Tasallutu olmayan tek dergi
28 OCAK 2011
“Bütün entelektüel dünyanın buluşup tartıştığı tek merkez!”… Altında Carlos Fuentes’in imzası olmasa, “Birileri bizimle dalga mı geçiyor?” türünden yorumlar tabii ki yapılabilir… Ancak bana sorarsanız “Tasallutu olmayan tek dergi” diye niteleyebileceğim NPQ Türkiye’nin özellikle son sayısını edinmenizi, okumanızı arzu ediyorum.
Bersay İletişim Enstitüsü çıkarıyor bu dergiyi. Bir sponsoru bile yok… Enstitü kâr amacı gütmeyen bir kuruluş. Tüm geliri doktora ve lisansüstü burslara gidiyor… O halde dergiyi almanız için ikinci bir neden daha var. Ayrıca fazla entelektüel olmanız falan da gerekmiyor... Örneğin ben de öyle ‘ağır entelektüel’ biri değilim. Ben bile derginin pek çok makalesini okuyabiliyor ve de üstüne üstlük pekala anlıyorum…
Son sayıda neler var? Bir kere Prof. Dr. Ali Murat Vural’ın Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yaptığı röportajı okumalısınız. Ya, Nihal Kemaloğlu’nun tarih profesörümüz İlber Ortaylı ile sohbeti? Bugün Türkiye’de olup biteni anlamak için, ufkumuzu biraz daha açabilmek için okunmalı.
27 Eylül’de NPQ Türkiye’nin ev sahipliğinde Bersay İletişim Grubu’nun 20’nci yılı vesilesiyle düzenlenen “Yeni Normal Dünyada Türkiye’nin Yeni Konumu” başlıklı zirvenin açılışını Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yapmıştı. Taha Akyol’un yönettiği ve Nathan Gardels, Ümit Boyner, Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, M. Haluk Ilıcak ve Alparslan Korkmaz’ın katıldığı bu zirvedeki konuşmaların metinleri, NPQ Türkiye’nin bu sayısında özel bir bölüm olarak yeralıyor.
Kapak konusu ise Nükleer Güç ve Belirsizlik… Bu çerçevede Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi ve NPQ Yayın Danışmanı Ahmet K. Han’ın makalesini de okumanızı öneririm. Han’ı kırmayarak dergiye bir makale ile katılan İslami Azad Üniversitesi Bilim ve Araştırmalar Merkezi Üyesi Kayhan Barzegar da, ABD’nin ‘Yaptırımlar Politikası’nı irdeliyor.
İşte tüm bu nedenlerle NPQ Türkiye’yi okumamız lazım.
İlahi ‘testis’…
Birkaç ay önce Digiturk Sinema Kanalları’ndan birinde şu ‘Kadın Papa’ olayını konu edinmiş ilginç bir film izlemiştim… Bu nedenle son günlerde internet ortamında dolaşan o “bilgi notu” çok ilgimi çekti. Bana Prof. Dr. Acar Baltaş’tan geldi…
Efendim, o ‘kadın papa’ olayından sonra, papa adaylarından altı delikli bir sandalyeye oturmaları isteniyormuş. Birileri aşağıdan müstakbel papanın ‘takımlarını’ yoklayıp, yukarıya "Duo testis" (İki adet testis!) diye bağırıyor bu şekilde ‘aynı tufaya’ düşülmesi engelleniyormuş…
“Bilgi notu” içinde Gündüz Vassaf'ın Uçmakdere Yazıları’na gönderme yapılarak şu alıntı aktarılıyor:
“Eskiden Avrupa'da erkekler ellerini testislerinin (üstat bu kavramın Türkçe karşılığını kullanıyor) üstüne koyup yemin ederlermiş. Kadınların sözü muteber değil, testisleri olmadığından yemin edemiyorlar. Bu gelenek dünyamıza egemen Anglo-Sakson kültürünün sözcüklerinde varlığını sürdürüyor. Örneğin mahkemelerde verilen ifadenin adı ‘testicl’; yani ‘testis’ kelimesinden gelen ‘testimony’, şahadetnemeye ‘Testimonial’ deniyor. Kutsal kitapların güvenilirliği de ‘testis’ garantili. Eski ve Yeni Ahitlerin (Tevrat ve İncil) adları ‘Old’ ve ‘New testament’…”
Sayın Gündüz Vassaf’ın fantezisinden çıkma bir parodi midir, yoksa gerçekliği kanıtlanmış bir antropolojik tespit mi; bunu benim değerlendirmem elbette mümkün değil. Ancak olayın ilginçliği tartışma götürmez…
Bugün ‘pozitif ayırımcılık’tan söz edilen, ‘feminizm’in göklere çıkarıldığı ve Müslüman Doğu’yu, kadınlar konusunda ‘geri düşünceli’ olmakla suçlayan Batı medeniyetinin eninde sonunda gidip referanslarını erkeklik uzvundan almasına şaşmayalım da neye şaşalım?..
İlahi Gündüz Vassaf…
Bersay İletişim Enstitüsü çıkarıyor bu dergiyi. Bir sponsoru bile yok… Enstitü kâr amacı gütmeyen bir kuruluş. Tüm geliri doktora ve lisansüstü burslara gidiyor… O halde dergiyi almanız için ikinci bir neden daha var. Ayrıca fazla entelektüel olmanız falan da gerekmiyor... Örneğin ben de öyle ‘ağır entelektüel’ biri değilim. Ben bile derginin pek çok makalesini okuyabiliyor ve de üstüne üstlük pekala anlıyorum…
Son sayıda neler var? Bir kere Prof. Dr. Ali Murat Vural’ın Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yaptığı röportajı okumalısınız. Ya, Nihal Kemaloğlu’nun tarih profesörümüz İlber Ortaylı ile sohbeti? Bugün Türkiye’de olup biteni anlamak için, ufkumuzu biraz daha açabilmek için okunmalı.
27 Eylül’de NPQ Türkiye’nin ev sahipliğinde Bersay İletişim Grubu’nun 20’nci yılı vesilesiyle düzenlenen “Yeni Normal Dünyada Türkiye’nin Yeni Konumu” başlıklı zirvenin açılışını Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yapmıştı. Taha Akyol’un yönettiği ve Nathan Gardels, Ümit Boyner, Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, M. Haluk Ilıcak ve Alparslan Korkmaz’ın katıldığı bu zirvedeki konuşmaların metinleri, NPQ Türkiye’nin bu sayısında özel bir bölüm olarak yeralıyor.
Kapak konusu ise Nükleer Güç ve Belirsizlik… Bu çerçevede Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi ve NPQ Yayın Danışmanı Ahmet K. Han’ın makalesini de okumanızı öneririm. Han’ı kırmayarak dergiye bir makale ile katılan İslami Azad Üniversitesi Bilim ve Araştırmalar Merkezi Üyesi Kayhan Barzegar da, ABD’nin ‘Yaptırımlar Politikası’nı irdeliyor.
İşte tüm bu nedenlerle NPQ Türkiye’yi okumamız lazım.
İlahi ‘testis’…
Birkaç ay önce Digiturk Sinema Kanalları’ndan birinde şu ‘Kadın Papa’ olayını konu edinmiş ilginç bir film izlemiştim… Bu nedenle son günlerde internet ortamında dolaşan o “bilgi notu” çok ilgimi çekti. Bana Prof. Dr. Acar Baltaş’tan geldi…
Efendim, o ‘kadın papa’ olayından sonra, papa adaylarından altı delikli bir sandalyeye oturmaları isteniyormuş. Birileri aşağıdan müstakbel papanın ‘takımlarını’ yoklayıp, yukarıya "Duo testis" (İki adet testis!) diye bağırıyor bu şekilde ‘aynı tufaya’ düşülmesi engelleniyormuş…
“Bilgi notu” içinde Gündüz Vassaf'ın Uçmakdere Yazıları’na gönderme yapılarak şu alıntı aktarılıyor:
“Eskiden Avrupa'da erkekler ellerini testislerinin (üstat bu kavramın Türkçe karşılığını kullanıyor) üstüne koyup yemin ederlermiş. Kadınların sözü muteber değil, testisleri olmadığından yemin edemiyorlar. Bu gelenek dünyamıza egemen Anglo-Sakson kültürünün sözcüklerinde varlığını sürdürüyor. Örneğin mahkemelerde verilen ifadenin adı ‘testicl’; yani ‘testis’ kelimesinden gelen ‘testimony’, şahadetnemeye ‘Testimonial’ deniyor. Kutsal kitapların güvenilirliği de ‘testis’ garantili. Eski ve Yeni Ahitlerin (Tevrat ve İncil) adları ‘Old’ ve ‘New testament’…”
Sayın Gündüz Vassaf’ın fantezisinden çıkma bir parodi midir, yoksa gerçekliği kanıtlanmış bir antropolojik tespit mi; bunu benim değerlendirmem elbette mümkün değil. Ancak olayın ilginçliği tartışma götürmez…
Bugün ‘pozitif ayırımcılık’tan söz edilen, ‘feminizm’in göklere çıkarıldığı ve Müslüman Doğu’yu, kadınlar konusunda ‘geri düşünceli’ olmakla suçlayan Batı medeniyetinin eninde sonunda gidip referanslarını erkeklik uzvundan almasına şaşmayalım da neye şaşalım?..
İlahi Gündüz Vassaf…