011 ve 2012’ rekolteleri ile; Balkan International Wine Challenge’dan ‘Gümüş Madalya’, Decanter World Wine Awards’tan ‘Bronz Madalya’; International Wine Challenge’dan ‘Övgüye Değer Madalya’; Masters of Wine 2012’den (2011 rekolte ile) 88 puan, 2013’den (2012 rekolte ile) 87 puan almış. ‘Suvla Merlot 2010’ şarabı ise Masters of Wine 2013’de ‘Tek üzümden yapılan şaraplar’ kategorisinde 91 puanla ikinci olmuşlar. Benim bu kuruluşu gezme, üretime ne büyük yatırımlar yaptıklarına, bu işe ne kadar emek verdiklerine ve dünyada hak ettikleri yere hızla yaklaştıklarına tanıklık etme fırsatım oldu. Onlar gibi daha pek çok şarap yatırımcısı sessiz sedasız Türkiye’nin itibarını yukarı çekmeye çalışıyor. Tek talepleri var: Kendilerine takılan çelmeler ‘abartılmasın’!.. Bu horoz da ne böyle, demeyin!.. İletişim derslerinde yeri geldiğinde göstermek için ‘tam isabet’ denilecek örnek bulmak konusunda bizim ülkemizde sıkıntı çekilmez. İşte Deriden’in şu horozlu ilanı... Oturdum üşenmedim, cep telefonuyla gazetelerde tam sayfa yer alan ilanın fotoğrafını çektim. Bu işlerden anlayan anlamayanlara sordum: Bu reklamın kilit mesajı ne? Ya da ‘benzersiz satış önermesi’? Altını çizdiği marka vaadi? Markanın varoluş nedenine, misyonuna göndermesi? İtibarını artırma çabasına yönelik algı unsuru?.. Tespit: Hiç kimse bir şey anlamamış… (Belki de kimse bir şey anlamasın, diye verilmiştir bu ilan.) Metinde “Efsane 5 başlıyor” denmiş. Herhalde sık sık geçen 5 rakamına gönderme yapılmış. Ama neden ‘efsane’?.. Horoz neyi simgeliyor acaba? Deri ile bir ilgi kurmamız mı gerekiyor? Horozun üzerindeki bir patlak içinde 5 Eylül %50.55 yazıyor. O ne demek? Bu kadar indirim mi var? Varsa, sadece o gün mü var? Yoksa benim gibi olayı anlamayan pek çok kişi gibi ben de mi geri zekalıyım? Peki, “Dokun +5 al %55.55” de neyin nesi? Vitrinden bakarsam 50.55’lik, içeri girip ellersem, 55.55’lik indirim alırım mı demek? Yumurtanın üzerinde “Dokun +5 online alışveriş” yazıyor. Altında da “deriden.com”… Online alınca bir 5 daha indirim mi veriyor? Ancak o zaman 6 yapar. 5’in büyüsü (ya da efsanesi) bozulmaz mı? Yumurtanın altında, kimse okumasın diye küçücük yazılmış bir yazı var: “efsane 5 kuruş”… Onun altında bir “QR code”. Cep telefonumdaki NeoReader’e okutunca bir web sitesine yönlendiriyor. Orada bir video var. Ali Kırca’nın kanalda olduğu dönemde Show TV’de sunduğu bir haber programından. Haberde sürekli indirim yaparak piyasayı altüst eden perakendecileri protesto etmek amacıyla bedava ayakkabı dağıtan, ayakkabı alan herkese üstüne 5 kuruş veren bir mağazadan söz ediyor, adını vermeden. Biraz bakınca bunun Deriden firması olduğunu öğreniyorsunuz… Haberde firmanın bu protestoyu Eylül ayında tekrarlayacağı söyleniyor… Gelin bu ‘hafiyelik’ reklamı, üniversitedeki dersinizde öğrencilerinizle ele alıp tartışmayın… Teşekkürler Deriden…