Tecrit, Tahrik, Tezvirat…
23 Mart 2017 - Yeni Şafak
Dün arkadaşlar linkini yollamışlar. BBC Türkçe online bir anket düzenlemiş. 10 Tane soru sormuşlar. Bu tür anketlerde meslekî jargonla ifade edecek olursak iki türlü soru vardır: İnformatif (bilgi odaklı), Süjestif (telkıynî, yönlendirici, akıl çelen) sorular. Tahmin edebileceğiniz gibi Rengin Arslan tarafından hazırlandığı ifade edilen sorular ikinci türden…
BBC tarafsız(!) bir yayıncılıkla aslanlar gibi ‘Hayır’ cephesini destekliyor. Batı hiçbir seçimimizde bu kadar alenî biçimde işin içinde olmamıştı. Alt alta yazdığınız zaman manzara müthiş: Stern, Spiegel sürekli ya Türkiye’yi kapak yapıyorlar, ya Erdoğan’ı. Die Welt, FAZ, Süddeutsche Zeitung, Blick, New York Times, FT, WSJ, Guardian ve aklınıza gelecek bilumum Avrupa basını yaylım ateşi halinde.
Almanya, Norveç başta pek çok AB ülkesi, teröristlere müsamaha gösterip sahiplenme konusunda yarışıyor. Türkiye’yi tecrit etmeye çalışıyorlar…
Ülke içinde ise Hayır’cılar cephesinde tezviratın bini bir para. Tek tek neredeyse her madde için bir yalan uydurulurken iletişim dilinde kara propaganda adı verilen yöntemle internet ortamını kullanıp abuk sabuk metinler göndermeyi de unutmuyorlar.
Anayasa değişikliği içinde yer aldığı iddia edilen şu metin kelli felli adamlar tarafından bana gönderildi. Herhalde bu da ‘şaka’yı (!) vesile ederek kara propaganda çukurunun içine düşmekti. Sözüm ona Anayasanın Din ve vicdan hürriyeti’ini düzenleyen 24’üncü maddesine şöyle bir ek yapılıyormuş. Bozuk Türkçeyi olduğu gibi bırakarak aktarıyorum:
“Din ve vicdan hürriyetinin tek istisnası Ramazan ayındaki oruç ibadetidir. Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilinde oruç tutmayanlar ceza kanunundan düzenlemek üzere para cezası, kamu hizmeti, bu suçun işlenmesinin süreklilik arz etmesi, devlete karşı gelmekle eş tutulacağından vatandaşlıktan çıkarılma ve sınır dışı edilmeye kadar devam edebilir. İlgili kanunlarca belirlenir”…
Pes değil mi? Daha neler göreceğiz. Bu ve buna benzer içeride kullanılan araçlarla AB ülkelerinde devreye sokulan İslamofobik saldırılar arasında ne fark var? Onlar dışarıdan, içimizdeki Hollandalılar içeriden üç T’ye sarılmışlar saldırıyorlar: Tecrit, Tahrik, Tezvirat…
Zor günler geliyor…
Dün bizim ekiple Kadıköy meydanındaydık. “Türkiye geleceğini oyluyor” projesi çerçevesinde, şehir şehir, meydan meydan dolaşan Yeni Şafak ve TVNet ekibinin dünkü elemanlarından biri olarak arkadaşlarla medyanın nabzını tutmaya çalıştık.
TVNet’ten Ersin Kuratağ, Kameraman Ahmet Bağış, Yeni Şafak’tan muhabir arkadaşımız Fatih Özkanoğlu, Fotomuhabiri Oktay Yıldırım ve ulaştırmadan Kadir Çilingir; büyük iş çıkarıyorlar… Dünkü çalışmalarında da meydanda siyasi iletişim çalışması yürütmesi beklenen partililerden çok daha faal ve etkiliydi bizim ekip.
İnsanlarla sokak röportajları yaptılar, getirip Kabataş – Adalar İskelesinin hemen yanına park ettikleri kıpkırmızı minibüsleriyle tüm dikkatleri üzerlerine çektiler, çevrenin havasını birinci elden kokladılar, durum tespiti yaptılar...
AK Parti’nin iki tane bez pankartı sallanıyordu bir yerlerde; hepsi bu. Ne broşür dağıtan gençler, ne 18 maddeyi tek tek anlatan kadınlar, ne de stant kurup vatandaşları bilgilendiren aktif bir ekip.
Sadece bir çadır vardı. Oraya uğrayanlara broşür veriliyordu. Sadece uğrayanlara. Tek yönlü asimetrik iletişim deniyor buna.
Arkadaşlar kusura bakmasınlar, tam o sırada Kastamonu konuşmasını yapan Sayın Cumhurbaşkanı’nı dinlemesek, heyecanlanacağımız falan da yoktu.
Iğdır’da konuşan Sayın Başbakan’ın konuşmasını da verdi kanallar. Bunlar da olmasa nasıl ulaşılacak kitlelere… Hani AK Parti’de hâlâ bir rehavet var da CHP’de ne var? Hiçbir şey. Meydanlar kendi hallerine bırakılmış. Sayın Cumhurbaşkanı yalnızlığa terkedilmiş. Manzara bu. Eğer seçimlerden Evet çıkarsa bu Sayın Cumhurbaşkanı’nın hanesine yazılacak bir zafer olacaktır. Belki de bir miktar Sayın Binali Yıldırım’ın. Kılını kıpırdatmamış, Yeni Şafak kadar dahi sahalara inmemiş olanları referandumdan sonra zor günler bekliyor, biline…
BBC tarafsız(!) bir yayıncılıkla aslanlar gibi ‘Hayır’ cephesini destekliyor. Batı hiçbir seçimimizde bu kadar alenî biçimde işin içinde olmamıştı. Alt alta yazdığınız zaman manzara müthiş: Stern, Spiegel sürekli ya Türkiye’yi kapak yapıyorlar, ya Erdoğan’ı. Die Welt, FAZ, Süddeutsche Zeitung, Blick, New York Times, FT, WSJ, Guardian ve aklınıza gelecek bilumum Avrupa basını yaylım ateşi halinde.
Almanya, Norveç başta pek çok AB ülkesi, teröristlere müsamaha gösterip sahiplenme konusunda yarışıyor. Türkiye’yi tecrit etmeye çalışıyorlar…
Ülke içinde ise Hayır’cılar cephesinde tezviratın bini bir para. Tek tek neredeyse her madde için bir yalan uydurulurken iletişim dilinde kara propaganda adı verilen yöntemle internet ortamını kullanıp abuk sabuk metinler göndermeyi de unutmuyorlar.
Anayasa değişikliği içinde yer aldığı iddia edilen şu metin kelli felli adamlar tarafından bana gönderildi. Herhalde bu da ‘şaka’yı (!) vesile ederek kara propaganda çukurunun içine düşmekti. Sözüm ona Anayasanın Din ve vicdan hürriyeti’ini düzenleyen 24’üncü maddesine şöyle bir ek yapılıyormuş. Bozuk Türkçeyi olduğu gibi bırakarak aktarıyorum:
“Din ve vicdan hürriyetinin tek istisnası Ramazan ayındaki oruç ibadetidir. Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilinde oruç tutmayanlar ceza kanunundan düzenlemek üzere para cezası, kamu hizmeti, bu suçun işlenmesinin süreklilik arz etmesi, devlete karşı gelmekle eş tutulacağından vatandaşlıktan çıkarılma ve sınır dışı edilmeye kadar devam edebilir. İlgili kanunlarca belirlenir”…
Pes değil mi? Daha neler göreceğiz. Bu ve buna benzer içeride kullanılan araçlarla AB ülkelerinde devreye sokulan İslamofobik saldırılar arasında ne fark var? Onlar dışarıdan, içimizdeki Hollandalılar içeriden üç T’ye sarılmışlar saldırıyorlar: Tecrit, Tahrik, Tezvirat…
Zor günler geliyor…
Dün bizim ekiple Kadıköy meydanındaydık. “Türkiye geleceğini oyluyor” projesi çerçevesinde, şehir şehir, meydan meydan dolaşan Yeni Şafak ve TVNet ekibinin dünkü elemanlarından biri olarak arkadaşlarla medyanın nabzını tutmaya çalıştık.
TVNet’ten Ersin Kuratağ, Kameraman Ahmet Bağış, Yeni Şafak’tan muhabir arkadaşımız Fatih Özkanoğlu, Fotomuhabiri Oktay Yıldırım ve ulaştırmadan Kadir Çilingir; büyük iş çıkarıyorlar… Dünkü çalışmalarında da meydanda siyasi iletişim çalışması yürütmesi beklenen partililerden çok daha faal ve etkiliydi bizim ekip.
İnsanlarla sokak röportajları yaptılar, getirip Kabataş – Adalar İskelesinin hemen yanına park ettikleri kıpkırmızı minibüsleriyle tüm dikkatleri üzerlerine çektiler, çevrenin havasını birinci elden kokladılar, durum tespiti yaptılar...
AK Parti’nin iki tane bez pankartı sallanıyordu bir yerlerde; hepsi bu. Ne broşür dağıtan gençler, ne 18 maddeyi tek tek anlatan kadınlar, ne de stant kurup vatandaşları bilgilendiren aktif bir ekip.
Sadece bir çadır vardı. Oraya uğrayanlara broşür veriliyordu. Sadece uğrayanlara. Tek yönlü asimetrik iletişim deniyor buna.
Arkadaşlar kusura bakmasınlar, tam o sırada Kastamonu konuşmasını yapan Sayın Cumhurbaşkanı’nı dinlemesek, heyecanlanacağımız falan da yoktu.
Iğdır’da konuşan Sayın Başbakan’ın konuşmasını da verdi kanallar. Bunlar da olmasa nasıl ulaşılacak kitlelere… Hani AK Parti’de hâlâ bir rehavet var da CHP’de ne var? Hiçbir şey. Meydanlar kendi hallerine bırakılmış. Sayın Cumhurbaşkanı yalnızlığa terkedilmiş. Manzara bu. Eğer seçimlerden Evet çıkarsa bu Sayın Cumhurbaşkanı’nın hanesine yazılacak bir zafer olacaktır. Belki de bir miktar Sayın Binali Yıldırım’ın. Kılını kıpırdatmamış, Yeni Şafak kadar dahi sahalara inmemiş olanları referandumdan sonra zor günler bekliyor, biline…